Kulağa daha doğal geldiği halde "Gözünü pencereden ayırıp kulağını pencereye dayadı." demiyor yazar. Teknik bir yönerge yazar gibi ya da aradaki iki eylem arasındaki nedensellik ya da ardışıklık bağını görünmez kılmak istercesine sıralıyor cümlelerini. Bunun okuru öyküye katılmaya davet eden bir üslup olduğunu düşünüyorum. Çünkü arada olduğu belli olan o ardışıklık ya da nedensellik bağını kurmak, okura düşüyor.
Hem çocuğun beklemesinde (ki aslında kendisi kimseyi beklemediğini söylüyor) hem de odanın atmosferinde ("Hiçbir nesnenin görünmediği, hiçbir çiçeğin kokmadığı, hiçbir ışığın ve ateşin yanmadığı odada ilerledi kadın.") kendini belli eden boşluk, hiçlik hissi, cümlelerin birbirine bağlanmadan sıralanmasını bütünlüyor, diye düşünüyorum.
eren tarafından Tem 9th, 2010 günü 15:30 sularında gönderildi.
Adam'la çocuğun diyalogları bana çocuğun bir düş olduğunu duyumsattı ya da, belki de, yazarın çocuğu bir düş olarak aktardığını.
""
Sustular -adam ve çocuk.
""
Ben geldiğimde sen yoktun dedi kadın, çocuğa doğru bir adım daha atarak.
Ama ben hep buradaydım dedi çocuk.
Kadın ile çocuk arasındaki ilişkide -kadının kokusuyla çocuğun başının dönmesi, çocuğun on üç yaşında olduğunu öğrenince kadının "adam olmuşsun artık" diyerek elini onun başından çekmesi- cinselliğin alttan alta sezdirilmesi de, bana, öykünün adamla kadın arasında değil, çocuğun düşlerinde -ya da bir düş olan çocuğun gerçekliğinde- olup bittiğini düşündürdü. Kadın eve girdikten sonraki tanıklık -çocuğun sesler aracılığıyla yaşadığı tanıklık- da bu düş imgesini destekliyor.
""
Diline de söyle, dilin de unutmasın tenimi. (Kadının sesi)
""
Seslerle de sevişilebilir, biliyor musun?
Öyküyü tekrar tekrar okurken şunu düşündüm: Görüntü bize sürekli bir şimdiki zamanı çağrıştırırken ses geçmiş zaman izlenimini daha iyi veriyor. Dolayısıyla anlatıcının (yazarın) geçmişinden bahsettiğini, o günlerin tanıklığını/ hesaplaşmasını aktarmaya çalıştığını düşünmeden edemiyorum.
Son olarak; "kazlara yem vermek" de yine cinsellikle ilgili bir imge olarak düşünülebilir mi?
Barış Acar tarafından Tem 10th, 2010 günü 9:57 sularında gönderildi.
Öykü içinde yer alan üç kişi ekseninde geçen olayda çocuğun duyumsayışlarının oldukça etkin bir rolü var. İsimlerin kullanılmamış olması karşılaşmaların doğasına dair daha bir kavramsal düşündürtüyor.
Kısa cümlelerle kurulan dialoglar kadar, belirtilen durumun her cümlesinde an be an içinden geçiyor böylelikle okuyan göz. Üç insana dair bir karşılaşma anının yansımaları sanki diaoglar. Çocuğun adamla ve kadınla karşılaşmaları öykü içindeki akıştada bölümlenmiş.
Teknik açıdan Ferit Edgü tarif yapmayan yalın bir dili tercih etmiş. Kısa cümleler dialoglar içinde de aynı yalınlıkta. Fakat cümlelerin öykünün bütünü içinde aslında oldukça fonetik bir ritmi var. Öyküde ki üç karakterin zamandan soyutlanmış bir yalınlıkları mevcut. Sanki sadece yazarın kurduğu evrende Orman/kulübe/kuyu/kadın/çocuk/adam varmış gibi. Karakterlerin geçmişlerinden yada yaşamlarında ki izlerden soyutlanmışlığı duyumsayışı yaşamsal olgu düzeyinde “o an”a çeken bir unsur.
Beni en çok etkileyen şey, öyküde tarif yapmaması. Karakterlerin duygularını okumuyoruz. Duyumsuyoruz. Bu teknik üslup okuyucunun hayalgücünü olabildiğince haerkete geçiren bir tavır.
İlk bölüm içinde Kadın ve çocuğun karşılaşmasındaki bölüm bana Edip Cansever’in “ruhi bey ve limonluktaki yangın” isimli şiirini çağrıştırdı. O şiirde de aynı Ferit Edgü gibi çocuğun dünyasında ki “kadın” duyumsayışını tarif yapmaksızın ancak bir tül kadar ağırlığını hissettirir karşılaşma hali. İki ustayı söyleştirdim böylece zihnimde.
zeyn tarafından Tem 12th, 2010 günü 10:47 sularında gönderildi.
Teknik açıdan Ferit Edgü tarif yapmayan yalın bir dili tercih etmiş. Kısa cümleler dialoglar içinde de aynı yalınlıkta. Fakat cümlelerin öykünün bütünü içinde aslında oldukça fonetik bir ritmi var. Öyküde ki üç karakterin zamandan soyutlanmış bir yalınlıkları mevcut. Sanki sadece yazarın kurduğu evrende Orman/kulübe/kuyu/kadın/çocuk/adam varmış gibi. Karakterlerin geçmişlerinden yada yaşamlarında ki izlerden soyutlanmışlığı duyumsayışı yaşamsal olgu düzeyinde “o an”a çeken bir unsur.
Özellikle altını çizdiğim saptama bu öykü için çok değerli bence de.
Barış Acar tarafından Tem 12th, 2010 günü 17:14 sularında gönderildi.
Re: Ferit Edgü - Adam/ Kadın/ Çocuk
"Adam/Kadın/Çocuk"ta ilk dikkatimi çeken kısa cümlelerin art arta, aralarındaki ilişki ima edilmeden sıralanmış olması.
Kulağa daha doğal geldiği halde "Gözünü pencereden ayırıp kulağını pencereye dayadı." demiyor yazar. Teknik bir yönerge yazar gibi ya da aradaki iki eylem arasındaki nedensellik ya da ardışıklık bağını görünmez kılmak istercesine sıralıyor cümlelerini. Bunun okuru öyküye katılmaya davet eden bir üslup olduğunu düşünüyorum. Çünkü arada olduğu belli olan o ardışıklık ya da nedensellik bağını kurmak, okura düşüyor.
Hem çocuğun beklemesinde (ki aslında kendisi kimseyi beklemediğini söylüyor) hem de odanın atmosferinde ("Hiçbir nesnenin görünmediği, hiçbir çiçeğin kokmadığı, hiçbir ışığın ve ateşin yanmadığı odada ilerledi kadın.") kendini belli eden boşluk, hiçlik hissi, cümlelerin birbirine bağlanmadan sıralanmasını bütünlüyor, diye düşünüyorum.
Re: Ferit Edgü - Adam/ Kadın/ Çocuk
Adam'la çocuğun diyalogları bana çocuğun bir düş olduğunu duyumsattı ya da, belki de, yazarın çocuğu bir düş olarak aktardığını.
Kadın ile çocuk arasındaki ilişkide -kadının kokusuyla çocuğun başının dönmesi, çocuğun on üç yaşında olduğunu öğrenince kadının "adam olmuşsun artık" diyerek elini onun başından çekmesi- cinselliğin alttan alta sezdirilmesi de, bana, öykünün adamla kadın arasında değil, çocuğun düşlerinde -ya da bir düş olan çocuğun gerçekliğinde- olup bittiğini düşündürdü. Kadın eve girdikten sonraki tanıklık -çocuğun sesler aracılığıyla yaşadığı tanıklık- da bu düş imgesini destekliyor.
Öyküyü tekrar tekrar okurken şunu düşündüm: Görüntü bize sürekli bir şimdiki zamanı çağrıştırırken ses geçmiş zaman izlenimini daha iyi veriyor. Dolayısıyla anlatıcının (yazarın) geçmişinden bahsettiğini, o günlerin tanıklığını/ hesaplaşmasını aktarmaya çalıştığını düşünmeden edemiyorum.
Son olarak; "kazlara yem vermek" de yine cinsellikle ilgili bir imge olarak düşünülebilir mi?
Re: Ferit Edgü - Adam/ Kadın/ Çocuk
Öykü içinde yer alan üç kişi ekseninde geçen olayda çocuğun duyumsayışlarının oldukça etkin bir rolü var. İsimlerin kullanılmamış olması karşılaşmaların doğasına dair daha bir kavramsal düşündürtüyor.
Kısa cümlelerle kurulan dialoglar kadar, belirtilen durumun her cümlesinde an be an içinden geçiyor böylelikle okuyan göz. Üç insana dair bir karşılaşma anının yansımaları sanki diaoglar. Çocuğun adamla ve kadınla karşılaşmaları öykü içindeki akıştada bölümlenmiş.
Teknik açıdan Ferit Edgü tarif yapmayan yalın bir dili tercih etmiş. Kısa cümleler dialoglar içinde de aynı yalınlıkta. Fakat cümlelerin öykünün bütünü içinde aslında oldukça fonetik bir ritmi var. Öyküde ki üç karakterin zamandan soyutlanmış bir yalınlıkları mevcut. Sanki sadece yazarın kurduğu evrende Orman/kulübe/kuyu/kadın/çocuk/adam varmış gibi. Karakterlerin geçmişlerinden yada yaşamlarında ki izlerden soyutlanmışlığı duyumsayışı yaşamsal olgu düzeyinde “o an”a çeken bir unsur.
Beni en çok etkileyen şey, öyküde tarif yapmaması. Karakterlerin duygularını okumuyoruz. Duyumsuyoruz. Bu teknik üslup okuyucunun hayalgücünü olabildiğince haerkete geçiren bir tavır.
İlk bölüm içinde Kadın ve çocuğun karşılaşmasındaki bölüm bana Edip Cansever’in “ruhi bey ve limonluktaki yangın” isimli şiirini çağrıştırdı. O şiirde de aynı Ferit Edgü gibi çocuğun dünyasında ki “kadın” duyumsayışını tarif yapmaksızın ancak bir tül kadar ağırlığını hissettirir karşılaşma hali. İki ustayı söyleştirdim böylece zihnimde.
Re: Ferit Edgü - Adam/ Kadın/ Çocuk
Özellikle altını çizdiğim saptama bu öykü için çok değerli bence de.