UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Falafel

23 Kas 2011
özak

Gecikti mi servis? Yok var daha. Ben huzursuzlandım. Çocuğun keyfi yerinde oysa. Çizdiği yamuk doğruda sekip duruyor mutlu ve güleç. Akşama dek gelmese servis, şikayetsiz oynar böylece. Bir de ben kurtulsam şu müşteki halimden. Perdeyi aralayıp dakikalardır gözetleyen şu kadının kaçak göçek sinir bozan halleri olmasa dinecek huzursuzluğum. Sıkmayacak bu beklemeler. Perdenin gizlediğini sanıyor kendisini, oysa besbelli ortada her haliyle zavallı insancığım.

"Unutma kurabiyeyi anne. Defne’nin annesinin yaptığı gibi olsun ama." "Tamam. Aynısı olsun, Defne’nin şu gözetleyen annesininkinden olsun. O da bunu mu duydu da bekliyor pusuda. Servis geliyor. Cıvıldayarak biniyor çocuk. Kapısını çalmalı eve çıkmadan şu kadının. Mutlu olsun herkes. Çalmasam… Evde yıllardır bıkmadan usanmadan aldığım bir yığın yemek dergisi var oysa. Bulurum aynısından bir tarif. Vardır o uyduruk kurabiyenin bir benzeri. Ya bulamazsam? Tutturdu çocuk bir kere. Nasıl da beceriyorum her seferinde dar etmeyi şu dünyayı kendime. En iyi yaptığım iş bu eminim. Ne olacak ki? Çalacaksın kapıyı, hal hatır sormalardan sonra tarifi alıp çıkacaksın. En fazla on dakika. Yemeyecek ya bu kadın seni. Basıyorum zile. Açsa kapıyı da bitse her şey bir an önce. Açmıyor. Kapının ardında bekliyor olmalı. Beklemediğini sanayım diye de bekletiyor kapıda beni. Utanmazca uzatıp elimi uzun uzun basıyorum yine zile. Açılıveriyor kapı. Şaşkın ama mutlu kocaman bir gülümsemeyle açıyor kapıyı. Nasıl da şaşırmış görünüyor. Aylardır perdenin ardından bizi gözetleyen kadın bu değil sanki. Her şeyi çözmüş,bilmiş bunun gibilerle uğraşmaya gücüm yok sanırım. Hal hatır sormalardan çoluk çocuğa geçiveriyoruz birden. ’Bizim çocuk geçen hafta gönderdiğiniz kurabiyelerden isterim diye tutturunca tarifi sorayım diye düşündüm. Bir sakıncası yoksa tabi.’ diyerek konuya giriveriyorum uzatmadan. Seviniyor. Aylardır bu anı beklediği gözlerinin ışıltısından belli oluyor. Tarif öyle kolay bulunur yerde olmadığından içeri davet ediyor. Defteri ararken de bir kahve içebileceğimizi ekliyor. ’Yok burada beklesem diyecek oluyorum ama kendimi her yanı işlemeli örtülerle , şıkır şıkır vazolarla, süs eşyalarıyla kaplanmış devasa salonun parlak taşlı koltuklarında buluyorum. Hayır diyemedim. Hayır deme sen. Deme de açık olan her kapıdan içeri dal böylece. Ne zaman diyebildim ki. Oturduğum yerden dikip gözlerimi eşya kalabalığını gözetliyorum. Ters bir hareket yapsam kırılıp dökülüverecek bir şeyler. Sonra da al başına belayı. Yaptığın sakarlığın telafisini ödemek için bir sürü saçmalık beri gelsin.

Ağzını büzerek ne zamandır gelmek istediklerini fakat rahatsızlık vermekten çekindiklerini söylüyor. "Yok canım ne rahatsızlığı bekleriz." diyorum. Ağzımdan çıkan laf midemi kaldırıyor. Az şekerli kahvelerimiz de geliyor işte. Yanında kuş lokumu ve çikolatalarıyla sehpaya yerleştiriliyor. Kadın konuştukça açılıyor. Aynı anda bir sürü ruh haline bürünüyor yüzü. Nasıl beceriyor bunu? Şaşkınlık, mutluluk, öfke ,acı, üzüntü ve sonra yine mutluluk… Hepsi birden nasıl saniyeler süren aralıklarla geçip duruyorlar yüzünden. Kahvemi yudumluyorum. Lafını bitirsin kalkarım diye bekliyorum. Lokum kasesinden birer ikişer alıp atıyorum ağzıma. O biteviye konuşuyor. Çikolatalardan atıyorum ağzıma. Gündelikçi kadın, balkon demirleri, kocasının yeni işyeri, küçük kızın diş telleri… Ağzımda ne olduğunu sorsalar söyleyemeyecek kadar bitkinim. Kuş lokumu bitti mi? Elim ivedilikle yokluyor kaseyi. Çikolataya uzanıyorum tekrar. Atıyorum ağzıma. Endorfin denen şey bende işe yarıyor mu bilmiyorum. Ama mutsuzum şimdi bunu biliyorum. Büyük kızın okul harcı,yeşil zeytin,turunç reçeli,kantoron yağı, yanık ilacı, meme kanseri… Ne?Meme kanseri mi dedi bu şimdi. Nerden gelmişti laf buraya anlayamıyorum. Ben lokum kasesini yoklayıp acı çikolatalara yumulduğumda olmuştu tüm bunlar. Son cümle uyandırıyor beni tıkınma sarhoşluğumdan. İfadesiz olmalı yüzüm. Donuveriyor dudaklarımda sırıtışım bir anda. Ona acıdığımı göstermek istiyorum. "Yok hayatım geçti artık. Üç yıl oldu. Yendim o illeti de." deyip geçiştiriyor. Yenmiştir bundan emin oluyorum. Rahatlıyorum. Kalan son çikolataya ilişiyor gözüm. Nefret ediyorum kendimden. Birer kase lokum ve çikolatayı yediğime inanamıyorum. Hem de ilk defa geldiğim mabet gibi bu evde. ’Kalkayım ben’ diyecek oluyorum. O ise gülümseyerek son çikolatayı da kasesinden alıp ağzıma tıkıştırıveriyor. ’Seviyorsun tatlıyı anladım.’ diyerek bir kahkaha patlatıveriyor. Ağzıma tıkıştırılmış çikolata büyürken kapıya yöneliyorum. Kargacık burgacık yazısıyla yazdığı tarifi çekip alıyorum elinden. "Yapacak mısın hemen?" diye soruyor. "Yetiştiririm çocuğun okul çıkışına ." diyorum. "Sen yap, olmuş mu diye bakmaya gelirim. Beş çayını içeriz birlikte. "Kulaklarıma kadar yanıyorum. Kızardığımı fark ettiğinden eminim. Saklayamadım oldum olası ne utancımı ne öfkemi bu kızarmalar yüzünden. "Tamam."diyorum. Kendinden nefret etmek bu işte.

Telaşla dalıyorum mutfağa. Kurabiyeyi yapmaya girişiyorum. Biraz Yourcenar okuyup Fallada'ya başlamaktı oysa niyetim. İlkesiz olunca rastlantılara daima savunmasız oluyor kişinin yüreği böyle. Hamur cıvıdıkça un koyuyorum. Pof diye dökülüyor her tarafa. Kaşık kaşık koymalıydım. Tezgah una bulanıyor. Hamur taş kesiliyor. Ne olacaksa olsun. Fırına atıp çay faslını bitirmeli bir an önce. Çabucak diziyorum kurabiyeleri fırına. Yağ kutusu, yoğurda süte bulanmış bardaklar ve kaşıklarla doluyor her taraf. Dağ olup büyüyor gözümde bu bulaşık yığını. Öfkemin nesnesi oluyor kırılan bardak. Unlanmış giysilerimi değiştirmeye giderken çalınıyor kapım. Yorgun, dağınık ve öfkeli yüzüme vuruyor kadının kapıdaki şıkır şıkır halleri. Bir de koku sürünmüş haspam. Ögürmeli bir nefret kaplıyor her yanımı. Dalıyor içeri. "Giyin sen. Beklerim, yabancı mıyım ayol. Rahatına bak." Kikirdiyor üstüne. Üzerimdekiler değişse de yüzümün çarpıklığı kalıyor olduğu gibi. Dünyada susmaktan daha iyi bir şey yok aslında. Bütün kalbimle arzuluyorum bunu. Şu kadınla aramdaki uçurumdan atlamak istiyorum şimdi. Tabakları hazırlayıp, bardakları indiriyorum. Acele etmememi söylüyor. "Bırak çay demlensin komşum. Konuşuruz uzun uzun. " Evet sen konuşursun ben dinlerim. "Ne çok kitap var burda, zor olmuyor mu kuzum bunların temizliği?" Yüzümdeki zoraki gülümseyiş çarpılıyor. "Ne hoş resimler bunlar." Bana ait hiçbir şeyi hoş bulmasını arzu etmiyorum ki aslında. Aralıksız konuşmalara doymuyor. Kombi, büyük kızın nişanlısı, yakışıklı damat, oğlanın eczacı babası, yayla evi, yanık kurabiyeler…

Koşar adım giriyoruz mutfağa. Kömüre dönmüş kurabiyeleri çıkarıyorum fırından. Köpek günü dedikleri bu gün işte. Tepsinin önünde kalmış, yanmaktan son anda kurtulmuş son birkaç kurabiyeyi ayırıyorum. Başımıza gelen bu ortak felaketten mutlu ve umutlu. Ortak anlar kumbarasına attığı bu dakikalar ona öfkemi köpürten bir haz veriyor. Anlıyorum. Çayı bardaklara doldurduğundaysa bana destek olduğunu göstermenin sevinci var ablak yüzünde. Cıvıldıyor. Samimi olduk biz artık. Kurabiyesiz çaylarımızı yudumluyoruz. Yeni bulaşık makinesi, hafta sonu kahvaltıları, İstanbul’dan gelecek olan kayınvalide, falafel…

"Falafel mi? O da ne?" diye soruyorum. Laf olsun diye söylediğim sözlerin, iş olsun diye yaptığım işlerin her zaman hayrını görmüşüm gibi soruyorum. "O ne?" Sana ne? Neyse ne? "Aaa bilmiyor musun?Ben çok güzel yaparım. Dolabımda var bak. Akşama kızartırım. Sıcak sıcak getiririm. Güzel bir sofra kurar hem beyleri de tanıştırırız." Acı çekmekte olduğum geçmiş son dört beş saati burada bu kadınla harcamamış olmak isterken, önümdeki saatlere yanmaya başlıyorum şimdiden. O sırıtarak mutlu mutlu kocaman öpüyor yanaklarımdan. Açıp kapıyı uğurluyorum. O saatler süren gürültüsü ile kapının dışında kalırken, ben içimden defalarca hayır diyorum.

Kategori:

Re: Falafel

Noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmamış olmanız okumayı gerçekten zorlaştırıyor. Öyküyü bu anlamda yeniden gözden geçirebilirseniz çok iyi olur.


Re: Falafel

Burda yayımlandıktan sonra bunu ben de fark ettim,yorumunuzu da dikkate alarak düzelteceğim,teşekkürler.


Re: Falafel

Öyküyü büyük bir keyifle okudum. Anlatıcıyla komşu arasındaki uçurum anlatıcının gözünden o kadar güzel tasvir edilmiş, benzetmelerle atmosfer o kadar iyi kuruluş ki, öykünün sonunda neredeyse kahkaha atacaktım. Okyanusta kendi halinde yol almak isteyen "deneyimsiz" bir kayığın aniden ortaya çıkan bir girdaba doğru hızla çekilivermesi. Yaşam acemiliği...

""
Şu kadınla aramdaki uçurumdan atlamak istiyorum şimdi.
Şu cümle anlatıcının ruh halini güzel anlatıyor Smile

""
Ağzımda ne olduğunu sorsalar söyleyemeyecek kadar bitkinim. Kuş lokumu bitti mi? Elim ivedilikle yokluyor kaseyi. Çikolataya uzanıyorum tekrar. Atıyorum ağzıma. Endorfin denen şey bende işe yarıyor mu bilmiyorum. Ama ağzımdakinin ne olduğunu sorsalar söyleyemeyecek kadar mutsuz ve bitkinim.

Burada ilk ve son cümle aynı. Sanki öykü düzeltilirken gözden kaçmış gibi geliyor.

Gözüme çarpan noktalama hatalarını düzelttim, fakat öykünün o açıdan bir kez daha gözden geçirilmesinin iyi olacağını düşünüyorum.


Re: Falafel

Yorumunuz için teşekkür ederim.Yazarken gösterdiğim sabrı yazı bittikten sonra gösteremediğim için yeniden redaksiyon kısmında yetersiz kalıyorum sanırım.Dikkat çektiğiniz noktaları düzelttim sanırım.


Re: Falafel

Gün içinde hayatın bir yerinde bir şekilde buluşamayıp da, burun buruna olmak zorunda kaldığımız niceleri var... Kitap okumak, o dünyaları sahiplenmek giderek yalnızlaştırıyor mu bizleri ne? Derinlikle, incecik bir dantel gibi örmüşsünüz yazıyı. Bana bu akşam vakti, neredeyse bir dağın tepesinde, yeniden umut verdiniz. Şükranla...


Re: Falafel

Teşekkür ederim yoss güzel yorumunuz için,akşam vakti umut verdiyse öyküm büyük mutluluk.