UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Ev

21 Şub 2010
piyasemen

Herkese selamlar.
Yazdıklarımı burada yayımlayarak eleştirileriniz sayesinde kendimi geliştirebileceğimi düşünüdüm ve bir öykü yazdım. Yazdığım ilk öykü olduğunu söylemek isterim. İnternet ve bilgisayar kullanmadaki engelliliğim yüzünden epeydir sadece forumu okumakla yetindim. Öğrenmem gereken çok şey olduğunu ve forumunuzun bunun için önemli bir adım olduğunu anladım. İşte benim öyküm:

EV
Yine uyandım. Sabahları hep uyanıyorum. Tavandaki böcek olmayan kara lekenin sanki yeri değişmiş. Yatakta, ayağımı soğutmak için küçük bir nevresim parçası aradım, kalmamış. Tabanını duvara yasladığım ayağım istediğinden daha fazla soğuyunca ne yapacağımı bilemeyip kalktım.
Üst kat komşumun çamaşır makinesi çalışıyor. Karşı apartmanın balkonunda bir aile kahvaltı yapıyor. Çay kaşığı seslerinden anladığım bu. Önce makine çamaşırları sıkıyor sonra çayın şekeri karışıyor. Aynı anda değil ama sırayla.
Mutfağa geldiğimde masa, duvarlar, dolaplar, tabaklar yavaşça siliniyor, görünmez oluyorlar. İzmaritler, boş şişeler, yemek artıkları parlıyor. Etraflarında küçük yakamozlar çakıyor. Hızla mutfaktan çıkarken yerdeki saç tellerim savruluyor, seslerini duyuyorum.
Salondaki koltuklar, halı, perdeler de gitmiş. Tozlar havada asılı duruyor. Gazetelerin altındaki parke seçilmiyor. Bir zamanlar duvardaki prizin üstünde olduğunu tahmin ettiğim parmak izimse siyah değil kahverengiymiş meğer. Bu kez yerdeki toza bulanmış saç tellerimi sinirlendirmemek için yavaşça çıkıyorum salondan.
Banyoda da gözlerim eliyle koymuş gibi buluyor hepsini. Aynada yakamı değil kahve lekesini, suratımda sivilceleri değil rimel artıklarını, kurumuş gözyaşı parçalarını aynı iştahla parlarken buluyorum. Etraflarındaki küçük yıldızlar çizgi filmlerden araklanmış.
Aniden annemin şivesiyle konuşmaya başlıyorum. Üstelik sesim de bir o kadar onunkine benziyor. Yüksek sesle söylenip, kendi sesimle içimden cevap yetiştiriyorum. Annemden kibar konuşmaya çalışıyorum. Bu dağınıklığa öfkeleniyor annem. “Kafam da dağınık” diye içimden bağırdığımda daha da sinirlenip kafamı küçümsemeye başlıyor. Evin içinde koşarcasına geziyorum. Peşimden geliyor ses bulutu olarak. “Bu olamaz benim büyüttüğüm kız evlat!” diye kendine kirden pay çıkarıyor.
En son “burası benim evim!” dediğimi hatırlıyorum. Alındığından olsa gerek susuyor. Bilmiyor ki benim son evimde kendi ördüğü danteller olmayan kanepelerin, televizyonların üstünde seriliydi. Son evimde terlikleri hiçbir toza değmemişti.

Kategori:

Re: Ev

piyasemen'e öyküsünü bizlerle paylaştığı için teşekkürler.

Evin dağınıklığının görünür olması, hattâ dağınıklıktan başka hiçbir şeyin görünmemesi öyküye canlılık katmış. Ayrıntılar evin içinde bulunduğu durumu güzel veriyor bana göre.

piyasemen dedi ki:
Tavandaki böcek olmayan kara lekenin sanki yeri değişmiş.
Öykünün daha başındaki bu cümle, öncesini, anlatıcının bu öyküyü bize anlatmaya başlamadan önce düşündüklerini bu öykünün içine çekivermesi bakımından kayda değer bence.

piyasemen dedi ki:
Yine uyandım. Sabahları hep uyanıyorum.
Burada bir bıkkınlığın izlerini görüyorum. Öyküye yayılan depresif ruh halinin ilk işaretleri. Oysa öykünün atmosferi pek depresif değil, daha ziyade ironik. Kendi depresyonuyla dalga geçen birini dinliyormuşum gibi hissediyorum. İroni kendini sürekli hissettiriyor.

piyasemen dedi ki:
“Bu olamaz benim büyüttüğüm kız evlat!” diye kendine kirden pay çıkarıyor.
Etkileyici bir cümle. Alkış

Öte yandan, sanırım öykünün sonundaki şu cümlelerin anlatmaya çalıştığına vakıf olamadım:

""
Bilmiyor ki benim son evimde kendi ördüğü danteller olmayan kanepelerin, televizyonların üstünde seriliydi. Son evimde terlikleri hiçbir toza değmemişti.
Belki öyküyü okuyan başka bir arkadaş yardımcı olmak ister bu cümlelerden ne anlaşıldığı konusunda. (Bu noktada, yardımı, öyküyü bizimle paylaşan yazarından değil de diğer forum kullanıcılarından istediğimi belirtmeliyim belki.)

Ufak tefek:

""
Bir zamanlar duvardaki prizin üstünde olduğunu tahmin ettiğim parmak izimse siyah değil kahverengiymiş meğer.
Bu cümleyi pek iyi anlayamadım. Acaba başka türlü söylemek mümkün mü?
""
Aynı anda değil ama sırayla.
Burada "ama"dan sonra virgül gelse daha kolay okunacak sanki.


Re: Ev

eren dedi ki:

""
"piyasemen yazdı:"
Tavandaki böcek olmayan kara lekenin sanki yeri değişmiş.

Öykünün daha başındaki bu cümle, öncesini, anlatıcının bu öyküyü bize anlatmaya başlamadan önce düşündüklerini bu öykünün içine çekivermesi bakımından kayda değer bence.

Bu cümlenin başarısı konusunda seninle aynı fikirdeyim. İlk kez yatıya kaldığım evlerin yabancı duvarlarında, tavanındaki izler bazen bana sabahı zor ettirirdi. Dakikalarca bu izlere bakardım, acaba kımıldıyor mu yoksa kımıldamıyor mu diye? Bu cümle nasıl da bir çırpıda anlatıvermiş o izlerin kişi üzerinde gelişen serüvenini.


Re: Ev

Öyküyü çok sevdiğimi söyleyerek lafa başlayayım. Ancak yarıda bırakılmış hissi yarattı bende. Bunun nedenleri ve kimi ayrıntılar üzerinde daha uygun bir vaktimde duracağım.

Ellerine sağlık piyasemen. Alkış


Re: Ev

Öyküde, bir ruh haline hem dışardan bakma hem de o ruh halinin içinde olma fikri pek hoşuma gitti; bu depressif bir durumu ilginç bir şekilde eğlenceli de kılmış.
Öte yandan öyküde kopukluklar olduğunu düşünüyorum, özellikle son unutulmuş gibi. Smile
Paylaşımından ötürü Piyasemen'e teşekkürler, Öyküler'e hoş gelmiş! Good


Re: Ev

Öykümü eleştiriye değer gördüğünüz için çok teşekkür ederim. Yüreklenmemek elde değil Smile

""
Bilmiyor ki benim son evimde kendi ördüğü danteller olmayan kanepelerin, televizyonların üstünde seriliydi. Son evimde terlikleri hiçbir toza değmemişti.

Belki öyküyü okuyan başka bir arkadaş yardımcı olmak ister bu cümlelerden ne anlaşıldığı konusunda. (Bu noktada, yardımı, öyküyü bizimle paylaşan yazarından değil de diğer forum kullanıcılarından istediğimi belirtmeliyim belki.)


Bu bölümün anlaşılırlık yönünden eksik olduğunu öyküyü bir kez daha okuyunca ben de farkettim. Bu yüzden kendim cevap vermek istedim. Karakterin "son" evinde (babaevi), (şu an yaşadığı evi kendine ait hissetmiyor) tozların yerinde danteller vardı. Eşyalarınsa (bu kez temizlik yüzünden) görünülürlüğü yine yoktu. Bu cümleyle aslında bunları kastetmem şaşırtıcı :?
""
Bir zamanlar duvardaki prizin üstünde olduğunu tahmin ettiğim parmak izimse siyah değil kahverengiymiş meğer.

Bu cümleyi pek iyi anlayamadım. Acaba başka türlü söylemek mümkün mü?


"Lekenin, üstünde durduğu eşyanın yok olmasıyla, daha da netleşmesi" ni anlatmak istemiştim burada da. Başak türlü söylemek yazarken de aklıma gelmemişti :roll:


Re: Ev

Aslında yazınsal anlamda çok kullanımı olan bir hile, özellikle Gerçeküstücülerin, sonra İkinci Yeni'nin sık başvurdukları bir anlam yaratma biçimi "bir durumu farkındalığıyla birlikte kullanmak". Giriş cümleleri bence buna çok güzel örnek oluşturmuş. "Böcek olmayan kara leke"de de benzer bir yoğunluk var. Tek cümle içinde uzun bir sürecin kişide yarattığı duygu durumu ortaya serilebilmiş.

Çamaşır makinesinin gürültüsüyle çay kaşığının sesi arasındaki korelasyon anlatıcının olduğu kadar, yazarın da muziplikte üstüne olmadığını düşündürüyor bana. Ancak sanki biraz daha oynanabilecek bu güzel oyundan erken kaçıyor yazar; anlatıcıyla tanışmamıza, onunla hemhal olmamıza izin vermiyor. Belki de bu yüzden öyküye anne girdiğinde yadırgıyorum. Nereden çıktın diye çıkışasım geliyor handiyse; tam da anlatıcının gözünden evini dolaşacakken.

Burada anneyle kızın arasındaki gerilim işlenmeye epey müsait. Keşke bu hesaplaşma anı daha ayrıntıyla anlatılabilseymiş.

""
Bilmiyor ki benim son evimde kendi ördüğü danteller olmayan kanepelerin, televizyonların üstünde seriliydi. Son evimde terlikleri hiçbir toza değmemişti.

Eren gibi ben de bu son iki cümlenin üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle dilde bir sıkıntı var: Arada virgül kullanılmadığı için "danteller olmayan kanepeler" gibi okunuyor bu cümlenin bel kemiği. "Danteller"den sonra virgül gelse bile "olmayan kanepe ve televizyonlar"la kasıt belki bir cümleyle daha açılmalıydı gibi hissettim. Son cümle ise derdini çok güzel anlatıyor.

Teşekkürler.