UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Doğduğum Gün

20 Eyl 2011
oktay

Daha doğduğum gün konuşmaya başladı doğa benimle. Güneş pırıl pırıl parıldamaya, kuşlar ”cik cik” ötmeye başladı. Köpeklerin havlamalarını da işittim ben doğduğum gün. Suyu dinledim, şırıl şırıl akıyordu tıslayan bir yılanla birlikte. Dayadım kulaklarını yeryüzüne, gürültüsünü duydum yeraltının. İleride azgınlaşıp gürül gürül akmaya başlayan suyun gürültüsüne karıştı yeraltının gürültüsü. Takip ettim nehri; çıtırdayan çalılar ile fısıldayan rüzgarı yoldaş ettim kendine. Sonra biraz da kendimi dinleyeyim dedim, çık yok ; canımı sıktı sessizlik. Devam ettim azgın nehri izlemeye, ta ki suların durulduğu yere dek. Nehrin şırıltısının kesilmesi ile kılsız maymunların patırtı gürültüsüne kapıldım.Gıdaklayan tavukları, meleyen kuzuları besliyordu kılsız maymunlar. Cesaret edemedim tanışmak için, gece olup da etraftan el etek çekilene dek bekledim kuytularda köşelerde lakin en sonunda sessizliğin can sıkıntısı ile patlayıverdim kapının önünde:

-Güm, güm, güm!

Kapıyı açan olmadı. Başını taştan taşa vuran avare su misali dolandım hanenin etrafında; bir saat, iki saat.... Artık canıma tak etmişti, bir şeyler yapmalı ve bu tüysüzler ile tanışmalıydım. Tekrar denemeye karar verdim:

-Tak, tak, tak!

“Gacırrrrt” diye açıldı kapı, “Hoşgeldiniz” dedi kılsızlar, “Biz de sizi bekliyorduk.”

-Bizi mi bekliyordunuz? İyi ama siz kimsiniz, kuzum.
“Ah-kah-kah-ah” diye koyuverdi tüysüzler. “Ne kuzusu! Biz homoyuz, homo sapiensleriz. Bilge adamlarızdır, yoksa homo sapiens olduğumuzu nasıl söylerdik, değil mi? Siz de doğanın dilini konuşan bil-imler olmalısınız.” Tabii ya, nasıl da aklımıza gelmemişti. Onca süre bu soruyu sorup durmuştuk; vak vaklayan kaz kafamız, cik cikleyen kuş beynimiz bir türlü cevap verememişti soruya. Ne diyebilir-iz ki; bu homo sapiensler sahiden de adlarının hakkını veriyorlar!

Kategori:

Re: Doğduğum Gün

Son paragrafın makaleye dönük (açıklama derdindeki) dili, öykünün merakla okuduğum güzelim atmosferine yazık etti.


Re: Doğduğum Gün

Barış Acar dedi ki:
Son paragrafın makaleye dönük (açıklama derdindeki) dili, öykünün merakla okuduğum güzelim atmosferine yazık etti.

şaşırtıcı bir yorum olduğunu söyleyemem, "davetiyeye" de önce "davetiye resmidir" diyivermiştin Smile

öykünün bir şey açıklamaya çalıştığını düşünmüyorum ama son paragrafta "homo sapiensçi bir açıklama uslubu" var (ikisini birbirine karştırmamak gerektini düşünüyorum.) çünkü ikincisi bizatihi öykünün atmosferine dahil. özellikle son paragrafta ortaya çıkıyor; çünkü homo sapiensin öyküde ortaya çıkışı ile ilişkili bir durum var burada.

ve hayır, ben yukarıdakileri ve de bunu yazarak homo sapienslik yapmıyorum. Smile


Re: Doğduğum Gün

En azından homo erectusluk yaptığını söyleyebilirim. Laughing out loud


Re: Doğduğum Gün

Valla kanımca dil hataları görsemde yaşayarak okudum bu kısacık masalsı hikayeyi.


Re: Doğduğum Gün

Aslında meramım şu: Anlatının başında ses-dil ilişkisinden hareketle ve öykünün oyunsu dokusunu kullanarak muhteşem bir giriş yapıyor yazar; sonra sanki sıkılıyor ve kısa yoldan konuyu bağlayıp önünü kesiyor öykünün.


Re: Doğduğum Gün

-Bizi mi bekliyordunuz? İyi ama siz kimsiniz, kuzum.

Herhalde öykünün en vurucu noktalarından biri bu ve şaşırtıcı bir şekilde benim yazdıklarımdan birini andırıyor. Yalnız burada birinci tekilden çoğul anlatıma geçişi kaçırdım. "Siz"in saygınlık anlamı üstünden özneyi çoğaltma gibi bir durum söz konusu ve belki bunun üstünden de özneyi kaybetme. Bilimlerin otorite olarak konumunu, vücutsuz bir şekilde dolaşan buyurganlığını düşündüm, fakat buraya yoğunlaşınca doğayla olan işitsel ilişkisini bir yere oturtamıyorum bu sefer.

Homo Sapiens sanırım öyküde -ve onun çektiği tarih çizgisinde- isimlendirme yetisiyle beliriyor fakat bunun öncesinde dünyayı seslerle algıladığımız bir evre var mı, giriş kısmında bunun özlemi mi dile getiriliyor? Alaycı dil yüzünden emin olamıyorum.


Re: Doğduğum Gün

Barış Acar dedi ki:
En azından homo erectusluk yaptığını söyleyebilirim. Laughing out loud

Laughing out loud


Re: Doğduğum Gün

doruk cansev, bu az, öz ve özenli okuma için teşekkür ederim. tam da sorulması gereken sorular, tam da sorulması gerektiği şekilde sorulmuş ve bunun için de bir indirgemeye gidilmemiş. alaycı dile değinmen de çok iyi olmuş.

"doğanın dilini konuşmak"... bunun gibi bir iddia ile dalga geçmeden nasıl durulur ki.. Smile aslında bunu söylememem gerekirdi belki ama yazdıkların üzerine kendimi tutamayıp erektustan sapiense evrilmeye başladım galiba..


Re: Doğduğum Gün

Müzik bu anlatının neresinde duruyor acaba, şimdi de kafam ona takıldı.


Re: Doğduğum Gün

Anlatıcının kim-ne olduğu sorusunun yanıtı en önemli metni anlama kaynaklarından birisi.

""
Daha doğduğum gün konuşmaya başladı doğa benimle.

Bu sözcükten çıkışla, doğan-oluşan “şey”, doğayı tanıyabilmesi, duyabilmesiyle ondan farklı, yapılan, oluşan, oluşturulan, yaratılan bir şey olduğunu düşündüm. Bu oluşum, bilge adam olduğunu, düşünen bir beyni olduğunu öne süren homo sapiens’in bir ürünü değil. Dolayısıyla, bilim, teknoloji, uygarlık ile ilgili bir oluşum değil. Doğanın tüm canlılarının sesini duyabilirken, kendine dönen dinlemesi, bir boşlukla, bir sessizlikle karşılaşıyor. Bu sessizlik henüz bitmemiş bir oluşumun, sesi mi veya görünün, algılamanın kendini kapsamaması mı? Yoksa henüz sese çevrilmemiş bir oluşumun evresi mi? Bu da diğer bir yanıyla, onun ilahi bir varlık, tanrı olabileceğine yönlendirdi beni. Ama oluşum kaynağının insana uzaklığı bu düşünceyi elememe neden oldu.

doğduğum gün” olgusunun üzerinde durduğumda, o günün doğumla özdeş, doğumun verdikleri olarak oluşturdukları; doğanın seslerine vakıf olabilme, duyabilme ve bir arayışın, bir yolculuğun başlangıcı. Sözünü ettiğimiz olgunun ayrıca insani vasıfları da var.
yoldaş ettim kendin(m)e” bir kimsesizlik, bir yalnız olduğu duygusu, “canımı sıktı sessizlik” kendine dönen dinlemenin sessiz iletisinden doğan can sıkıntısı, “kılsız maymunların patırtı gürültüsüne kapıldım” bilinmeyen bir şeyin ilgisi, “Cesaret edemedim tanışmak için” bilmediği şeylerden korku, “sessizliğin can sıkıntısı ile patlayıverdim” beklemenin artan sıkıntısıyla taşan sabır… Tüm bunlar insani duygular.

Konuşanın evrim olacağını düşündüm bir an. Canlıların evrimi. Ama sonra, onun daha kapsamlı, daha büyük bir şey olması gerektiğine ulaştım.

Bunun yanında metnin içinde ilgisiz veya kafa karıştırmak için eklenen küçük eklentiler de var gibi geldi bana; tıslayan bir yılan, gıdaklayan tavuklar, meleyen kuzular gibi. (aşırı yoruma tahrik)

Her türlü yaşam formuyla çoğalmaktan başka bir amacı olmayan Gen’lerin olabileceğini düşündüm.

Düşündüklerim beni tüm bunlara götürdü. Ama bir tanım veya soyutlama yapamadım. Biraz daha düşünmem gerekiyor belki de.


Re: Doğduğum Gün

""

Bunca süre bunun soruyu sorup durmuştuk, vak vaklayan kaz kafamız, cik cikleyen kuş beynimiz bir türlü cevap verememişti. Ne diyebilir-iz ki; bu homo sapiensler sahiden de adlarının hakkını veriyorlar!

Burada sorulup durulan soru ne?
Tüysüz maymunların kimler olduğu mu? Zaten onlar "tüysüz maymun" değil mi? Niye tanışmak istiyor ki?

""
Sonra biraz da kendimi dinleyeyim dedim, çık yok
Niyeyse buraya çok güldüm ama bir yandan da merak ettim, çıt olsaydı nasıl bir çıt olurdu? Niye çıt yok?


Re: Doğduğum Gün

""

Bunca süre bunun soruyu sorup durmuştuk(...)

cümleyi başka türlü kuracakken birden cümle yapısını değiştirmeye karar verdiğinizde böyle cümleler ortaya çıkıyor. bir de yazdıklarınızı gözden geçirmezseniz, insanları böyle cümleri okumak zorunda bırakıyorsunuz. bu "istediğim için yaptığım anlatım hatalarından" biri değildi. görmemi sağladığınız için teşekkür ederim, düzelteceğim.