UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Deniz Suçlu

03 Mar 2011
Emrullah

Hiç mi hiç ağlamadı. Yosun yeşili gözlerini O'nun yaşadığını bildiği denizin karşı kıyısındaki tepeye dikip öylece kalakaldı bir an. Halbuki aramıştı. Gelecekti. Upuzun parmaklarıyla gene O’na dokunacak, küçücük kırmızı dudaklarıyla bilmediği bir sürü sırrı uzun uzun anlatacaktı.

Ama bunların hiçbiri olmadı. Şubat'ın bu en soğuk gecesinde, elinde bir kesekağıdı kestaneyle bir bankın üzerinde hareketsiz kalakaldı. İleride, yoksul mahallelerin gecekondularında yakılmış lastik parçalarından çıkan dumanın zehire çaldığı bir gökyüzünün altında; altmış watt'lık çıplak ampullerin aydınlattığı yoksulluğu, gecekonduların kireç badanalı soğuk duvarlarını, bu duvarların arkasında öksürmekten ciğerleri ağzına gelen insan yavrularını düşündü, hissetti. İşte tam da oradan gelecekti. Denizin karşı kıyısından bu tarafa umuttan, ışıktan, sözcüklerden yapılmış bir köprü kuracaktı. Her nasılsa köprünün ayağının bir tarafı kendi kalbinde diğeri de O'nun kalbinde oluverecekti.

Ama her gün içindeki kopkoyu karanlığı büyüten deniz; bütün günahları, düş kırıklıklarını, yoksulluğu, pisliğe bulaşmış bedenleri derinliklerine tepeleme yığmış; bütün bunlardan kenti istila edecek bir ordu kurmuştu. Soğuk bir gece vakti derin uykusundan uyanacak, içindeki bütün pisliği kentin üstüne boca edecek; yüzyıllar boyunca sessiz ve koyu bir karanlığın içinde büyüttüğü intikamını böylece almış olacaktı.

Halbuki aramıştı. Saçlarına baharı takıp getirecekti. Meydanın hep aynı yerinde mesken tutmuş kestaneciden aldığı kestaneleri her gün tekrarlanan bir ibadetmişçesine soyacak ve O’na yedirecekti. Upuzun kızıla çalan saçlarının inatla kem gözlerden esirgediği incecik boynundan esen bir meltem; bütün çiçek kokularını dolduracaktı ciğerlerine. Bütün meydan, balık-ekmek satan yorgun yüzler, meraklı turistler, ayağı mestli yaşlı amcalar, çöpçüler, hatta deniz bile görecekti. Belki yüzyıllardan beri süregelen intikam hırsı dinecek gene barışıverecekti insanlarla.

Gözleri açıp oturduğu banktan meydana baktı. Otobüsler seyrekleşmişti. Artık daha az yolcu taşıyorlardı. Meydan artık çöpçülerin, şişkin karınlarını biraz daha fazla balıkla doldurmak için mırıldayan gözü aç kedilerin, vardiyalı işçilerin, ağızlarıyla içmesini bilmeyen sarhoş yeni yetmelerin mekanı olmuştu.

Halbuki aramıştı. Cebinde bir avuç dolusu kuruyemişle gelecekti. Hepsini de O’na yedirecekti. Kitaplarda yazılmayan, kimsenin bilmediği hikayeler anlatacak, zamanı sonsuz bir şimdiki ana kilitleyip gidecekti.

Pardösüsünün yakasını kaldırıp ellerini cebine soktu. İki kıyıyı birbirine küs iki kardeş gibi ayıran denizin üstündeki ışıklardan bir anlam çıkarırmış gibi uzun uzun baktı. Dipteki muazzam orduyu görür gibi oldu. Onlar için dua etmek geldi içinden. Vazgeçti. Oysa bunların hepsi Deniz'in suçuydu. Sadece O'nun suçu.

Kategori:

Re: Deniz Suçlu

Kestanelerin uykulu sıcağı kayboldu şubatın bu en soğuk gecesinde. Kahverengi saçları yağmur sonrası toprak kokardı, aramıştı oysa..Gelmeyecekti bu yıl bahar...
Gözlerinde bir deniz vardı, dibinden tören kıtları gibi ordular geçerdi.Yüzlerini okurdum suyun üzerinden, gözlerinde bir deniz vardı. İşte tüm bunlar Deniz'in suçuydu,sadece O'nun suçu..


Re: Deniz Suçlu

Denizin suçu sadece O'nun dediği için beklenen adı da Deniz ve yazar gönderme mi yapıyor diye düşündüm yoksa yazım yanlışı mı? Yani denizin sadece onun suçu mu olacaktı? Çok birşey değiştirmeyebilir ama benim için önemli?


Re: Deniz Suçlu

Egemen dedi ki:
Denizin suçu sadece O'nun dediği için beklenen adı da Deniz ve yazar gönderme mi yapıyor diye düşündüm yoksa yazım yanlışı mı? Yani denizin sadece onun suçu mu olacaktı? Çok birşey değiştirmeyebilir ama benim için önemli?

Egemen çoğu kişi bunu göremiyor. Dediğin doğru. Deniz aslında beklenilen kişinin de ismi...


Re: Deniz Suçlu

Denizin çift anlamı o kadar da görünmez değil, daha görünür olması öyküyü bozardı bence. Öykünün sınıf ayrımına dikkat çeken alt metni gibi, bu da dozunda bir görünürlükte. Deniz bir yandan anlatıcı ile beklenen kişi arasında bir engel oluştururken, diğer yandan coğrafi olarak kentin iki kıyısı, merkezi ile varoşu arasında yer almasıyla, bu iki kıyıda yaşayan insanlar arasındaki sınıfsal ayrımların, iletişimsizliğin, düşmanlığın da sorumlusu olarak görülüyor anlatıcı tarafından. Hatta denizin coğrafi anlamda deniz bile olmadığı, insanların günahlarından, kötülüklerinden, hırslarından vs. ibaret olduğu da söylenebilir.

Beklenilen kişi olan Deniz ise, insanlığın iyi ve güzel yanını temsil ediyor. Deniz'in gelecek olması, bir yandan beklenilen sevgiliye kavuşmak anlamına gelirken, bir yandan da insanlar arasındaki ayrımın ortadan kalkacağı, yoksulluğun, sefaletin, kavganın sona ereceği, umuttan, ışıktan, sözcüklerden bir köprü kurulacağı ümidini doğuruyor.

Fakat Deniz gelmiyor. Denizin dibindeki ordu o kadar güçlü ki, Deniz'in gelmesine engel oluyor. Anlatıcının inancı tükeniyor, beklemekten vazgeçiyor. O kadar ki, dua etmeyi bile anlamsız buluyor.

Derdini açık açık bağırmayan, okuyucunun gözüne gözüne batırmayan, güzel bir öykü. Tebrik ederim. Keşke bu kadar gerçekçi ve umutsuz bitmeseydi, kapıyı biraz olsun açık bıraksaydı...


Re: Deniz Suçlu

""
Ama bunların hiçbiri olmadı.

Öykü kafamda tam oturmadı,ama yukarıya alıtıladığım bölümü gene de - öykü bende oturmamasına rağmen- erken yapılmış bir açıklama olarak algıladım. Bir okur olarak "hiçbiri olmayacak" şeyleri okumak istemedim,çünkü tam bir ilgi uyanmadan yapılmış bir açıklama gibi geldi bana.

Yeni paylaşımlarda buluşmak ümidiyle...