UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Dedikodu

15 Tem 2008
Barış Acar

Bütün Öyküleri
YKY
2000
s. 37-50

Öykünün indirilebileceği son tarih: 22 Temmuz 2008

İndirmek için tıklayın:
Bu oyku forumdan kaldirilmistir. (Bkz: Forum İşleyişi.)

Kategori:

Re: Dedikodu

Yusuf Atilgan'in karakterlerinin insan korkusunun, cekingenliginin, tedirginliginin en onemli nedenlerinden birinin dedikodu oldugunu dusunuyorum, okudugumuz bunca oykuden sonra. Acik olmaya calisan, insanlarla hesapsiz iliskiler kurmak isteyen, kendini cemiyet icindeki iliskilerinde ukala olarak gostermeden, arkasindan konusturmadan yasamak isteyen insanlar (ya da tavuklar). Oysa yerlesik tabular, bireyin ozgurlugunu kisitlayan gelenekler, insanlarin oto-sansur uygulamalarina neden olan durumlar (cogunlukla cinsellikle ilgili) o kadar cok ki bu iliskilerde, bir turlu aradiklarini bulamiyorlar. Bu nedenle surekli bir kacma, kurtulma telasi.

Buna itirazim var. Kisilerin oto-sansur uyguladiklari durumlarin hep cinsellikle ilintilendiriliyor olmasi bana biraz eksik geliyor. Cunku baska her konuda ozgur insanlar degil cinselligini bastiranlar. Onlarla konusmalarinda da oyunu onlarin belirledigi kurallara gore oynamak zorundalar.

""
Ilerde, sokagin ucundan gorunen muhtar odasi onune geldi bir taksi durdu. Eltimin yuzu sapsari.
- Kim ki! dedi.
Bir haftadir bu hep boyle; bir taksi gordu mu sarariyor. Aydinlarin Ismail Manisa'da sarhosken birine tabanca cekmis, polisler tutmuslar; kapamislar. Gelen o saniyor. Karisiyla aralari iyidir. Kimbilir Ismail'le de... Boyle sararivermesine bakilirsa... Kuskuluyum. Uc kisi indi taksiden, odaya girdiler. 'Bak kiz, Ismail!' desem.
- Icradir, dedim. Kooperatif muduru getirtmistir.
- Daha mahsul vakti degil ki.
- Belli olmaz. Geliverirler.
Sol eliyle kaslarini duzeltti. Elleri apak ya, kuruca.
- Sukur borcumuz yok, dedi.
Laf carpiyor bana. Carpsin. Koca koyde yili borcsuz cikaran kac ev var? Carpsin.

Bu hikayemizin "gitmek isteyen kahramani" Kucuk Gelin, kimbilir neler dusunuyor da "Sukur borcumuz yok" diyor. Koca Gelin'le oyun oynuyor o da. Kimsenin dusundugunu soylemedigi, ama karsisindakini alt etmeye calistigi bir oyun. Dusundugunu soylemek zorunda kalan kaybediyor. Deliye deli diyenin kaybetmesi gibi. Kural bu. Oysa kacmak isteyen kahramanlarimiz hem dusunduklerini soyleyip hem de kazanmak istiyorlar. Dahasi, dusunduklerini soyleyenlerin kazandigi yeni bir oyun dusluyorlar.

Herkesin farkinda oldugu, ama cesitli nedenlerle dile getirmekten cekindigi "deli"nin deliligi oykude boyle bir islevle karsimiza cikiyor sanki. Koca Gelin, Fadimaba'ya Kucuk Gelin'in arasini bununla ilgili bir yalan soyleyerek bozuyor. Fadimaba kendisini "deli"nin deli olmadigini savunmaya adamis; hayatini bunun uzerine kurmus. Oyku bize bu uc jenerasyonun agzindan aktariliyor. Bugunu (bugunku insan iliskilerini) temsil ettigini sandigim Koca Gelin, herkesle iliskisinda bir denge tutturmus, varolan iliskileri yeniden uretmek ve o iliskiler icinde onemli bir yer edinebilmek acisindan hayli profesyonel bir "dedikoducu". Dedikodunun gucunu iyi biliyor ve bu gucu yerini saglamlastirabilmek icin basariyla kullaniyor. Kucuk Gelin'le delinin dedikodusunu yapiyor, ama ileride aleyhinde delil olarak kullanabilecek bu diyalogu carpitarak Fadimaba'ya yetistirip kendisi acisindan tehlikeli olabilecek bu durumu ortadan kaldiriyor. Insanin icinden geceni yuzunun renginden, gozunun pariltisindan anlayabilecek kadar da simsar.

Kucuk Gelin, yani oykunun "kacmaya calisan"i, aslinda koyun o kesif dedikodu havasindan mi yoksa esinin yatak performansindan mi kaciyor? Isledigi tekelerini "boynuzlari oyle uzun, dimdik oldugu icin" seven Kucuk Gelin'in Ismail'e meyli de acikken ikincisini reddetmek olanaksiz. Lakin, fazlasi da var, biliyoruz. Kedinin kaptigi eti kediden geri alip kazana atanlarin yaptigi yemegi yemek istemiyor. Ici kaldirmiyor oyle yapilmis bir yemegi yemeyi. O yuzden yiyemiyor. Yazamasa catlayacak olan Sait Faik gibi yaptigi seyi baska turlusunu yapamayacagi icin yapiyor (ya da yapmiyor). Atilgan'in eger bir oyku kisisinin tarafini tuttugunu iddia edecek olsam, bunun Kucuk Gelin oldugunu iddia ederdim. Onu samimi buldugunu, onu kaygilarini hakli buldugunu ve hatta bizzat oyle hissettigini de soyleyerek ileri bile giderdim. Onun bu samimiyeti, baska turlu yapmayi bilememesi, icinin kaldirmamasi, cemiyetle iliskilerine de en buyuk darbeyi vuruyor. Bunun ustune gelen cinsel hayatindaki tatminsizlik sanki yazarin, Kucuk Gelin'in baska diyarlari ozlemesi icin bulmaya calistigi bir kilif gibi duruyor aslinda bana. Sanki sadece bu mide bulantisi yetmiyormus gibi bir de cinsel olarak tatmin edilme arzusunu eklemis Atilgan. Belli ki dedikoduyu yetersiz gormus. Esinin iktidarsizligiyla Kucuk Gelin'in cemiyet (sosyete Smile) hayatindaki iktidarsizligi kosut gibi.

""
Zili mi var delinin? Dediysem dedim, dogru degil mi hepsi? Kocasi hak yimemis mi? Eskiden koyde koza pamugu ekilirken pamuk alir, tiftirir, sehre gonderirmis. Bizimki tam bir ay arabayla pamuk tasimis da hakkini alamamis. Bari beygirin hakkini verse! Vermemis. Ama olmaz, bana kusmelerini istemem. Onumuz kis. Huseyin kahveden donmek bilmez. Geceleri onlarin evinde toplaniriz. Dari patlatirlar, oyun cikarirlar. Ne yaparim yalniz?

Fadimaba, bir yerde gecmisi temsil ediyor. Hem yasiyla, hem de bunca zamanda cemiyet icinde Koca Gelin'in bile cekinecegi bir guc (iktidar) sahibi olmasiyla bana boyle gorunuyor. Belki bu yikilmaya yuz tutmus bir iktidar. Yine de kis aksamlarinda konu komsuyu evine toplayacak kadar ayakta. Ustelik koyun yarisina kusecek kadar da kendine guvenli.

Yuzyillardir suren bir duzeni, bir fasit daireyi, uc kusagin agzindan dinliyoruz. Oynanan oyunlariyla, iktidar iliskileriyle, cinsellige yapilan acik-kapali gondermelerle korkutucu bir guce taniklik etmeye cagriliyoruz. Yusuf Atilgan'in cinselligi bir an olsun aklindan cikarmayan kisilerini gormeye alistik artik. Simdiye kadarki oykulerde gormedigimiz ve bu oykuyle tanistigimiz sey ise Atilgan'in dedikoduya disaridan bakip tiksinen kahramanlarin otesine gecip dedikodunun tanimladigi iktidar iliskilerinde cirpinan insanlari da resme dahil etme cabasi. Bu cabanin basarili da oldugunu dusunuyorum.


Re: Dedikodu

Dedikodu'ya önce anlatıcı analiziyle başlamalı.

Hınzır bir üslup Atılgan'ınkisi. Dedikoduyu merkeze aldığı bir öyküye üçüncü tekil şahısla başlıyor. Oysa bu onun çok sık başvurduğu bir yöntem değil. Genelde onun anlatıcıları birinci tekil kişiler. Ben anlatıcı burada yerini seve seve tanrısal anlatıcıya terk ediyor, ki işin dedikodusu yürüsün. Daha baştan bütün öykü kahramanlarının dedikodusunu yapıyor yazar. Ama hâlâ iddia ediyorum, yazarın severek seçtiği bir yöntem değil bu. İki uzun cümleden sonra sıkılıp vazgeçiyor. Daha ballandıra ballandıra anlatsa tam olacak kurguyu yarıda bırakıyor. Onun yerine hemen kendi anlatıcısına dönmek istiyor. Kanıtım o ikinci uzun cümle; düzgün ama düzelmek için yazarını epeyce çırpındırmış, belli.

Diğer anlatıcılar tanıdık Atılgan kişileri. Hatta üç anlatıcının arasında öyle aman aman bir ayrım da görebilmiş değilim ben. Sanki aynı anlatıcının kuşaklara göre değişmiş kipleri. Üç kuşak köylü kadın, Kocaçeşme'nin suyundan içmiş üç yorgun, bezgin, acılı kadın. Biri çiğnem çiğner, biri su kaynatır, öbürü duacı gezer. Hepsinin takınakları var. Ama aynı kadınlar bunlar. Tek bir kadın imgesinin zoraki bölünmüş görüntüleri. O tek kadın imgesinin dedikodusunu yapan da yazar, Atılgan yani.

Zaman zaman ağızlarına uymayan sözler, zorlama ifadeler de var sanki.

Sonra öykü:

Atılgan'ın köylüye/ kadınlara yaklaşımından hepten usandım bu öyküde. Neler yapmıyor ki! Önce Büyük Gelin'e balgamlı sigara kâğıdı çiğnettiriyor. Arada esrar imaları da yapıyor ama tam belli değil. Bir çocuğa sümük yedirtiyor, bir diğerine bokunu parmaklatıyor. Yetmiyor elini yakıyor. Küçük Gelin'e İsmail öyküsünü yeterli bulmamış olacak ki, topukla ilgili bir şeyler anlattırıyor. İmasını anladığımı söyleyemem. Ama onlar utandı, ben daha çok utandım. O da yetmiyor dik boynuzlu tekeler çizdiriyor nakışlarına. Burada, yuh dedim artık. Bu kadar da kör parmağım gözüne olur mu! Fadimaba ise ayrı hikâye. Sanki hiç cinsellik yokmuş gibi geldi önce onda, ama sonra bir de baktım şu hocayla karısı meselesi. Ne olup bittiğiyle ilgili hiçbir şey anlamadım ama var yine bir şeyler, ima ediliyor! Yuh ki, ne yuh! "Atılgan'da Cinsellik ve Saplantı" başlıklı bir eleştiri yazmalı. Yazmalı da kim yazmalı?

Kaçış metaforu

Bu öyküde de kaçış/ gitmek/ uzaklaşmak temaları işleniyor. Ama Eren'in söylediğinden farklı anladım ben. Tek Küçük Gelin değil, bütün karakterleri kaçmak istiyorlar Atılgan'ın. Büyük Gelin "dayısının sakalının kokusuna", Küçük Gelin İsmail'e, Fadimaba ise torununun iyileşeceği geleceğe. Dikkatimi çeken ise bu kaçışların hep erkeklere doğru olması oldu.

Sakın karakterlerdeki bu kaçmak isteği Atılgan'ın onlara zulmetmesinden olmasın!

Sözümyabana, biraz sert olacak ama, aslında yazar erkeklere kaçırırken bu kadınları, kendine çağırıyor olmasın sakın!


Re: Dedikodu

Ben öykü hakkında yazılanları okuyunca aşağı yukarı benim düşüncelerim tekrarlanmış diye düşünmüştüm. Hatta eleştiriye, diğer öykülerin eleştirilerindeki cümlelerimi kes yapıştır yaparak da eleştiri yazabilirim diye de düşünmüştüm. O öyküde de öykü kişileri yerine Atılgan düşünüp ediyordu zira.
Hadi çocuğu olmayan şehirden gelen gelin, torunu sakat olan kadın mutsuzlar, köyde yaşayan herkes mi mutsuz, onların köyü, köyde yaşanan ilişkileri sevmemesi için hiçbir neden yok. Kadın mahsus kocasıyla birlikte olmuş da abdest alacakmış gibi numaralar çevirirken, bunu yapmak da mutlu edebilir onu, diye düşünmüştüm. şehirli gelinin yumurtaları bile yıkayıp kullanması, bu ayrıntılar çok hoşuma gitmişti.


Re: Dedikodu

""
"‘Dedikodu’", Yusuf Atılgan öykücülüğünün ulaştığı dorukta yer almaktadır. Üç söylemle bütünlenir öykü. ‘'Kocagelinin dediği'’, ‘'Küçükgelinin dediği'’, 'Fadimabanın dediği'’ bölümcükleriyle sarmal bir yapı kazanır. Dar mı dar bir dünyayı kendilerince genişletmenin bir yolu olarak görürler köyün kadınları dedikoduyu. Umutlarını, öfkelerini, hınçlarını, yetinmezliklerini hep dedikoduya dökerler. Bu öykünün farklı, farklılığıyla da yalnız, uyuşmaz kişisi şehirden gelen küçükgelindir. Sıkılır, yetinmezdir. Yetinmezliği -‘"Evdeki"’ öyküsünde olduğu gibi yatağına dek bırakmaz yakasını. Her sabah ele güne karşı, baca tütsün diye boşuna yaktığı ocakta somutlanır adeta isyanı. Kurtuluşu köyden kaçmaktır, ne olursa olsun kaçmak. Dallanıp budaklanan dedikoduların baş kurbanıdır küçükgelin. Anımsamalarına, umutsuz umutlarına sığınır. Kocagelinin dedikodusu has dedikodudur. Onu da sıkar çevresinin basık, kısır çevreni, ama tam ayrımsamaz bunu. Ne de olsa farklı değildir, yaban değildir çünkü. Kendini dedikodularıyla ferahlatır, sigara kâğıdını sakız edip çiğnemek gibi küçük kaçamakları büyük bir sır gibi yaşar gider. '‘Fadimabanın dediği'’ ise, ölü Hatçeduduya sesleniştir. Şikâyet eder, dert yanar, köyden haber iletir, dedikodu yapar... Tüm bir yaşamdır, hep birlikte ve teker teker yaşadıklarının serimidir Fadimabanın sözü. Ama söyleşisi ölüyledir. Bu öykü, kuruluşla eskimemiş, eskiyeceği de olmayan, çok olanaklı bir dil getirmektedir öykücülüğümüze.

Kaynak: Füsun Akatlı, "Öyküleriyle Yusuf Atılgan", İmge Öyküler, S. 2, Nisan-Mayıs 2005, s. 64-68