UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Dal

01 Tem 2013
Mehmet Sürücü

O gün her günkünden erken kalktım. Ormana, ıhlamur toplamaya gidecektim. Akşamdan yolluğumu hazırladığım torbayı, içindeki birkaç öteberiyi, sicimi, kirli bir çaputa sarılı tırpanı kontrol ettikten sonra omuzuma astım. Günlerdir avlunun bir köşesinde bağlı duran köpeğin ipini çözdüm. Bir yere gidileceğini anlayınca, sevinçle kuyruğunu sallayıp, elimi yüzümü yaladı, iki ayağının üzerine dikilip üzerimi tırmaladı.

Yola düştük.

Köpek yerinde duramıyordu. Yol boyunca çalıları, ağaçları, kayaları koklayıp, burnu yerde yeşilliklerin aralarında kayboluyor, ötelerden gelen birkaç keskin, telaşlı havlamadan sonra dili bir karış dışarıda, yanıma dönüyordu. Bir süre yürüyüşünü yürüyüşüme uydurmaya çalışıp, ardımda, önümde, yanımda yürüyor, ayaklarıma dolanıyor, sonra sıkılıp fırlıyor, tekrar kaybolup gidiyordu.

Ormana vardım. Burada ağaçlar daha sık ve yüksekti. Gür ağaçların altı karanlık ve serindi. Gün ağartısı doğu tarafındaki ağaçları turuncu bir ışıltıyla aydınlatıyordu.

Saatlerce ormanda dolaştım. Bir ara köpek uzun bir süre kayboldu. Uzaktaki tepelerden havlayışlarını duydum. Öğlene doğru torbayı açıp, Allah ne verdiyse, bir şeyler atıştırdım.

""
ARA TESPİT 1: Adamın attığı 5 erik, 16 zeytin çekirdeğinden, 2 erik fidesi bitti. Zeytin çekirdeklerini kargalar belirli aralıklarla yuvalarına taşıyıp, buluntularının arasına kattılar.

Birçok bayır, koyak geçtim. Bazı tepelerde sabah yeli, yeni açmış ıhlamur kokusuna, kestane çiçeği kokusunu katarak esti. Bulduğum açmış ıhlamurları beğenmedim. Daha kokulusunu, daha güzelini aradım.

Sonunda yüksek, gövdesi iki kişinin ancak sarabileceği kalınlıkta bir ıhlamur ağacının altında durdum. Tepesinde açmış ıhlamur çiçeklerinin sarartısını karşı tepeden görmüştüm. Torbayı omuzumdan indirdim. Yorgun argın çöktüm. Köpek, başı ayaklarının arasında, torbanın yanına uzandı.

Yorulmuştuk. Saatlerdir tepe bayır yürüyorduk.

Biraz dinlendikten sonra kalktım.

Benimle birlikte köpek de kalktı. Silkindi.

""
ARA TESPİT 2: Köpek silkinirken birkaç pire, tüylerinin arasından, kuru yaprakların üzerine savruldu. Sıcak, korunaklı tüylerin arasından ormanın derinliklerine dağılan pireler, çevresel koşullara tam bir uyum sağlayıp, kalabalık koloniler oluşturdular. İçlerinde, ormana gidip gelen, insan, at, köpek gibi canlılara tırmanıp, eski vatanlarına dönenler de oldu. Ama onlar pek fazla yaşayamadı.

Torbadan tırpanı aldım. İnce bir sicimle belime bağladım. Kasketimi çıkarıp torbanın üzerine attım. Yukarı baktım. Kalın dallar gökyüzüne dev kollar gibi uzanıyordu.

Havayı kokladım. Kokuyordu. Ihlamur kokuyordu.

Ağacın gövdesi kollarımın kavrayamayacağı kadar kalındı. Yukarılarda, beş, altı metrelik bir yerden sonra inceliyordu. Oraya kadar ulaşabilirsem, sonrasına daha kolay tırmanabilirdim. Etrafta aranıp, uzun, kuru bir mertek buldum. Budaklarını tutunabileceğim hale getirdim. Budak olmayan yerlere birkaç kalın çivi çaktım. Zar zor, uğraşa didine merteği ağaca yaslayıp, dev gövdenin üstteki çatalına dayadım. Eğimli mertekten tırmanarak ana gövdeyi kavrayabileceğim yüksekliğe ulaştım.

Mertekle gövdenin birleştiği yerde kurumuş, çürük iri bir yonga vardı. İnişte sorun yaratabilir, onu sağlam sanıp basabilirdim. Tekmeledim. Kırılıp kopan yonga aşağıya düşerken, dibinden oluk gibi bir karınca seli boşandı. Bir anda her yana yayıldılar. Ayaklarıma, oradan üzerime. Kaşla göz arasında her yanımı karıncalar sardı. O ufacık canlının ısırığının ne olduğunu bilen bilir. Oradan kaçmalıydım. Hızla yukarı tırmandım. Uygun, güvenli bir yer bulunca durakladım. Biraz dinlendikten sonra, tekrar gövdeyi kollarım ve ayaklarımla kavrayarak santim santim daha yukarılara tırmandım.

""
ARA TESPİT 3: Kırılıp aşağıya düşen yongayla birlikte, karınca kolonisi ikiye bölündü. Yerdeki koloni zamanla sel felaketlerine maruz kaldı. Toprağa açtıkları tünelleri çeşitli muhendislik buluşlarıyla ikame ederek, nisbetten selden korunmayı öğrendiler. Yerdeki koloniden karıncalar, rastlantıyla ağacın tepesindeki kolonidekilerle karşılaştıklarında, birbirlerine hiçbir zaman anlam veremedikleri bir yakınlık ve sıcaklık duydular.

Tırmanış zorlu ve yorucuydu. Ter içinde kalmıştım. Kollarımın, bacaklarımın ağacı kavrayan yerleri sızlıyordu. Tepeye, en dolgun tomurcukların ışıldadığı dallara ulaşınca yeniden soluklanıp, dinlendim.

Tepedeydim. Dalların arasından yol yol süzülen gün ışığının aydınlattığı yeşilliği seyrettim bir süre. Yan ağaçta büyükçe bir yabani arı kovanı gördüm. Gövdenin kuytu bir yerine peteklerini örmüşler, uğultuyla çalışıyorlardı. En aşağılara, yere, ağacın dibine uzanmış köpeğe baktım. Bu kadar yüksek olacağını düşünmemiştim. Bir süre derin boşluğa dalıp gitti gözlerim. İçimde bir korku kabardı. Ayaklarım hafif hafif titremeye başladı. Titreme dizlerime, ardından bacaklarıma yayıldı. Aşağıya, boşluğa bakamalıydım. Birkaç metre ilerideki, çiçeklenmiş dallara baktım. Arılar, türlü türlü böcekler çiçeklere konup, tomurcukların aralarında uçuşuyordu. Bir süre bu canlıların uğultulu hareketlerini izledim. Sakinleştim, bacaklarımın titremeleri azalıp kesildi.

Ihlamur çiçeklerinden yayılan keskin ve güzel kokuyu içime çektim.

İpini çözüp, tırpanı dala vurdum. Tırpanın vuruşuyla sarsılan dalın yaprakları arasından, cinsini bilmediğim, çocuk avucu büyüklüğünde birkaç kuş ürküp, uçtu. Dal, birkaç kesikten sonra büyük bir çatırtıyla koptu. Önüne çıkan dallara çarpa kıra aşağıya düştü. Dal koparken, gövde birkaç kez kuvvetle sallandı. Bu sallantıyı bekliyordum. Düşmemek için daha da sıkı yapıştım gövdeye. Tepeyle birlikte birkaç kez sağa sola savruldum. Yerde yatan köpek, gürültüyle yanına düşen daldan ürktü. Havlayarak fırladı, çalıların arasına dalıp kayboldu.

Tepedeki diğer çiçek yüklü birkaç dalı daha kestim. Düşen her dalın boşluğuna güneşin ışıkları doluştu.

Tırpanı tekrar belime bağladım. İnişin çıkmaktan daha tehlikeli olduğunu bilecek kadar çok ağaca inip çıktım. Yüksekliğin insanın başını döndürdüğünü, yüksekliklere tırmanmada en büyük tehlikenin korkusuzluktan geldiğini, yere ayak basana kadar uyanık ve dikkatli olmak gerektiğini biliyorum.

""
ARA TESPİT 4: Kuru dalların, otların, yaprakların arasında usul usul kımıldanan 6 kene, yatan köpeğin tüylerinin, 2 kene de ağacın altında dinlenen adamın üzerine tırmanıp, elbiselerinin arasında kayboldular.

Yerde olmak, ayakların toprağa basması güven vericiydi. Yorulmuş, gücüm tükenmişti. Oturup, ağaca yaslandım. Kolumu, ayağımı kaldıracak takatim kalmamıştı. Yaşlılık ne de olsa. Bir günde, bundan çok daha zorlu, bir sürü ıhlamura tırmandığım günlerimi düşündüm. Zaman tuhaf bir dere. Yokuş yukarı da akıyor, yokuş aşağı da.

Köpek yine ortalıkta sabırsız hareketlerle dolanmaya başladı. Gitme vaktinin geldiğini anlatmaya çabalıyordu kendi diliyle.

Dağılmış dalları toparlayıp, ufaladım. Büyükçe bir demet yapıp sicimle bağlayıp, sırtladım.

Dönüş yolunu tuttuk.

""
SON TESPİTLER:

1- Akşamüzeri ellerine koyu kınalar yakmış üç kadın dallardaki ıhlamur çiçeklerini topladı.

2– Dallar toplanırken, yere çer çöpten küçük bir kuş yuvası düştü.

3- Taze ıhlamur çiçeği kokusu, yosun ve küf kokulu sokağın havasını değiştirdi. Aralık kapılardan damlara, damların karanlık köşelerindeki atlara, katırlara, koyunlara, kıvrımlı boynuzlu keçilerin yattığı ağılların kuytularına kadar ulaşıp, aralık pencerelerden oturma odalarına, yatak odalarına ulaşıp, dar ardiyelerdeki çeyizlerin naftalin kokularına karıştı.

4- Dalların yaprakları aralarından, 18 yeşil çekirge, 4 gri örümcek (ikisi yavruydu-çok yaşamadılar), 12 burasıneresi böceği, 37 karınca, 8 arı, 2 ağustosböceği, 5 uçuç, 8 evimnerede, 6 yavrularımneredesiniz, 9 anamıbulamıyorumgörenvarmı böceği zorunlu göçe, büyük bir çevre değişikliğine uğradı.

5- Öksüz, kekeme bir çocuk, dalların arasında bulduğu ağustosböceğini, bir sokak ötedeki incirin yaprakları arasına bıraktı. Böcek bütün gece, cırıldaya cırıldaya, birilerini çağırdı durdu.

Kategori:

Re: Dal

Öykünün dilini çok sevdim. Ayrıca kelime çeşitliliği açısından da başarılı bir öykü. Öykü bana, Behçet Necatigil'in Kır Şarkısı'nı anımsattı.