UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Bir Şey Düşünmek

22 Eki 2012
Mehmet Sürücü

Bir şey düşünüyorum. Sıradan, basit, küçük bir şey.

Nietzsche’nin veya Heideğer’in hiçlikle, varlıkla, zamanla ilgili, her bir kırıntısı tonlarca çeken düşüncelere benzer düşünceler değil. Düşünce’cik bile denilebilir. Hatta; Düşünce’nin, farkında olmadan “ünce” sini bile atmış, kalanıyla başka bir düzlemde bile olabilirim.

Herkes Süpermen değil. Kimisi Süpermen’in sırtına taktığı pelerini örüyor, kimisi istemeden kırıp döktüğü araçları, patlattığı yangın musluklarını onarıp, akşam koltuğunun altına bir gazete iliştirip, köşedeki bakkaldan ekmek alıp evine öyle dönüyor.

Her akşam sağdıktan sonra keçilerini sayan çobanla, büyük patlamaya, karadeliklere, bir kutuya kapatılmış kedilere, zamana, ölüme, ölümsüzlüğe kafa patlatan, uzun, dağınık saçlı adamlar, acaba gerçekte yaptıklarıyla birbirinden ne kadar uzaklar?

Düşünme nasıl bir dürtüdür? O bizde hangi boşluğu doldurur. Ne kadar “elzem”, ne kadarı “olmasa da olur”dur? Nasıl bir canavardır, doyurulmadığında kimi yer? Düşünmeyi, hiç susmayan, sevimli, geveze bir içses’ten ayıran nedir? Neden o hep ciddidir?

Anlama isteği, merak, bilme dürtüsü türümüze özgü. Hepimizde az-çok var. Bu güdü, kendimize, gördüğümüzü, öğrendiğimizi anlatma gereğini doğuruyor. Bir “içses” veya “içkurgu” sürekli bir şeyleri bize “düşünce diline” çevirir. İçanlatma-düşünme; güdüden, gereklilikten isteğe, oradan içgevezeliğe, sonrasında düşünsel bir dedikodu düşkünlüğüne evrilebilir mi? Evet. Çoğu zaman bakıyorum da, düşündüğüm, düşündüğümü sandığım o anlarda, aslında yüksekçe bir yere çıkmış, içgevezeliğimin dedikodularına sadece sustuğumu fark ediyorum.

Biraz konuyu değiştireyim;

Dışarıda bardaktan boşanırcasına, harika bir yağmur yağarken, aklıma da; çok estetik, edebi yönü eşsiz, özel bir öykü-eser konusu, ya da, derin bir felsefi kavramın daha önce göremediğim bir yanını aralayacak bir ipucu geliyor. Yağmurun da, o bir daha akla gelmeyecek harika konunun da o anlık, gelip geçici olduğunu biliyorum. Ünlü bir deyişle; “Ne yapmalı?”

Şeçeneklerim olduğunu düşünmek, bu seçeneklerin bana yapacağını kestirebilmek, aslında düşünülecek bir şey olmadığını, seçiminin kolay olduğuna inanmak, birisini seçmek, bütün bunlar beni ne yapar?

Bir seçim yapmam gerekir mi?

İlk satırlarda basit, sıradan, küçük bir şeyler düşünerek girdim yazıma. Yazdıkça, basitlik uçtu gitti. Düşünmek, yazmaya, ne yazacağımı, ne yazamayacağımı düşünmeye dönüştü. Yazmak, kutunun içindeki kediyi gözlemlemek değil de ne? Yazmak neden bu kadar değiştiriyor düşünüleni?

Bir şey düşünmenin aynı zamanda başkalarına ve bana bir şey yapmak olduğunun farkında mıyım? Sıradan, basit, küçük sandığım bir şey düşünüyorum. Yazmadan acaba başkalarına...?

Kategori: