UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Bilseniz Nasıl Hazırım

06 Ağu 2011
Nursel

Bedenim dışarıdan kusursuz bir bütün olarak görülüyormuş. Öyle söylüyorlar. İnanmak gelmiyor içimden. Bazı kusurlarımın olduğu açık değil mi? Aynaya bakıyorum, kendimi beğenemiyorum. Sağ bacağım eksik olsaydı, nasıl olurdu? Fazla olan sağ kolum da olabilir. Belki iki uzva da sahip olmamak en iyisidir. Annemin karnına dönebilsem, döllenirken sorun çıkarabilsem… Geceleri uykularım kaçıyor. Gözlerimi kapatıp hayaller kuruyorum. Sağ bacağım diz kapağının tam ortasından kesilmiş mesela ve/veya kolum dirsekten halledilmiş. Mutlu olabildiğim tek yer rüyalar. Çırılçıplak görüyorum kendimi rüyalarımda, ne kolum var ne de bacağım. Aynanın karşısına geçip uzun uzadıya bakıyorum kendime. Aynadan yansıyan bedenimin güzelliğine âşık oluyorum. Bir nevi Narkissos gibi. Rüyalar hiç bitmese! Kendimi seyrederek ömrümü tüketmeye razıyım. Bu beden beni öldürecek. Uygun adım yürümek; iki bacakla yapabildiğim tek şey bu. “Hadi!” dese birisi, “Kurtaralım seni şu dertten.” Bıçak altına yatmaya çoktan razıyım. Kan, acı ürkütmüyor beni. Sonrasında gelecek mutlu günleri düşünüyorum yalnız. Bir adam vardı hani, tek kolu ve bacağı olmayan, kimdi o? Gözlerimin önüne silik sureti geliyor sık sık. Bütün ağırlığını sol bacağının üzerine verir, sol eliyle tuttuğu bastonunu sürüyerek zar zor ilerlerdi. Küçüktüm o zamanlar. Aklım beş karış havadaydı. Şimdi olsa bırakmazdım peşini. Ne olmuş, nasıl o hale gelmiş iyice araştırır, öğrenirdim. Yüzünde hep tatlı bir gülümseme olurdu. Mutluluğunun kaynağını keşfetmem için doğru zamanın gelmesini beklemem gerekiyormuş demek ki. Sabahları aceleyle geçerdi kapımızın önünden, tek kol ve bacakla ne kadar hızlı hareket edebilirse. Akşamları ağır aksak dönerdi. Geliş saatine yakın kapı önüne çıkar, merakla geçmesini beklerdim. Kim bilir ne yapıyordur şimdi? Belki de ölmüştür. Kesin ölmüştür. Dedim ya, epey küçüktüm o zamanlar.
Bacağımla kolum içime bulantı veriyor. Uzuvlarım yüzünden örseleniyorum. Birkaç kez doktora gidip durumumu anlattım. Bedenimdeki fazlalıkları almalarını istedim. Derdimi yalın bir şekilde aktardığımı sanıyorum. Ne yazık ki sonuç alamadım. “Sağlıklısın,” deyip geri çevirdiler beni. Sorun sağlık sorunu değil ki! Anlamıyorlar. Anlamadıkları gibi istediğimi de yapmıyorlar. Bu halimle çirkin ördek yavrusuna benziyorum. Asil bir duruşumun olmasını nasıl da isterdim! Çirkin ve kabayım. İncelmem gerekiyor. Tek bacak ve tek kol bana gereken inceliği verebilir. O anı bekliyorum, hep bekliyorum. Başıma umulmadık bir iş gelmesini umut ediyorum. Bir kaza, bir saldırı veya bir doğal afet olabilir. Elbette olabilir. Sabırlıyımdır ben hem de inatçı. Başıma iş gelebilecek her deliğe giriyorum. Yıkılma tehlikesi olan terk edilmiş binalar, kuş uçmaz kervan geçmez harabeler arasında dolanıyorum. Hani belki çökerler de altında kalırım diye. Yoo! Ölmek istemiyorum. Tek dileğim fazlalıklarımdan kurtulmak. Bu bedene hapsolmak ne işkence!
Bazı günler bambaşka biri olma arzum o kadar dayanılmaz hale geliyor ki, küçük oyunlar oynuyorum kendi kendimle. Üç beden büyük gömlek geçiriyorum üstüme. Sağ kolumu dirseğinden kırıp gömleğimin içine saklıyorum. Gömleğin kolu boşlukta sallanıyor. Sol omzuma çantamı takıp dışarıya dolaşmaya çıkıyorum. Son derece inandırıcı oluyor. Çocukların bakışlarından anlıyorum. Herkes beceremez bunu. İsteseler de yapamazlar. Bense bu işte ustalaştım. Kolsuz insan numarası yapmak bana kendimi iyi hissettiriyor. Deneyimlerime dayanarak bacağı gizlemenin kolu gizlemekten daha zor olduğunu söyleyebilirim. Pantolonun paçasını oldukça uzun tutmak fena bir yöntem değil. Ancak yürürken bacağınızı çok dikkatli bir şekilde sürüklemeniz gerekiyor. Bu durumda bile insanlar sizin bacaksız olmadığınızı anlıyorlar, sadece bacağınızda adlandıramadıkları bir sorun olduğunu düşünüyorlar. Kesin konuşmak istemem. Yine de öyle sanıyorum. Çünkü bacağınızı –kolda olduğu gibi- eklem yerinden kıvırıp başka bir yere saklama şansınız yok. Ne yaparsam yapayım, başkalarını ne kadar kandırırsam kandırayım, gerçeğin ne olduğunu biliyorum ya, işte bu beni bedbaht ediyor. Huzurum kaçıyor. Böyle olsun istemezdim. Keyiflenmek, coşmak, kendinden memnun olmak benim de hakkım. Şu genç yaşımda sıkıntılarımla tükenip gidiyorum. Fazlalıklarımla asla mutlu olamayacağım. Tanrı aşkına insaflı biri çıkıp bana yardım etmeyecek mi? Biliyorum ki etmeyecek. İnsanlar, bacağımdan ve kolumdan kurtulmak istememi tuhaf buluyorlar. Duruma farklı bir açıdan yaklaşayım da beni daha iyi anlayın. Bedeninizde iki bacak değil de üç bacak olduğunu hayal edin şimdi. Ne yapardınız? O fazla uzvunuzu hemen aldırırdınız. Tabi, eğer mümkünse. Aldırmaz mıydınız? Durumu biraz daha açalım: Üç bacağınız var ama birisini nerdeyse hiç kullanmıyorsunuz. Ona ihtiyaç duymuyorsunuz. İki bacak, sizin için yeter de artar bile. Gereksiz olan üçüncü bacak bedeninizde bir nevi aksesuar görevini görüyor. Ancak o kadar zevksiz bir aksesuar ki, bedeninizin bütün güzelliğini alıp götürüyor. Ona baktıkça kendinizden iğreniyorsunuz. Çünkü o kötü aksesuar size hiç mi hiç yakışmıyor. Güzelim elmanın içini kemiren siyah bir kurtçuk gibi sizi yiyip bitiriyor. Kim ne derse dersin, son derece çarpık bir durum içerisindesiniz. Kendinize doya doya bakamıyorsunuz. Ne vakit olursa olsun aklınız hep oranızda, üçüncü bacakta. Onunla gezip tozmak istemiyorsunuz. Şu tiksinç fazlalık olmasa hayatınız mükemmel olacak. Başkaca sorununuz yok çünkü. Bu dertten kurtulmak için çareler arıyorsunuz. Ona buna gidip sıkıntınızı anlatıyorsunuz. “Bende fazlalık var,” diyorsunuz. “Ah bir kurtulsam!” diyorsunuz. Yardım istiyorsunuz. İstemek ne kelime adeta dileniyorsunuz. İnsanlara sesleniyorsunuz. Umursamıyorlar sizi. Ne yapardınız?
Bir başkasının yerine geçip düşünmek kolay iş değil. Başıma öyle bir çorap örülmüş ki, çözebilene aşk olsun. Yine de ne yapıp edip bu sorunu kökünden halledeceğim. Gerekirse ölümü bile göze alırım. Bu fazlalıklarla yaşadığım hayata hayat denmez zaten. Olmazsa alırım elime bıçağı, yapılması gerekeni kendim yaparım. Daha önce birkaç kez denemedim değil. Sağ dirseğimde ve dizimde bazı çizikler var. Bütünüyle beceremedim gerçi. İş her defasında yarım kaldı. Açıkçası biraz korktum. Acıdan veya kandan değil. Sanki kesikleri yanlış yerlere atıyorum gibi geldi. Sonuçta bu iş ustalık istiyor. Kolumu ve bacağımı biraz fazla ya da eksik keserim diye çekindim. Eksik kesmenin çaresi var ama fazla kesilirse o zaman geri dönüşü mümkün olmayan bir yola girmiş olacaktım. Bedenimin bütünlüğünü sonsuza dek kaybetme riski beni ürküttü. Geri adım atmak zorunda kaldım. Çok yaklaşmıştım, heyecanlıydım. Doğdum doğalı böylesine umutlu olduğum an sayısı azdır. Maalesef beceremedim. Umut yerini öncekinden de derin bir umutsuzluğa bıraktı. Kaybolmaya yüz tutmuş bir umutla yaşamak bu hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şeydir.
Onca insan var, kolsuz ve bacaksız. Benden önce de vardı, benden sonra da olacak. İşte buna katlanamıyorum. Onlar mutlu mesut hayatlarını sürdürürlerken benim fazlalıklarımla yaşamak zorunda olmam adaletsizlik gibi geliyor. İsyan ediyorum. Tanrı’nın gücüne gider mi? Bazen O’nun beni uzuvlarıma hapsederek cezalandırdığını hissediyorum. Tuhaf bir duygu, ama hissediyorum. Bunu yapabilir. Hangi günahın bedeli emin değilim. Ne garip! Yeri göğü zangır zangır titretebilecek bir Tanrı benim küçük günahlarımla ilgilensin. Kulağa pek mantıklı gelmiyor. Yine de O’nun öfkesini üstüme çekmek istemiyorum. Kim bilir, günün birinde beni bu dertten kurtarır belki. Küçük bir çocukken kapımızın önünden geçen tek kollu ve bacaklı adam vardı ya, ona benzetir beni. Ben de böylelikle başkalarına gıptayla bakmaktan kurtulurum. Seyreden değil de seyredilen olurum o zaman. Önce kendimi kendim seyrederim, sonra beni seyredecek küçük bir kız çocuğu bulurum. Her gün kapılarının önünden geçerim. Belli mi olur? Hayat tekerrür eder, derler hep. Belki bu kez gerçekten de eder.
Tek bacağım ve kolumla başım dik bir şekilde sokakları arşınlayacağım. İnancımı bütünüyle yitirmedim henüz. O zaman üç beden büyük gömleklerle, paçası uzatılmış pantolonlarla değil de beden hatlarımı ortaya çıkaran elbiselerle dolaşacağım. Güzelliğimi sergilemekten kaçınmayacağım. Giyeceğim askılı bluzlarla kesik kolumun bütün ihtişamı ortaya çıkacak. Eteklerim rüzgârda havalanırken sağ bacağımın yerinde yeller estiğini görenler bir kez bakacaklar, sonra dönüp bir kez daha bakacaklar. Pantolonlarımın paçalarını, gömleklerimin kollarını iğneleyerek boşluğu göstereceğim onlara. Bakın, diyeceğim, ne kolum var ne de bacağım. Sadece boşluk, diyeceğim, sadece boşluk. Sil baştan bir hayat yaratacağım kendime. Aynalarla barışacağım. Uykularım düzene girecek. Rüyalarımda fantezilerimi değil gerçekleri göreceğim. İşte hepsi bu! Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Bu kusursuz bedene kavuşmama ön ayak olan herkese çok teşekkür edeceğim. Gereksiz uzuvlarımdan kurtulunca dört dörtlük olacağım. İlle de olacağım. İlle de olacağım. Önce sabırlı sonra dört dörtlük olacağım. İnce, kibar olacağım. Ustalıklı planlar yapacağım. Bu işi onlar yapmazsa ben yapacağım. Körkütük sarhoş olup öyle yapacağım. İçim sevinç doldu. Neden bilmem, gözlerim doldu. Hem gülmek hem ağlamak geldi içimden. Bir gülerim, bir ağlarım. Kendi kendime hem güler hem ağlarım.

Kategori:

Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Oktay, Nursel Güler'in öyküsünü okumam için uyardı az önce. En kısa zamanda. Smile


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Öykünün kendi duygu dünyasını oluşturabildiğini düşünmüyorum.

""
Tek bacağım ve kolumla başım dik bir şekilde sokakları arşınlayacağım.
Bunun böyle olacağını inanmıyorum, öyküde yok bu duygu. Böyle olacağına dair okuru ikna etmeye çalışan cümleler var yalnızca.

Şimdilik bunları söylemek istedim.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Merhaba
Bu metinle ilgili ne yazılır çok emin değilim. Yalnızca inandırıcılığı olmayan öyküleşmemiş bir metin diyebilirim.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Öykünün inandırıcılığı olmadığı gibi bir düşünce oluşmuş sanırım. Bunu öykü kişisinin ağzından açıklamalar duymayla, tanrı anlatıcı kavramıyla açıklayabiliriz sanırım. Yani, öyküde açıklama içeren, sırlarını aşikar eden kısımlar var evet. Yine de öyküyü iki defa okudum, öykü konusuyla, içerebileceği tartışmalarla ilgimi çekti.

Kendine zarar verme, vücudunu kesme alışkanlığının en eski dönemlere kadar ulaştığını, ilk dönem sanat eserlerinin, heykellerin, hatta tanrı tasvirlerinde bile kesik baş, kesik ayak gibi resimlere karşılaşıldığını görüyoruz.

Kendine zarar vermenin psikayatrideki karşılığına bakalım:

""

Kendine zarar verme davranışını tanımlamakta kullanacağımız dört ölçüt şunlardır
(Favazza 1992);
Kendini kesme ya da yakma davranışlarından birisini sürekli tekrarlaması,
Kendine zarar vermeden önce gerilim duygusuna sahip olması,
Fiziksel acıyla beraber rahatlama, zevk alma ve hoşuna gitme duygusunu yaşaması,
Utanma duygusu ve sosyal olarak damgalanma korkusu karşısında kendine zarar
vermenin izlerini ya da kanı gizlemeye çalışmasıdır. (1)

Kendine zarar verme nedenlerini ise ; etiyoloji (travmaya bağlı durumlar - istismar), biyolojik nedenler (nörolojik uyarılar nedeniyle gelen dürtü) , psikodinomik kuramlar gibi sıralanıyor. (2)

""

Tekrarlanan kendine zarar verme davranışlarına baktığımızda kendini kesmenin daha
baskın olduğunu görmekteyiz. Kendine zarar verme davranışı biçimi olarak kolay
ulaşılabilirliği yüzünden kolları ve bilekleri kesmek sık olarak görülmektedir. Kol ve
bilekler dışında vücudun çeşitli bölgelerinde de zarar verme davranışlarına
rastlanmaktadır. (3)

Sonuç olarak öykünün, psikayatri dergilerinde okuyabileceğimiz bir "hasta hikayesi"ne benzediğini yadsımıyorum ama bu bir öyküyü öykü dışılığa iter mi? Bunu tartışmak isterim.

Öyküdeki kadın karakterin içsel dürtüleriyle konuşuyoruz adeta, kendisiyle değil. Ve bu durum öyküye inandırıcı bir gerginlik katmış. Öyküyü okurken neredeyse, yarıda bırakıp öykünün sonunu kontrol etmek istedim.

Tartışmaları merakla bekleyeceğim.

Kaynak: Kendine Zarar Verme Alışkanlığı Raporu, Alper Aksoy-Kültekin Ögel, İst 2006


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

"Tek bacağım ve kolumla başım dik bir şekilde sokakları arşınlayacağım. İnancımı bütünüyle yitirmedim henüz. O zaman üç beden büyük gömleklerle, paçası uzatılmış pantolonlarla değil de beden hatlarımı ortaya çıkaran elbiselerle dolaşacağım. Güzelliğimi sergilemekten kaçınmayacağım. Giyeceğim askılı bluzlarla kesik kolumun bütün ihtişamı ortaya çıkacak. Eteklerim rüzgârda havalanırken sağ bacağımın yerinde yeller estiğini görenler bir kez bakacaklar, sonra dönüp bir kez daha bakacaklar."
Yanlış anlamadıysam, kendine zarar vermekten ziyade, o organlarını fazlalık gibi algılıyor. Güzelleşmek için bazı organlarından kurtulmak istiyor. Yazar arkadaşın eline sağlık çok emek vermiş; ne yazık ki, bana çok bir şey anlatmadı; inandırıcı bulmadım.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Bir süredir şehir dışında olduğum için bilgisayarın başında pek zaman geçiremiyorum. Ama yorumları okudum. Şunları söylemek istiyorum.

""
Öykünün kendi duygu dünyasını oluşturabildiğini düşünmüyorum.

Öyküyü yazan kişi olarak öykünün kendi duygu dünyasını oluşturup oluşturamadığına ben karar veremem. Bunu ancak dışarıdan bakan bir göz farkedebilir. Eğer öyküde belirtildiği gibi bir gevşeklik varsa benim ilgili farkındalığı oluşturabilmem içinse aradan biraz zaman geçmesi gerekir.
Öte yandan her duygu her okuyucuya geçecek diye bir kaiede yok. Aslında burada iki seçenekli bir durum söz konusu. Duygu size geçmemiş olabilir veya öykünün yapısıyla ilgili bir sorun olabilir. Bu durumda seçeneklerden hangisinin doğru olduğuna kim karar verecek? Edebiyatta otorite konusu da son derece tartışmalı, biliyorsunuz.
Sanıyorum, haklı olabilecek eleştirileriyle birlikte öyküyle arzu ettiğim iletişime en yakından geçen kişi Cihan Başbuğ olmuş. Evet, böyle bir kimlik bozukluğu var. Aslına bakılırsa, bu kimlik bozukluğunu yaşayan kişinin ruh haline yaklaşmak istedim. Öykünün oluşturulma süreciyle ilgili çok fazla konuşmaktan yana olmasam da kaynaklarım yanımda olsaydı aktarmak isteyeceğim birkaç not olacaktı. Sonuç olarak, öykü bir “hasta hikayesi” mi oldu bilmiyorum. Öyleyse bile adı üstünde bir hikâye.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Düşüncelerinize tümüyle katılıyorum. Ben tabi ki kendi
-beğeni- penceremden baktım. Ve elbette sizin bu öyküyü hangi duygular içindeyken yazdığınızı da bilmiyorum. Belki biraz da öykünün bana çok uymayan (postmodernizme yakın)yapısının rolü var. Elinize ve kaleminize sağlık.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

""
Fazla olan sağ kolum da olabilir.

""
Tek bacak ve tek kol bana gereken inceliği verebilir.

Bu cümlelernin üstünde biraz çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Bu haliyle biraz çeviri gibi olmuş sanki...
""
Sağ bacağım diz kapağının tam ortasından kesilmiş mesela ve/veya kolum dirsekten halledilmiş.

Buradaki "halledilmiş" biraz tartışmalı bir kullanım. Sanırım "ha'l edilmiş" biçiminde olmalı. Ya da belki başka bir kelime kullanmak gerek onun yerine?
""
Ne yaparsam yapayım, başkalarını ne kadar kandırırsam kandırayım, gerçeğin ne olduğunu biliyorum ya, işte bu beni bedbaht ediyor.

Burada da "bedbaht ediyor" kullanımı kulak tırmalıyor.
""
Sağ dirseğimde ve dizimde bazı çizikler var.

Bu cümle bence fazla olmuş; hiç olmasa daha iyi.

Başlarda anlatıcının bedeninin tamlığından, simetrisinden, sıradanlığından sıkılmış, kendini diğer insanlardan farklı görmeye çalışan, hayatının sıradan bir biçimde geçip gitmesinden dehşete kapılan bir narsist olduğunu düşündüm (Narkisos göndermesi de bunu düşündürüyor). Bir kolunu ve bacağını kaybetmek onu ilgi odağı haline getirecek, onu "normal"likten çıkaracak, farklı kılacak... Ama üç bacaklı insan örneğinden itibaren bunun yalnızca farklı olmaya çalışmayla ilgili olmadığını, anlatıcının vücudunda bizim göremediğimiz bir "altın oran" gördüğünü düşünmeye başladım. Onun gözüyle bakabilen bir profesyonel bu "altın oran"ı uygulayacak olsa bundan büyük mutluluk duyacağını kendisi de söylemeye başladı sonra. Öykü bu noktada bitti. Bu haliyle öykü bana tamamlanmamış görünüyor. Anlatıcı derdini anlatıyor anlatmasına, ama biz onu gerçekten anlayabiliyor muyuz? O biraz kuşkulu. Ben anlamadığımı düşünüyorum. Onun vücudunu neden öyle gördüğünü, kafasındaki altın oranın aslında tam olarak neye tekabül ettiğini anlayamıyorum. Bunun, bu öykü açısından bir sorun olduğu düşüncesindeyim. Çünkü anlatıcının düşünceleri bir sonuca ulaşmıyor gibi görünüyor bana.

Nursel Güler'in eline sağlık.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Öyküyü okurken tuttuğum notlar:

""
Bedenim dışarıdan kusursuz bir bütün olarak görülüyormuş.

Ne güzel giriş cümlesi. Güzelim değil. Güzelmişim. Böyle görülüyormuşum... Kendinin dışavurumuna bir ötekilik denemesi.

""
Sağ bacağım eksik olsaydı, nasıl olurdu? Fazla olan sağ kolum da olabilir. Belki iki uzva da sahip olmamak en iyisidir.

Bedenin bu şekilde parçalar biçiminde ele alınışı ilgimi çekiyor. Ancak bunun nereye bağlanacağını merak ediyorum.

""
... kolum dirsekten halledilmiş.

Yukarıdaki yapı ve tek kol, tek bacaklı kahraman... "Silgi" öyküsünde buna benzer bir şey denemiştim. Öte yandan iki bacaklı ve iki kollu olduğu için kendinden sıkılan bir karakter düşüncesi de hiç uzak değil bana. Ancak ben daha çok, kendini üç ya da dört kollu olmadığı için (mesela bir ahtapota göre eksik gören) ya da tek bacaklı olup diğerlerini fazlalıklarla donanmış -dolayısıyla çirkin- gören bir karakter çizmek istemiştim hep. Ne kadar yaklaşılmış ona. Smile

""
Şu genç yaşımda sıkıntılarımla tükenip gidiyorum. Fazlalıklarımla asla mutlu olamayacağım. Tanrı aşkına insaflı biri çıkıp bana yardım etmeyecek mi?

Kendine acıma tonu, düşüncenin çetrefilliğiyle uyumlu değil sanki.

""
Bedenimin bütünlüğünü sonsuza dek kaybetme riski beni ürküttü.

Bu düşünce anlaşılabilir, ama göze alınmaz değil bence bu şekilde düşünen bir karakter için.

""
Başıma öyle bir çorap örülmüş ki, çözebilene aşk olsun.

Bu ifadeler ise epey zayıf geldi öykünün dokusuna göre.

Öykünün bir çırpıda geliverdiğim sonunda tempo giderek düştü. Sanki yazar düşüncesinin izini süremedi sonuna dek. Karakterini biçimlendirmekten korktu. Onu bir kez daha kötürüm bıraktı.

Oktay'ın kastettiğini anlıyorum. Lacancı "boşluk" fikrini görmüş olmalı burada. Ne de güzel bir duygudurumu. Boşluk'un dolu dolu olduğunu görmek. Öte yandan öykü dokusu içinde, dilsel olarak daha çok hüner ya da çaba gerektiriyor böyle bir yapıyı kurmak.

""
Seyreden değil de seyredilen olurum o zaman. Önce kendimi kendim seyrederim, sonra beni seyredecek küçük bir kız çocuğu bulurum.

""
Giyeceğim askılı bluzlarla kesik kolumun bütün ihtişamı ortaya çıkacak. Eteklerim rüzgârda havalanırken sağ bacağımın yerinde yeller estiğini görenler bir kez bakacaklar, sonra dönüp bir kez daha bakacaklar.

Bu cümlelerden anlatıcının kadın olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak öyküde bunun aksinde veriler de var. Öncelikle de tercih edilen eril dil. Öyleyse yazarın hedefinde başka şeyler olmalı, seyreden-seyredilen ilişkisini bu şekilde kurmasına neden olacak. Oysa bu öykü ek bir metaforu kaldırmak için fazla dar.

Tanrı, tartışması ise bilmem gerekli mi? Şayet gerekliyse, adı hiç anılmadan da bu yapılıyor değil mi zaten?

Son olarak öyküye önerim, anlatıcının farklılaştırılması olacak. Birinci tekil şahıs böylesi bir öykü için zorlukları fazla olan bir tercih. Bir süre diğer anlatıcılarla çalışmalı, ardından belki yeniden ben anlatıcıya dönüldüğünde karakteri bambaşka biri olarak bulabiliriz.

Teşekkürler.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

“halledilmiş” sözcüğünü tereddütle yazmıştım. Aynı şekilde “bedbaht ediyor” da gözüme takılıyordu. Yine de ciddi bir sorun oluşturmadıklarını düşünmüş olmalıyım ki yerinde bırakmışım. Tereddüt duyulan noktaların üzerinde daha fazla durulmalı demek ki.
"Altın oran"ı ve narsizmi birbirinden bağımsız düşünmemiştim. Bir ideal beden tasarımı var ve bu ideal beden tasarımına ulaşıldığında narsist duygular tatmin edilecek. Normallikten çıkma, farklılaşma ve dikkat çekme isteğinin gerçekleşebilmesi ve böylelikle ben’in değer kazanabilmesi "altın oran"ın uygulanmasına bağlı.
Bu bağ nereden geliyor?

""
Bir adam vardı hani, tek kolu ve bacağı olmayan, kimdi o?

""
Seyreden değil de seyredilen olurum o zaman. Önce kendimi kendim seyrederim, sonra beni seyredecek küçük bir kız çocuğu bulurum.

Erken çocukluk dönemden gelen bir imrenme, kıskançlık duygusu. Merkezde olma, fark edilme isteği.
""
Oktay'ın kastettiğini anlıyorum. Lacancı "boşluk" fikrini görmüş olmalı burada. Ne de güzel bir duygudurumu. Boşluk'un dolu dolu olduğunu görmek. Öte yandan öykü dokusu içinde, dilsel olarak daha çok hüner ya da çaba gerektiriyor böyle bir yapıyı kurmak.

Karakter boşluğu “şey”lerle tıka basa doldurmaya çalışıyor ancak öyküyü yazan kişi öyküyü anlatmak zorunda kalıyor Smile
""
Bu cümlelerden anlatıcının kadın olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak öyküde bunun aksinde veriler de var. Öncelikle de tercih edilen eril dil.

Eğer bu yerinde bir eleştiriyse dayanaklarını görmek isterim.
Detaylı okuma ve yorumlar için teşekkür ederim.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Anlatmak yerine örneklemek daha mı iyi olacak diye düşündüm: Silgi


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Öykünüz ile detaylı teknik bir eleştride bulunmaktan öte, yorumların dışında yazıda ki karakterin bana küçük bir çocukken ilerde karakterinin oluşmasında ve sorununun çözümünde büyük etkileri olacak bir durumla karşılaşması olarak okudum. Karakterin şuan ki yaşı ile ilgili sorunlar yaşadım. Karakterin (öyküde belirtilmemiş olsada) yanlızlık problemleri ve bunun sebebinin de ailevi ya da büyüdüğü çocukluk dönemine ait olduğu kanısındayım. Yanlızlık problemleri kendinden hoşnutsuzluğa varmasının doğallığı ışığın da çözüm için çocukluk döneminde etkilendiği bastonlu kolsuz bacaksız kişiye atfedilen duygusal bakış ile sağladığını, çevresinin güzelsin söylemlerine karşın duygusal problemlerin, karakteri ne kadar da bir cam fanus ile kapattığını tekrar belirtmek isterim.

Ayrıca toplumun birey üzerinde tüm 'model insan' baskısına rağmen topmulun dışında kalanlara (bildiğimiz gibi öyküde bu kolu ve bacağı olmayandır) duyulan içsel yakınlık ve "tam" lık atfedilme hoşuma gitti.

Belki daha duygu yoğunluklu çıkmazların olduğu mutsuzlukların olduğu çözüm için gözyaşları ile gülümseyen umudu bekleyen içsel konuşmalar olabilirdi. Bu öyküyü daha estetik kılardı diye düşünüyorum.

Dediğim gibi detaylı teknik eleştride bulunmaktan öte farklı bir analizim olduğunu belirtmek istedim sadece.


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Notos'tan çıkan Güzellik Salonu isimli kitabın eleştirisini okudum geçenlerde. Aklıma hemen bu öykü geldi. İlginizi çekebilir diye düşünüyorum.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1063560&Date=23.09.2011&CategoryID=40


Re: Bilseniz Nasıl Hazırım

Çok teşekkür ederim Doruk Cansev. Benim için dikkat çekici oldu gerçekten. En kısa sürede inceleyeciğim.