UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Bıldırcın Faciası

09 Tem 2010
nuridem

Durakta kimseler yoktu, Sıhhıye Köprüsü’nün altında benim gibi bir sarhoş yalpalayarak şarkılar söylüyor, Hergelen Meydanı tarafından köpek ulumaları duyuluyordu. Son otobüs kalkmış olmalıydı ve ben tüyleri yolunmuş bir tavuk gibi, Ankara ayazının ortasında bir başıma kalakalmıştım. Bir süre durakta bekledim. Ne gelen vardı, ne de giden! Gecenin bu saatinde ne yapacak, nereye gidecektim? Cebimde kalan bozukluk üç milyon lirayla taksi de tutamazdım.”
“Acaba dolmuş var mıydı bu saatte? Ulus’a, dolmuş duraklarına doğru yürümeye başladım. Tam Hergelen Meydanı’na gelmiştim ki, Geçlik Parkı’ndan çıkan aç ve öfkeli bir köpek sürüsü caddeyi doldurdu. Bunlardan bir tanesi yakınıma kadar gelerek salyalı dişlerini gösterince ödüm koptu, geriye döndüm ve ardıma bile bakmadan koşmaya başladım. Sıhhıye Köprüsü’ne kadar koştum.

Kategori:

Re: Bıldırcın Faciası

Öyküyü okuduktan sonra ilk iş zamanını kestirmeye çalışmak oldu. Müfettiş yardımcısının maaşının bu konuda yardımcı olduğunu söylemeliyim. Maaşa bakarak öykünün doksanlı yılların sonunu (1997-1999) anlattığını tahmin ediyorum.

Daha önce okuduğumuz iki öykü gibi ayrıntılar bakımından zengin, bu nedenle de görsel yönü ağır basan bir öykü olmuş. Ercüment Üstadın pişkinliği, kendini zorla yemeğe götürtmesi oldukça inandırıcı biçimde anlatılmış. Belki Mülayim Bey'in gazinoda kâbus gibi geçen saatlerine biraz daha yer verilse, müfettiş yardımcısının orada yaşadığı cehennem biraz daha ayrıntılandırılsa (bıldırcın ve şampanya ayrıntıları çok güzel, ama anlatımda bunlar okurun üstüne üstüne gelmiyor, "bu kadar da olmaz artık canım, yazık adamcağıza" dedirtmiyor diye düşünüyorum) öykünün daha etkileyici olacağı kanaatindeyim.

Bir de şu cümle okura bilgi vermek amacını güdüyormuş gibi geldi bana: "Zaten benim evim Eryaman’dadır, Kızılay’a otuz kilometre uzaklıkta. Gidip gelmek saatler alır."

Ankara'da oturan bekçinin Eryaman'ın nerede olduğunu, Kızılay'dan kaç saat çekeceğini bilmemesi mümkün değil. Belki cümle başka türlü kurularak hem Ankara'yı tanımayan okura Eryaman'ın uzak bir yer olduğu hissettirilebilir hem de "bilgi verme" görüntüsünden kurtulmak mümkün olur.

Elinize sağlık. Çok özlemişim eğlenceli öyküler okumayı Smile


Re: Bıldırcın Faciası

Öncelikle, öyküyü keyifle okuduğumu yazmalıyım.

Ercüment bey, Arkadaşlar, müfettiş yardımcılarının üstatlarına yemek ısmarlaması adettendir deyip yemek masrafını ötekilere ödetmeyi garantiledikten sonra, sırf tanıdık diye neden otobüs hangarı gibi bakımsız(bu benzetme mekânı tasavvur etmemize yardımcı olması bakımından müthiş başarılı bir benzetme olmuş), salaş bir yere gidiyor. Nasılsa gecenin masrafını yıkıyor yardımcılara, bu arsız, fırsatçı adam daha ehli keyif davranır, daha nezih bir yere gitmek istermiş gibi geldi bana.

Bir de öyküyü, Mülayim Toplu'dan değil de, öykünün girişindeki gibi tanrı anlatıcı mı demeli ondan dinleseydik, Mülayim Toplu, sarhoş kalsaydı daha mı iyi olurdu diye düşündüm.
Elinize sağlık...