UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Berlin Üzerindeki Gökyüzü

02 Oca 2011
Cihan Başbuğ

Berlin Üzerindeki Gökyüzü (Der Himmel über Berlin),Wim Wenders'in 1987 yapımı bir filmi,Almanya-Fransa ortak yapımı.

Film kimsenin görüp işitemediği iki meleğin, 80'lerde Berlin'i tüm ayrıntılarıyla gezmesinin hikayesi. Kahramanımız meleklerin en önemli özelliği ise insanların "iç konuşmalarını" duyabiliyor olmaları. Bir yandan eşsiz görüntülerle şehri gezerlerken bir yandan da ölümsüzlüklerinin verdiği eskilikle, şehrin dününe, savaş yıllarına , Türk göçünün etkilerine, duvarın ötesine, kısacası Almanya'nın tüm dinamiklerine şahit olabiliyorsunuz. Meleklerin yanından geçtiği insanların arzularını, korkularını, nefretlerini ise o kadar akıcı ve şiirsel bir dille dinliyoruz ki film boyunca konuşmaların bitmemesini, daha fazla karakterin filme girmesini istiyor insan. Bunda yönetmenin çekimleri, konuşma metinlerini her biri alanında uzman isimlerle çalışmasının , bir ekip çalışmasının zenginliğine de bağlayabiliriz.

Yönetmen, farklı çekim açılarıyla sizi Berlin'de gezdirirken bir yandan da film boyunca "Kafaları binlerce sorunla meşgul gelip geçen insanlardan mı; yoksa hissiz, temassız, algısı neredeyse tamamen kapalı meleklerden mi olmak isterdin?" sorusuyla da meşgul ediyor. Tam bu gelgitleri yaşarken o gelip geçen insanlar arasından seçilen iki karakter giriyor filme. Sirki ekonomik sorunlar nedeniyle kapanan, sık sık yer değiştirmek zorunda kalan Trapezci Kadın ve 1945 Almanya'sınında geçen bir dedektif filmi çeken yönetmen Canpeneiro.

Trapezci Kadın, günlük antremanını yaparken (bu sırada da melek, bir köşede onu izlemektedir) içeri giren sirk sahibinin "toplanıyoruz" sesiyle, aklımdan çıkmayan repliği başlatır. Bu kısım sadece meleğin duyduğu bir iç konuşmadır:

""
Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Sonra ne olacak? Garsonluğa geri mi döneceğim...Bu gibi anlar on sene sonrası için, sadece güzel anlar olarak kalacak. Zaman her yarayı iyileştirir. Ama ya zamanın kendisi bir hastalıksa? sanki bazen hayata devam edebilmek için, eğilmek gerekiyor...Sanki acının bir geçmişi yok. Her şey, gerçek olamayacak kadar güzelleştiğinde bitiveriyor...Çoğunlukla üzgün olmayacak kadar bilinçliyim...

Trapezci Kadına aşık olan Melek, onun bu yalnızlığında kendinden çok şey bulmuştur. Elleri vardır ama tutamaz, ciğerlerinden sigaranın bir nefesini bile geçiremez ve bu anlarda yaşama dönmenin hasretini çeker. İşte tam bu noktada ise yönetmenin onu fark ettiğini, onu hissettiğini anlar ve aralarında bir arkadaşlık başlar. Ardından da Melek,sonunu bilmediği bir süre canlanmak, dünyaya gelmek adına melekliğinden vazgeçer. Bundan sonrasında ise hikaye aşk hikayesiyle devam eder.

Filmin çoğunluğu siyah beyaz ve ben ilk defa yönetmenlerin neden bazı filmlerini siyah beyaz çekmek istediğini bu kadar net anladım. Filmin renklendiği kısımlar, şiirselliğin olmadığı ve daha da önemlisi Meleğin canlandığı anlar. Gün ışığına ihtiyacımız olmadığında, her şey gecenin verdiği hisle sürsün isteriz ya böyle hissettim film boyunca.

Son olarak Melekler Şehri adlı Hollywood filminin, bu filmin ticari bir uyarlaması olduğunu da hatırlatayım.

Bazı ayrıntılar için : Vikipedi

Kategori:

Re: Berlin Üzerindeki Gökyüzü

Der Himmel über Berlin, Yönetmen Wim Wenders'in, oyuncu olarak da muhteşem Bruno Ganz'ın izlediğim ilk filmiydi. Bunun yanında, Hiroşima Sevgilim'den sonra izlediğim benim için en şiirsel ve derinlikli diyaloglardı.


Re: Berlin Üzerindeki Gökyüzü

Wim Wenders sinemasına karşı nedense hep mesafeli oldum. Oysa Peter Handke'nin Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi romanından uyarladığını bildiğim (ve hâlâ izleyemediğim) filmi yüzünden ciddi bir sempati duyuyordum yönetmene.

Mesafenin temelinde ise sanırım Berlin Üzerindeki Gökyüzü'nün büyük etkisi var. Yönetmenden izlediğim bu ilk film büyük olasılıkla yoğun şekilde Bergman izlediğim dönemlere denk geldi. Wenders'la Bergman arasındaki benzerlikler (aslında Wenders'ın Bergman ekolünü izlemesi de diyebiliriz buna) bu kadar fazla olunca onu yapmacık bulduğumu ve izlemekten vazgeçtiğimi anımsıyorum. Daha sonra Wenders'ın Amerikalı Arkadaşım ve Paris, Texas filmlerini de izledim. Özellikle Paris, Texas'ı beğenmeme rağmen yönetmenle ilgili genel etki değişmedi bende.

Berlin Üzerindeki Gökyüzü'nün aşırı dramatik yapısı (ki bu ifade bana kalırsa Wenders'i özetliyor) içinde, meleğin insan olduğunda çektiği acılar güzel ifade edilmişti diye anımsıyorum filmden.


Re: Berlin Üzerindeki Gökyüzü

Hayattaki tuhaf dönüşlülüklerden biri daha.

Çağrı Saray'ın Masa Projesi'ndeki "Handke'ye Saygı" işinin giriş cümlelerinden yeniden "Der Himmel Über Berlin"e ulaştım.

Bu işinin tanıtımında, Wenders'in de filminde kullandığı Peter Handke’nin “Lied Vom Kindsein” (Çocuk Olmanın Şarkısı) şiirinden söz ediyor Saray.

Şiirin Almanca orijinali: Lied Vom Kindsein - Peter Handke

Türkçe çevirisi: Çocukluk Şarkısı