UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

25 May 2011
Büşra B

Bir şehri güzel yapan doğası, mimarisi, insanları, sakinliği, koşturmacası vs. olabileceği gibi akla gelmeyen, akla yatmayan, akıldan uzak görünen kimi sebepler de olabilir. Tatlının kıvamını damak tadına uydurabilen Tatlıcı Mikail damağını gıdıklayabilir, Köfteci Süleyman'ın baharatlarının kokusu olur olmaz zamanlarda burnunu yoklayabilir, Şenol Büfe'deki kır saçlı adamın ömrüne ömür kattığı gülümsemesine ihtiyaç duyabilirsin. Bunlar küçük ve önemsiz gözüken fakat seni o şehre bağlayan, bağından koptuğun anlarda özlem duymana sebep olan küçük "şey"lerdir. Döndüğünde bıraktığın yerde bulmak istersin. Bulamazsan için burkulur. Tatlıcı Mikail vefat etmiş, dükkanı oğlu işletir olmuştur. Tatlılar fena sayılmaz; sütün, nişastanın, tarçının kıvamı bellidir sonuçta ama ağzının tadı kaçmıştır bir kere. Eski tadı bulamazsın. Köfteci Süleyman'ın kendisi var dükkanı yoktur. Sebepleri çoktur, duymaya dayanamazsın. Şenol Büfe yerli yerindedir. Yılların yorgunluğunu, hüznünü, kırgınlığını, görmüş geçirmişliğini, neşesini, huzurunu, daha neler nelerini yüzünde taşıyan gülümseme seni biraz olsun kendine getirir. Bir gazete alırsın, ayak üstü iki sohbet edip kulaklarını tırmalamayan bir müziğin çaldığı kafede kendine yer bulursun ve okursun: "Oğuz Atay'ın Evi de Tutunamadı".

Daha birkaç gün evvel Korkuyu Beklerken'in İtalyanca'ya çevrildiğini duyup sevinirken yazarın yaşamından izler taşıyan bir binanın yokluğa gidiyor olduğunu öğrenmek canını sıkar. Bir tatlıcı, köfteci, gazeteci bu kadar özelken; onların evine konuk olmak bir hayal, konuk olacağın günün gelmesi hayal dışı, kapıdan uğurlanırken duyacağın iyi dilekler unutulmaz olurken ve sen bir kez daha o kapıyı çalmak isterken büyülü satırların sahibinin yaşadığı eve yapılanlar onun sanatının yanında okuyucuya yapılmış bir hakaret gibi gelir. Onu senelerce yok saymış olmanın uğursuzluğu gibi bu kez onun okuyucusu görmezden gelinir.

Kara büyü her yana yayılır, binalar birbirine benzer, şehrin daha güzel olduğu iddia edilirken o yeni yapılar sokaktaki insandan daha hallice(!) olan kişilerle süslenir. Yutkunur, yutkunursun. Soluğunun bir kısmı hep boğazında durur.

Bazı yazarlar bazıları için çok özeldir. Bir kitap okudum hayatım değişti, safsatasından bahsetmiyorum. Cezmi Ersöz okuyup yollara düşme ateşiyle yanan bir ergenin sözleri değil bunlar. Bir mekana, maddeye, somut olana anlam veren kişinin kendisidir. O anlamı görmezden gelmek? Bunu sorup duruyorum işte. Siz ne dersiniz?

Kategori:

Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Haberi ilk duyduğumda gözümün önüne bahçeli, müstakil bir ev geldi önce. Haberdeki fotoğrafa bakınca fena halde yanıldığımı anladım. Söz konusu olan Oğuz Atay'ın yaşadığı dairenin de bulunduğu apartmanın yıkılmasıymış. Kafam karıştı. Çünkü Büşra'nın dile getirdiği süreklilik, tanıdıklık, kendini evinde hissetme gibi duygulardan biraz farklı bir bakış açısıyla bakmıştım meseleye... Şimdi onun yazdıklarını okuyunca yeniden kafam karıştı.

Önce kendi bakış açımı anlatayım izninizle...

Haberde de yer verilmiş: pek çok önemli yazarın, sanatçının evi ölümlerinden sonra müzeye dönüştürülerek okurlarının ziyaretine açılır. Böylece yazarı eserlerinden tanıyanlar, kendilerini etkileyen satırların yazıldığı masayı, o satırlar yazılırken camdan görünen manzarayı görüp, yazarın eserleriyle yaşantısı arasında bir bağ kurma, yazarın özel hayatına bir nebze daha sokulma şansını yakalar. Fakat çoğu kez bu evler dönemin mimarisini ve iç tasarımını yansıtan oldukça sıradan evlerdir. O sıradan evi, o küçük odadaki masayı ayrıcalıklı kılan o masaya bir zamanlar oturmuş kişidir ve artık ondan geriye pek fazla iz de kalmamıştır. Ev, o haliyle dönem mimarisini yansıtmaktan ileri geçemez çoğunlukla. Eğer etkin bir kültür merkezine çevrilememişse atıl kalır.

Yukarıda saydığım sebeplerden ötürü Oğuz Atay'ın evinin "Oğuz Atay Müzesi"ne dönüştürülmüyor olması o kadar da canımı sıkmadı aslında. Dolayısıyla yıkılan binanın bir dairesinde bir zamanlar Oğuz Atay'ın yaşamış olması bana pek o kadar özel görünmedi.

Meselenin diğer boyutunaysa o kadar kolay boş veremiyorum. İşin mimari boyutunu değerlendirebilecek durumda değilim. Yerine daha yüksek, daha konforlu, daha pahalı bir bina dikmek için İstanbul'un işlek bir noktasındaki bu binanın yıkılıp yıkılmaması -her ne kadar süreklilik duygusunu zedelese de- mimarlara bırakılması gereken bir kararmış gibi geliyor bana. Bir tek ben miyim bundan rahatsızlık duymayan?

fft16_mf727787.jpeg

Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Oğuz Atay'ın yaşadığı dairenin yıkılması konusunda yazılacak şeyler var.

Köy, nahiye, ilçe, büyük kent-metropol sıralamasında çevresel bir değişimden söz edildiğinde, kent-metropol kalabalık, taşıyamayacağı nüfusa sahip olması nedeniyle başı çekecektir. Sürekli bir şeyler yıkılıp, yerine daha yüksek, bir bina dikiliyor, işinize giderken yanından geçerken farklı tatlar duyduğunuz yeşermiş boş alanların, evlerin arasındaki bahçelerin sayısı azalıyor.

Bu değişimin paralelinde, en çok da kültürel ve manevi değer olarak kabul edilen varlıklar-kavramlar erezyona uğruyor. Derinlerden yüzeye bir unut(tur)uş, bir yok sayma yayılıp gidiyor. Bunun iyi-kötü olarak değerlendirmesini yapmak en basit yaklaşım bence.

Ama neyin çağın gereği olduğuna karar verebilmek de o kadar kolay değil.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Saint Petersburg'a gittiğimde, Dostoyevski'nin evini görmüş ve şaşırmıştım. Sanırım kafamda yazarla ilgili daha çok ayrıntının görülebileceği bir ev hayali yaratmıştım ama yanılmışım.

Büşra'nın yazısını ise içim burkularak okudum. Tabi Eren'in fikirlerini de düşünüyor ve yer yer haklı buluyorum ama şehir dokusuyla ilgili bir bilincin de oluşmadığı aşikar. Heykel yıkan zihniyetten, yazarların evlerine bir tabela yerleştirip koruma altına alınmasını da kendi adıma beklemiyordum, çok da şaşırmadım.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Büşra B dedi ki:
Tatlıcı Mikail vefat etmiş, dükkanı oğlu işletir olmuştur. Tatlılar fena sayılmaz; sütün, nişastanın, tarçının kıvamı bellidir sonuçta ama ağzının tadı kaçmıştır bir kere. Eski tadı bulamazsın. Köfteci Süleyman'ın kendisi var dükkanı yoktur. Sebepleri çoktur, duymaya dayanamazsın. Şenol Büfe yerli yerindedir. Yılların yorgunluğunu, hüznünü, kırgınlığını, görmüş geçirmişliğini, neşesini, huzurunu, daha neler nelerini yüzünde taşıyan gülümseme seni biraz olsun kendine getirir.

Benim daha çok dikkatimi çeken yukarıdaki öykü taşıyan cümleler oldu.

Eren'in mimari konusundaki yaklaşımı çok tartışılan bir konu. Ancak kültürün kurucu unsurunun maddi öğeler değil zihinsel değerler olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bunları saklamak için kötü mimariyi de korumak gerekebilir. (Bu arada binanın mimarisini kötü bulmadığımı da sözlerime eklemeliyim sanırım. Smile )


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Barış Acar dedi ki:
Eren'in mimari konusundaki yaklaşımı çok tartışılan bir konu. Ancak kültürün kurucu unsurunun maddi öğeler değil zihinsel değerler olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden bunları saklamak için kötü mimariyi de korumak gerekebilir.

İyi ifade edememişim kendimi: saklanmaya değecek bir şey varsa, o zaman elbette "e, ama mimarisi kötüymüş," deyip atmak makul görünmüyor bana da. Hatta çirkinliğiyle ünlü bir bina bile sırf bu ünü nedeniyle korunabilir, neden olmasın (Pisa kulesi geliyor aklıma). Ama bir yazarın yaşadığı dairenin ne derece "saklanmaya değer" olduğu genellemeler üzerinden tartışılması zor bir şey bana kalırsa. Kendi adıma, bunu iyi örneklerini görmüş olmadığımdan pek fazla değer atfetmiyorum yazar evlerine. O nedenle mesele bütünüyle işin mimari boyutuna indirgenmiş oluyor. Binanın mimarisi korunmaya değer midir, değil midir (bkz. Frej Apartmanı)?


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Frej Apartmanı'nı bilmiyordum. Güzel oldu.

"Yazar evleri" konusunda kast ettiklerini sezinledim aslında. Ama yazmak ediminin "nesnesizliğinden" (caiz midir bu ifade?) yola çıkarak her türlü algı parçası bana değerli geliyor. Hiçbir şey anlatmasa da orada oluyor olmak (onun bakış açısını kendi gözünle yeniden üretmek) iyi geliyor bana. Benzer şekilde Man on Wire'da Philippe Petit'nin yıkılmış olan İkiz Kuleler arasında yürümesi de bu tip bir duygu yaşatmıştı bana.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

""
"nesnesizliğinden" (caiz midir bu ifade?) yola çıkarak her türlü algı parçası bana değerli geliyor. Hiçbir şey anlatmasa da orada oluyor olmak (onun bakış açısını kendi gözünle yeniden üretmek) iyi geliyor bana.

Bir an için Oğuz Atay'ın evini yıktığımızı ve yerine cam ve metalden bir gökdelen diktimizi varsayalım. Bu devasa gökdeleninde içerisindeki bir veya birkaç katı Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar ve diğer başka romanlarının 'anı değeri' olrak imgemizde yer edeceği eşyalar ve canlandırmalarla bir müze formatında dekore ettiğimizi düşünelim. Teknolojinin bütün özelliklerini kullanarak yıktığımız evin, fotoğraflarını, video kayıtlarını, plan ve kesitlerini, kısacası belgelenmeye değer ne varsa envanter haline getirip sergileyelim..

Şimdi artık soruyu sorabiliriz. Sizce hangisi daha değerlidir. Odalarında gezebildiğimiz, eşyalarına dokunabildiğimiz eski bir apartman dairesi mi 'anı değeri' ni iyi yansıtabilir? Yoksa teknolojinin bütün olnaklarının kullanıldığı sanal yada canlandırmalarla -mış gibi yapan bir sergi mekanı mı?


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Barış Acar dedi ki:
Frej Apartmanı'nı bilmiyordum. Güzel oldu.

Ben de Başak sayesinde öğrenmiştim. Nazlı Eray'ın Frej Apartmanı'nın Esrarı kitabı üzerine yazdığı yazı için birlikte araştırmıştık Smile


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Emrullah dedi ki:
Şimdi artık soruyu sorabiliriz. Sizce hangisi daha değerlidir. Odalarında gezebildiğimiz, eşyalarına dokunabildiğimiz eski bir apartman dairesi mi 'anı değeri' ni iyi yansıtabilir? Yoksa teknolojinin bütün olnaklarının kullanıldığı sanal yada canlandırmalarla -mış gibi yapan bir sergi mekanı mı?

Bu konuda tutucu kalabilirim ben. O eski yapının kokusu, dokusu, içine sinmiş "tarih" (Almanca ve İngilizce'de "öykü"den türeyen "tarih") beni kendine çeken.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Emrullah dedi ki:
Şimdi artık soruyu sorabiliriz. Sizce hangisi daha değerlidir. Odalarında gezebildiğimiz, eşyalarına dokunabildiğimiz eski bir apartman dairesi mi 'anı değeri' ni iyi yansıtabilir? Yoksa teknolojinin bütün olnaklarının kullanıldığı sanal yada canlandırmalarla -mış gibi yapan bir sergi mekanı mı?

Bu ikisi arasında bir tercihse söz konusu olan, sanırım ben de "eski" olanı tercih ederim. Çünkü, aslında söz konusu olan teknolojinin olanaklarını kullanmaksa bunu eski evin içinde de yapmak mümkün olabilir. Eski evin avantajı, Barış'ın da işaret ettiği hikâyesindedir.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

""
"O eski yapının kokusu, dokusu, içine sinmiş "tarih" (Almanca ve İngilizce'de "öykü"den türeyen "tarih") beni kendine çeken."

Apartmanın bir dairesinin sizin olduğunu düşünün. Bir gün cebinde çok çok parasının olduğu belli olan birisi, sırayla çaldığı aprtman karşı komşunuzdan sonra size geliyor. Karşılığında yeni iki-üç daire öneriyor. ne yaparsınız?

Bu konudaki yaklaşım bir şeyleri-birilerini haklı çıkarmak-haklı görmek olarak yorumlanmamalı. Her gün o; içine tarih sinmiş şeylerden birisi yok ediliyor. Duyarlı insanlar azaldıkça bu daha da acı verici örneklere ulaşacak.

Burada önemli olan bence, bireysel olarak ne yapılabileceğinin yanında, neyin geleceğe kalacak vasıfta ve değerde olduğunu kestirebilmek.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Ne kadar değişim? Neyi korumamız gerekir? o zamanlarda bir koruma mekanizması olsaydı, bugün dinazorlar yaşayacaklar mıydı? Doğal ayıklama nerede başlıyor?

(makinalı tüfek gibi sıralamaya başladı soruları yine... diyenler olacak)(soruya uzanmayan düşünmeyi pek yapamıyorum nedense)


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Mehmet Sürücü dedi ki:
Apartmanın bir dairesinin sizin olduğunu düşünün. Bir gün cebinde çok çok parasının olduğu belli olan birisi, sırayla çaldığı aprtman karşı komşunuzdan sonra size geliyor. Karşılığında yeni iki-üç daire öneriyor. ne yaparsınız?

Bu soru gerçekçi. Gerçeklikte olması gereken ve bizim mahrum olduğumuz ise kapıyı çalanın -cebinde aynı miktar parayla- gelip bu evi koruyarak, Oğuz Atay Müzesi yapmak için sizden satın almak istemesi.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

""
Burada önemli olan bence, bireysel olarak ne yapılabileceğinin yanında, neyin geleceğe kalacak vasıfta ve değerde olduğunu kestirebilmek.

Bunu kestirebilmek gün geçtikçe zorlaşıyor. İleriki süreçte sadece bedensel varoluşumuzla deneyimleyebileceğimiz bir gelecek bir dünya öngörmek pekde olası gözükmüyor açıkçası. İki şey arasında seçim yapmadan yeni birşeyler ortaya koyabilmeyi gerçekten çok isterim.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

İşte tamda bu noktada iyi mimari/kötü mimari (bütün mesleki pratikleri açısındanda aynı olduğunu düşünüyorum) açsısından konuya yaklaşmak anlamsızdır diye düşünüyorum.

Oğuz Atay'ın evinin yıkılması gerçekten umurumuzda mı? sorusunu kendimize defalarca soralım istiyorum. Oğuz Atay ismini duymuş, edebiyat dünyamızdaki önemini kavramış bir avuç insanında aralarında bulunduğu bir azınlığın içinden dahi bu metruk yapının yıkılmasını isteyen çıkabilecektir. ve bu hiç ama hiç sorun değil. Peki ya onu tanımayanlar? Onun yapıtlarını hiç okumamış. Tutunamayanlar'ı hissedebilme şansına erişememiş insan kalabalığını düşünün. onlar ne yazıkki bu tartışmanın bir öznesi hiç olmadılar ve olamayacaklar. Asıl sorunumuz budur. Edebiyat bizim ve içinde yaşadığımız insan kalabalığı için su içmek, yemek yemek gibi birşey haline gelmedği müddetçe bu fasit daireyi aşamayız sanıyorum. Bu tartışmaları binlerle, yüzbinlerle yapabildiğimiz bir zamana göz açıp kapayıncaya kadar gelme umuduyla...


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

""
Oğuz Atay'ın evinin yıkılması gerçekten umurumuzda mı? sorusunu kendimize defalarca soralım istiyorum.

sevgili Emrullah; o onun bitmeyecek, şu anda yaşadaığımız en güncel tutunamadığı "yer". Bizim "tutunamayan"ları seven olarak duyarlılığımız hiçbir "Bo..." ifede etmiyor. Dönüyor çarklar...


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Düşünsenize; neden değişimek hep "balyoz sesleri"yle gelsin. Değişmenin bize göre sindirilebilecek bir frekansı olmadı mı bu güne kadar? Olmadıysa olmayacak mı bu günden sonrasında???


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

""
Edebiyat bizim ve içinde yaşadığımız insan kalabalığı için su içmek, yemek yemek gibi birşey haline gelmedği müddetçe bu fasit daireyi aşamayız sanıyorum. Bu tartışmaları binlerle, yüzbinlerle yapabildiğimiz bir zamana göz açıp kapayıncaya kadar gelme umuduyla...

Kesinlikle; bu dileğe varlığımın tümünü eklerim. Ve her satırına kendimi eklerim. ama, ötesindekiler...


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

""
Düşünsenize; neden değişimek hep "balyoz sesleri"yle gelsin. Değişmenin bize göre sindirilebilecek bir frekansı olmadı mı bu güne kadar? Olmadıysa olmayacak mı bu günden sonrasında?

Evet bugüne kadar olmadı. Toplumsal DNA mızda değişimin karşılığı ancak acı çekerek elde edilen hukukun topyekün karşılığı olarak görüldü malesef. Hiçbir şey kolay değildi ve ağlamayan çocuğa da meme verilmezdi. Gene öyle değilmi? Oğuz Atay'ın evini balyoz seslerini duymadan kurtarmaya niyetlenmememizin toplumsal bir karşılığı olduğunu düşünüyorum. Bilmiyoruz ve öğrenmek bizlere zor geliyor. Bilsek bile ortak bir bilincin, toplmsal dayanışmanın eksikliğini iliklerimize kadar hissediyoruz. Harekete geçecek araçlardan yoksunuz. Bizler yazarının yıkılmakta olan evini üçüncü sayfa haberi olmaktan çıkarmadıkça ışığı bulamayacakmışız gibi geliyor...


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Ben, hâlâ forumun en aktif öykücülerinden Büşra B.'nin giriş yazısındaki güzel cümlelerindeyim.

Keşke, Tatlıcı Mikail'in oğluyla Şenol Büfe bir olup Köfteci Süleyman'ın boşalttığı dükkânı devralsalar ve yıkılan binaya inat burayı "Oğuz Atay Çayevi"ne çevirseler; Büşra'nın güzel cümleleri bu minval bir öyküye vesile olsa. Smile

O zaman, dünyayı yıkmalarının da bir fayda etmeyeceğini göstermiş oluruz kanımca.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Barış Acar dedi ki:
Keşke, Tatlıcı Mikail'in oğluyla Şenol Büfe bir olup Köfteci Süleyman'ın boşalttığı dükkânı devralsalar ve yıkılan binaya inat burayı "Oğuz Atay Çayevi"ne çevirseler; Büşra'nın güzel cümleleri bu minval bir öyküye vesile olsa. Smile

Sözcükler çıkar ilişkilerinin önüne geçebilse ne iyi olurdu. Fikir çok hoşuma gitti yalnız; "Oğuz Atay Çayevi". Keşke olsa. Smile

Tartışmayı takip ediyorum, fikrim sabit kalıyor. Yok ederek gelen güzelleştirme eğreti duruyor.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

""
"İnsan dediğimiz şey, yakın tarihin bir icadıdır. Ve muhtemelen (de)sonu yakındır...
Michael Foucault. Ayrıntı yayınlarının bir kitap ayracı.

(Böyle bir kaynağın tartışılılabilirliğini sonraya bırakacak olursak-Barış ilk olarak "kaynak" diyecek korkusuyla bu eklenti )

Bu söz bana bir şekilde, uzaktan da olsa düşünmeye çalıştığımız konuyla ilgili gibi geldi.

Ne dersiniz?


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Tartışmayı keser mi, yoksa başka bir mecraya mı çeker, emin değilim, ama binanın sahibi Tolga Sobacı binayı yıkmadıklarını, teknik nedenlerle restore ettiklerini açıklamış ("Oğuz Atay için ne yapmalı?", Pınar Öğünç, Radikal, 29 Mayıs 2011). Pınar Öğünç, Sobacı'nın düşüncelerini şöyle özetliyor:

""
Viyana’da turist olarak gezdiği Mozart’ın evi misali müzelerin, içlerindeki her tür yeniden üretilmişliğe karşın o şahsa dair fikir ve his verme yeteneğine sahip olduğu kanaatinde. Fakat sorular da mebzul miktarda... Gerekli olan bir Oğuz Atay müzesi mi? Yahut klasik müze tariflerinin ötesinde Oğuz Atay’a mahsus bir alan nasıl yaratılabilir? Hazır hemen iki sokak aşağıda kapılarını ziyaretçilere açmayı bekleyen Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ varken, şehrin tamamını kapsayan bir yazarlar evi rotası çizilebilir mi? Başka hangi yazarların, şairlerin evleri ayakta? Apartmanın ikinci katı ziyaretçi akışı için çok müsait olmazsa girişteki dükkân kısmı bir kültürel girişim olarak değerlendirilebilir mi? Ya da sadece o daire, belli süreler için kalmak isteyenlere düzenlenebilir mi? “Ben yazar olsam kesin orada bir gece geçirmek isterdim” diyor mesela Sobacı.

Bu konu ortaya atıldığından beri benim de kafamı kurcalayan soru şu olmuştu: "Oğuz Atay’a mahsus bir alan nasıl yaratılabilir?"


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Yazıda geçen, binanın adının değiştirilmesi fikrini düşünüyorum. Ne kadar ilginç olurdu: "Tutunamayanlar Apartmanı" Smile


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Cihan Başbuğ dedi ki:
Yazıda geçen, binanın adının değiştirilmesi fikrini düşünüyorum. Ne kadar ilginç olurdu: "Tutunamayanlar Apartmanı" Smile

"... Apartımanı" olursa olur. Smile


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

"Tutunamayanlar Apartımanı"nın çatı katında "Unutulan"ı okumak ne keyifli olur! Tabi, düşlerimdeki çatı katıyla birbirine biraz olsun uyarsa.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Büşra, bu kadar imgeden harika öykü çıkar. Ben şahsen bekliyorum senden.


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Aslında "Oğuz Atay Çayevi" deyince aklımda bir şeyler canlanmıştı. Şimdi bir daha sordum kendime, çayevi? Yok, diye yanıtladım. Tutunamayanlar Apartımanı'nın kapısından içeri girmeli, merdivenlerden yukarı çıkmalı. Deneyeceğim...


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Paranın gücü karşısında pek aciz kalıyoruz. Hayattayız, eyleyeniz ya, ne eyleyelim? Konuyla ilgili öykü yazmayı önermiş Barış. Büşra bunu eyleyecek sanırım. Binanın önünde toplanıp dans, tiyatro, Atay okumaları... basının kamuyounun dikkatini çekmek için çıplak oturma eylemleri... Ben konudan forum(Büşra) sayesinde haberdar oldum. Sözü edilen binayı görmeye gitmedim bile. Miskin miyim neyim!


Re: Balyoz Seslerini İşitiyor musunuz?

Eren, öyküyle uğraşmam gerekecek ama bu habere değdi doğrusu. Ne iyi olmuş. En son ben yazmışım bu başlığın altına. Yazmadan önce tüm iletileri okumuştum. Senin ki nasıl kalmamış aklımda, tutup altına yazmışım bir de. Barış'ın Büşra'ya önerisi çelmiş aklımı galiba.