Babama Mektup
"Babama Mektup"
Korkuyu Beklerken
Oğuz Atay
İletişim Yay., 2006, İstanbul
sf 171-184
Son indirilme tarihi: 27 Nisan 2009.
İndirmek için tıklayınız :
Öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).
"Babama Mektup"
Korkuyu Beklerken
Oğuz Atay
İletişim Yay., 2006, İstanbul
sf 171-184
Son indirilme tarihi: 27 Nisan 2009.
İndirmek için tıklayınız :
Öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).
Re: Babama Mektup
Yeni öykü...
Re: Babama Mektup
Bu içten mektubu okuyunca bir kez daha samimi bir adam buldum karşımda.
Çocukluğuna, ailesine, mektubu yazdığı sırada içinde bulunduğu ruh haline, yaşadığı döneme, ilişkilere dair pek çok ayrıntı var mektupta.
Babasıyla arasındaki çatışmayı, anlaşmazlığı, onca başarısına rağmen babasının onu eleştirmesini, babasına kızıp kızıp kapıları çarpa çarpa odadan çıkışlarını anlatmış ama babasıyla meselesini en azından, çözmüş.
Babasına benzemekten korktuğunu söylese de, Atay'ın bundan şikayetçi olmadığını düşünüyorum. O sadece bir konuda babasıyla arasında bir benzerlik bulunmasından korkuyor artık:
Toplumsal muhalefetin en güçlü olduğu, üniversitelerin, sendikaların kaynadığı, 70’li yıllara rastlıyor Atay’ın öykülerini yazdığı tarih. Dönem böyle olunca, insanlar şimdikinden daha farklıymış gibi geliyor. İdeolojileriyle çelişmeyen bir yaşam sürüyorlar gibi… Daha düzeyliymiş gibi... Kapitalizmin insan ilişkilerini henüz bozmadığı, daha dürüst, daha paylaşımcı, daha, Atay’ın deyimiyle, falan filan…
Öyle olmadığını söylüyor Atay:
Ben kendi adıma, bu cümle için, Atay'a inanmıyorum. Başkalarının yaptığını üstleniyor sanki. Ya, ben ve ötekiler ayrımı yapmaktan kaçınıyor.
Atay, kendinden memnun değil ve neden memnun olmadığını içtenlikle anlatıyor.
Atay, okuduğum kadarıyla yapıtlarında, yaşadığı dönemdeki mücadaleye dair bir şeyler anlatmadığı, yani 70'li yıllardaki o heyecanlı harekete dair bir şeyler anlatmadığı için, onun, mücadaleyi görmezden geldiğini düşünmüştüm.
Mektupta bu konuya da bir açıklık getirmiş, en azından benim onu anlamamı sağlamış:
Ben Atay'ın bu, içtenlikle ilgili düşüncesine bütün içtenliğimle katılıyorum.
Re: Babama Mektup
Beyaz Mantolu Adam, onca kalabalığa rağmen konuşmamıştı, burada da yazılan kişinin okuyamayacağı bir mektup var; yanıtı olmayacak bir mektup. Konuşan var, dinleyici yok.
Re: Babama Mektup
Karışık bir ruh hali... Aslında çokta inandırıcı değil. bir hesaplaşmamı emin değilim. yine kaçmış. tam yakalayacak oluyorum, bir den bununda gölge kadar somut ama bir o kadarda soyut olduğunu görüyorum. Elif cümleleri tane tane yazmış. (yine kurtardı bizi çalışkanlığı ile) ben babama ne yazardım diye düşünüyorum: sanırım itiraf etmeden, moda tabiri ile teğet geçerek yazardım. Sanırım oğlumda benim için böyle yapacak. tıpkı okuduğumuz asla gitmeyecek mektup gibi....
Re: Babama Mektup
Baba-oğul ilişkisi, Freud'un da üzerinde durduğu gibi çoğu zaman gerilimli bir zemin üzerine kuruludur. Erkek çocuğun otoriteyle ilk kez karşılaşıp inatlaşması olarak da okunabilecek bu ilişkide, birbirine sarmalanmış ve karışmış birçok öğe var. Öyküde, Atay'ın "Galiba biz, babacığım, birbirimizi hep böyle anlamadan sevdik." cümlesinde de bunun izlerini bulmak mümkün.
Öyküde şu tümceyi sanırım birçok kişi deneyimlemiştir: "Gene de sonunda sana bütünüyle benzemekten korkuyorum babacığım: yani ben de sonunda senin gibi ölecek miyim?"
En azından gittikçe babamıza benzediğimiz bölümünü önemsiyorum. Bunun erkek çocukların yaşadığı psikolojik bir süreç olarak değerlendirilmesi mümkün. Bunun yanında babanın, erkek çocuğuna bu rolü -anne kız ilişkisinde de bulunabilir.- devrettiğini, bir tür rolün idame ettirildiği fikrini nasıl değerlendirebiliriz, bunu merak ediyorum.
Re: Babama Mektup
Babama Mektup öyküsü her ne kadar Atay'ın kendi yaşamından izler taşısa da Atay, bence, yine, yaşadığı toplumdaki ilişkileri, başkalarının yaşadıklarını ironik bir biçimde bu öyküde de sorguluyor ve kendisinin belki de yaşamadığı pek çok şeyi ben anlatıcı olarak aktarıyor.
Re: Babama Mektup
Tanrım!!!
Aykut, bu öyküden sorumlu olan forum üyesinin ben olduğumu bilmediğinden böyle yazmış olsa da
ben bu cümleyi çerçeveleyip süslemek istiyorum. Bunun için, hangi tuşlara basacağımı bir öğrensem![/size]
Re: Babama Mektup
forum da öykülerden sorumlular mı var :oops: walla bilmiyordum. bu baba olayında toplumsal tarafı yakalamak çok mümkün de ben yine de Oğuz Atay'ın şu kaçak güreşme işinin üzerine gitme taraftarıyım. mesela, babacığının milletvekili olması onuda güzel becerememesi yazarın eh fena bişeyde olmadı hani gibi mutluluğa gark olmasını hissettiniz mi? cenaze de üniversitede hatırı sayılır mevkide olduğunu belirtmesi bak baba cenazende mevkimden kalabalık demesi ne ola ki? sigarayı içmiş te acaba iki yudumda içki almışlar mı karşılıklı bu baba işi zor bir konu Elif. daha çok düşünmek lazım. Oğuz Atay'da bunu incelemek daha zor!
Re: Babama Mektup
"Babama Mektup"u ilk kez iki yıl önce okumuştum. Son okumamda da karar verdim ki O. Atay; Aykt'un söylediklerinin aksine son derece doğal ve düşüncelerini açıkca belli eden biri. Sadece karmaşık ve bu karmaşasını yakalamak da mümkün. Öyküyle ilgili sözyleyeceklerimin bir kısmına Abdullah ve Elif değinmiş. Her erkek çocuğun babasıyla olan çatışmalarını, zaman içindeki karşıtlıklarını, yakınlaşmalarını o kadar güzel anlatmış ki yazar, eminim hepimiz kendimizden ve babamızdan izler yakaladık. Baba-oğul ilişkisi, Freud'un yaklaşımı gibi ayrıntılarla bildiğiniz konularda konuşmak ve lafı uzatmak istemiyorum ama "Her erkek çocuğun babasını eleştirerek büyüdüğü ama sonunda onun gibi olduğu" gerçeğini kafamdaki kadar net buldum bu öyküde.
Öykünün farklı yanlarından biri de içinde geçen atasözleri ve farklılıkları. O. Atay sanırım hiçbir öyküsünde, romanında atasözlerinden bu denli yararlanmamış.
Öyküyü okurken, O. Atay'ın üzerine yazarken öldüğü ansiklopedi fikri ( Büyük Türkiye Rüyası) ile sık sık karşılaşmak ve bunun tamamlanamadan yazarın öldüğünü bilmek de beni hüzünlendirdi.
Son olarak da O. Atay'ın babasının yıllarca akademik eğitim verdikten sonra memleketine politikaya atılmak için döndüğünü ve oradaki insanlara gerçekten hizmet etmek için gittiğini anladığımız bölüm, beni epey düşündürdü:
70'li yıllardan bu güne nece değişmiş insanımız...
Re: Babama Mektup
Baba-oğul ikiliği yalnızca psikolojide değil edebiyatta, sinemada ve dinde de çokca yer bulmuş bir konu.
Bu ilşki biçimini ele alan eserlerin insanı hırpalayacak kadar güçlü dinamikleri barındırdığını düşüyorum. Jose Saramago'nun Gendeş yayınlarından çıkan (O evangelho segundo Jesus Cristo (1991)) "İncildeki İkinci İsa" adıyla çevrilen kitabı bence baba- oğul arasında yaşanan en trajik hikayelerdendir.
Bir gün oğul olan İsa babasına "neden benim ölmemi istiyorsun" diye sorar. Kitabı okurken bu sözlerin canımı çok yaktığını hatırlıyorum.
Babama Mektup öyküsü de, tüm baba oğul ilşkileri gibi acıtıcı, hüzünlendirici ve yol gösterici.
Re: Babama Mektup
Babama Mektup'u babaya yazılmış bir mektubun yanında, okuyucuya yazılan bir mektup olarak da okuduğumda pek sevdim. Kişisel ve toplumsal sorunlarını zaman zaman birleştirerek zaman zaman ayrıştırarak dertleşme edasıyla mektubuna aktarırken, özellikle samimiyet öne çıkmış. Öyküyü etkileyici kılan da bu samimiyet olmuş. Kişisel bir samimiyetle yazılmış olan mektupta babaya yazılan çoğu şeyin (övgünün, özlemin, eleştirinin) topluma dönük kısmını da hemen okumak mümkün. Toplumdaki çatlama, yozlaşma, yabancılaşma, yalnızlaşma ve çatışma ve barışma baba oğul ilşkisi üzerinden verilmeye çalışılmış.
Örnek: Gençliğin kendinden önceki kuşaklarla arasının, siyasi, sosyal ve hayatta gerek duyulan pratikler açısından biraz fazlaca açıldığı ve karşılıklı eleştirilerin olduğu bir döneme denk geliyor öykünün yazılış dönemi. Akıllanması gereken, güvenilmez, beceriksiz gençlikle, tanımlanan Atay arasında koşutluk kurulabilir: ...ben daha iyi ve akıllı olamadım; bu fırsatı da kullanamadım, diyen cümle yüzlerce oğuldan, yüzlerce babaya ve de yazardan okuyucuya yazılmış gibi. (Burada, "iyi" ve "akıllı " kavramları "fırsat" sözcüğü ile bir arada kullanılarak toplumun bu kavramlara bakışı mı irdelenmek istenmiştir?)
Yabancılaşma aracı olarak dil ne güzel kullanılmış.
Gene, artık her şeyi malzeme yapmaya eğilimli olan topluma eleştirisini de kendi üzerinden yapıyor:"Ne güzel' diyorlar, 'Bunu bir yerde kullansana. ' Onun için çok özür dilerim sevgili babacığım, seni de bir yerde, meselâ bu mektupta kullanmak zorundayım."
Mektubunda babasına" Sen olmadıktan sonra sana yazılan mektup ne işe yarar?" cümlesini okuyunca, "Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin?" cümlesi geliyor aklıma.
Re: Babama Mektup
Atay'ın babasıyla dertleşirken bir yandan da bir aynaya bakıp o aynada gördüklerini gizleme gereği duymadan, olduğu gibi anlatması, eksik-fazla ne görüyorsa söylemesi ne güzel... Bir zamanlar, asık suratlı adamlarla hararetli tartışmalar yapan, bir üniversitede hatırı sayılır bir akademisyen olan bu kocaman adam, gizlemiyor alınganlıklarını, komplekslerini, tutarsızlıklarını
İyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz insanın içinde barınan, barındırdığı ne varsa çekinmeden anlatması, daha da önemlisi, aynaya bakma yüreklliği gösterebilmesi, buna ihtiyaç duyması, kendini ya da başkalarını kandırmaması insanın gelişimi için ne kadar önemli diye düşündüm. Günümüz 'asık suratlı adamlarının' ben oldum diyen bakışlarını, duruşlarını, davranışlarını da görmüş ta o zamandan Atay. Nasıl bir aynaysa baktığı?
Babası için söylediği bu cümleleri Atay aslında kendisi için de söylüyor. Babasına benziyor çünkü o.
Re: Babama Mektup
Acaba bunları söyleyebilmek yaşlanmakla mı ilgili. Babalar der ki kendisine haksızlık yapıldığımı düşündüğünde kendini hoyratça eleştiren oğluna (ben babamın abime defalarca söylediğine şahit oldum); "Baba olunca beni anlarsın"
Re: Babama Mektup
Csnım babam tek dünyam seni o kadar çok seviyorum ki anlatılacak gibi değil.herşeyim bitanem yıldızım ayım güneşim baharım canım babam seni canımdan çokkk seviyorum kızın gül.