Ay'ı Boyamak
Sevgi Soysal
Barış Adlı Çocuk
Ankara: Bilgi Yayınları,
1998: 41-46.
İndirmek için tıklayın:
Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi
Sevgi Soysal
Barış Adlı Çocuk
Ankara: Bilgi Yayınları,
1998: 41-46.
İndirmek için tıklayın:
Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi
Re: Ay'ı Boyamak
Öyküyü okudum. Sevgi Soysal öyle güzel anlatıyor ki öyküleri. O değilden denir bizim oralarda. Kollar hareket etti, merdivenler çıkıldı... Acaba niye böyle anlatıyor?
Boyacının öğrencilere 1 lira verdikten sonra yaptığı işle alacağı parayı ya da bir şeyleri bir şeylerle bağlantılandırması çok hoşuma gitti. Daha detaylı yazmaya çalışacağım.
Re: Ay'ı Boyamak
Öykünün sonuna yaklaştıkça ayı boyamak işinin ebediyen süreceğini düşünmeye başlamıştım. Daha doğrusu Hasan Özçakar için öyle olmasını ummuştum. Ne yazık ki (artık boya konusunda kendine güvenen ve kendini "olmuş" bulan) bu adamın ayı boyamaya devam etme isteği, ülkemizde varlığına oldukça alıştığımız bürokrasi engeline takıldı.
Re: Ay'ı Boyamak
Öykü boyunca "güven" kavramıyla uğraşıp duruyor.
Yukarıdaki ifade insanlar üzerinde paranın varlığıyla kurulan sınıfsal baskıyı ne de güzel teşhir ediyor.
Ancak Sevgi Soysal güvene dönüşebilir bir şeyi olmayanların da aslında daha gerçek ve sahici gerektiğinde daha yıkıcı ve yapıcı olabilecek güveni nerede bulacaklarını da göstermeden geçmiyor, güvene duyulacak ihtiyacı geçiştirmiyor, diyor ki;
Re: Ay'ı Boyamak
Soysal'ın öyküsüne konu olan Kızılay Binası ve binanın girişindeki Hasan Özçakar'ın boyadığı ay.
Ankara Kızılay Binası'nın başından geçenler için bkz.: Ankara’nın göbeğinde boş duran… KIZILAY BİNASININ DÜNÜ, BUGÜNÜ
Re: Ay'ı Boyamak
Sevgili Barış, Kızılay binası ile ilgili resimler ve bilgiler için çok teşekkürler.
Re: Ay'ı Boyamak
Yukarıda linkini verdiğim makaleden iki fotoğrafı daha buraya aktarmak istedim.
Re: Ay'ı Boyamak
Öyküye geldikte; Ay'ı Boyamak öyküsü aslında, bir yönüyle, yarım bir öykü. Çünkü Sevgi Soysal'ın Hasan Özçakar'ı anlattığı ilk öykü, Ay'ı Boyamak'tan bir yıl önce yazılmış olan Yapı öyküsü. Ben bu iki öyküyü birlikte düşünmek taraftarıyım. Yapı, İstanbul'da geçiyor. Hasan Özçakar'ın her gün taşıyabileceği kadar malzeme satın alarak tuğla tuğla ördüğü bir evi bitirme sürecini ele alıyor. Biten eve şüpheyle bakışını, yıllar süren bu kurma sürecinin sonuçtan önemli bir hale gelmesini ve evin tamamlanmasının Özçakar'ın yaşama amacının da tamamlandığı düşüncesiyle örtüşmesini... Sonra ansızın evin altında büyüyen bir ağacın zemin tahtalarını zorladığını hissetmesi ve böylece yeni bir yaşama gücü olarak ağaçla savaşının başlamasını. Öykü, Hasan Özçakar'ın rüyasında ağacın evi parçalayarak onun yerine geçişiyle ve sürmekte olan bu ölesiye savaşın böylece dingin bir sona ulaşmasıyla sonuçlanıyor.
Ay'ı Boyamak ise Ankara'da geçiyor ve Özçakar'ın İstanbul'daki mücadelesinin aksine bir sonuçsuzlukla tamamlanıyor. İlk öyküde evi tamamlayarak yaşamını kuracağını düşünen kahramanımız, ikinci öyküde yaşamını yaptığı işi öğrenerek var ediyor. Şöyle de formüle edebiliriz: Yapı, başlangıçta bir amacı olan kahramanın git gide amacını yitirmesiyle ve ancak doğaya yenik düşmesi, ağacın kurduğu yapıyı ele geçirmesiyle sonuçlanıyor. Ay'ı Boyamak ise amaçsızca başlıyor, kahramanın kendine bir kimlik yaratması -bir güven oluşturması- ile devam ediyor ve yine büyük bir amaçsızlık içinde son buluyor.
Buradan yola çıkarak yazarın dünyaya bakışında şiddetli bir karamsarlığın egemen olduğunu söyleyebiliriz. Sanatçı odaklı bir değerlendirme yapmaktan kaçınacak olursak, bir İstanbulluluk-Ankaralılık kimliği üzerinden ya da, başka bir deyişle, birey oluş ve kurumsal yapı arasındaki çatışmadan yola çıkarak kimi çıkarımlar yapabiliriz.
Öykünün sembolik yönünün çok güçlü kotarıldığını düşünüyorum. Şu ifadeler başlı başına öykünün soyutlama gücünün yüksekliğini ve Sevgi Soysal'ın insanı ararken duyduğu özlemi dile getiriyor:
Güveni kendine yarattığı kimlikte bulan, bununla birlikte bürokratik bir toplumsal düzenin aygıtları tarafından asla anlaşılamayacak ve geliştirilemeyecek olan Hasan Özçakar'a, ayın hâlâ yerinde durduğunu ve onun sayesinde gecenin ışıl ışıl parladığını söylemek isterdim.
Re: Ay'ı Boyamak
Ayın boyacısı olmak kadar ayın boyacısı olmaya direnmek de anlamlı geliyor bana öte yandan. Yaptığı şey olmaktansa olduğu şeyi yapmaya çalışmak... Mümkünmüş gibi.
Re: Ay'ı Boyamak
Öykünün, sembolik yönünün, tümüyle Müstear Efendi'nin kastettiği kendilik durumuna bir gönderme olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; Hasan Özçakar, kendi kimliğini kurmaya çalışan, kendini, tabiri yerindeyse, sınıfsal konumuyla bir özne olarak var etmeye çabasında bir kahraman. Bu yönüyle onu Cumhuriyet Ankara'sının (Fotoğraflarda da ima etmeye çalıştığım gibi, Sevgi Soysal'ın 1970'lerde Ankara'da cumhuriyet ideallerini gördüğünü ve onunla entelektüel düzeyde bir hesaplaşmaya girdiğini düşünüyorum.) kurucu öznesi olarak hayal ediyorum. Yeni bir ülke kurmuş ama onun içinde kendini nasıl konumlandıracağını bulamamış ve çok kısa zamanda bürokratik bir aygıt haline gelmiş bir idealler kümesini anlamaya çalışıyor işsiz işçi Hasan Özçakar. Kızılay binasının ayını boyamak için çıktığı merdivenin tepesinde her an devrilecek gibi sallanarak binada çalışan memurların aklını karıştırması bu yüzden. Gecenin karanlığını ışıtmak için ortaya çıkan ayı -ki Kızılay'ın ayının da Türk bayrağındaki hilalin ters çevrilmiş hali olduğunu düşünürsek imge tam olarak yerine oturuyor- boyaya boyaya gün geçtikçe işini daha iyi yapmayı öğreniyor. Ama, ne yazık ki, bu ona bir ödül olarak değil, garanti süresinden dolayı gün be gün daha çok yükün altında ezileceği bir angarya olarak geri dönüyor bu ideal.
Sevgi Soysal bu noktada kalsaydı, politik yönü ağır basan sembolik bir öykü diye düşünebilirdim Ay'ı Boyamak'ı. Ancak kalmıyor; Hasan Özçakar'a angaryasının peşine düşme görevini veriyor. Çünkü:
Bir ülke kurmanın bir şeye yetmediğini, şimdi onun bir şeyleri dönüştürmesi gerektiğini öne sürüyor. Kurumsal ve oldukça şematik bir yapıdan gerçek bir insani ders çıkartıyor. Hasan Özçakar sırtına yüklendiği düşü seviyor. Onu alıp bir yere götürmek, onunla beraber yeniden dönüşmek istiyor. İstiyor ki, güven duymayı öğrendiği şey ona güven duysun; böylece nesnelikten özneliğe sıçrasın. Son parasını da Kızılay'a bağışlıyor, bu dönüşümün kendi üzerine dönmesini umarak.
Soysal'ın sona ilişkin yargısı, "ilerlediğini sanarak" yürüyen Hasan Özçakar, trajik biçimde Kızılay binasına layık gördüğümüz sonla da örtüşüyor.
Re: Ay'ı Boyamak
Fotoğraflar için teşekkürler...
Re: Ay'ı Boyamak
Sevgi Soysal, kendine özgü üslubunun yanı sıra, özgün konuları işlemesiyle de farklı yerde duran bir yazar. Ay'ı boyamak öyküsünün, daha başlığını okuduğumda, nedense gökyüzündeki kastettiğini düşünüp, fantastik bir konuyla karşılacağım zannıyle, okumaya başlamıştım. Ne var ki, o ay'ın Kızılay ayı olması bile okuma keyfimi bozmadı,/hayal kırıklığına uğramama rağmen./
Hasan Özçakar, yaptığı mantığa uymayan işlere rağmen, yine de sevimli duran bir profile sahip. Okur, öykü kahramanının içten pazarlıklı olmamasını her şeyden çok önemsiyor, olayları, onun duyuşları ve değerlendirmesiyle takip etmeyi sever duruma geliyor.
Re: Ay'ı Boyamak
Rahmetli babamı birkez daha burdan anmak ne kadar hoş ve güzel bir çok insana yol göstermiş örnek olmus Sevgi Soysal'ın o güzel yazımıyla güzel babam ...