UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Anlatmak

16 Oca 2013
osman

Lunaparktaydık. "Korkulacak bir şey yok, biliyorsun. Baş aşağı, baş başa gün batımını izleyeceğiz. Gel hadi binelim" demiştim. İlk aylarımızda yapardık. Şimdi düşününce diriltmeye değil de yaratmaya çalışmam gerektiğini anlayabiliyorum, ama işte...
-Hadi, dizi başlıyor.
-Tamam canım, bir dakika.
Muhtemelen, 'sürpriz' doğum günü. Böyle bayağılıklara burun kıvırmamak lazım. Görev duygusuyla yapılan samimiyetsizliklerden de mutluluk doğabiliyor. Bu Alp kısaltmasını da sevmedim mi zamanla, önce 'onu unutmak için mi' daha da önce 'güzel olmasam da' diye endişelenmesinden zevk almadım mı? Bir şekilde bazı güzellikler de oluveriyor, abartmamak lazım.
Çok güzeldi,şaşırtıcı derecede mutlu da görünüyordu. İçimde yükselen utanca yüz vermeyip onun mutluluğuna bıraktım kendimi. Elbisesi, şarap, müzik. Seviyorum onu hala, evet seviyorum. Uzattığım elimi hemen tutmuştu, dans etmiştik.
-İki saate Onur'lar da gelecek, Onur senin muhasebeciyi falan da çağıralım dedi, gerekenleri çağır dedim ben de. Önce baş başa vakit geçirelim istedim, iyi ki doğdun canım.
Sağol Elif diye kırgın bir cevap verdiğimi anımsıyorum. O gün bu duyguyu kırgınlıktan çok daha güçlü bir sözcükle anlatırdım, anlatamazdım belki de. İnsan zamanla anlayamasa da bir şekilde anlatabiliyor.

-Naber anne? Aaa, günlük mü tutuyorsun sen?
Mutfakta, yemek masasında dalmış, Alp'in günlüğünü karıştırıyordum. Bu kadar sığ birisi miydim ben hakikaten? Yalan söyledim, elimdeki kalemi aceleyle bırakıp Cemal'e sarıldım.
-Taze fasülye yapıyorum akşama, hem bak dizi de var bugün. Çantanı bırak, bir koşu çerez alıp geliver, hadi canım.
-İyi misin sen anne?
-Tabi ki, tabi iyiyim. Senin nasıl gidiyor Zeynep'le bakayım?
Böyle demiştim, bir kurtulabilseydim, kurtulabilseydik bu hallerimizden, belki de başka türlü olacaktı herşey.

Herkesin anlaşılmamaktan şikayet edip kendisi dışında anlaşılmaya değer bir şey olmadığını bilmeden varsaydığı, diğerlerini acısını besleyecek bir tek boyuta indirgediği bu ailede, hepimizin çaresizlikle kaçtığı, suçlamalarında haklı olmak uğruna mutsuzluğu kabullenme bedelini nasıl ödediğini kurduğu tenha ve kasvetli bir kuytu mu bu?

Çalmadan açtığı kapıdan gülümser bir çekingenlikle başını uzattı.
-Hadi, dizi başlıyor.
Kalemi bıraktırıp salona gönderdim.

Kategori:

Re: Anlatmak

Dün gece okudum öykünüzü. Bugün tekrar okudum. Kişilerin karamsar çaresizliklerini sade ve kısa bir şekilde anlatmanızı sevdim. Yalnız sonunu anlayamadım;

"Herkesin anlaşılmamaktan şikayet edip kendisi dışında anlaşılmaya değer bir şey olmadığını bilmeden varsaydığı, diğerlerini acısını besleyecek bir tek boyuta indirgediği bu ailede, hepimizin çaresizlikle kaçtığı, suçlamalarında haklı olmak uğruna mutsuzluğu kabullenme bedelini nasıl ödediğini kurduğu tenha ve kasvetli bir kuytu mu bu?"

Bu düşünceler Cemal'e mi yoksa Elif'e mi ait? Kusuruma bakmayın.

Çoğu zaman üzerinde düşünmeden geçip gittiğimiz duygularımız, hayatımızın önünde biriken bir çamur yığını gibi, onu aşmamızı engelliyorlar. Küçük şeyler halbuki, neden konuşmaktan, paylaşmaktan korkuyoruz anlamıyorum. Paylaşmadıkça farklı bir şekil alıp aşamayacağımız bir şey haline geliyorlar. Ben de yazarken, kendimden en çok sakladığım şeyleri yazmaya, ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Sizin öykünüzü de bu yüzden sevdim.

Kolay gelsin.

Aslı.


Re: Anlatmak

Öyküyü ben de çok beğendim ve aklıma geçtiğimiz aylarda üzerine az da olsa konuştuğumuz Bahadır Baruter'in Senin Ailen Bir Yalandı Yavrum adlı çalışması geldi.

Öykü, evli bir çiftin gittikçe tekleşmesi, standartlaşması ve dizi,köşeli koltuk, aile ziyaretleri ... çıkmazına girmeleri karşısında, durumu sorgulama sürecine giren erkeğin öyküsü. Ama diyalektik süreç gereği az sonra bu da geçecek ve dizi izleyerek yaşam devam edecektir.

Öykünün final kısmından önceki açıklama kısmı olmasa öyküyü daha mı az anlardık, ya da yazarın söylemek istediklerini? Sanmıyorum.


Re: Anlatmak

o uzun ve tumturaklı paragraf( istediğim kasvetli havayı yaratamadığımı düşündüğüm için "kasvetli" kelimesini de kullandım.) öykü yazarının( herkesin günlüklerini okuduktan sonra) isyanı. "tenha ve kasvetli kuytu mu bu?" diye sorduğu da günlük tutmak. son cümlede "kalemi bıraktırıp salona gönderdiği" kişi de öyküyü yazan karakterin kendisi.

bu karakterin kim olduğunu ispatlayamam, öyküyü de bu şekilde kurgulamaya çalıştım. yine de bu belirsizliğin yeteneksizliğimden ve tembelliğimden kaynaklandığı gibi bir his var içimde. yazdığım karakterlerin durumunu tam olarak anlayamadığımdan sanırım.

çok teşekkür ederim yorumlarınız için.