UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Akıl Vermek

22 Tem 2010
Mehmet Sürücü

""
Günümüzde “akıl vermek” modası geçmiş bir şey gibi algılanıyorsa, deneyimin giderek daha az aktarılabilir hale gelmesindendir… Çünkü burada akıl, soruya verilmiş bir cevaptan çok, henüz gelişmekte olan hikâyenin devamı için yapılan bir öneridir.
(Alberto Manguel, Kelimeler Şehri, Yapı Kredi, s. 77)

Uzun süreleri kapsayan yaşam deneyiminin aktarılmasındaki zorluk günümüzde özellikle kuşaklar arasındaki iletişim sorunlarından birisi. Bu günün çoğu gencini, annesinin, babasının verdiği “akıl” pek fazla ilgilendirmeyebiliyor. “Akıl verme”nin zorluğu, deneyimin daha az aktarılabilir hale gelmesinin nedenleri neler olabilir? Her zaman, az veya çok, yeni nesil, kimsenin uyarısına kulak asmayan, başına buyruk, göze batan, gelenek ve göreneği umursamayan olarak görüldü. Bu kuşaklararası bakış ve algı farklılığından doğan yanı, sorumuza yanıtın çok fazla bir bölümünü oluşturmuyor kanımca. Günümüzde aile kurumunu nerede görmemiz gerekiyor? Etkisini yitirmiş midir? Ailenin içinde barındırdığı, bir rolün, bir otoritenin uygulama alanı, değişen zamanla etkisini kaybetmese bile, gücü azaldı. Hayali, “sanal bir bilgi”ye taparlık ön planlara çıkarken, geçmişte, gerek bilim, gerekse diğer alanlarda “otorite-söz sahibi kişi” arayışları, yetiştirme çabaları, yerini mikro boyutta dilimlenen, birbirine komşu, anlaşılır bir alan bırakmayan bilgi ve bunun taşıyıcıları ve uygulayıcılarına bıraktı. Başka bir şeklide söylersek; eskiden, havaya, rüzgâra, bulutların durumuna bakarak, o günkü havayı tahmin ederek, bir köyde, bir kasabada belli bir “itibar” sahibi kişi, bugün, netteki günlük- haftalık hava durumları karşısında “bilgili” vasıflarını yitirdi. Bilimsel gelişmeler insan merakının ulaşamayacağı derecede, aklıyla kavrayamayacağı seviyelere geldi. Bu hep böyle değildi. Bilginin ilk gündelik hayatta kullanımımda daha çok sıradan insanın anlayabileceği seviyedeydi. İnsan bir dalı büküp, iple bağlayıp, okunu attığında burada olup bitenleri teknik olarak kavrayabiliyordu. Ama bugün, bu tür bir kavrayış tamamen olanaksızlaştı.

Yeni iletişim çağı, kuşaklar arasında, bunu kabullenme ve kullanma alışkanlıkları uçurumları yarattı. Bilgisayar ve internetin en yoğun kullanımı belli bir yaş grubunun tekelinde. Bu da daha yaşlı, kullanmayan, buna yaşam geleneği nedeniyle soğuk ve mesafeli duran kesimleri daha genç kuşağın gözünde, bilgilerinin, deneyimlerinin daha çok çağdışı, gerici, onların da, eski kafalı olarak nitelenmesine ve yadsınmasına neden oluyor.

Kategori:

Re: Akıl Vermek

Fotoğraf ne güzel olmuş.

Yazıya ise daha geniş bir zamanda değinmeyi düşünüyorum.


Re: Akıl Vermek

Başkasının deneyimlerinden yararlanmak, yaptığı hatalardan ders almak öyle sanıyorum ki hiçbir zaman önemini yitirmeyecek. Fakat artık o başkaları aynı evde, aynı mahallede ya da aynı köyde yaşadığımız insanlar olmak zorunda değil. Belki radyonun, televizyonun, sinemanın, internetin yaygın olmadığı zamanlarda (çok değil 70-80 yıl öncesinden söz ediyoruz) yanı başımızdakilerin deneyimlerinden öğrenmek çok önemliydi oysa artık bütün bu iletişim olanaklarına sahip olan kuşakların "doğruya" ulaşabilmeleri için başka seçenekleri var. İstendiği anda ulaşılabilecek bütün o kaynakların birikimiyle yarışmak mümkün olabilir mi?

Üstelik öğüt dinlemek, öyle sanıyorum ki, hiçbir zaman eğlenceli bir iş olmamıştır. Başımız sıkışmadıkça hepimiz öğüt dinlemekten bucak bucak kaçmıyor muyuz? Bunu, başkasının bizim üzerimizde kurduğu bir tahakküm olarak algılıyor olmalıyız ki, bağımsızlığımızı göstermeyi önemsiyoruz.

Açıkçası "akıl verme/alma" ilişkisinin yerini eşitler arası bir ilişkinin almasının olumlu bir şey olduğunu düşünüyorum. Öğrenmeyi göze alamayanın öğretmeye kalkışmaması gerektiği düşüncesindeyim. Smile


Re: Akıl Vermek

""
"doğruya" ulaşabilmeleri

İfade sanırım bilgiye ulaşabilmeleri anlamında kullanıldı. Yoksa "doğruya ulaşma" dediğmiz şeyin, bilgiye ulaşmanın çok daha ötesine bir kavram-olgu olması gerektiğini sanırım yadsıyamayız. İşte bu nedenle bilgiye ulaşımın kolaylığı veya doğru, emin ve güvenilir adımları, doğruya ulaşan yolun, yöntemin garantisi, koşullayıcısı olmayabiliyor. o halde bilgi ile doğru arasında aşılması, değerlendirilmesi gereken bir eylem, yaklaşım öznelliği olmalı.


Re: Akıl Vermek

Kelimeyi özellikle tırnak içinde kullandım. Ama kast ettiğim şey "bilgiye ulaşmak" değildi. Bilgiye ulaşmakla doğruya ulaşmak elbette aynı şeyler değil ama "doğru"ya da tek bir yoldan gidilmiyor. Üstelik geçmişe oranla ulaşılacak "doğru"ların sayısının da arttığını düşünüyorum. Herkes kendi doğrusuna yöneliyor yaşamın bir aşamasından sonra. İşte o yolculukta yardımına başvurulacak araçların, yöntemlerin, insanların, toplulukların sayısı da hayli arttı. Bu nedenle artık doğruya ulaşabilmek için seçeneklerimizin arttığını düşündüğümü söyledim.


Re: Akıl Vermek

Yalnız yaşayan biri olarak, tatilde ailemle olduğum anlarda bu tartışmayı bolca düşünme fırsatım oldu. Eren'in de değindiği gibi bilgiye ulaşmanın kolaylaştığı, teknolojinin bu kadar geliştiği bir çağda farkındalıklar arttı ve "deneyim" aktarma sıradanlaştı. Hangi yazarın sözüydü anımsamıyorum ama bu konuda çok sevdiğim bir söz var: "Tavsiye bayat yemek gibidir. Kimse onu yemek istemez ama herkes bir başkasına vermek ister."

Şunu da eklemek isterim; bizde tavsiyenin, akıl vermeninin bu kadar önemli olması, gelenekselleşmesi de şifahi kültürün bir yansıması. "Birileri anlatsın ve biz öğrenelim" anlayışından sıyrılıp, aklın ve düşüncenin egemen olması şart.


Re: Akıl Vermek

Akıl vermenin ya da akıl almanın temelinde bilgiye ulaşmaktan başka bir şeyin olduğu düşüncesindeyim ben. Yüz yüze konuştuğumuz birisinin söylediklerini dinlerken onun söylediklerine olumlu ya da olumsuz bir tepki vermek zorunda hissederiz kendimizi. Sorulan sorulara cevaplar vererek, konuyu açıklığa kavuşturacak yeni sorular sorarak, örnekler vererek ya da yalnızca başımızı sallayarak diyaloğa katkıda bulunma ihtiyacı içindeyizdir. Oysa yazılı bir şeyi okurken seçeneklerimiz biraz daha fazladır. Okuduğumuz şeye katılıp katılmamak dışında üçüncü bir seçenek daha belirir: görmezden gelmek. Yüzyüze diyalogda pek sık yapamadığımız, yapmak istemediğimiz bir şeyi yazılı bir şeyle karşı karşıyayken istediğimiz kadar yapabilme özgürlüğüne sahibiz. İçimizden geçen tepkiyi değişik biçimlerde ve daha özgürce gösterme şansımız vardır; yüzümüzü buruşturabiliriz, okumakta olduğumuz kitabı fırlatıp atabiliriz, vs.

Birinin bize akıl vermeye çalıştığı bir durumdaysak, diyaloğu geçiştirmiyorsak, karşımızdakinin söylediklerine olumlu ya da olumsuz bir tepki vermemiz gerekir. "Sigarayı artık bırakmalısın," diyen bir arkadaşa "Evet, haklısın, bırakmalıyım!" demenin zorluğu karşımızdakinin haklı olduğunu kabul etmekte değildir; haklı olduğunu karşımızdakine söylemek, bir yerde onun "üstün" konumunu kabul etmektedir. Söz konusu kişi tam da bize söylemekte olduklarını yazıp internet günlüğüne gönderse, biz de oradan okusak bu söylenenleri kendimizi hiç de aynı konumda bulmayız; karşımızdakinin haklı kendimizin haksız olduğunu bile düşünsek bunda gocunacak bir yan yoktur, çünkü hiçbir şey bizi karşımızdakinin haklı olduğunu ona söylemek zorunda bırakmaz. "Adam doğru söylemiş," deyip geçeriz.

İnternetin bilgiye değil doğru olana ulaşmayı kolaylaştırdığını bu nedenle düşünüyorum. Hepimiz başkalarının görüşlerine, öğütlerine ihtiyaç duyuyoruz, ama bunu kabul etmekten, karşımızdakine üstünlük atfetmekten hoşlanmıyoruz...