UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Acı

04 Eyl 2008
Barış Acar

Ay Büyürken Uyuyamam
Cumhuriyet Kitapları
2004
s. 79-90

Son indirilme tarihi: 15 Eylul 2008

İndirmek için tıklayınız:
Bu oyku forumdan kaldirilmistir (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Acı

Bana bu öyküde fazla gelen bir şey var: O da, öykünün kitaptaki diğer öykülere kıyasla biraz daha uzun olmasından kaynaklanıyor sanırım. Oysa daha öykünün giriş cümlesi bütün hikâyeyi anlatmıyor mu işte:

""
Yirmi yıldır ağırlığını duymadan geceleri yayıp sabahları kaldırdığı soluk yüzü yer yere yamalı yatak, o sabah yerinden oynatılması güç bir yüktü Fadime'nin önünde.

Cumalı'nın bu bir cümle içinde, olayı anlatırken atmosfer yaratmasına bayılıyorum: "soluk yüzü yer yer yamalı yatak".

""
Alt yanı bir kucak yün değildi yerden dürüp kaldıracağı

Çoğu yazar yatağın içindeki yünü göremezdi, onun ne kadar ettiğini hesap edemezdi kanımca. Bu da, Cumalı'yı ele aldığı dünyayı tanıma konusunda bir adım önde tutuyor işte.

""
Yirmi yılın işinden, geceleri kocasının okşamalarından yorgun Fahriye'leri, iri yapılı vücudunun bütün ağırlığıyla, boylu boyunca uzanmış kalmış gibiydiler yatağın içinde.

Müthiş! Müthiş ki ne müthiş, bu cümle. Hem kadını tanıtıyor bize, onun fiziğini olduğu kadar yaşanmışlıklarını da anlatıveriyor bir çırpıda hem de kadının dürüp kaldırdığının bir Fadimeler yığını, anlara bölünmüş insan yaşantısının tüm yüküyle parça parça olmuş kendiliklerden kurulu geçmişi olduğunu anlatıyor. Seviyorum Cumalı'yı.

Bence bu kadar da kalsa kabulümdü öykü. Anlatmış işte acıyı. Gerisi teferruat gibi geliyor bana.

Keçisiyle olan çekişmesi, mal sahibinin karısıyla sahbeti... bunların doğallıklarından söz etmeye gerek bile yok.

Bir şunu sorasım geldi öyküye: Bayram yaşıyor mu bu öyküde? Biz Bayram'ı gerçekten tanıyor muyuz? Çardaktaki halini tavrını, savaşta yaptıklarını falan biliyoruz ama sanki Bayram'ı bilmiyoruz gibi. Sonra cevabı yapıştırıyorum kendi kendime: Tanımamıza gerek mi var. Öyle biri yok ki aslında, Bayram sadece öbür Bayramların bir uzantısı. Yapıp etmeleriyle, göremediğimiz düşünceleriyle Soluk Almak'taki kahramanın tam zıttı: Basit, sıradan, ataerkil bir toplumun devamı. Bu öyküde yeri olsa ne olur ki! Bundan daha fazla yeri mi olur! (Bu belki de Çağdaş'ın Atılgan'ın Eylemci'si için sorduğu sorunun cevabı.)


Bayram

Barış Ağabey, Bayram hakkında doğru şeyler söylemiş. Benim de düşündüğüm buydu. O çardağın altında oturan, uzaktan gözlediğimiz, içten içe kızdığımız biri ama gerisi yok... Hepsi bu kadar. Tanıyamıyoruz Bayram'ı. Neden evleniyor Bayram? Mutlu mu? Bence Cumalı da Bayram için kesin bir yargıya varmamızı istememiş: Hem savaşmış, ülkesi için fedakarlıktan kaçmamış biri (olumlu bir yönünü görmemizi istemiş); hem de kuma sevdalısı, kadınına sahip çıkmayan sorumsuz, ataerkil bir tip... Bizimde cephe almamızı istememiş bence. Dedim ya Bayram hakkında cevapsız sorularımız çok ama sanırım böyle istenmiş kurgu gereği...


Re: Acı

Cumalı'nın bu öyküsünde Fahriye ile ilgli anlatımları; ruh halini, iş yaparken dönenip duruşunu, iç konuşmalarını, sevdim. Öykü kahramanının ete kemiğe bürünmesini adım adım izledim. çardağı temizlerken çapulardan kalkan toz neredeyse burnuma boğazıma doldu.

Ancak (daha önce Barış ın değindiği gibi) Bayram da, Zülfiye de, oğlu Nuri de, bağ sahibinin karısında aynı varoluşu sezemedim.
Örneğin bağ sahibinin karısının öyküdeki varlığını anlamadım. Fahriye ile Zülfiye arasındaki fiziksel farklılığı okuyucuya anlatabilecek birinin bulunması için mi orada bir mal sahibinin eşi vardı?

""
Baktıkça Fahriye ile ortağını karşılaştırıyordu elinde olmadan. Zülfiye: kuru, esmer, uzun siyah saçlı, allıklı düzgünlü, rastıklı sürmeli, ..........göğüslerinin çizgileri entarisi içinde seçilmiyor.....
Fahriye dinçti. Sağlık taşıyordu her yanından. Geniş omuzlarına uyan ölçüleriyle, göğüslerinin, belinin, kalçalarının çizgileri o soluk gömleğine, şalvarına bile canlılık katıyordu....

Üstelik bu bağ sahibi hangi bağın sahibi? Fahriyeler'in çalışmakta oldukları bağın mı?Yoksa bir mal sahibinin varlığı, başka birinin bağında çalışan adamın kendisi toprak sahibi olmak için ikinci bir kadınla evleniyor oluşuna bir gerekçe olsun diye mi bu ayrıntı yer bulmuştu öyküde;

""
Kadın anlayamıyordu Fahriyeden en az onbeş yaş büyük Bayram'ın tutumunu, "Demek erkekler boyalı kadınlara, süsülükadınlara düşkün oluyor!" diye düşünüyordu. "ilçede ev, bayırda bağ? Kimbilir belki de kadın değil ev, toprak alıyor Bayram?

Sanki bu farklılığı Bayram dillendirse Bayramın neden evlendiğinin ip uçlarını bulabilirdim ve de Bayram'ın nasıl bir adam olduğunu sezebilirdim. Öykücünün bu tercihinin neden olduğunu anlamadım ve bu sebeple bağ sahibinin karısının öyküdeki varlığı benim için Fahriye'nin gölgesinde kaldığı için öykünün gücünü azalttı.

Öyküde huzursuz olduğum diğer bir öğe Fahriye kendisini sokan akrebin acısıyla inlerken Bayram Ve ortakçısı Zülfiye'nin bu feryatları duyupta duymamazlıktan gelmelerinin ima edilmesiydi. Cumalı'nın soluk almak öyküsünde hayranlık duyduğum tarafların ikisine birden aynı mesafede durabilme tavrını burada göstermemeyi neden tercih etmemiş?

Bir de Nuri nin Bayram'ın üvey oğlu olduğunun vurgulanmasının öyküdeki yerini pek anlamlı bulmadım. Sanki zorlasam bazı sebepler bulabilirim ama bu ayrıntının işlenmeden sadece söylenivermesinin öyküye kattığı anlamı bulamıyorum.

""
Üvey babasının evlenmesi üstüne anası ile tek söz etmediler.

Kafamdaki soru işaretleri belirmesine karşın, Fahriye' nin ve keçisinin canlılığı ve yaşanan acının "etim ezilircesine"," dilim dilim doğranırcasına" karşıma çıkışı sebepleriyle Cumalı hala benim için muhteşem bir öykücü.


Re: Acı

nurten aksakal dedi ki:
Üstelik bu bağ sahibi hangi bağın sahibi? Fahriyeler'in çalışmakta oldukları bağın mı?

Anladigim kadariyla Fahriyeler yarici olarak calisiyorlar bag sahibinin tarlasinda. Yaricilik, maldan gelecek gelirin belirli bir bolumu karsiliginda tarlada calismak anlamina geliyor. Bazi yorelerde "ortakci" olarak da biliniyor. Oykudeki kullaniminda Fahriyeler'in tarlaya ortakligiyla, Fahriye'nin yeni gelecek "ortak"iyla arasindaki yaricilik iliskisi arasinda da bir baglanti/ paralellik kuruluyor gibi gorunuyor. Mal sahibinin tarlayi paylasmasi gibi Fahriye de Bayram'i paylasiyor. Mal sahibinin karisinin da "Sabahtan aksama evinin, alti cocugunun, kocasinin isiyle ugrasip dur[duguna]" bakilirsa bu paralellik bir adim daha ileri gidip mal sahibiyle Fahriye'yi iyice birbirine benzetiyor. Belki de Fahriye'nin kisiliginin gorunmeyen ("ortakci" ortaya cikmadan onceki) yanlarini mal sahibinin esinin kisiliginde aramamiz icin bizi ozendiriyor Cumali: "... kadinin gozleri, kime, ne yana baksa mutlulukla isildardi her zaman. Derdini, sikintisini bu yuzden onun yaninda kolay unuturdu insan." Fahriye de basina gelen bu "rezillik" karsisinda onlara siginmiyor mu zaten bir yerde?
""

Fahriye dincti. Saglik tasiyordu her yanindan. Genis omuzlarina uyan olculeriyle, goguslerinin, belinin, kalcalarinin cizgileri o soluk gomlegine, salvarina bile canlilik katiyordu. Yillar ellerinin, tabanlarinin nasirlarini kalinlastirmisti sadece. Gunesler, yagmurlar, ruzgarlarla yanmis kavrulmus yuzunde tek kirisik yoktu henuz. Bugday sarisi gur saclarina tek ak dusmemisti. Ellerinin nasirini siyirsa genc kiz sayilirdi hala Fahriye. Arkadan yuruyusunu goren, "Bu giden genc kiz kim? diye gecirirdi aklindan. s.83

Bu paragrafin "fahriye"nin Divan edebiyatinda sairin kendini ovdugu bolum anlamina gelmesiyle bir ilgisi var midir, bilemiyorum. Zulfiye'nin adi gibi (guzel sacli) "uzun siyah sacli" olmasi tesaduf degilse bu da tesaduf degildir diye dusunuyorum. Yazar bir yerde, Fahriye'den taraf oldugunu mu sezdiriyor bize bu isim secimiyle acaba? Gerci bunu boyle sezdirmese de biliyoruz oyle oldugunu, ama belki de bunun bilincli bir tercih oldugunu soyluyordur?

Oykuyu ucuncu okuyusumda ozellikle Nuri (Fahriye'nin oglu) ile ilgili ayrintilari secmeye calistim. Ama diger arkadaslarin da soyledigi gibi Nuri hakkinda pek fazla ipucu bulamiyoruz oykude. Onun annesine karsi bu derece acimasiz olmasi biraz garip gelse de, ilk gencligini yasayan bir erkegin annesiyle yasayabilecegi gunluk catismalari dusunmeye calisiyorum. Yine de bu konuda en guzel aciklamayi Tahsin Yucel'in yaptigini dusunuyorum:

""

Yenilmişe, zayıfa vurmak, bu yenilmiş kendi içimizden de olsa, kitlelere doğal, hattâ çekici gelir. Zayıf olana vurdukça kendini daha güçlü bulur, yenilmiş olanı ezerek kendini ondan soyutlamak belki de güçlülük, kurtulmuşluk duygusu verir. Kendi gücünün, kendi değerlerinin simgesi olmuş, ama bekleneni şu ya da bu nedenle verememiş olana saldırmakla hem düş kırıklığının öcünü almış hem de onunla yüzde yüz özdeşleşmediğini, onun üstünde kaldığını göstermiş olur. s. 5

Söylemlerin İçinden, Tahsin Yücel, Alkım Yayınevi, 2004, İstanbul


Re: Acı

Bu mal sahibi kimin malının sahibi diye sormuştum, aslında Fahriyelerin onların bağında çalıştıklarını az çok sezerek. Ancak bu ilişkinin havada kaldığını düşündüğümü vurgulamıştım.

""
Oykudeki kullaniminda Fahriyeler'in tarlaya ortakligiyla, Fahriye'nin yeni gelecek "ortak"iyla arasindaki yaricilik iliskisi arasinda da bir baglanti/ paralellik kuruluyor gibi gorunuyor. Mal sahibinin tarlayi paylasmasi gibi Fahriye de Bayram'i paylasiyor. Mal sahibinin karisinin da "Sabahtan aksama evinin, alti cocugunun, kocasinin isiyle ugrasip dur[duguna]" bakilirsa bu paralellik bir adim daha ileri gidip mal sahibiyle Fahriye'yi iyice birbirine benzetiyor.

Eren'in yaptığı yorumda aklıma yatmayan bir şey var; mal sahibiyle yarıcı olunursa mal sahibi o bağ bahçede çalışmaz yani tarla sahibi yıl sonunda çalışmadan hasatın yarısına ortaktır. Dolayısıyla Fahriye'nin çardağına gelecek ortakçı ile mal sahibinin ortakçılığı bir değil.
Ancak bu ortaklık/yarıcılık ilişkisinde Fahriye için iki ortak var demek daha doğru olur. Ortaklık olgusunda bir paralellik kurulacaksa sanki bağ sahibinin karısı ve Zülfiye arasında bir paralellikten söz etmek daha doğru olacak gibi; çünkü biri kocaya ortak diğeri tarla/bağdaki emeğine.


Re: Acı

Kadının varlığının, onurunun hiçe sayılışını mükemmel anlatmış Cumalı. Fahriye'nin bir taraftan kadınlık onuru incinirken, bunun acısını yaşarken bir taraftan da, insanlık onuru inciniyor, ona çevrilmiş bakışlardan utanıyor. Kendisine bakan gözlerin acıyarak baktığını düşünüyor. Bekir Yıldız'ın öykü kişisi acısını bir köşeye süpürmeyi görev sayıyor. Erkeğini tanrı gibi görüyor. Bekir Yıldız'ın öyküsünü okuyunca Fahriye'yi akrebin sokması bana çok... ne denir, yerinde, geldi. Akrep, kendi zehrini Fahriye'ye akıtarak Fahriye'nin içindeki zehri dışarı akıtmasına yardım etti, olanak sağladı.


Re: Acı

elif cinar dedi ki:
Kadının varlığının, onurunun hiçe sayılışını mükemmel anlatmış Cumalı. Fahriye'nin bir taraftan kadınlık onuru incinirken, bunun acısını yaşarken bir taraftan da, insanlık onuru inciniyor, ona çevrilmiş bakışlardan utanıyor. Kendisine bakan gözlerin acıyarak baktığını düşünüyor. Bekir Yıldız'ın öykü kişisi acısını bir köşeye süpürmeyi görev sayıyor. Erkeğini tanrı gibi görüyor. Bekir Yıldız'ın öyküsünü okuyunca Fahriye'yi akrebin sokması bana çok... ne denir, yerinde, geldi. Akrep, kendi zehrini Fahriye'ye akıtarak Fahriye'nin içindeki zehri dışarı akıtmasına yardım etti, olanak sağladı.

Elif'in sozunu ettigi Bekir Yildiz oykusu "Kuma", Bir Nefeslik Ara forumundaki yerini aldi.


Re: Acı

Bu öyküye geç cevap vermiş olacağım. Nuri ve Bayram'ı çok bilmiyor ve hatta garipsiyor olmamızı, Soluk Almak'taki herkese neredeyse
aynı uzaklıkta durmayı tercih etmiş Cumalı'nın, acıyı daha da büyütmek için yaptığını düşünüyorum.

Yoksa ne Nuri, kendisi de bir erkek olsa da annesine bu yapılana içerlememiş olabilir, ne de Bayram yirmi yıllık karısını akrep sokunca
kayıtsız kalmış olabilir. Tüm bunlar yalnız bırakılmanın, geri plana atılmanın, bunu haklı gören düzenin resminin çizen portrenin
daha zıt renkler kullanmasıdır bence. Öykünün bu yönlerini gerçekçi bulmuyorum değildir demem. Gerçekliklerini sorgulamıyorum dahi,
acıyı büyütmek için öyküde yer bulduklarını düşünüyorum.


Re: Acı

""
Akşamçayı şöyle yazdı:
Gerçekliklerini sorgulamıyorum dahi, acıyı büyütmek için öyküde yer bulduklarını düşünüyorum.

Edebiyatta kullanıldığında çoğunlukla yadırgatıcı bulunan, gerçeğe aykırıymış gibi görünen bu yöntemi benimsiyorum ben de. Aziz Nesin'in çoğu öyküsünde vardır bu. Bir olguyu gözler önüne sermek için imbikten geçirip ilgisiz yerleri ayıklayarak, can alıcı yerlerin ise altını çizerek kontrast yaratmak billurlaştırıyor sorunu. Gerçek hayatta bir çok problemin arasında kaybolup giden ana motifler gün yüzüne çıkabiliyorlar böylece edebiyatta.


Re: Acı

Şimdi Kafka'nın Yazınsal Yöntemi başlığı altında yazılanları okuyordum da bu konu ile bir parallelik düşündürttü bana.
Kafka'nın bürokratik anlatımı, eserlerindeki o inanılmaz etkileyiciliğinde ne iş yapıyorsa, buradaki kayıtsızlıklar da biraz benzer
iş yapıyorlar, desem bilmiyorum çok "uçmuş" olur muyum


Re: Acı

Bayram kişisi hakkında Barış ve akşamçayı ile aynı şeyi düşünmüyorum. Akrep sokutuğunda Bayram'ın Zülfiye ile başbaşa kalıp keyif çattıklarını vurgulayarak onları kayıtsız göstermesi acıyı büyütmeye çalışmak uğruna salt kötü olsun diye kötülük yaptırmak gibi geliyor bana.
Kayıtsız kalarak acıyı büyütmek ya da çelişkiyi güçlendirmek konusunda Bekir Yıldız'ın öyküsünde daha iyi bir örnek var bence. Sokaktan gelen silah sesine kocanın ilgisiz kalıp silah sesine rağmen o işine devam etmesi ve hatta Feride'nin ağzını kapatarak bunu yapması, sokakta ölen kuma ile kuma gelen Feride'yi birbirine yaklaştırıp aynı zamanda da bizim için bu olaya katlanmayı iyice zorlaştırmış oluyor. Ama en önemlisi kocayı, dışarıda ölenin kendi karısı olduğunu bilemeyebileceği içinde salt kötü olmaktan kurtarıyor. Ve ben bu tercihi daha iyi buluyorum. Zaten olayın bir faktörü olarak Bayram'a yeterince kızgınken böyle bir kolaycılık yer almasaydı diyorum öyküyü hatırladığımda.


Re: Acı

nurten aksakal dedi ki:
Bayram kişisi hakkında Barış ve akşamçayı ile aynı şeyi düşünmüyorum. Akrep sokutuğunda Bayram'ın Zülfiye ile başbaşa kalıp keyif çattıklarını vurgulayarak onları kayıtsız göstermesi acıyı büyütmeye çalışmak uğruna salt kötü olsun diye kötülük yaptırmak gibi geliyor bana.
Kayıtsız kalarak acıyı büyütmek ya da çelişkiyi güçlendirmek konusunda Bekir Yıldız'ın öyküsünde daha iyi bir örnek var bence. Sokaktan gelen silah sesine kocanın ilgisiz kalıp silah sesine rağmen o işine devam etmesi ve hatta Feride'nin ağzını kapatarak bunu yapması, sokakta ölen kuma ile kuma gelen Feride'yi birbirine yaklaştırıp aynı zamanda da bizim için bu olaya katlanmayı iyice zorlaştırmış oluyor. Ama en önemlisi kocayı, dışarıda ölenin kendi karısı olduğunu bilemeyebileceği içinde salt kötü olmaktan kurtarıyor. Ve ben bu tercihi daha iyi buluyorum. Zaten olayın bir faktörü olarak Bayram'a yeterince kızgınken böyle bir kolaycılık yer almasaydı diyorum öyküyü hatırladığımda.

Bana da Batram hic olmazsa soyle bir yerinden dogrulsa ne oldugunu anlamaya calissa daha inandirici olurmus gibi geliyor. Ya da onlarin keyiflerine devam ettigi hic belirtilmeseymis... Belli ki okurun uzerindeki etkiyi artirmak icin gosterilmis onlarin yerlerinde oturup uzum yedikleri. Olmasaymis daha iyi olurmus bence de...


Re: Acı

eren dedi ki:
Batram hic olmazsa soyle bir yerinden dogrulsa ne oldugunu anlamaya calissa daha inandirici olurmus gibi geliyor
Bence Necati Cumalı, karakterini çok iyi tanıyor. Ya da şöyle söyleyeyim. Bekir Yıldız'ın İlyas'ı da dışarıdan silah sesi gelince karısının yolun çatında vurulup vurulmadığını merak etmediği gibi, buna endişelenen yeni gelinin ağzını kapatıp işine devam ediyordu. Hayır, kesinlikle genelleme yapmak istemiyorum. Necati Cumalı ile Bekir Yıldız her halde erkeğe özgü olanı benden daha iyi bilir.


Re: Acı

Bu erkeğe özgü olan mı olamayan mı yoksa :?:


Re: Acı

Her ikisi de değil. Ya da şöyle bir düzeltme yapmam gerek, bu ustalar, kadına ve erkeğe özgü olanı biliyor olmalılar. Öykü kişileri yaşadıkları coğrafyanın koşullarını barındırıyorlar üzerlerinde belki. Kadın sinik, kabullenmiş, erkek, katı, hükmeden, bencil, acımasız... Ancak bir şey yaşadıkları bir olayla değişiveriyorlar, Soluk Almak öyküsündeki öykü kişilerinden erkeğin 'hizaya' gelmesi gibi...
Bu arada forumdaki arkadaşlarımız ne kadar mülayim, ben olsam bundan önce yazdığım ileti için yaygarayı koparırdım vallahi!