UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Öncesi, Sonrası

11 Mar 2009
Barış Acar

Arkadaşlar, "Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler" başlığına düşülen şu not üzerine aşağıdaki çalışmayı yaptım.

""

Önce, Arnavut kaldırımlı sokağın hemen başında, yanından geçerken burun delikleri kabardı; derin derin içine çekti buz gibi havayla beraber kadının kokusunu. Adı, Delâl.

Önce, karşıdan karşıya geçerken arabalara kendini siper ederek koluna girdi. Tramvayı itip, vapura gözdağı vererek Tophane rıhtımında, puslu bir yaz sabahı.

Önce, bir çay içimliğine diye bahane ederek trafiğe aldırmayıp Ortaköy Belediye Çay Bahçesi’ne oturmuş, yerden aldığı bir avuç yaprağı avucunun içinde sıkarak denizi izlerken, ansızın, “Seni tahmininden çok sevebilirim.” dedi. “Bugününü, geçmişini, çocukluğunu, olacağın yaşlı insanı. Seni çok sevebilirim.”

Önce, tenini. Amber diye çağrıldığı işitildi, sahilin sıcak kumları arasında.

Sonra, bir araba çarptı aşklarına (Burada mecaz yok.). İş çıkışı, Beşiktaş vapurundan inmiş bordo şemsiyesine uyduğunu düşündüğü geniş yakalı ekose mantosunu çekiştirerek telaşla ajansa yetişmeye çalışırken.

Sonra, hastane kokuları sindi aşklarına.

Sonra, eski arkadaşlar. Hazırcevap Metin. Toprağım Gökalp. Siyah iç çamaşırlarıyla dekolte giyinen Betim. Bizim Hasan. İşkolik Ayşen. Adıyla müsemma Nezaket. Dangalağın önde gideni Bilge. Temizlik hastası olduğunu düşünen ama aslında beceriksizin biri olan Gonca. Ve Emre. En çok Emre.

Sonra, üçüncü yılın sonunda yeniden yürüyebildi Amber. Arnavut kaldırımı geçen kış sökülen sokakta, yalnız. Delâl ajansı elden çıkartıp Kanada’ya göçtü; bir daha hiç yaşlanmadı.

Kategori:

Re: Öncesi, Sonrası

Alarm alarm!
Bu başlıktan iki tane var :geek:


Re: Öncesi, Sonrası

Elifciğim, bu başlıktan iki tane yok. Editöryal değerlendirmenin ardından öykü "Öyküler" forumuna eklendi. O yüzden sen ikinci bir yerde daha görüyorsun. Laughing out loud


Re: Öncesi, Sonrası

Öyküyü gerçekten çok beğenerek okudum. İlk duygum bu. Önce ile sonranın, çok yakın olması biraz çarptı.


Re: Öncesi, Sonrası

Benim bir tanıdığım şiirlerini okuturdu bana. Süreyya Berfe'yi ustası sayardı. Şiirlerinde kopuk kopuk betimlemeler olurdu. Ben onun hangi ruh haliyle yazdığını, hangi duygusunu, ne hissederek yazmış olabileceğini anlamaya çalışırdım ama nafile. Dizeler ya da sözcükler yan yana şöyle dizilmiş olurlardı:

Kedi, kahve kokusu, odaya dolan rüzgâr, salınan perdenin saçakları, beyaz.
Üşüyen yüz, tozlu kitap, devrilmiş parfüm şişesi, bira bardağı....
böyle uzayıp giderdi. Metni okuyuncU arkadaşımın şiir denemeleri geldi aklıma. Ne tam olarak bir şey diyor, ne hiçbir şey dememezlik ediyor. Her okuyan kendi kafasında kendi kuracak öyküyü. Farklılığa açık olduğumu belirtir metnin yayınlanması taraftarı olduğumu bildirir, Barış'a bu öykü için teşekkürlerimi borç bilirim.


Re: Öncesi, Sonrası

Güzel bir öykü. Araba çarpması anındaki benzetme, sözcük seçimi, parantez içinde verilen araya girme hiç de eğreti değildi...


Re: Öncesi, Sonrası

Delal ajans sahibiydi, yağmurlu günde ajansa yetişmeye çalışan Amber'di, kaza geçiren ve üç yıl boyunca yürüyemeyen yine Amber'di ve kaçıp giden Delal. Confused

Yukarıdakileri doğru mu anlamışım?

Eğer öyleyse, Kanada'ya gidip Delal'i dövmek istiyorum. Boxing


Re: Öncesi, Sonrası

Ak Nurten dedi ki:
Delal ajans sahibiydi, yağmurlu günde ajansa yetişmeye çalışan Amber'di, kaza geçiren ve üç yıl boyunca yürüyemeyen yine Amber'di ve kaçıp giden Delal. Confused

Yukarıdakileri doğru mu anlamışım?

Eğer öyleyse, Kanada'ya gidip Delal'i dövmek istiyorum. Boxing

Yanlış anlaşılma yok. Bir de öyküyü yazılma amacı doğrultusunda okusa birileri... Smile


Re: Öncesi, Sonrası

Barış Acar dedi ki:
Yanlış anlaşılma yok. Bir de öyküyü yazılma amacı doğrultusunda okusa birileri... Smile
Onu ben yapacam da tükkandan çıkamadım bir türlü. Çıkınca ilk iş...


Re: Öncesi, Sonrası

""
Hazırcevap Metin
.
Kimbilir kaç kez Delal'ı Amber karşısında zor durumda bırakmıştır.

""
Toprağım Gökalp.

Demek ki doğulu bir entelektüel bu Gökalp.

""
Siyah iç çamaşırlarıyla dekolte giyinen Betim.

Anlaşılan ne Betim ne de siyah iç çamaşırları unutulamamış. Acaba aralarında kavgalara sebep olmuşmudur bu eski ya da yasak ilişki?
""
Bizim Hasan.

Bu içselleştirme Hasan'ı daha bir zavallı yapıyor olmalı.
""
İşkolik Ayşen.
""
Adıyla müsemma Nezaket.
""
Dangalağın önde gideni Bilge.

Burada da bir gizem var benim için; acaba Bilge onları birikimiyle çok muezdi, yoksa patavatsızlıklarıyla başlarına çok mu dert açtı?
""
Temizlik hastası olduğunu düşünen ama aslında beceriksizin biri olan Gonca.

Bir çekememezlik ifadesi daha.
""
Ve Emre. En çok Emre.

Emre dokunulamaz ve unutulamaz bir parçası her iki hayatın da ve galiba geriye bir tek o kalacak.


Re: Öncesi, Sonrası

elif cinar dedi ki:
Farklılığa açık olduğumu belirtir metnin yayınlanması taraftarı olduğumu bildirir, Barış'a bu öykü için teşekkürlerimi borç bilirim.
Elif, öyküyü nerede yayımlayalım?


Re: Öncesi, Sonrası

Geçmişe dair anımsayabildiğiniz hemen her şey -ilişkiler, olaylar, anılar- anların egemenliğiyle zihnimizde yaşayan görüntülerdir. Herhangi bir olayı anımsamak istediğimizde, olayın tümünü değil de zihnimizde önem derecesine göre sıralanmış anlarını hatırlarız.

Delal ile Amber'in ilişkilerine tanık olsaydık anlatabileceğimiz, üzerinde düşünebileceğimiz, ilişkinin kilometre taşını oluşturan olaylar öyküde anlatılanlardan ve belki de onlardan hareketle ulaşabileceğimiz yorumlardan ibaret olacaktı. "Delal ile Amber'in hikâyesi neydi?" diye sorduğumuzda, bizde kalanlar bunlar olacaktı. Sadece biz değil Delal ile Amber de bize bunları veya bunlara benzer olayları anlatacaktır.

Barış'ın özlü anlatımının buna yönelik olduğunu düşünüyorum.


Re: Öncesi, Sonrası

Öykü, bir amaç gözetilerek yazılmış: öyküde kişilerin kullanımı üzerine yürüyen bir tartışmayı derinleştirmek.

Cihan şöyle demiş:

""
Tüm bu yazılardan hareketle kısa öyküde karakterlerin "sembol karakterler" olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Öyküde ise tahlile ve tasvire açık karakterlerle karşılaşıyoruz. Bunun yanında mekan ve zamanı da daha rahat kullanabilme, öykünün diğer unsurlarını besliyor. Örneğin; karakterin yaşadığı ortamı, evini, işini vb tasvir ederken karakterin dünyası hakkında da çıkarımlar yapılabiliyor. Kısa öyküde ise bu pek fazla mümkün değil.Bu da kısa öyküde "minimalizm"i doğuruyor(Minimalizm hakkında Aysu Erden'in bu başlıktaki yazısına bakmak gerekir). Kısa anları, hisleri, içe dönük özelliklerin ortaya çıkmasını da biraz bu gerçeğe ve teknik yapıya bağlayabiliriz.
Cihan, öykü ile kısa öykü arasında kişiler/ karakterler yönünden bir ayrım bulunduğunu söylüyor. Barış'ın yazdığı kısacık öykünün bu ayrıma karşı çıkmak (en azınıdan ayrımın her zaman gereçli olmadığını göstermek) gibi bir düşünceyi de arkaplanında bulundurduğunu söylemek yanlış olmaz bu durumda.

Öykü 25 cümleden ve 185 kelimeden oluşuyor. Buna rağmen öyküde 11 kişinin adı geçiyor (Delâl, Amber, Metin, Gökalp, Betim, Hasan, Ayşen, Nezaket, Bilge, Gonca ve Emre). Öykünün diğer yanlarını bir kenara bırakıp karakterler üzerinde durmaya çalışayım. Bu karakterlerin Cihan'ın deyimiyle "sembol karakterler" olup olmadığına bakalım.

Öykünün baş kişileri Delâl ve Amber. Delâl Kürt (isim çağrışımı), ajans sahibi/ ortağı. Amber de ajansta çalışıyor (aynı ajans mı bu, bir aşk yaşamanın ötesinde iş ortaklıkları da mı var, yoksa Amber yalnızca çalışan mı?). Amber dalgalı, kızıl saçlı olmalı. İsmi böyle bir çağrışım yaratıyor. Amber ayrıca karşıdan karşıya geçmekten korkuyor (işin ironik yanı, karşıdan karşıya geçerken arabaya çarpması). Delâl, Emre'nin yeniden Amber'in hayatına girmeye kalkmasına (ya da Amber'in Emre'yi yeniden hayatında istemesine) tepki olarak mı Türkiye'yi bırakıp gitti, yoksa hastane kokusunu kaldıramadığı için mi, bilemiyoruz. Bildiğimiz, ayağa kalktığında Amber'in yanında Emre'nin de olmadığı. Amber'in bugününü, geçmişini, çocukluğunu, yaşlılığını sevecek olan Delâl'in sakatlığı hesaba katmaması/ katamaması da çarpıcı. Delâl Kanada'ya göçtükten sonra bir daha hiç yaşlanmıyor. Buradan da ikisinin bir daha hiç karşılaşmadıklarını anlıyorum ben (belki de Delâl'in orada öldüğünü).

Diğer karakterler konusunda Nurten'in söylediklerinin ötesinde bir şey söyleyemeyeceğim sanırım.

Peki bu karakterler "sembol karakterler" mi? "Sembol karakter"in ne demek olduğunu bilmediğim için, ben daha sık kullanılan "tipleme" terimini tercih edeceğim. Öncelikle "eski arkadaş" kategorisinde sayılan kişiler hakkında pek fazla bir şey bilmiyoruz. O nedenle, çoğu yalnızca bir tek sıfatla "tanımlanan" bu kişilerin "tipleme"ye daha yakın olduklarını, yani yalnızca bir yönüyle tanıtılan, haklarında sahip olduğumuz bilgiyle yalnızca bir davranış biçimlerini tahmin edebildiğimiz kişiler. Metin'in hazırcevap olduğunu biliyoruz (ondan da emin değiliz ya, Amber'e güveniyoruz), o kadar. Ötesi yok.

Delâl ve Amber'i ne kadar tanıyoruz? Yazarın öyküyle ilgili pek çok şeyi okura bıraktığını, okurdan aktif katılım beklediğini Elif de dile getirmişti. Benim sınırlı muhayyilem bu iki kişi hakkında yukarıdakileri çıkartabildi öyküden. Ben bu ikisini ancak bu kadar tanıyorum. Bu kadarlık tanışlıkla öyküyle ilgili ihtimaller üretebiliyorum, ama çoğundan emin olamıyorum. Delâl ya da Amber'in belirli bir durumda nasıl davranacağına ilişkin fikrim yok (yine de Delâl'in Kanada'ya göçmesine şaşırıyorum, belki de öyle olmasını istemediğimden). Benim bu kişilerle ilgili çıkarabildiklerim bu kadar. O zaman Barış'a soruyorum: sence kişiler hakkındaki bu çıkarımlar kişiler/ karakterler konusundaki düşüncelerini güçlendirmek, Cihan'ın söylediklerine itiraz edebilmek için yeterli mi?

Öykünün diğer yanlarına birazdan değinmeyi umuyorum (uyuyup kalmazsam).


Re: Öncesi, Sonrası

Barış'ın ellerine sağlık. Bakıyorum, bakıyorum öyküden atacak bir harf bile bulamıyorum. Besbelli, Barış atacağını atmış Smile

Şair "mutlu aşk yoktur" derken bunu hesaba katmış mıydı acaba? Acı bitiyor bu aşk hikâyesi. Okuru ters köşeye yatırmak kısa kısa öykünün şanından olsa gerek. Şu kadar sözcüğün içinde iki kişi bir aşkı büyütüyor, sevişiyor, tatile gidiyor, geri geliyor, mevsimler geçiyor, birine araba çarpıyor, eski arkadaşar ziyarete geliyor, eski bir aşk depreşiyor, biri ülkeden göçüyor, biri üç yıl yürüyemiyor, yürüdüğündeyse yalnız kalmış oluyor. Bir de İstanbul'u dolaşıyoruz (Ortaköy, Beşiktaş, Tophane). Daha ne diyeyim?

Ufak notlar:

""
Önce, bir çay içimliğine diye bahane ederek trafiğe aldırmayıp Ortaköy Belediye Çay Bahçesi’ne oturmuş, yerden aldığı bir avuç yaprağı avucunun içinde sıkarak denizi izlerken, ansızın, “Seni tahmininden çok sevebilirim.” dedi.
Bu cümlede "zaman"la ilgili bir sorun var. ... oturmuş, ... dedi. Kasıtlı yapılmış olabileceği ihtimalini düşündüm, ama ikna olmadım.

Doğrusu "Delâl" olmalı diye biliyorum. Takkeli a.


Re: Öncesi, Sonrası

Barış Acar dedi ki:
“Seni tahmininden çok sevebilirim.” dedi. “Bugününü, geçmişini, çocukluğunu, olacağın yaşlı insanı. Seni çok sevebilirim.”

birbirini henüz tanımadıkları için mi böyle söylüyor biri diğerine? "seviyorum" demiyor da "sevebilirim" diyor.

Barış Acar dedi ki:
karşıdan karşıya geçerken arabalara kendini siper ederek

sonunu kendi mi hazırlıyor, neden arabalara kendini siper ediyor? Karşıdan karşıya geçerken kendini siper etmesini gerektirmeyecek güvenli zamanı kollamıyor, beklemiyor da kendini arabaların önüne mi atıyor?

Barış Acar dedi ki:
Bizim Hasan

Anlatıcı "bizim" dediğine göre, o da bu öykünün içinde bir yerlerde ama arabayla aşıklara çarpan kıskanç gizli aşık olmasın?

Barış Acar dedi ki:
Arnavut kaldırımlı sokağın hemen başında

Barış Acar dedi ki:
Arnavut kaldırımı geçen kış sökülen sokakta

Kanada'ya göçmekte haklı yaralı aşık. Kanada'yla yaşadığı yer arasında pek bir fark olmayacak, çünkü yaşadığı kentte de geçmişe dair izler bulamayacağa benziyor. Üç yıl önce yürüdüğü Arnavut kaldırımı artık yok, daha başka neler neler yok ediliyor kim bilir.


Re: Öncesi, Sonrası

eren dedi ki:
Elif, öyküyü nerede yayımlayalım?

Hımmm!

Ben şey sorucaktım, şu ifadelerin arasına dil çıkarıp nanik yapan kafalar da koyabilir miyiz? Yok, merakımdan soruyorum.

Friends


Re: Öncesi, Sonrası

""
Şu kadar sözcüğün içinde iki kişi bir aşkı büyütüyor, sevişiyor, tatile gidiyor, geri geliyor, mevsimler geçiyor, birine araba çarpıyor, eski arkadaşar ziyarete geliyor, eski bir aşk depreşiyor, biri ülkeden göçüyor, biri üç yıl yürüyemiyor, yürüdüğündeyse yalnız kalmış oluyor. Bir de İstanbul'u dolaşıyoruz (Ortaköy, Beşiktaş, Tophane). Daha ne diyeyim?

Eren çok güzel ifade etmiş. Uzun uzun cümlelerle hazırlanmış "betimlemeler, olaylar, tahliller" okumadan da okuyucunun hayali işletilerek pekâlâ bir dünya kurulabilir. Barış da bunu gayet güzel bir şekilde kurabilmiş.


Re: Öncesi, Sonrası

eren dedi ki:
Barış'ın ellerine sağlık. Bakıyorum, bakıyorum öyküden atacak bir harf bile bulamıyorum. Besbelli, Barış atacağını atmış Smile

Öykü ve kısa kısa öykü arasındaki en temel fark olarak kısa öykünün uzun öyküye göre daha yoğun ve yoğunlaştırılmış olduğu gösterilir. Kısa kısa öykü için; "içinden bir kelime dahi çıkarıp atsanız öykü yıkılır, dağılır, anlamı bulanıklaşır" denir.

Eren'in sözlerine bakılırsa Barış başarılı bir kısa kısa öykü sunmuş bize.


Re: Öncesi, Sonrası

""
Delâl ya da Amber'in belirli bir durumda nasıl davranacağına ilişkin fikrim yok (yine de Delâl'in Kanada'ya göçmesine şaşırıyorum, belki de öyle olmasını istemediğimden). Benim bu kişilerle ilgili çıkarabildiklerim bu kadar. O zaman Barış'a soruyorum: sence kişiler hakkındaki bu çıkarımlar kişiler/ karakterler konusundaki düşüncelerini güçlendirmek, Cihan'ın söylediklerine itiraz edebilmek için yeterli mi?

Eren soruyu Barış'a yöneltmiş ama ben de bu konudaki fikrimi söylemek isterim.

Bir romanın peşinden sürüklenirken olayların nasıl gelişeceğini, karakterlerimizin bu olaylar karşısında nasıl davranacağını merakla bekleriz. Bazen fazlaca korkak olanların bir cesaretle olayların üzerine gitmelerini umarız. Yer yer bizim beklentilerimize cevap verirken yer yer de bizi şaşırtırlar. Onları ne kadar iyi tanıdığımızı düşünsek bile bilip ettiklerimiz yazarın bize sunduğu tasvirlerle sınırlıdır. Hatta çoğu zamanda bizim verilen ipuçlarını ne kadar iyi çözebildiğimizle hayat bulurlar. Dolayısıyla,

""
Tüm bu yazılardan hareketle kısa öyküde karakterlerin "sembol karakterler" olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Öyküde ise tahlile ve tasvire açık karakterlerle karşılaşıyoruz. Bunun yanında mekan ve zamanı da daha rahat kullanabilme, öykünün diğer unsurlarını besliyor. Örneğin; karakterin yaşadığı ortamı, evini, işini vb tasvir ederken karakterin dünyası hakkında da çıkarımlar yapılabiliyor. Kısa öyküde ise bu pek fazla mümkün değil.Bu da kısa öyküde "minimalizm"i doğuruyor(Minimalizm hakkında Aysu Erden'in bu başlıktaki yazısına bakmak gerekir). Kısa anları, hisleri, içe dönük özelliklerin ortaya çıkmasını da biraz bu gerçeğe ve teknik yapıya bağlayabiliriz.

Cihan'ın yukarıdaki alıntıda dillendirdiğinin aksine bir karakterin dünyası hakkında çıkarım yapabilmek için, karakterin bize ne kadar çok tasvir edilmiş olduğu değil bizim o karaktere hazır bulunuşluluğumuzla ilgili. Karakteri somutlaştırmak ve tanıdık kılmak için bize ne kadar çok argüman sunulursa sunulsun doğru seçilmiş bir tek söz sayfalarca yazılmış betimlemelerin ve örneklemelerin yerine geçebilir.


Re: Öncesi, Sonrası

Eren, Cihan'ın sözünü ettiği karakter-tipleme ayrımına atfen bu öyküyü yazdığımı düşünmüş. Aslında bir parça dokunuyor bu konuya, ancak daha çok Roberta Allen'ın (Kısa Kısa Öykülerle Daha Uzun Öykülerin Mukayesesi'nde yer alan) aşağıdaki saptamalarına yönelikti eleştirim.

""
Daha uzun öyküler, karakterlerin zaman içerisinde gelişmesine izin verir; kısa kısalar ise vermez. Kısa kısalarda karakterleri sadece bir anlığına görürüz. Onları kilit bir olayda, can alıcı bir anda görürüz. Karakterler bu anda, araba sürmek, yemek pişirmek veya yürüyüş yapmak gibi bir fiziksel etkinliğin tam ortasında olabilirler; tıpkı bir karar alma sürecinde olabilecekleri veya bir şeyleri ilk kez fark edebilecekleri gibi. Pek çok örnekte, bu anların veya belirli durumların ne öncesinde ne de sonrasında onları görürüz.

Görüldüğü gibi bu öykü karakterlerin, ya da kişilerin diyelim, zaman içinde gelişmesine, değişmesine izin veriyor. Bir anlığına görmek yerine bir olaylar dizgesinin içinde görüyoruz onları. Üstüne üstlük de olayları öncesi ve sonrasıyla biliyoruz. Bu da benim açımdan Allen'ın kısa kısa öyküye yönelik saptamalarını çürütüyor.

Karakter-tip ayrımına gelince, bu konuda yapılan keskin ayrımların doğru olduğunu, karşımıza çıkan olgulara tekabül ettiğini düşünmüyorum. Fazlasıyla şematik bu ayrımlar konusunda Ak Nurten önemli bir noktaya değinmiş, açık yapıt algısı içinde hepsi de birbirinin içinde eriyebilir bu tanımların. Öte yandan Eren'in sözünü ettiği gibi buradaki karakterler tip olgusunu destekleyecek şekilde kurgulanmışlar daha çok. Ancak "tip"i Lukacs'ın tanımladığı gibi düşünüyorum ben:

""
Lukacs’ın “büyük gerçekçilik” olarak söz ettiği 19. yüzyıl edebiyatının ayırt edici özelliği, genel ve özelin bir sentez içinde bir araya getirilebilmesidir. Bu dönem edebiyat yapıtlarında karşılaştığımız tipler, temel özellikleri bakımından, hem toplumsal hem de bireysel yönden gelişim düzeylerinin en yüksek noktasında yoğunlaşmış karakterlerdir.

Bkz.: Lukacs, G. Avrupa Gerçekçiliği. (Çev. Mehmet H. Doğan). İstanbul: Payel Yayınları. 1987: 13-14.


Re: Öncesi, Sonrası

Barış Acar dedi ki:
Eren, Cihan'ın sözünü ettiği karakter-tipleme ayrımına atfen bu öyküyü yazdığımı düşünmüş. Aslında bir parça dokunuyor bu konuya, ancak daha çok Roberta Allen'ın (Kısa Kısa Öykülerle Daha Uzun Öykülerin Mukayesesi'nde yer alan) aşağıdaki saptamalarına yönelikti eleştirim.
Hay Allah! Bir kez daha düşüneyim o zaman.

Barış Acar dedi ki:
Karakter-tip ayrımına gelince, bu konuda yapılan keskin ayrımların doğru olduğunu, karşımıza çıkan olgulara tekabül ettiğini düşünmüyorum. Fazlasıyla şematik bu ayrımlar konusunda Ak Nurten önemli bir noktaya değinmiş, açık yapıt algısı içinde hepsi de birbirinin içinde eriyebilir bu tanımların.
Bu karakter/ tip algısı konusunda Barış'la aynı fikirdeyim. Yukarıda da pratik bir nedenle terimi kullanmayı tercih ettim. Lukacs alıntısı için teşekkürler. Benim dilimin dönmediği şeyi güzel ifade ediyor bu alıntı (muhtemelen Önsöz'den).


Re: Öncesi, Sonrası

Eren dedi ki:
Bu karakter/ tip algısı konusunda Barış'la aynı fikirdeyim. Yukarıda da pratik bir nedenle terimi kullanmayı tercih ettim. Lukacs alıntısı için teşekkürler. Benim dilimin dönmediği şeyi güzel ifade ediyor bu alıntı (muhtemelen Önsöz'den).

Aslında alıntı doğrudan Lukacs'tan değil. Benim Lukacs'tan anladığım daha çok... Bkz.: Gerçekliğin ve İnsanın Kavşağında: Mehmet Aksoy, "19. Yüzyıl Gerçekçiliği" bölümü.


Yutkunur gibi...

""
Yutkunur gibi

Yutkunur gibi öpücükler kondurarak dudaklarına, gözleri boşluğa dayalı, kızlığını verdi Delâl’e Betim. Git gide solan solumalar içinde yan yana uzandılar. Konuşmadılar. Sonra Betim giyindi. “Ben gideyim.” dedi usulca. Delâl ses etmedi. Dönüp yüzüne bakmadan saçlarını okşadı yataktaki çocuğun. Kapının sesi.


Re: Öncesi, Sonrası

Öyküde adı geçenlerin öyküleri tek tek gelecek gibi düşünmüştüm; ama gelmedi. Onları da başkaları mı yazsa?


Re: Öncesi, Sonrası

Geliyorlar. Laughing out loud


Re: Öncesi, Sonrası

Alkış Bekliyoruz.


Re: Öncesi, Sonrası

""
Çocuk

Kamyon kasasının altındayım. Anam bağırıyor öteden: “Delâl! Delâl!” Anam bir kez parlayınca kaç kaçabilirsen. Zıpladım yerimden. Kafam donk dedi; kasanın boyası atmış metalinden pas döküldü. Öfkeyle zıpladım yeniden. Bir donk sesi daha. Anam gelene kadar on kere zıplamışım hırsımdan ağlaya zırlaya. On yerinden deliktir kafam.


Re: Öncesi, Sonrası

Her biri kendi içinde bir bütün bu öykülerin. Ama bu epizotlar biriktikçe öncesi ve sonrasıyla karakterlerimiz iyiden iyiye ete kemiğe bürünecekler.
Merakla beklemeye devam ediyorum.


Re: Öncesi, Sonrası

Nurten Aksakal dedi ki:
Merakla beklemeye devam ediyorum.

Beklemeyiniz. Okuduklarınız öykünün tamamı ve kendisidir. Wink Her yeni epizot yeni bir öykü ya da öykünün yeniden yazılışı gibi de düşünülebilir.


Re: Öncesi, Sonrası

Barış Acar dedi ki:
Nurten Aksakal dedi ki:
Merakla beklemeye devam ediyorum.

Beklemeyiniz. Okuduklarınız öykünün tamamı ve kendisidir. Wink Her yeni epizot yeni bir öykü ya da öykünün yeniden yazılışı gibi de düşünülebilir.



Barış, her ne kadar "Okuduklarınız öykünün tamamı ve kendisidir." dese de ben her defasında ilk öyküye dönüyorum;hem bağımsız okuyorum hem de bağımlı. Delâl'i şimdi daha iyi anladım, kafasında on delik olduğunu baştan bilseydim...
Smile


Re: Öncesi, Sonrası

""
Gittikten Sonra

Ben gittikten sonra da yaşamaya devam edebilecek misin? Nefes alıp vermeye, konuşmaya, yazmaya, karşıdan karşıya geçmeye, bakkallara gidip eve dönmeye, yemek hazırlamaya, yemek hazırlamamaya, giyinmeye, soyunmaya, o parkta oturmaya, susmaya, karşındakini delip geçen gözlerinle dinlemeye, heyecanlı olmaya, bir gün hiç hesapta yokkenle başlayan cümleler kurmaya, içinde hep seni acıttığını düşündüğün ama aslında varolup olmadığından bile kesin olarak emin olamadığın o yeri kanatmaya, susmaya, her geçen gün daha çok anını doldurduğun o evin içinde kalmaya, acınmaya, bir türlü aralarına karışamadığın insanların arasına karışmak için boşuna olduğunu bildiğin halde denemeye, anneciğim derken sesinde titreyen yabancılıktan nefret etmeye, susmaya, dokunmaktan korktuğun halde dokunman gerektiğini bildiğin halde dokunmayı delice istediğin halde dokunmamaya, üşümeye, titremeye, yine de o iskemlede öyle sonsuza kadar kalkmayacakmış gibi bir faytonun Arnavut kaldırımın taşlarını yerinden oynatışı gibi görmemişsin gibi duymamışsın gibi unutmuşsun gibi gökdelenlerle birlikte denizi izleyerek susmaya… Ben gittikten sonra yaşamaya devam edecek misin?