UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Lord Dunsany - Konuk

22 Kas 2008
elmyra

Çevirinin son hali:

""
Konuk
Lord Dunsany

Genç bir adam akşam saat sekizde Londra’nın gösterişli bir restoranına girdi.

Yalnızdı, ancak ayırtmış olduğu masaya iki kişilik servis açılmıştı. Akşam yemeğini son derece titizlikle seçmiş, bir hafta önceden postayla restorana bildirmişti.

Bir garson ona diğer konuğun ne zaman geleceğini sordu.

“Herhalde kahveden önce onu görmezsiniz” diye cevapladı genç adam. Akşam yemeğini yalnız yedi.

Yan masadakiler genç adamın özenli akşam yemeği boyunca, mütemadiyen boş sandalyeye bir şeyler anlattığını, kendi kendine konuştuğunu görmüş olmalılardı.

Çorbasını içerken, “Galiba babamı tanıyordun” dedi ona.

“Bu akşam seni çağırttım” diye devam etti, “çünkü bana bir konuda yardımcı olmanı istiyorum; hatta bunda ısrar ediyorum.”

Adamın, boş bir sandalyeyle konuşmayı sürdürmesi dışında sıra dışı hiçbir yanı yoktu. Kuşkusuz, aklı başında her adamın isteyeceği türden, güzel bir akşam yemeği yiyordu.

Burgondi şarabının servisinden sonra konuşması iyice hararetlendi; aşırı içerek şarap sefasını mahvetmedi.

“Bazı ortak tanıdıklarımız var” dedi. “Teb’de Kral Set’le tanıştım geçen yıl. Sen görmeyeli pek değişmemiş gibi. Alnı bir kralınkine göre biraz dar gibi geldi bana. Keops seni karşılamak için inşa ettirdiği evden ayrılmış. Senin için yıllarca hazırlanmış olmalı. Herhalde nadiren öyle eğlenmişsindir. Bu yemeğin siparişini bir hafta önceden verdim. O zaman, yanımda bir hanımefendiyle buraya geleceğimi sanıyordum, ama o gelmeyince sana teklif ettim.

Sonuçta Truvalı Helen değil ya bu! Helen hakikaten çok güzel miydi? Sen onunla karşılaştığında pek değildi muhtemelen. Ama Kleopatra’da şanslıydın. En güzel olduğu zamanlarda onu tanımış olmalısın.

Sen eski zamanların ne denizkızlarını, ne perilerini ne de güzel tanrıçalarını tanırsın. Bu da senin en iyi yanın.”

Garsonlar masasına geldiğinde sustu; ancak onlar gider gitmez konuyu değiştirdi. Hâlâ boş sandalyeye dönük duruyordu.

“Biliyor musun seni burada Londra’da gördüm daha geçen gün. Ludgate Tepesinden inen bir otobüsteydin. İnanılmaz hızlı gidiyordu otobüs. Londra güzel bir yerdir. Yine de buradan ayrılmaktan mutluluk duyacağım. Bahsettiğim hanımefendiyle Londra’da tanıştım. Londra olmasaydı, muhtemelen onunla tanışmamış olacaktım ve yine Londra olmasaydı muhtemelen o da benimle ve onu benim gibi eğlendiren başka birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı. Bunun hem iyi hem kötü yanları var.”

Kahve istemek için bir an durdu. Garsona ciddi ciddi baktı ve eline bir İngiliz altını sıkıştırıp: “Hindiba karıştırmasınlar” dedi.

Garson kahveyi getirdi. Genç adam fincana bir tür tablet attı.

“Buraya pek sık geldiğini sanmıyorum,” diye devam etti. “Peki… Sanırım artık gitmek istersin. Seni yapacaklarından alıkoymuş sayılmam pek. Londra’da yapacak çok şeyin var.”

Sonra, kahvesini içip bitirdiğinde, boş sandalyenin bir adım ötesine, yere düştü. O esnada orada akşam yemeği yiyen bir doktor ona doğru eğildi ve endişeli şefe genç adamın görünmez konuğunun gözle görülür mevcudiyetini bildirdi.

Çeviren: Zeynep Nur Ayanoğlu
"The Guest", Fifty-One Tales

Çevirinin ilk hali:

""
Konuk
Lord Dunsany

Genç bir adam akşam saat sekizde Londra’nın gösterişli bir restoranına girdi.

Yalnızdı, ancak ayırtmış olduğu masaya iki kişilik servis açılmıştı.

Akşam yemeğini son derecede titizlikle seçmiş, bir hafta önceden postayla restorana bildirmişti.

Bir garson ona diğer konuğun ne zaman geleceğini sordu.

“Herhalde kahveden önce onu görmezsiniz” diye cevapladı genç adam. Akşam yemeğini yalnız yedi.

Yan masadakiler genç adamın özenli akşam yemeği boyunca, mütemadiyen boş sandalyeye bir şeyler anlattığını, kendi kendine konuştuğunu görmüş olmalılardı.

Çorbasını bitirdikten sonra, “Galiba babamı tanıyordun” dedi ona.

“Bu akşam seni çağırttım” diye devam etti, “çünkü bana bir konuda yardımcı olmanı istiyorum; hatta bunda ısrar ediyorum.”

Adamın, boş bir sandalyeyle konuşmayı sürdürmesi dışında sıra dışı hiçbir yanı yoktu. Kuşkusuz, aklı başında her adamın isteyeceği türden, güzel bir akşam yemeği yiyordu.

Burcunda şarabının servisinden sonra kendi kendine konuşurkenki sesi yükseldi; aşırı içerek şarap sefasını mahvetmedi.

“Bazı ortak tanıdıklarımız var” dedi. “Teb’de Kral Set’le tanıştım bir yıl önce. Senin tanıştığından beri birazcık değişmiş olabilir. Alnı bir kralınkine göre biraz dar gibi geldi bana. Keops inşa ettiği evden sen geleceksin diye çıktı. Senin için yıllar, yıllardır hazırlanıyordur herhalde. Nadiren böyle eğlendiğini düşünüyorum. Bu yemeğin siparişini bir hafta önceden verdim. O zaman, yanımda bir hanımefendiyle buraya geleceğimi sanıyordum, ama o gelmeyince sana teklif ettim. Ne de olsa o Truva Helen’i kadar güzel olacak değil ya! Helen hakikaten çok güzel miydi? Sen tanıdığında değildi, belki de. Ama Kleopatra’da şanslıydın. En güzel olduğu zamanlarda onu tanımış olmalısın.

Sen eski zamanların ne denizkızlarını, ne perilerini ne de güzel tanrıçalarını tanırsın. Bu da senin en iyi yanın.”

Garsonlar masasına geldiğinde sustu; ancak onlar gider gitmez konuyu değiştirdi. Hâlâ boş sandalyeye dönük duruyordu.

“Biliyor musun seni burada Londra’da gördüm daha geçen gün. Ludgate Tepesinden inen bir otobüsteydin. İnanılmaz hızlı gidiyordu otobüs. Londra güzel bir yerdir. Yine de buradan ayrılmaktan mutluluk duyacağım. Bahsettiğim hanımefendiyle Londra’da tanıştım. Londra olmasaydı, muhtemelen onunla tanışmamış olacaktım ve yine Londra olmasaydı muhtemelen o da ben ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı. Bunun hem iyi hem kötü yanları var.”

Kahve istemek için bir an durdu. Garsona ciddi ciddi baktı ve eline eski bir İngiliz altını aldı. “Hindibalı olmasın” dedi. Garson kahveyi getirdi. Genç adam fincana tablet gibi bir şey attı.

“Buraya pek sık geldiğini sanmıyorum,” diye devam etti. “Peki… Galiba gitmek istiyorsun. Seni yapacaklarından alıkoymuş sayılmam pek. Londra’da yapacak çok şeyin var.”

Sonra, kahvesini içip bitirdiğinde, boş sandalyenin bir adım ötesine, yere düştü. O esnada orada akşam yemeği yiyen bir doktor ona doğru eğildi ve endişeli şefe genç adamın görünmez konuğunun gözle görülür mevcudiyetini bildirdi.

Çeviren: Zeynep Nur Ayanoğlu
"The Guest", Fifty-One Tales

Kategori:

Re: Konuk - Lord Dunsany

Hmm. Güzel bir öykü. Ama keşke yazarı ve öykünün kaynağı konusunda bilgi alabilseydik. Smile


Re: Konuk - Lord Dunsany

Güzel bir öykü. Lord Dunsany'nin ve bizi öyküyle tanıştıran elmyra'nın ellerine sağlık. Öykünün kaynağını belirtmek ve mümkünse yazarı hakkında bir iki cümlelik bir açıklama yazmak konusunda Barış'a katılıyorum (Barış bu ikincisini söylememişti, ama şimdi mecburen katılacak bana Crazy )

Ben çeviriyi karşılaştırabilmek için şu kaynağı kullandım (Fifty-One Tales kitabındaki biçimi). Yaptığım ilk karşılaştırma sonucunda şu yorumları yapabiliyorum:

""
Ne de olsa o Truva Helen’i kadar güzel olacak değil ya!
""
Zaten Truvalı Helen kadar güzel olacak hali de yok!
Truvalı Helen, Truva Helen'ine tercih edilmeli gibi hissediyorum. Dilci arkadaşların belki bu konuda bir yorumu vardır. Ama zaten "Helen of Troy"un akla gelen ilk çevirisi de Truvalı Helen değil midir? elmyra bu şekilde değiştirmeyi seçtiğine göre acaba benim bilmediğim/ atladığım bir şey mi var?

""
Londra olmasaydı muhtemelen o da ben ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı.
""
Londra olmasaydı muhtemelen o da benimle ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı.
İlk halinde anlatım bozukluğu olduğunu düşünüyorum.

""
Garsona ciddi ciddi baktı ve eline eski bir İngiliz altını aldı. “Hindibalı olmasın” dedi.
Öykünün orijinalinde adam altını garsona veriyor (He paused once to order coffee, gazing earnestly at the waiter and putting a sovereign in his hand. "Don't let it be chicory," said he.). Burada altın adamın elinde kalmış gibi anlaşılıyor.
""
Garsona ciddi ciddi baktı ve avcuna bir İngiliz altını sıkıştırıp “Hindibalı karıştırmasınlar,” dedi.
Bir de bu "hindibalı olmasın" kısmı için bizde bir söz yok galiba. Kahveye bir aroma katmak için kavrulmuş hindiba kökünün kahveyle karıştırılmasından söz ediliyor. Bizde bunun karşılığı kahveye nohut tozu karıştırmaktır. Telvesini daha çok göstermek ve ucuza getirmek için (Bir de çaya, rengini güzel göstersin diye, karbonat katmak var.) Garsona bunu söylerken avucuna bir altın sıkıştırdığına göre adamın damak zevkine düşkün olduğunu ve hindiba karıştırılmış kahve içmek istemediğini anlıyorum ben. Bunu Türkçe'de nasıl söyleriz, bilemiyorum. İngilizlerin Türk kahvesi içmediği düşünülürse "nohut karıştırmasınlar" diyemeyiz. Belki "hindiba karıştırmasınlar" diyebiliriz, böylelikle hindiba karıştırmanın pek iyi bir şey olmadığı anlaşılır. (Kaynak)


Re: Konuk - Lord Dunsany

Öyküleri arkadaşlara dağıtan kişi olarak kaynak belirtmeyi unutan kişi de ben oluyorum sanırım. :oops:

Eren'in belirttigi kitaptan faydalandik biz de sanırım. "Sanırım" diyorum, çünkü ben de öyküleri toplu halde başka bir arkadaştan wordpad halinde aldım.
Bu arada hedefimiz 51 öykünün tamamını çevirmek. İlki yüklenmiş siteye. Bugün ve yarın, iki gün içinde 7-8 tane daha yüklenmesi lazım, yoksa elimden çekecekleri var RTFM

Çeviri ile ilgili yorumlarımı birazdan yazıcam.

çağdaş

NOT: Lord Dunsany:: Tanınmış bağımlı yazarların ya da ait olabilecekleri bir grup oluşturmaya çabalayan ve bir grubun tapılan kişisi olmayı arzulayan entrikacı yazarların olduğu çağımızda, Jonglör özelliği taşıyan ve kendini büyük bir mutluluk içinde düşlere terk eden bir Lord Dunsany'nin ortaya çıkışı alışılmadık bir olaydır. İçinde bulunduğu şartlardan kaçmadı. Bir eylem adamı ve bir askerdi, ama herşeyden önce yaşamını gizli özünü oluşturan çılgın bir evrenin, kişisel krallığının yaratıcısıdır.
Jorge Luis Borges


Re: Konuk - Lord Dunsany

Heyecanla okudum öyküyü ve sonuna kadar merak içinde bekledim. Bu aykırı görünüşe rağmen adamın sakinliği beni çok etkiledi doğrusu. Bir sevgilinin randevuya gelemeyecek olduğu için yapılan bu tercih ise beni çok duygulandırdı. Öyküyü etkileyici buldum ve çeviri için teşekkürler. Elbette Eren'e de, garsonun eline sıkıştırılan altın ve kahve konusunda yaptığı açıklamalar için teşekkür ederim.
Şimdi bu kibar ve yalnız adam için biraz ağlamak istiyorum. Crying


Re: Konuk - Lord Dunsany

Şimdi inceleyebildim çeviriyi.
Şunlar aklıma takıldı:

1)"Burgundy": "Burgonya Şarabı" diye buldum internette ama nasıl kullanıldığını bi araştırmak lazım iyice. Bir satıcıya mı sorsak acaba her iki isim de kullanılır mı diye? Sıraselviler caddesinde bi dükkan var aklıma gelen, böyle yabancı şaraplar satıyor, denk gelirse ona sorayım.

2)"Senin tanıştığından beri birazcık değişmiş olabilir": "Sen görmeyeli çok fazla değişmemiş gibi" derdim ben. "Senin tanıştığından beri" demek biraz yapay geldi bana. Hem de "birazcık değişmiş olabilir" daha farklı bir şey anlatıyor. Burada adamın pek az değiştiği söylenmiyor mu?

3)"After the Burgundy had been served he became more voluble in his monologue, not that he spoiled his wine by drinking excessively/Burcunda şarabının servisinden sonra kendi kendine konuşurkenki sesi yükseldi; aşırı içerek şarap sefasını mahvetmedi": Burgonya şarabı da geldikten sonra konuşması iyice hararetlendi, ama ipin ucunu kaçırıp da şarabı berbat etmedi: anlatımın doğallığı açısından "kendi kendine konuşurkenki sesi yükseldi" yerine "konuşması iyice hararetlendi" ; "aşırı içerek şarap sefasını mahvetmedi" yerine de "ipin ucunu kaçırıp da şarabı berbat etmedi" demek daha uygun gibi geldi. Bunlardan ilki daha elzem bir değişiklik bence. İkinci öneri seçime bağlı olarak tercih edilmeyebilir.

4)"Ne de olsa o Truva Helen’i kadar güzel olacak değil ya": Yerine yine daha doğal, dem vuran bir söyleyiş olarak ise "Sonuçta Truvalı Helen değil ya bu!" geldi aklıma ama, siz ne dersiniz?

5)"It cuts both ways/Bunun hem iyi hem kötü yanları var": Bunun yerine "İkisi de aynı kapıya çıkıyor" demez miyiz?

6) Kahvedeki "hindiba" olayı için "çevirmenin notu" kaçınılmaz diyorum. Eren'in her seferinde böylesine ince araştırma yapıp sonuçları bize bildirmesine de şaşıyorum doğrusu Alkış

Çeviri eleştirisinde hata avcılığı en kolay iş, asıl iş doğruları işaret edebilmekte. Bense burada hep hata saydıklarımı sıralıyorum.

Çeviri tek bir doğru karşılığı bulmak gibi mekanik bir edim olarak varsayıldığı için, çevirmenin doğru aktardığı cümleler zaten yapması gereken, beceri gerektirmeyen, bir kıyma makinesindeymişçesine diğer taraftan olması gerektiği gibi çıkması beklenen son cümleler olarak görülüyor. Bundandır ki yalnızca yanlış yapılanlar konuşulmaya değer bulunuyor.

Hal böyleyken, olgunlaşmamış bir eleştirici olarak yine de bunu yapmak düşüyor bana, şimdilik bu geliyor elimden yalnızca.

çağdaş


Re: Konuk - Lord Dunsany

Sevgili Eren,

Kaliteli eleştirilerin için teşekkürler! Good

Öncelikle, ben bu kısa hikayeyi çevirirken çok keyif aldım. Yapılmış olan hiçbir çeviriden esinlenmeden özgün bir çeviri yaptım.

Şu Truva Helen'i konusuna gelince, çok güldüm kendime Laughing out loud "Truvalı Helen"dır tabii ki o! Sinirli Yani bunca şeyi çevirip orayı öyle komik komik "evirememek-çevirememek", pes bana! =D =D (Aksoy çok kınardı beni, değil mi Çağdaş? =D)

"Londra olmasaydı muhtemelen o da ben ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı."
Şimdi bu cümlede ise, "ben" demek yerine "benimle" demenin hiçbir artı ya da eksisi yok. Türkçemizin özelliğini kullanmışım ben orada. "ve" bağlacından önceki "ben" kelimesine "ile" eklemedim; "birçok şey"den sonraki ile edatını ortak kullandım. Genelde öyle yaparım. Mesela, "hiçbir artı ya da eksisi yok" derken de, "hiçbir artısı ya da eksisi" yok da diyebilirdim; bunu diyen anlatım bozukluğu yapmış olmaz, demeyen de olmaz. Smile

İngiliz altını için "avcuna sıkıştırmak" demeliydim, burada da kesinlikle haklısın.

Son olarak, şu hindiba konusu: "Hindibalı karıştırmasınlar" diye çevrilmiş önceden, alıntıladığına göre. Bu kelimenin kökü "hindiba"dır. "Limonlu sıkmasınlar" der miyiz? Demeyiz. Orada çevirmen gözden kaçırmış olmalı "-lı" ekini. "Hindiba karıştırmasınlar" denebilirdi senin önerdiğin gibi, ama "Hindibalı olmasın" da denebilir. Burada dilbilgisi hatası yok. Anlamı vurgulamam bakımından bir tavsiyede bulunmuşsun. Türk okuyucuya seslendiğimize göre, Türk kahvesi diye çevirebilir miydim? O zaman Londra değil de İstanbul, Ludgate tepesi değil de, Çamlıca tepesi gibi adaptasyonlara mı gitmeliydim? Bunlar Çeviribilim bölümünün 1.sınıfındaki "Çeviriye Giriş" dersi kapsamında belirli bir sonuca varmadan bir dönem boyunca tartıştığımız mevzulardı. Ben olduğu gibi bırakarak burada anlamdan bir şey kaybedilmediğini düşünüyorum.

Teşekkürler! =)


Re: Konuk - Lord Dunsany

acarcagdas dedi ki:
Çeviri eleştirisinde hata avcılığı en kolay iş, asıl iş doğruları işaret edebilmekte. Bense burada hep hata saydıklarımı sıralıyorum.

Çeviri tek bir doğru karşılığı bulmak gibi mekanik bir edim olarak varsayıldığı için, çevirmenin doğru aktardığı cümleler zaten yapması gereken, beceri gerektirmeyen, bir kıyma makinesindeymişçesine diğer taraftan olması gerektiği gibi çıkması beklenen son cümleler olarak görülüyor. Bundandır ki yalnızca yanlış yapılanlar konuşulmaya değer bulunuyor.

Hal böyleyken, olgunlaşmamış bir eleştirici olarak yine de bunu yapmak düşüyor bana, şimdilik bu geliyor elimden yalnızca.

Aynı sıkıntıyı ben de çekiyorum çeviri üzerine konuşurken. Belki zamanla bir denge tutturmayı başarırız diye umuyorum ben de Smile


Re: Konuk - Lord Dunsany

"Çeviri bir sanat mıdır?" tartışmasının yerini "Çeviri eleştirisi bir sanat mıdır?" almalı bence. Ki bence sanattır eleştiri, ne zor sanat hem de... Zor zanaat... Şefkat gerektiren bir sanat, babacan -Hulusi Kentmen- yumuşaklığında bir yaklaşım gerektiren belki de... Çok mu abarttım ne Huh!

NOT: Yukarıda bahsi geçen bölüm hocamız için bkz. http://www.transint.boun.edu.tr/html/ogretimuyeleri/bulentaksoy.htm


Re: Konuk - Lord Dunsany

elmyra dedi ki:
Sevgili Eren,

Kaliteli eleştirilerin için teşekkürler! Good

Öncelikle, ben bu kısa hikayeyi çevirirken çok keyif aldım. Yapılmış olan hiçbir çeviriden esinlenmeden özgün bir çeviri yaptım.

Öykünün başka çevirileri olduğundan haberdar değildim. Biraz da bu nedenle olsa gerek daha rahat davrandım önerilerimi sıralarken. Bu öykü, gerçekten de üzerinde konuşması keyifli bir öykü olmuş. İkinci bir göz olarak okurken ben de öyle hissettim. Smile

elmyra dedi ki:
Son olarak, şu hindiba konusu: "Hindibalı karıştırmasınlar" diye çevrilmiş önceden, alıntıladığına göre. Bu kelimenin kökü "hindiba"dır. "Limonlu sıkmasınlar" der miyiz? Demeyiz. Orada çevirmen gözden kaçırmış olmalı "-lı" ekini. "Hindiba karıştırmasınlar" denebilirdi senin önerdiğin gibi, ama "Hindibalı olmasın" da denebilir. Burada dilbilgisi hatası yok. Anlamı vurgulamam bakımından bir tavsiyede bulunmuşsun. Türk okuyucuya seslendiğimize göre, Türk kahvesi diye çevirebilir miydim? O zaman Londra değil de İstanbul, Ludgate tepesi değil de, Çamlıca tepesi gibi adaptasyonlara mı gitmeliydim? Bunlar Çeviribilim bölümünün 1.sınıfındaki "Çeviriye Giriş" dersi kapsamında belirli bir sonuca varmadan bir dönem boyunca tartıştığımız mevzulardı. Ben olduğu gibi bırakarak burada anlamdan bir şey kaybedilmediğini düşünüyorum.

"Alıntı" aslında benim önerim ve orada yazım yanlışı yapmışım. Aslında söylemek istediğim daha sonra da söylediğim gibi "hindiba karıştırmasınlar"dı. Bu şekilde kullanıldığında anlamı vereceğini hissediyorum. Bu öykü için "Türk kahvesi", "Çamlıca" benzeri bir uyarlamanın çok şey katacağını düşünmüyorum çeviriye. Zaten kahvehanelerin kahveye nohut tozu kattığını da herkes bilmez sanırım Türkiye'de. Smile O nedenle "hindiba karıştırmasınlar" yeterince iyi olur gibi hissediyorum. Hatta Çağdaş'ın önerdiğinin aksine çevirmen notu olmadan bile anlaşılabileceği düşüncesindeyim burada ana fikrin. Meraklı okur araştırsın hindiba kökünü Utangaç

Tekrar ellerine sağlık.


Re: Konuk - Lord Dunsany

Ben de bundan sonra kahvemi "hindiba"sız alacağım galiba. Laughing out loud

hindiba.jpg

Re: Konuk - Lord Dunsany

Barış Acar dedi ki:
Ben de bundan sonra kahvemi "hindiba"sız alacağım galiba. Laughing out loud

Esasında hindiba kökü kafein içermediğinden kahveye göre daha tercih edilebilir bir şey bence Smile Şaka bir yana, yüzde yüz kahve içmektense hindibalı kahve içmek ya da hatta yüzde yüz hindiba kökü "kahvesi" içmek daha sağlıklı anladığım kadarıyla...


Re: Konuk - Lord Dunsany

elmyra dedi ki:
"Londra olmasaydı muhtemelen o da ben ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı."
Şimdi bu cümlede ise, "ben" demek yerine "benimle" demenin hiçbir artı ya da eksisi yok. Türkçemizin özelliğini kullanmışım ben orada. "ve" bağlacından önceki "ben" kelimesine "ile" eklemedim; "birçok şey"den sonraki ile edatını ortak kullandım. Genelde öyle yaparım. Mesela, "hiçbir artı ya da eksisi yok" derken de, "hiçbir artısı ya da eksisi" yok da diyebilirdim; bunu diyen anlatım bozukluğu yapmış olmaz, demeyen de olmaz. Smile

Bu konudan emin değilim ben. Gerçi ben de Zeynep'le aynı şekilde kullanıyorum bu yapıyı ama kesin bir cevap gerek. Nerden bakmak lazım buna?


Re: Konuk - Lord Dunsany

acarcagdas dedi ki:
Öyküleri arkadaşlara dağıtan kişi olarak kaynak belirtmeyi unutan kişi de ben oluyorum sanırım. :oops:

Eren'in belirttigi kitaptan faydalandik biz de sanırım. "Sanırım" diyorum, çünkü ben de öyküleri toplu halde başka bir arkadaştan wordpad halinde aldım.
Bu arada hedefimiz 51 öykünün tamamını çevirmek. İlki yüklenmiş siteye. Bugün ve yarın, iki gün içinde 7-8 tane daha yüklenmesi lazım, yoksa elimden çekecekleri var RTFM

Madem bu kitabın bütün öyküleri çevrilecek, belki birileri (mesela öyküleri arkadaşlara dağıtıp da kaynağını söylemeyen birileri Düşünceli ) yazar hakkında bir iki cümlenin de ötesine geçen bir tanıtım kaleme alsa güzel bir bütün oluşturur bu çeviriler. Ne dersiniz, hoş olmaz mı? Islık


Re: Konuk - Lord Dunsany

acarcagdas dedi ki:
elmyra dedi ki:
"Londra olmasaydı muhtemelen o da ben ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı."
Şimdi bu cümlede ise, "ben" demek yerine "benimle" demenin hiçbir artı ya da eksisi yok. Türkçemizin özelliğini kullanmışım ben orada. "ve" bağlacından önceki "ben" kelimesine "ile" eklemedim; "birçok şey"den sonraki ile edatını ortak kullandım. Genelde öyle yaparım. Mesela, "hiçbir artı ya da eksisi yok" derken de, "hiçbir artısı ya da eksisi" yok da diyebilirdim; bunu diyen anlatım bozukluğu yapmış olmaz, demeyen de olmaz. Smile

Bu konudan emin değilim ben. Gerçi ben de Zeynep'le aynı şekilde kullanıyorum bu yapıyı ama kesin bir cevap gerek. Nerden bakmak lazım buna?


Türkçeci arkadaşlar bir omuz verse iyi olacak aslında...


Re: Konuk - Lord Dunsany

Açıkçası ben de bu kısa hikayenin daha önceden çevrilip çevrilmediğinden haberdar değildim. Senin kendi çevirilerinle karşılaştırdığını anlamamışım Smile Sandım ki, yapılmış bir çeviriyle karşılaştırıyorsun... Tüh!


Re: Lord Dunsany - Konuk

elmyra'nın ellerine sağlık.

"Bir garson ona diğer konuğun ne zaman geleceğini sordu.
“Herhalde kahveden önce onu görmezsiniz” diye cevapladı genç adam. Akşam yemeğini yalnız yedi."

Bir esprisi var da ben mi anlamadım? Genç adam, söylediği gibi, yemeğini yalnız yemiyor, zira, garson gittikten hemen sonra konuğuyla konuşmaya başlıyor gibi geldi bana.

"Londra olmasaydı muhtemelen o da ben ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı."
cümlesi için, sorun yaratan sadece 'ben' değil, cümlenin ne dediği anlaşılmıyor. ... muhtemelen, beni eğlendiren birçok şeyle karşılaşmadığım gibi, o da kendisini eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı." Bu mu anlatılmak istenen yoksa o diye işaret edileni eğlendirenden kasıt 'ben'mi? 'ben ve benim gibi' tümcesinde 've benim'i çıkarırsak 'ben gibi' yanlış bir kullanım çıkıyor ortaya, günlük konuşmalarda çokça rastladığım bir yanlış kullanım.


Re: Lord Dunsany - Konuk

""
Elif sordu:
"Bir garson ona diğer konuğun ne zaman geleceğini sordu.
“Herhalde kahveden önce onu görmezsiniz” diye cevapladı genç adam. Akşam yemeğini yalnız yedi."

Bir esprisi var da ben mi anlamadım? Genç adam, söylediği gibi, yemeğini yalnız yemiyor, zira, garson gittikten hemen sonra konuğuyla konuşmaya başlıyor gibi geldi bana.

İpucu: Azrail.

(NOT: Nurten'den yardım aldım. Laughing out loud )


Re: Lord Dunsany - Konuk

elif cinar dedi ki:
Bir esprisi var da ben mi anlamadım? Genç adam, söylediği gibi, yemeğini yalnız yemiyor, zira, garson gittikten hemen sonra konuğuyla konuşmaya başlıyor gibi geldi bana.

Evet bir esprisi var, ama bütün espriler gibi açıklandığında bütün büyüsünü yitiriyor. Belki öykünün son cümlelerini yeniden okumak yardımcı olabilir Wink

Sonradan gelen not: Barış her şeyi açık etmiş, olacak şey mi!


Re: Lord Dunsany - Konuk

Ben onu sormuyorum, 'epspi' demeseydim anlayacaktınız ne sorduğumu. Gelen konuk her kimse neden erken geliyor, genç adamın 'yemeğini yalnız yiyecekti', öyle randevulaşmışlardı, garsona öyle söylemişti, kahve içerken gelecekti hani?
Hem, gelen konuk Azrail miymiş?! Vay anasını!


Re: Lord Dunsany - Konuk

elif cinar dedi ki:
Ben onu sormuyorum, 'epspi' demeseydim anlayacaktınız ne sorduğumu. Gelen konuk her kimse neden erken geliyor, genç adamın 'yemeğini yalnız yiyecekti', öyle randevulaşmışlardı, garsona öyle söylemişti, kahve içerken gelecekti hani?
Hem, gelen konuk Azrail miymiş?! Vay anasını!

""
“Herhalde kahveden önce onu görmezsiniz” diye cevapladı genç adam. Akşam yemeğini yalnız yedi.

Konuğun gelmeyceğini söylemiyor ki adam, lokantadaki diğer insanların kahveden önce göremeyeceğini söylüyor. Anlatıcının ve lokantadaki insanların bakış açısından adam yalnız zaten. Ben mi anlamadım espriyi bu sefer?


Re: Lord Dunsany - Konuk

Adamın bu konuğu bu denli sakin kabullenişi ve hatta bunu isteyişi, hele de orada, o yemekte birlikte olmak isteyeceği sevgili orada olamadığı için bunu isteyişi, bir tek benim mi içimi acıttı? Crying


Re: Lord Dunsany - Konuk

Aslında bu çok tutarlı bir hikaye. Başından sonuna kadar mükemmel bir kurguyla örülmüş. Tabii ki bazı noktalarına anlam veremeyenler kendisi bir kere daha okumalı. Ama ufak bir ipucu olarak, kahveden önce onu "görmezsiniz" diyor; kahveden önce "gelmeyecek" demiyor. Oradaki en büyük belirti zaten, konuğun orada bulunduğu ama kahveden önce kendisini göstermeyeceği. Kim olabilir buuuu Laughing out loud

Bir de çok tartışma yaratan "ben ve benim gibi"li cümleme değineyim. Cümlenin orijinalini vermek istiyorum:

- If it hadn't been for London I probably shouldn't have met her, and if it hadn't
been for London she probably wouldn't have had so much besides
me to amuse her.

Elif Çınar'ın eleştirisi üzerine: Londra olmasaydı, benimle tanışmış olmayacaktı, ben onu eğlendiriyorum. Londra olmasaydı, birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı. Buradaki birçok şey onu eğlendiriyor. Anlam olarak bu üç cümleyi, dilbilgisel bir yapı yardımıyla tek cümlede vermiş Lord Dunsany. "...so much besides me..." Bu cümleyi nasıl kurtarabilirz acaba? Confused Öneriler beklemekteyimmm...

Arkadaşlar, asıl benim size soracak başka bir şeyim var. Şu son paragrafı çevirirken biraz zorlandım. Anlam boyutunda yani. Özellikle son cümlenin şu kısmında yeterli olabilmiş miyim sizce?
"...genç adamın görünmez konuğunun gözle görülür mevcudiyetini bildirdi" - "the visible presence of the young man's guest."
Yani o konuk oradaymış, mevcutmuş; ancak gözle görülür bir olaya sebep olunca (genç adamın ölümü) görünmez de olsa mevcudiyeti anlaşılmış gibi bir anlam çıkarıyorum. Siz de böyle bir anlam çıkardınız mı?


Re: Lord Dunsany - Konuk

""
elmyra yazdı:
Arkadaşlar, asıl benim size soracak başka bir şeyim var. Şu son paragrafı çevirirken biraz zorlandım. Anlam boyutunda yani. Özellikle son cümlenin şu kısmında yeterli olabilmiş miyim sizce?
"...genç adamın görünmez konuğunun gözle görülür mevcudiyetini bildirdi" - "the visible presence of the young man's guest."
Yani o konuk oradaymış, mevcutmuş; ancak gözle görülür bir olaya sebep olunca (genç adamın ölümü) görünmez de olsa mevcudiyeti anlaşılmış gibi bir anlam çıkarıyorum. Siz de böyle bir anlam çıkardınız mı?

Anlatım olarak dört dörtlük bir cümle olduğunu düşünüyorum. Mevcudiyet sözcüğü çok isabetli kullanılmış. Bizim göz temelli dünyamızda görmekle mevcut olmanın aynı şey olduğu sanılır genelde. Cümle bunun yanlışlığını verdiği gibi öykünün gerilimini de tek cümlede üstlenebilmiş bence.

Alkış


Re: Lord Dunsany - Konuk

elmyra yazdı:

""
"Londra olmasaydı muhtemelen o da ben ve benim gibi onu eğlendiren birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı."
Şimdi bu cümlede ise, "ben" demek yerine "benimle" demenin hiçbir artı ya da eksisi yok. Türkçemizin özelliğini kullanmışım ben orada. "ve" bağlacından önceki "ben" kelimesine "ile" eklemedim; "birçok şey"den sonraki ile edatını ortak kullandım. Genelde öyle yaparım. Mesela, "hiçbir artı ya da eksisi yok" derken de, "hiçbir artısı ya da eksisi" yok da diyebilirdim; bunu diyen anlatım bozukluğu yapmış olmaz, demeyen de olmaz.

Bu cümlede "ben"den sonra "ile" koymak cümleyi son derece ferahlatacaktır, rahatlatacaktır diye düşünüyorum. "Kural herşeyin başında gelir"den çok,"anlam her şeyin başında gelir" diyenlerdenim. Ayrıca arkadaşımızın öykü seçimini de kutluyorum.


Re: Lord Dunsany - Konuk

elmyra dedi ki:
Bir de çok tartışma yaratan "ben ve benim gibi"li cümleme değineyim. Cümlenin orijinalini vermek istiyorum:

- If it hadn't been for London I probably shouldn't have met her, and if it hadn't been for London she probably wouldn't have had so much besides me to amuse her.

Elif Çınar'ın eleştirisi üzerine: Londra olmasaydı, benimle tanışmış olmayacaktı, ben onu eğlendiriyorum. Londra olmasaydı, birçok şeyle karşılaşmamış olacaktı. Buradaki birçok şey onu eğlendiriyor. Anlam olarak bu üç cümleyi, dilbilgisel bir yapı yardımıyla tek cümlede vermiş Lord Dunsany. "...so much besides me..." Bu cümleyi nasıl kurtarabilirz acaba? Confused Öneriler beklemekteyimmm...

Dün akşam bu öyküyü orijinal metinle karşılamtırmadan yalnızca dilin kullanımı üzerinden aktarmıştım yorumlarımı. Belki gün içinde karşılaştırma olanağı bulurum. Ama en azından bu cümlenin çevirisi için şimdilik şöyle bir alternatif önerebilirim:
""
Onunla Londra sayesinde karşılaştım. Londra olmasaydı muhtemelen o da, benden başka, kendini eğlendirecek pek fazla bir şey bulamayacaktı.
Henüz benim de içime sinmiş değil bu öneri ama belki çeviriye yeni bir açılım getirir. Bunun ötesinde cümleden anladığımız şeylerin farklı olduğu da ortaya çıkmış oldu.

elmyra dedi ki:
Arkadaşlar, asıl benim size soracak başka bir şeyim var. Şu son paragrafı çevirirken biraz zorlandım. Anlam boyutunda yani. Özellikle son cümlenin şu kısmında yeterli olabilmiş miyim sizce?
"...genç adamın görünmez konuğunun gözle görülür mevcudiyetini bildirdi" - "the visible presence of the young man's guest."
Yani o konuk oradaymış, mevcutmuş; ancak gözle görülür bir olaya sebep olunca (genç adamın ölümü) görünmez de olsa mevcudiyeti anlaşılmış gibi bir anlam çıkarıyorum. Siz de böyle bir anlam çıkardınız mı?

Orikinal cümlede "guest" invisible ile nitelenmemiş gördüğüm kadarıyla. Bu nedenle "genç adamın konuğunun gözle görünür mevcudiyetini" demek daha sadık bir çeviri olur diye düşünüyorum. Ya da belki "genç adamın konuğunun göze görünür mevcudiyetini" demek.


Re: Lord Dunsany - Konuk

Şimdi çeviriyle orijinal metni karşılaştırabildim. Yorumlarım/ önerilerim aşağıda:

""
Yalnızdı, ancak ayırtmış olduğu masaya iki kişilik servis açılmıştı. Akşam yemeğini son derecede titizlikle seçmiş, bir hafta önceden postayla restorana bildirmişti.
İki cümle benim baktığım metinde aynı paragrafta görünüyor.

""
Yan masadakiler genç adamın özenli akşam yemeği boyunca, mütemadiyen boş sandalyeye bir şeyler anlattığını, kendi kendine konuştuğunu görmüş olmalılardı.
""
Yan masalardakiler genç adamın özenli akşam yemeği boyunca, mütemadiyen boş sandalyeye bir şeyler anlattığını, kendi kendine konuştuğunu görmüş olmalıydı.

""
Çorbasını bitirdikten sonra, “Galiba babamı tanıyordun” dedi ona.
""
Çorbasını içerken, “Galiba babamı tanıyordun,” dedi ona.

""
Burcunda şarabının servisinden sonra...
""
Burgundy şarabının servisinden sonra...
Buna Çağdaş da değinmiş. Ama çevirmen bir tercih yaptığına göre belki bize de açıklamak ister?

""
Teb’de Kral Set’le tanıştım bir yıl önce. Senin tanıştığından beri birazcık değişmiş olabilir. Alnı bir kralınkine göre biraz dar gibi geldi bana. Keops inşa ettiği evden sen geleceksin diye çıktı. Senin için yıllar, yıllardır hazırlanıyordur herhalde. Nadiren böyle eğlendiğini düşünüyorum. ... O zaman, yanımda bir hanımefendiyle buraya geleceğimi sanıyordum, ama o gelmeyince sana teklif ettim. Ne de olsa o Truva Helen’i kadar güzel olacak değil ya! ... Sen tanıdığında değildi, belki de.
""
Geçen yıl Teb'de Kral Set'le tanıştım. Karşılaşmanızan sonra çok değişmediğini düşünüyorum. Alnı bir kral için biraz basık gibi geldi bana. Keops seni karşılamak için inşa ettirdiği evden ayrılmış. Yıllar boyu senin için hazırlanmış olmalı. Herhalde nadiren öyle eğleniyorsundur. ... O zaman buraya yanımda bir hanımefendiyle geleceğimi düşünüyordum, ama o gelmeyince sana teklif ettim. Sonuçta Truvalı Helen değil ya bu! (Çağdaş'ın önerisi) ... Sen onunla karşılaştığında pek değildi muhtemelen. ...

"It cuts both ways," konusunda çevirinin ilk haline katılıyorum.

""
Garson kahveyi getirdi. Genç adam fincana tablet gibi bir şey attı.
""
Garson kahveyi getirdi. Genç adam fincana bir tür tablet attı.
Ayrıca bu iki cümle benim baktığım metinde ayrı bir paragraftalar.

""
Peki… Galiba gitmek istiyorsun.
""
Peki... Sanırım artık gitmek istersin.

Yav arkadaş adam hem intihar ediyor hem de bir sürü tribe giriyor. Şaşılacak şey dorğrusu. Hani hayran kalmadım desem yalan olur adamın yaratıcılığına. İnsanı özendiriyor resmen Smile


Re: Lord Dunsany - Konuk

Şimdi burada bütün "credibility"mi yitirmek pahasına ( Crazy ) şarap konusunda şunu söylemek istiyorum:
Burcunda şarabını nereden çıkardım??? Google'da aratınca, "Sevgilinizin burcuna göre şarap seçin," gibi abuk sabuk şeyler çıkıyor. Utangaç Hayır, ben bunu nasıl uydurdum, o esnada ben ben miydim, bilemiyorum, hatırlamıyorum! Thumb Down Ancak, bunun üzerine düşündüğümü ve bir kenara "Burgondi şarabı" diye çevirmem gerektiğini belirten bir not aldığımı biliyorum. Onu da araştırdım:
Bulmacalarda çıkıyor herhalde, bulmaca sözlüğünde rastladım.
Bu durumda, sevgili Eren, çevirideki ismi "Burgondi" olarak düzeltmeni rica ediyorum. Islık

Kaynak: http://www.bulmacasozlugu.com/tag/burgondi-nedir


Re: Lord Dunsany - Konuk

elmyra dedi ki:
Bu durumda, sevgili Eren, çevirideki ismi "Burgondi" olarak düzeltmeni rica ediyorum. Islık

Şöyle yapalım: Çeviri üzerine yeterince konuşulduğunu düşündüğünde sen çeviri üzerinde düzeltmelerini yapıp çevirinin son halini foruma gönder, ben onu ilk mesaja yapıştırayım. İşleyişin böyle olması pek çok açıdan işin teknik yükünü hafifletir diye düşünüyorum.


Re: Lord Dunsany - Konuk

Tamam. Harika! Good