Konçinalar
Haldun Taner,
"Konçinalar",
Konçinalar,
İstanbul, Varlık Yayınları, 1967,
s. 47-51.
İndirmek için tıklayınız:
Öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).
Öyküyü netten okumak isteyenler için: Konçinalar
Haldun Taner,
"Konçinalar",
Konçinalar,
İstanbul, Varlık Yayınları, 1967,
s. 47-51.
İndirmek için tıklayınız:
Öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).
Öyküyü netten okumak isteyenler için: Konçinalar
Re: Konçinalar
Kimi şekillerin insanlarda bıraktığı izlenimi, etkiyi, çağrışımı ne güzel öyküleştirmiş Taner. Oyun kağıtlarındaki kıza, oğlana verdiği bu özellikleri bir mahalle resmedip orada oturan insanlara vererek anlatsaydı okurken böyle gülümseyerek okumayacaktık belki de. Karonun oğlu hakkında yazılanları okurken okuduklarımıza gülümsemeyecektik.
Buna benzer bir şeyi bir şiirde okumuştum. Kimin yazdığını hatırlamıyorum ama sayılara insansı özellikler verilmişti. 1, resmidir, 3, sinsidir, 7, dişidir, gibi...
İnsanların nesnelerle, şekillerle farkında olmadan kurdukları ilişkiyi anlatmaya ya da onlarla aramızda böyle bir ilişki olduğunu göstermeye çalışmıştır belki Haldun Taner.
İlk karşılaştığımızda hemen kanımızın kaynadığı, ya da itici bulduğumuz insanların göz, alın, dudak, yüz şekilleri onlar hakkında böyle hissetmemize, ya da onların bizim hakkımızda böyle hissetmelerine neden olduğunu düşündüm öyküyü okuyunca.
Re: Konçinalar
Elif'in söz ettiklerine ek olarak öykü bize yeni sözcükler öğretiyor : İspati, koçina...
Öykü bu kadar tasvire, sınıflamaya rağmen sonunda da "baktım ki koçinalarla da iş olmuyor, vazgeçtim." şeklindeki finaliyle bana Sabahattin Ali'nin "Koyunlar Masalı"nı andırdı. Orada da koyunlar tüm başkaldırmalarına, köpeklere ve çobana yaptıkları direnişe rağmen sonunda "yok anacım, bizim başımızda illa bir baş olmalı" şeklinde bitiyordu.
Re: Konçinalar
İskambil kağıtlarını kişileştirerek örülmüş bu öyküyü benzetme biçimine ve benzetme sebebine göre üç bölüme ayırdım;
Önce joker'in oyun kartları içindeki özel konumu anlattıktan sonra Vale olarak adlandırdığımız Kupa beyi,maça beyi, sinek beyi ve karo beyi üzerinden maça-kupa- sinek-karo'yu etnik kökenler olarak sınıflandırıyor. Burada fazla kişiselleştirmiyor kağıtları. Sanki bu böyle gidecek, kızları, papazları, asları da bu milletlere ait belli görevlere tayin edecek sanıyorken birden bire bu kağıtlar karşı komşunun kızı oğlu oluveriyor. Bu kısımdan itibaren ikinci bölüm başlıyor.
Bu bölümü okurken lisede zaman zaman baktığımız falları hatırladım. Bu fal şöyle bir şeydi;
Kağıtlar açılmadan önce sizin ve gönlünüzdeki sevgilinin ten rengine göre size ve sevdiğinize bir kart atanırdı. Mesala esmerseniz maça olurdunuz. Kadınsanız maça kızı erkekseniz maça oğlanı. Sonra kartlar belli bir ilkeye göre alta üste sıralanır sizi temsil eden kartın yanında iki yanında en uzağında bulunan karta göre bir senaryo yazılırdı. Yok efendim gönlü sende mi, aranızda bir kupa kızı/oğlu mu var, onun gönlü Karo'da mı falan filan gibi.
Anlatıcı da çevresindeki konu komşuya bir kart tayin etmiş bunun üzerinden açık ediyor kimin ne olduğunu. Doğrusu bu bölümeki dedikoduları dinlemek oldukça heyecanlıydı.
Sonra birden resimli kağıtlardan sayılı kağıtlara geçiyor ve bu kağıtları numraları üzerinden bir sınıf tahlilinine giriyor. Burayıda üçünçü bölüm olarak adlandırdım.
Sonuçta aynı öykü altında ve kartların kişileştirilmesi üzerinden kurgulanan bu öykünün her üç bölümünü de keyifle okudum.
Re: Konçinalar
Öyküde sözü geçen "kanasta", " kumkan", "remi", pasyans" aşçı iskambili", "pinaki" oyunlarını ilk kez duydum. Biraz bakınayım nasıl oyunlarmış diye ama oyunlar kakkında ayrıntılı bir şeyler bulamadım.
Altılılardan sonra gelen küçük numaralı kağıtların diğer kağıtlarle eş tutulacağı oyunlar bulmaya çalışmış olan anlatıcımız gibi bu kağıtların haline üzülenlerin içi biraz olsun rahat edebilir. Çünkü "king"olarak bilinen bir iskambil oyunda sayısı ve vasfı ne olursa olsun tüm kağıtların aynı şekilde puanlandığı( alındığı takdirde cezalandırıldığı) bölümleri var.
Oyun boyunca değil belki ama oyunun bir iki etabında tüm kağıtlar için tam anlamıyla eşitlik var. Elbette bu konçinalar için kurtuluş değil ama kendi güçlerini hissetmek için bir prova olabilir.
Re: Konçinalar
İtalo kalvino'nun pek sevemediğim bir kitabını anımsadım bu öyküyle: Kesişen Yazgılar Şatosu. Ama niye ve nasıl? Bir soran olursa bu soruları, yanıtım yok. Söyleme sebebimse, benzer bir düşünceyi taşıyan varsa ve paylaşırsa ...
Re: Konçinalar
Bu hatırlama öyküyü sevmemenle ilgili olabilir mi?
Ben Calvino'nun Kesişen Yazgılar Şatosu'nu okumadığım için benzer bir düşünceyi paylaşamıyorum.
Re: Konçinalar
Re: Konçinalar
Öncelikle internetten iskambil kâğıtlarına biraz bakındım.
Klasik bir destenin görünümü:
Büyük olasılıkla Haldun Taner'in sözünü ettiği deste buna benzer bir şey. Bunu özellikle belirtiyorum, çünkü ekşisözlükte belirtilene göre ülkeden ülkeye karakterlerin resmedilişi ve kimlikleri değişiyor:
Bu arada Tekel damgalı bir deste bulabilmek için epey arandım. Ama nette esamesi bile okunmuyor. Oyunda adı geçen oyunların açıklamaları bulunmasa da çeşitli iskambil oyunları için şu linke bakılabilir.
İskambil kartlarının tarihi içinse şöyle bir şeyler buldum:
Ayrıca Haldun Taner'in yaptığına benzer bir şeyi Jostein Gaarder'ın İskambil Kağıtlarının Esrarı adlı kitapta daha geniş bir çerçevede yaptığını öğrendim. Daha çok Sofie'nin Dünyası'yla tanıdığımız yazarın romanı ilginç olabilir.
Öyküyle ilgili değinilerime bir sonraki iletide geleceğim.
Re: Konçinalar
Yukarıda alıntıladığım ifadede altını çizdiğim deyiş biçimi bana tam olarak Haldun Taner'i anlatıyor. Onun tümüyle tiyatral (bununla jestlere ve diksiyona dayalı yapıyı kastediyorum) ve epik anlatım biçimi gelip bu öykünün içine yerleşiyor. Sahneye çıkmış hikâyesini anlatan bir oyuncu canlanıyor gözümün önünde.
Elif ve Nurten Aksakal belirtmişler; öyküde yapılan kişileştirmeler bir yandan sınıfsal bir atmosfer, bir yandansa toplumsal bir yapı çiziyor. Anlatıcı kendini açıkça Beyler'den, yani aslardan uzağa konumlandırıyor. Onların kral gibi, padişah gibi tutumlarını rahatsız edici buluyor. Ancak şunu da belirtmeli; bu beğenmemenin altında sınıfsal bir bilinçten çok, sıradan bir adamın ulaşamadığı ciğere mundar demesi havası yatıyor.
Bunun yanında öyküde çizilen atmosferin belirli bir dönemi imleyip imlemediğini epeyce düşündüm. Net bir sonuca ulaşamadım. Bizans kralları ve Selçuklu sultanlarından hariciye nazırlarına, Mahmutpaşa'da bir tuhafiye dükkânı işleten Ermeni maça ailesine kadar farklı dönemler iç içe geçiyorlar öyküde. Daha çok şöyle bir şey söylenebilir herhalde: Anadolu coğrafyasının tarihsel anlamda başından gelip geçenlerin sürekli belirli sınıfsal çerçevelerde ifade bulduğunu anlatıyor öykü. Buna için için isyan ediyor, ama elinden de bir şey gelmiyor.
Öyküde asıl kalayı 10'lar ve 9'larla simgelenen üst tabakalara yaltaklanan kâğıtlar yiyiyorlar. Hani aslar ve beyler bile o kadar kötü değiller. Kendilerine göre anlatacak hikâyeleri var. Ama konçinalara üstünlük taslayan bu ara sınıflar çileden çıkartıyor anlatıcımızı.
Yine de anlatıcının kendisinin de, öykünün sonunda yeni oyun arayışından vazgeçip fal açmasından anladığımız kadarıyla, kaderleriyle ortaklık ettiği konçinalar ailesi gibi bir aşağılık kompleksi içinde olduğu düşünülebilir. Bu yönüyle aydınlanmaya ve kendi kaderini tayin etmeye karşı kayıtsız halk kesimlerine odaklanıyor Konçinalar öyküsü. Bir şeyleri değiştirmek yerine mahalle köşesinde oturup beyin, paşanın, kralın oğlunun, evde kalmış maça kızının dedikodusunu yapmakla yetiniyor.
Re: Konçinalar
Destedeki kartlarla ilgili ayrıntılı bilgiler öyküdeki bir çok imgeyi daha da açık etmiş oldu teşekkürler Barış.