UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

09 Şub 2009
Barış Acar

""
Öyküler forumunda yeni bir yapılanmaya gidilmişken, uzun zamandır foruma eklemeyi düşündüğüm öykü kuramına ilişkin metinleri aktarmaya başlayayım.

İlk olarak Adam Öykü dergisinin Eylül-Ekim 1997 yılında yayımladığı 12 numaralı "Kısa Kısa Öykü" özel sayısıyla yola çıkalım istedim. Kısa öykü üzerine müthiş tartışmalar içeren bu sayı, sanıyorum ki, öykü dünyamıza da türün geleceği adına çok şey katmış bir yayındır.

Ancak tekrar ve ısrarla altını çiziyorum ki, yoğun bir emek harcanarak buraya aktarılmış metinler, üzerine söz alınmaz, yorum yapılmaz ve tartışılmazsa, anlamlarına kavuşamayacaklar. Forum kullanıcılarından dileğim, bu metinleri okumanın yanında sıkı bir eleştiri sürecinden geçirmeleri ve değerlendirmelerini forum okurlarıyla paylaşmaları olacaktır.

"Öykülemenin Öyküsü"
Yurdanur Salman-Deniz Hakyemez, Adam Öykü, 12, İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 5-12.
oykulemenin_oykusu_yurdanur_salman_deniz_hakyemez.pdf
"Öykünün Biçimleri"
Orhan Duru, Adam Öykü, 12, İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 36-37.
oykunun_bicimleri_orhan_duru.pdf
"Çok Kısa Öyküler... Öykücükler"
Ferit Edgü, Adam Öykü, 12, İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 38-39.
cok_kisa_oykuler_oykucukler_ferit_edgu.pdf
"Çok Kısa Öykü İçin Çok Kısa Sözler"
Necati Tosuner, Adam Öykü, 12, İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 40.
cok_kisa_oyku_icin_cok_kisa_sozler_necati_tosuner.pdf
"Çağdaş Türk Yazınında Kısa Kısa Öykü"
Nedret Tanyolaç Öztokat, Adam Öykü, 12, İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 41-45.
cagdas_turk_yazininda_kisa_kisa_oyku_nedret_oztokat.pdf
"Anlık Kurmaca"
Charles Baxter, Adam Öykü, 12, (Çev. Taner Karakoç), İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 85-90.
anlik_kurmaca_charles_baxter.pdf
"Kısa Kısa: Anlık Öykü"
Robert Shapart, Adam Öykü, 12, (Çev. Taner Karakoç), İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 91-94.
kisa_kisa_anlik_oyku_robert_shapart.pdf
"Şiirle Düzyazı Arasında Kısa Kısa Öykü"
Nedret Tanyolaç Öztokat, Adam Öykü, 12, İstanbul, Adam Yayınları, Eylül-Ekim 1997: 95.
siirle_duzyazi_arasinda_kisa_kisa_oyku_nedret_oztokat.pdf

Kategori:

Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Barış Acar dedi ki:
Makale, deneme vb. arasında farklara gelcek olursak; kabul etmekle birlikte çok sevmiyorum bu ayrımları.
Tabii, bizim sevip sevmememiz yerleşmiş tanımları ortadan kaldırmıyor. Smile Öyle sanıyorum ki, bu tanımlar artık kullanıldıkları alanda iyice yerleşmiş, iletişimi kolaylaştıran şeyler.
Barış Acar dedi ki:
Özellikle de akademik yayınlar dışında yayımlanan, makale kurgusuna sahip ancak daha serbest formda yazılmış yazılar daha çok benim karşılaştıklarım ya da değer verdiklerim; bu da tanımı makale lehine yaklaştırıyor benim gözümde.
O zaman "deneme" daha doğru bir tanımlama oluyor bana kalırsa. Üstelik, bana göre, daha da güçlü bir tür. Nihayetinde akademik nitelikli bir tartışma yürütmüyoruz biz de...

"Metin" ya da "yazı" benim aklıma gelen alternatiflerdi. Belki başkaları başka alternatiflerle çıkar gelirler Barış'ın daha çok hoşuna gidecek.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Eren dedi ki:
O zaman "deneme" daha doğru bir tanımlama oluyor bana kalırsa. Üstelik, bana göre, daha da güçlü bir tür. Nihaetinde akademik nitelikli bir tartışma yürütmüyoruz biz de...

Benim sevme-sevmeme üzerine kurulu duygusal ilişkimin dışında, Eren'in yukarıdaki vurgusu aslında çok şey anlatıyor bana. Evet, "deneme"nin bir tanımı var; kişisel izlenimlerden yola çıkılmasını ya da bunun etrafından dönülmesini başat kılan. Aynı şekilde makalenin de, giriş-gelişme-sonuç'tan oluşan, kaynak göstermeyi gerekli kılan, temellendirme ve sentez yapmayı gerektiren belirlenimleri var.

Sorun da tam olarak burada başlıyor. "Biz akademik bir tartışma yürütmüyoruz." Aslında bu ifadeyle murat edilen şey, makale türünün -bence Türkiye'de akademi tarafından kötü kullanılmış olan- didaktik üslubunun dışarıda bırakılması. Yoksa, denemede olduğu gibi, "Bence öykü aslında şöyle bir şeydir"le devam eden izlenimler yığınını bir araya getirmek bir literatür taraması için çok da işlevsel bir yaklaşım olmaz.

Buradaki ayrım benim için başlığın gerekçesini tam olarak açıklıyor. Denemeyle makale arasında bir alt-üst ilişkisi kurmak yerine ikisinin muradının farklı olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bizim bu başlık altında yapmaya çalıştığımızın, daha disipliner -ama olabildiğince didaktik olmayan-, öykünün neliğine, onun çözümlenme yömtenlerine dair bir birikimi tartışabilmek olduğunu düşünüyorum.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Yazıların tamamını okuyup notları şişirmeyi beklemedim. Okudukça da yazmaya ve yazılanları takip etmeye devam edeceğim. Yoksa katardan geri kalma gibi bir durum da ortaya çıkıyor ki sanırım bu,forumda olması istenmeyen bir durum.
Öncelikle "Sıradan olayların anlatılması bile yerin; zamanın, bireyin, vurgunun değişmesiyle çarpıcılık kazanabilir" demiş ilk metin. Öykünün de sanırım , romandan farkı konusunda yol gösterici bir cümle bu. Yani romanda okuyucu hep bir olay arayışı içinde oluyor. Karakterler, zaman ve diğer öğeler ne kadar başarılı olursa olsun; olayı ön planda tutuyoruz. Ama öyküde olay aramayı çağdaş öykücüleri okuduktan sonra kırmadık mı? Örneğin, S.Faik'te sıradan bir kahve, sıradan balıkçıların, sıradan işlerini bile o güzelim diliyle, anlatımıyla merakla okurken; romanda olayı ön planda tutarak diğer çarpıcılıkları gözardı ediyoruz sanırım. Ülkü Ayvaz da belirtmiş :

""
Kısa öykü olaydan çok duruma yönelir

Bu benim gözlemim ve aşağı yukarı da ilgili başlıktaki yazılarda da benzer saptamalar Merhum Orhan Duru'nun öykü kavramını irdelediği yazısında okuduklarım da gayet ilgi çekici. Hatırlarım Ege'li ailem ve aile büyüklerimle geçirdiğim çocukluğumda birini taklit ettiğimizde "öykünme, ayıp ayıp" derlerdi ve bu sözcüğü pek de anlayamazdık o zamanlar... Sözcüğün olanı taklit etme yanında, anlatma, aktarma anlamları da bazı yörelerde kullalınıyor, bizzat duyduğum kadarıyla. Ben de hep ingilizcedeki "story" ile "history" sözcüğünün bir bağlantısı olur olmadığını düşünürüm. Acaba , dil kendi mantığıyla ve dinamizmiyle geçmişte yaşanmış bir olayı anlattığı için mi "story" den doğurmuş "history"i..?


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

""
Sözcüğün olanı taklit etme yanında, anlatma, aktarma anlamları da bazı yörelerde kullalınıyor, bizzat duyduğum kadarıyla.

Dediğin doğru Cihan, bazı yörelerde "anlatmak, söylemek" anlamlarında da kullanılıyor.

http://tdkterim.gov.tr/ttas/?kategori=derlay&kelime=%F6yk%FCnmek


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Yazıları ilgiyle okumaya devam ediyorum. "Öykü ve Roman" yazısını çok sevdim. Aklımızdaki ayrımı, birçok yazar, yeteneklerini de kullanarak dile getirmişler.

""
Nalan Barbarosoğlu: Roman gücünü merkezden dışa doğru yayılan dalgalardan alırken, öykü
tam tersine yayılan ya da yayılmış dalgaları merkeze, odağa toplayarak, ana eylem ya da
durum ya da kişi ya da duygu içinde eriterek, seçtiği merkezi/odağı yoğunlaştırarak gücünü
kazanıyor.

En çok da bu tanım ilgimi çekti. Bir de katılmadığım bir bölüm var:
""
Bedii Demirseren: Öykü bir C vitamini hapıysa, roman o hapa eşdeğerde bir kilo limondur.
/.../

Bu benzetmeye itirazım var... "C Vitamini hapı" herşeyden önce yapay ve tatsız birşey. İçeriği icabı faydalı olsa da alınma, vücuda girme şekli yapay...Bu yapaylığı öyküyle bağdaştıracak mıyız? Bence bağdaştırmamalıyız. Diyelim ki ben yanılıyorum, hapın yapaylığını düşünmedi ya da kastetmedi yazar; o zaman alındığında aynı etkiyi gösteren limon yerine neden hapı tercih edelim. Hem daha doğal, hem lezzetine varılan birşeyi kimse hapa tercih etmez. Yazarın savından çıkarttığım şu: Hepimiz roman okuyalım olsun bitsin...


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Cihan Başbuğ dedi ki:
Diyelim ki ben yanılıyorum, hapın yapaylığını düşünmedi ya da kastetmedi yazar; o zaman alındığında aynı etkiyi gösteren limon yerine neden hapı tercih edelim.
Bir kilo limon bazı bünyelerde gaz yapabilir! Şaka bir yana, benzetme bana da pek mânidar görünmedi. Bütün bu bir şeylere benzetme çabaları bence bir şeyi ıskalıyor. Biçim ve içerik arasında önemli bir bağ vardır. Belki bir fikir romanla da hikâyeyle de anlatılabilir, ya da bir romanla hikâye aynı temayı işleyebilir, ama ben bir romanın hikâye olarak ya da bir hikâyenin roman olarak yeniden yazılmasının (vitamin - bir kilo limon benzetmesinde olduğu gibi) aynı işlevi karşılayacak bir duruma karşılık gelmeyeceğini düşünüyorum.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

""
Bu benzetmeye itirazım var... "C Vitamini hapı" herşeyden önce yapay ve tatsız birşey. İçeriği icabı faydalı olsa da alınma, vücuda girme şekli yapay...Bu yapaylığı öyküyle bağdaştıracak mıyız? Bence bağdaştırmamalıyız. Diyelim ki ben yanılıyorum, hapın yapaylığını düşünmedi ya da kastetmedi yazar; o zaman alındığında aynı etkiyi gösteren limon yerine neden hapı tercih edelim. Hem daha doğal, hem lezzetine varılan birşeyi kimse hapa tercih etmez. Yazarın savından çıkarttığım şu: Hepimiz roman okuyalım olsun bitsin...

Cihan, sanırım yazarın "hap-limon" kıyaslamasından muradı, "yapay-doğal" karşıtlığı kurmak değil. Öykü, derdini ortaya koyarken anlatımını olabildiğince az sözcükle kurup "yalın, yoğun" bir kıvama ulaşmalı. Bundan ötürü bir hap gibi içinde yoğunlaştırılmış bir öz taşır. Roman, öyküye göre daha uzun anlatılar olduğundan, "yalınlık, yoğunluk, az sözcük kullanımı" gibi zorunluluklara girişmeden anlatımının çatısını oluşturulabilir.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

""
Belki bir fikir romanla da hikâyeyle de anlatılabilir, ya da bir romanla hikâye aynı temayı işleyebilir, ama ben bir romanın hikâye olarak ya da bir hikâyenin roman olarak yeniden yazılmasının (vitamin - bir kilo limon benzetmesinde olduğu gibi) aynı işlevi karşılayacak bir duruma karşılık gelmeyeceğini düşünüyorum.

Eren, benzetmenin daha çok biçime yönelik olduğunu düşünüyorum. "Roman ve öykü içeriğini nasıl şekillendirir?" sorusuna verilmiş bir yanıt gibi görünüyor.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

abdullah şahin dedi ki:
Eren, benzetmenin daha çok biçime yönelik olduğunu düşünüyorum.
Tam da buna itiraz ediyorum. İçerikten söz etmeden yalnızca biçimden söz etmek mümkün değildir bana göre. O zaman varacağımız nokta "öykünün uzun olanına roman denir" olacaktır.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

""
Tam da buna itiraz ediyorum. İçerikten söz etmeden yalnızca biçimden söz etmek mümkün değildir bana göre. O zaman varacağımız nokta "öykünün uzun olanına roman denir" olacaktır.

Ben de bu itiraza itiraz ediyorum. Nop!

"Öykü konuyu kısa anlatan, roman uzun anlatandır." biçiminde bir yargı oluştuğunu düşünmüyorum. İçerikten bağımsız, öyküyü öykü yapan anlatım öğelerinin olabileceğini söylüyorum. Bunlardan biri ve en vazgeçilmezi "yoğunluk"tur. O benzetme de "yoğunluk" kavramına bir gönderme yapmış.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

İtirazlaşmanız hususunda araya girmek istmem; ama sanırım yapılan benzetmenin niteliği konusunda kimsenin bir şüphesi yok. Cihan da anladığım kadarıyla, bir aşırı yorum denemesiyle benzetmenin sürçtüğü yerlere değinmek istemiş; iyi de yapmış bence.

Eren'in biçim içerikten bağımsız düşünülemez saptamasını ise, tartışmanın yeni bir boyuta taşınması olarak görüyorum. Burada Kant'ın estetiği özgün bir kategori olarak ayrıştırmasına karşı, Hegel estetiğinin argümanını öne sürüyor Eren. Benim için de can alıcı bir sorun. Uzun zaman üzerine düşündüm. Ama kısaca bu konuya girivermem zor olacak. Bir ara yapacaklarımın sayısı kabarıyor yine... :oops:


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

""
Adalet Ağaoğlu'nun 'Dar Zamanlar' üçlemesinin Aysel'i ile Engin ya da Ömer arasında gitgide uzayan bir süreç içinde dönüşerek gelişen çatışmaları düşünelim sözgelimi. Bunun karşısına bir de, Murathan Mungan'ın 'Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti' adlı öyküsündeki Gelin ile Genç Adam arasında bir anda oluşan tuhaf tutkuyu koyalım. Aysel'in Engin ve Ömer ile yaşadıkları, kısa öykünün biçimine ve yordamına sığdırılabilir mi? Öte yandan, 'Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti'nin Genç Adam'ının sokakta gördüğü Gelin'e vurgunu, karasevda düşü bir romanın konusu ve sorunu olabilir mi?...

Önceki sayfada yer alan alıntının yeri tam burası.

S. Gümüş'ün "Aysel'in Engin ve Ömer ile yaşadıkları, kısa öykünün biçimine ve yordamına sığdırılabilir mi?" sorusu benim anlatmak istediklerime denk düşüyor.

Alıntı:
Semih Gümüş - Öykünün Bahçesi
Adam Yayınları - s.19


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Barış Acar dedi ki:
Eren'in biçim içerikten bağımsız düşünülemez saptamasını ise, tartışmanın yeni bir boyuta taşınması olarak görüyorum. Burada Kant'ın estetiği özgün bir kategori olarak ayrıştırmasına karşı, Hegel estetiğinin argümanını öne sürüyor Eren. Benim için de can alıcı bir sorun. Uzun zaman üzerine düşündüm. Ama kısaca bu konuya girivermem zor olacak. Bir ara yapacaklarımın sayısı kabarıyor yine... :oops:
Dile getirmek istediğim kaygıyı Barış çok güzel ifade etmiş (ben bu kadar güzel ifade edemezdim açıkçası Huh! ). Öykünün ne olduğu, diğer edebî türlerden nasıl ayrıldığı tartışmasını yürütmenin, en azından kendi adıma, işin içine içerik öğelerini sokmadan, biçimle içerik arasındaki ilişkiyi incelemeden mümkün olmadığını düşünüyorum. Çünkü pratikte sağlayacağı bazı kolaylıklar bir kenara bırakılırsa, biçimle içeriğin birbirinden ayrılamayacağını düşünüyorum. Bu noktada forumun diğer üyeleri tartışmanı yönünü değiştirmek konusunda ne düşünürler, belki onu sormak lâzım.
abdullah şahin dedi ki:
"Öykü konuyu kısa anlatan, roman uzun anlatandır." biçiminde bir yargı oluştuğunu düşünmüyorum. İçerikten bağımsız, öyküyü öykü yapan anlatım öğelerinin olabileceğini söylüyorum. Bunlardan biri ve en vazgeçilmezi "yoğunluk"tur. O benzetme de "yoğunluk" kavramına bir gönderme yapmış.
Sadece uzunluğa bağlı bir ayrım ortaya çıktığını söylemek istememiştim (onu da yeterince iyi ifade edememişim Tüh! ); aslında "uzunluk" sadece bir örnekti benim açımdan. Söylemek istediğim (yukarıda da dile getirmeye çalıştığım gibi) sadece biçimle ilgili parametrelerle düşünmeye çalışmanın verimsizliği idi. Bu anlamda senin "yoğunluk" dediğin şeyden anladığım şey doğru ise, bunun da önemli bir ölçüt olduğunu düşünmüyorum. (Doğru anladıysam) Sevgi Soysal'ın Şafak romanını buna karşı bir argüman olarak öne sürebilirim sanırım. Düşünceli


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Yazılanlardan aslında hepimizin yakın düşündüğünü çıkarttım. Biçim içerik tartışması başlığı aşıp yeni bir başlık haline gelebilir... Bu başlık altında yapılan tartışmalar "kuram" konusunda diğer başlıkları aşacak bence. Devamı gelecek...


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Barış dedi ki:
""
Eren yazdı:Bir edebi metnin öykü mü yoksa roman mı olduğuna karar verebilmek için uzunluğuna bakmak, yağmurun insanlar şemsiye taşıdığı için yağdığını söylemeye benzer.

Bu konuyla ilgili, Eren'in linkini verdiği başlıkta kısaca değindiğim -türsel ayrımların gerekliliği, gereksizliği meselesine bağlanan- (tartışma da yaratabilecek) bir iki düşüncem var. Ama daha derli toplu ifade edebileceğim bir zamana saklıyorum. Smile

Başlığın ilk sayfasına yukarıdaki notu düşmüştüm. Yine konunun dönüp dolaşıp aynı meseleye odaklandığını düşünüyorum. Keza Eren'in bahsettiği gibi, öykü tanımları içinde beni de çok etkilemiş olan, "yoğunluk" izahı da bir yerden sonra sorgulamaya açık. Keza usta romancı Proust'un zamanı Bergsoncu bir tarzda yoğunlaştırarak kullandığını biliyoruz. Sonuç ise binlerce sayfada ifade ediliyor.

Bunun yukarıda alıntıladığım iletiyle ilgisi ise şu: Roman, ortaya çıkışı itibariyle (ki bu ortaya çıkışın kentle ve burjuvaziyle ilgisi aşikâr), edebiyat geleneği içinde henüz çok ciddi bir türsel ayrıma karşılık gelmiyor bence. En yaygın biçem olması onun öyküden ayrılabilmiş bir "tür" olduğunun ispatı için yeterli değil.

Öyküye gelince, sözlü edebiyatın bir uzantısı olarak, şiirden sonra (ve belki onunla birlikte) en güçlü tür olma iddiasını koruyor hâlâ. Homeros destanları şiir olduğu kadar birer öykü de taşıyorlar çünkü. Halk anlatıları; masallar, destanlar, mitoslar, fıkralar vb. öykü temelinde yükselen alt türler; belki romanı da öyle kabul etmeli.

Bu sebeplerle roman ile öykü arasındaki ayrımları tanımlamaya çalışmanın fazla yararı olduğunu sanmıyorum ben. İnsanı güzel bir şey üretmekten ziyade, Cihan'ın da işaret ettiği gibi, limon-hap ikileminde bırakacak can sıkıcı şeyler hepi topu.

Sonuçta öyküye bakmak lazım öncelikle; tam gözlerinin içine.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Barış Acar dedi ki:
Öyküye gelince, sözlü edebiyatın bir uzantısı olarak, şiirden sonra (ve belki onunla birlikte) en güçlü tür olma iddiasını koruyor hâlâ. Homeros destanları şiir olduğu kadar birer öykü de taşıyorlar çünkü. Halk anlatıları; masallar, destanlar, mitoslar, fıkralar vb. öykü temelinde yükselen alt türler; belki romanı da öyle kabul etmeli.
Bu, benim kendimi çok yakın bulduğum bir değerlendirme. Masala, forumda sık sık yer verdiğimiz "kısa kısa öykü"lere ya da kıssa, mesel gibi türlere baktıkça bunu daha iyi görebiliyoruz bence. Romanı hikâyenin bir alt türü, uzantısı olarak görmek bu konudaki karışıklığı büyük ölçüde gideriyor.

Yine de Çehov, Maupassant, Sait Faik gibi ustaların elinde biçimlenen bir tür olarak çağdaş öykü, kardeşleri mesel, kıssa, fıkra gibi türlerden ayrı değerlendiriliyor hep. Bunu da belki, Barış'ın işaret ettiği sözlü kültür geleneğinden kopuşa bağlamak gerek. Kurgu bütün anlatılarda önemli bir yere sahip elbette, ama Bilge Karasu, Murathan Mungan gibi yazarların kurgunun üzerine bu kadar düşmeleri bu kopuşu daha da belirginleştirmiyor mu? Çağdaş öykü, atalarının göze alamadığı bir şeyi yapıyor: yazının kalıcılığına sığınıp birden çok kez okunmayı, her okunuşta başka anlamlar çıkarılması olasılığını, yarı gizli göndermeler yapma olanağını hesaba katıyor (verba volant scripta manent -söz uçar yazı kalır). Bu kalıcılıkla beraber anlatıcının elinden kayıp giden bir şey de var: doğaçlama yapma olanağı. Yazılı metin her okunuşunda aynı sözcüklerden oluşacak, olaylar hep aynı sırayla gerçekleşecek, kişiler hep aynı sözleri söyleyecek, anlatıcı geri dönüp "şurayı aslında yanlış anlatmıştım, doğrusu böyle olacak," diyemeyecek, vb. O zaman bütün bu öğeler üzerine daha fazla düşünmek gerekecek. Öte yandan kalıcılığın verdiği olanakları değerlendirip kurgu oyunlarını derinleştirmek, cümleler arasındaki ilişkilere yeni boyutlar eklemek, metni gizli/açık göndermelerle bezemek olanaklı hale gelecek (belki de Abdullah'ın "yoğunluk"tan kastettiği buna daha yakın bir şey). Ama, bütün bunlar (Barış'ın da dile getirdiği gibi), sözlü kültürle yazılı kültür arasındaki ayrıma işaret ediyorlar temelde, yoksa roman ile öykü arasındaki ayrıma değil.

Barış Acar dedi ki:
Sonuçta öyküye bakmak lazım öncelikle; tam gözlerinin içine.

De, bunu nasıl yapacağız?


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Erencik yukarıdaki notların için teşekkürler. Üzeirne söylemek istediklerim var.

Ama öncelikle:

Eren dedi ki:
""
Barış Acar yazdı:

Sonuçta öyküye bakmak lazım öncelikle; tam gözlerinin içine.

De, bunu nasıl yapacağız?

Zurnanın zırt dediği yer orası tabii. Ama bunun için de bir merhemim var:

Kuramdan yola çıkarak değil elbet; tek tek öykülere bakarak. Öykünün gözlerinin içine bakmaktan kastım bu!


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Barış Acar dedi ki:
Kuramdan yola çıkarak değil elbet; tek tek öykülere bakarak. Öykünün gözlerinin içine bakmaktan kastım bu!
Bir forum kursak diyorum bu iş için. Tek tek yazarları, öyküleri falan ele alırız, değerlendirmeler yaparız... Nasıl fikir? Düşünceli


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Eren dedi ki:
Bir forum kursak diyorum bu iş için. Tek tek yazarları, öyküleri falan ele alırız, değerlendirmeler yaparız... Nasıl fikir? Düşünceli

Bu forum, o forum değil mi zaten? Laughing out loud


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Hımm, oltaya takıldığımı hissettim. :roll:


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Barış Acar dedi ki:
Bu forum, o forum değil mi zaten? Laughing out loud
Hmmm Düşünceli Ben bunu bir düşüneyim...


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Roberta Allen'ın öyküde kısalık uzunluk konusunda bir makalesi:

Kısa Kısa Öykülerle Daha Uzun Öykülerin Mukayesesi

(Hece dergisinde yayımlanmış bu makalenin kaynağı Fast Fiction: Creating Fiction in Five Minutes kitabı. Dolayısıyla temkinli yaklaşmayı da öneririm.)

Dosyayı indirerek okumak isteyenler için:
kisa kisa oyku, uzun oyku - roberta allen.pdf

EkBoyut
kisa kisa oyku, uzun oyku - roberta allen.pdf 196.18 KB

Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

""
Öte yandan kalıcılığın verdiği olanakları değerlendirip kurgu oyunlarını derinleştirmek, cümleler arasındaki ilişkilere yeni boyutlar eklemek, metni gizli/açık göndermelerle bezemek olanaklı hale gelecek (belki de Abdullah'ın "yoğunluk"tan kastettiği buna daha yakın bir şey).

Evet, benim yoğunluktan ne kastettiğimi güzel açıklamışsın Eren. Aslında söylemek istediklerim arada kaynadı diyebilirim. Ben, sindire sindire konuşacağımızı zannederken ikiniz kopup gittiniz bir anda. -Forumda işler değişiyor Barış.-

Öykü ve romanı kıyaslayarak verimli sonuçlara gidemeyeciğimizden eminim. Her tanımın beraberinde bir sınırlama da getireceğini biliyorum. Ancak şu soruyu nasıl yanıtlayacağınızı merak ediyorum:

Çehov, anlatmak istediği konuları ele alırken neden öyküyü tercih etti? Öykünün biçimsel kolaylıklarından mı yararlanmak istedi?


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

abdullah şahin dedi ki:
Aslında söylemek istediklerim arada kaynadı diyebilirim. Ben, sindire sindire konuşacağımızı zannederken ikiniz kopup gittiniz bir anda.
Henüz tartışmanın "giriş" safhasında olduğumuzu düşünüyorum. Bu nedenle tartışmaya yeni boyutlar getirecek, duruma farklı yönlerden bakmayı sağlayacak yaklaşımları çeşitlendirmekte yarar var. Sen yine söyle yani söyleyeceklerini. Arada kaynamaz, zamanı gelir işin o yanını tartışmaya başlarız Smile
abdullah şahin dedi ki:
Çehov, anlatmak istediği konuları ele alırken neden öyküyü tercih etti? Öykünün biçimsel kolaylıklarından mı yararlanmak istedi?
Bu soruya daha geniş bir zamanda dönmeyi umuyorum, şimdi yerim dar!


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

ERDEN, Aysu.
"90'lı Yıllarda Türk Öykücülüğünde Farklı Bir Boyut: Çok Kısa Öyküler",
Üçüncü Öyküler,
Güz 2000,
sayı: 10,
2000: 94-98.

aysu erden.pdf

EkBoyut
aysu erden.pdf 172.28 KB

Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Barış, eline sağlık. Yazının girişini okudum, yürüttüğümüz tartışmaya renk katacak gibi görünüyor. Devamını akşama okurum artık.

""
Sen yine söyle yani söyleyeceklerini. Arada kaynamaz, zamanı gelir işin o yanını tartışmaya başlarız Smile

Yazdıklarımla serzenişte bulunmuyorum; aksine gidişattan gayet memnunum. Thumb Up


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Çok kısa öykülerle ilgili çok kısa bir yazı... Bizim tartıştıklarımızla da ilgili olduğunu düşündüğüm giriş kısmını (yazının kısalığına karşın) buraya da kopyalamak istiyorum (yazının ileride kaldırılacağını hesaba katarak):

""
Kısa öyküler dar alanlara sıkıştırılmış az sayıda sözcükle yoğun anlamlar aktarma gücüne sahip olan sanatsal iletişim araçlarıdır. Kısa öykünün üç önemli belirleyici özelliği vardır: Kısalık, yoğunluk ve birlik. Bu tür öyküde anlam yoğunluğu, doku zenginliği ve biçim sıklığı en belirgin özelliklerdir. Her satır, her sözcük, her hareket, hatta yapının kendisi bile ikili bir anlam taşıyabilir. Yazara tanınan küçük alanda pek çok şey başarılır (Miller ve Slote, 1964: 509-516). Kısa öykü iki nedenden dolayı kısadır:
(1) Öykünün içeriksel ve nesnel ölçüleri küçük boyutlara sahiptir.
(2) Yazar okuyucu üzerinde sanatsal bir etki yaratmak ve bu etkiyi artırmak amacıyla öykünün içeriğinin boyutlarını kasıtlı olarak küçültür (Friedman, 1988: 157-158).
Bu yazıda kısalık (sözcük ve cümle sayısının azlığı) türün belirgin bir özelliği olarak vurgulanıyor. Dahası, bir yarışmadaki sözcük sayısı sınırlamasından söz ediliyor. İlgi çekici.


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

Yukarıdaki konuşmalar yön verici nitelikte, makalelerin de çıktısını aldım, yarın okulda okuyup birşeyler yazmaya çalışacağım...


Re: Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

""
Sonuç
Küçük ölçekli öyküye bir örnek olarak seçilen Günersel'in Bir Evlenmeme adlı öyküsü her okuyucunun çıkarımına göre yorumlayabileceği açık uçlu bir sonla bitmektedir. Öykü dar bir alana sıkıştırılmış ve özenle seçilmiş az sayıda sözcüğün kimilerinin yinelenmesi ile kısa ve yoğun bir tekil etki oluşturmaktadır. ayrıca, yazarın şiirsel, deneysel ve özgün dil kullanımı öyküde anlam yoğunluğu, doku zenginliği ve biçim sıklığı oluşturmakta, ve okuyucunun zihninde sanatsal bir etki oluşturmaktadır.

Aysu Erden'in yazısının sonunu oluşturan bölüm, kısa öyküde olması gereken "yoğunluk" kavramını güzel açıklamış. Özellikle ele aldığı öykünün son cümleleri, okuycunun hayal dünaysını işletme şansı bulabileceği, çağrışımsal bir yoğunluğa sahip.


Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler

abdullah şahin dedi ki:
Çehov, anlatmak istediği konuları ele alırken neden öyküyü tercih etti? Öykünün biçimsel kolaylıklarından mı yararlanmak istedi?
Bu soru, aslında şimdiye dek konuştuklarımızı özetleme, damıtma şansı da veriyor bize. Çehov, çağdaş öykünün kurucularından. Dolayısıyla bu sorunun yanıtını ararken bu başlık boyunca tartıştığımız çağdaş öykünün kuruluşuna bakma şansı da doğuyor. Yaşamını sürdürebilmek ve ailesinin geçimini sağlayabilmek için günlük olarak Rusya'daki yaşamla ilgili skeçler ve vinyetler yazarak yola çıkıyor Çehov. Zaman içinde hatırı sayılır bir üne de kavuşup dönemin önemli yayıncılarından Nikolay Leykin tarafından yayımlanan Oskolski'de yazmaya başlıyor. Günlük gazeteyle bu bağlantı önemli bir ipucu sağlıyor: yazılanlar kelime sayısı ile ölçülen, gazetede yayımlanmaya uygun, kısa şeyler olmak zorunda (kısacık öyküler için yapılan bazı yarışmalarda kelime sayısı sınırı konmasıyla kurulabilecek çarpıcı bir benzerlik de var burada). Yani aslında Çehov istediği konuları ele alırken öyküyü tercih etmiyor, bu onun için bir zorunluluk: komik bir şey anlatması gerekiyor ve bunu şu kadar kelime ile başarması gerekiyor. Bir gazete haberi ile çok benzer: bir olay anlatılıyor, olaydaki kişileri o olayın gerektirdiği ölçüde tanıyoruz ve olay haber değeri taşıyor (İngilizcede "story" sözcüğünün hem öykü hem de haber için kullanılıyor olması tesadüf olamaz). Çehov içinde bulunduğu durumdaki zorunluluğu tanıyarak kalemini özgürleştiriyor bir yerde. Bu da onun türün kurucuları arasında anılmasını sağlıyor...

Çehov'un yaşantısıyla ilgili ayrıntılar konusunda Wikipedia'nın "Anton Chekhov" maddesinden yararlandım.