UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Hovarda

29 Nis 2011
elif cinar

HOVARDA

Grup arabasının getireceği parayı teslim alması için güvenlik görevlisiyle birlikte aşağı inmesi söylenince, yekinip yerinden öyle bir kalktı ki Naci Bey, talimatı alır almaz amirinin önünden savuşup asansörün kapısına çakı gibi dikilen adamla, kapı kapanır kapanmaz küt bacaklarını iki yana açıp enli kalçasını asansör lambirisine yaslayan adam aynı kişi değil sanılırdı.
Güvenlik görevlisi düğmeye basınca hantal asansör kabini gacur gucur sesler çıkararak inmeye başladı. Naci Bey, elini göbeğini vurarak Tokatlılara özgü konuşmasıyla, bağele, dedi güvenlik görevlisine. Az önce masada otururken yarım kalan lafı açtı yeniden: Benim hanım, dedi dalgın dalgın başını sallayarak, komür gamyonunun yıhtığı iki ton komürü, gişim işten gelü de yorgun argın daşır deyi, el arabasıynan dutup dutup gendi çekmiş komürlüğe. Ben eve gidenece bitümüş, tozunu bile gomamış yerde. İki gözü arasında bir uyumsuzluk olduğundan, gözünün biri farklı bir yere, dışa doğru kaydığından bi gözü hüzünle güvenlik görevlisine, öteki gözü kızgınmış gibi ters ters kapıya baktı.
Naci Bey önde, güvenlik görevlisi arkada asansörden çıktılar. Şube lokâlinde yürürken bankoda çalışan memurlarla kaş, göz ederek selamlaşıp kapıdan giren bir iki müşteriye yol verdiler. Şubeden çıkıp kaldırımda, cadde üzerinde zırhlının gelmesini beklemeye koyuldular. Güvenlik görevlisi kaldırımın tam, kenarına dikilmiş, başını aracın geleceği tarafa çevirmiş, sabırsız beklemeye koyuldu. Naci Bey, biraz daha geride, sakin, bıkkın, etrafı izledi bir süre. İner inmez arabayı gapının önünde gordün mü hiç, bekle ki gelsin diye söylendi. Caddenin karşısındaki pastaneden çıkan kızlı erkekli bir grubun gülüşüp bağrışmasını seyretti. Karşıdan vuran güneş yüzünü yakmaya başlayınca caddeye arkasını döndü. Bir şeyler söylendi ama caddeden vızır vızır geçen otomobillerin gürültüsünden güvenlik görevlisi onu duymadı. Dirseklerine kadar kıvrılmış gömlek kollarını fark etti. Onları biraz aşağı almak için, kıvırdığı yerden açarak kolları bileklerinin biraz üstüne indirdi. İki yanından tutup pantolonunu yukarı, göbeğinin üstüne çekti. Pantolonun ağı apış arasına oturunca sarkmış husye torbası Naci Bey'in ağırlığını verdiği bacağında belirgin bir şişkinlik yarattı. Saçlarını düzeltirken Naci Bey'in ensesine bir şaplak indi.
Naci Bey arkasını dönmeden şaplağı atan trafik polisi onun önüne dikiliverdi. Göz kırparak, para mı geliyo gine Naci Bey, dedi, hadi gine işin iş, gözün, gönlün bayram edecek. Naci Bey'in sıcaktan mayışmış, baygın bezgin bakan ifadesi değişti. Yüzünde sert, ciddi bir anlam belirdi. Bir gözü caddeye, öteki gözü kaldırımın bir tarafına bakarak iç geçirdi. Para geliyo dedi. Keyifli keyifli gülerek göz kırpan trafik polisi de birden ciddileşiverdi. Üç dakkadan fazla bekletmem, dördüncü dakkada yazarım cezayı, sona vay efendim, insanlık öldü mü, iki dakka daha bekle filan dinlemem haberin olsun dedi. Naci Bey, olu mu abi dedi trafik polisine dönüp başını omzuna değdirecek kadar yana yatırarak. Gozünü sevüyüm, yokarda fırça yiyoz. Trafik polisi ona cevap vermeden düdüğünü öttüre öttüre caddenin karşısına geçti. Naci Bey, yoldan gözünü ayırmayan güvenlik görevlisine dürtüp gorüyon mu Ensar, dedi. N'oldu ki abi, dedi güvenlik görevlisi. Bi yere baş ol da nereye olusan ol anasını satıyım dedi Naci Bey. Kendine şaşkın şaşkın bakan güvenlik görevlisine, işine bak anlamında başıyla zırhlıyı bekledikleri yolu işaret edip kaldırımdan geçenleri izlemeye koyuldu.
Otuz beş, kırk yaşlarında bir erkekle, aynı yaşlarda bir kadın ilişti gözüne. Birbirine sımsıkı sarılmış kahkaha atarak geçiverdiler Naci Bey'in önünden. İkisi de dizlerinin üstünde şort giymiş, ikisi de çantalı, ikisi de neşeli bu çifti tepeden tırnağa süzdü Naci Bey. Güvenlik görevlisini dürtüp hangisi garı, hangisi erkek belüsüz dedi. Şunların gılığına bak Allahını seversen. Gideceği yere gadar dutamamış gendünü, yolda yapışmış. Güvenlik görevlisi, göz ucuyla baktı çifte, başını hemen yola çevirdi. Şindi, dedi Naci Bey, alu bu adam bu garuyu gotüğü bi otel odasına. Duttuğuynan yatağa... Gayrı Allah ne verdüyse... Naci Beyin bir gözü yola, öteki gözü kadının kalçalarına kızgınlıkla baktı. İçine don da giymemüştü bu garı dedi. Bağale gotüne, löp löp nası hopluyo. Güvenlik görevlisi kadının anılan yerine bakmaya utandı, ayakkabısının ucuna baktı. Naci Bey, yayın tuşeye dokunduğu gibi, işaret parmağını düm düz tutup ileri geri sürterek burnunun ucunu kaşıdı. Bu ikisi dünden sözleşmüştü yarin buluşak diye, dedi. Buluşuncu oturup içmüşledü. Şindi bunların gafa bi milyon. Garı bi verü gendünü, bi inüle. Ağşamaca emişüle. Gunahı nabalı gendi boynuna ya bu garının evde gocası da vardu ha!
Güvenlik görevlisi, yüzünü gözünü ovuşturarak, araba da gelmek bilmedi, dedi. Naci Bey, arabanın geleceği yöne şöyle bi bakıp önüne döndü. Şubeden çıkan bir müşterinin eteğini göstererek, bu, dedi, güvenlik görevlisine, şindi, gider şu eteğenen otobüse biner. İnsan garısına, gızına bunu geydürü mü! Ayağını bi attı mıydı otobüsün merdivanına, bırak baldırı bacağı, donunun dantelinece gorürsün. Yere bi şey düşüdü mü, çömelip almıyodur ha, gorünsün diye ta yokardan eğilir mağsuz. Dutup buna cam sildiresin diye kendi kendine mırıldandı. Güvenlik görevlisi, yüzünün terini silip piştik abi ya, büfeye su almaya gitsem gelir mi ki zırhlı deyip kararsız, bir yola, bir Naci Bey'e baktı. Bekle bekle gelü şindi dedi Naci Bey.
Caddenin karşısında şişman bir kadının dondurma yiyerek yürüdüğünü gördü. Şuna bak la, dedi gülerek. Bunu gocası nasıl evürüp çevürüyo acaba dedi bacağına vurarak. Ne bileyim abi, dedi güvenlik görevlisi, sen de her geçene bir laf ediyorsun. La zordur, gocasında derman galmaz, bunuğnan elden ayahtan düşer adam. Şaşkınlığını pekiştirmek ister gibi elini yumruk yapıp dudaklarına bastırdı. Ama havalar soğudu muydu adamı bi ısıtır ki bu! Aboo, şunun gollara bak! Gocası bu golları ısıra ısıra bi eder la. Dondurmayı yalayışını seyret. Gocası da bunun boynunu boğazını böyle yalar vallaha... Evli midir ki bu la... Güvenlik görevlisi, geldi abi, geldi araba diye lafını bölünce, Naci Bey, tek gözü uzaklaşan şişman kadının kalçalarında, iç geçirerek, gelsin Ensar gelsin, dedi, yanduk sıcaktan.

Elif Çınar

Kategori:

Re: Hovarda

Büyük bir keyifle okudum öyküyü. Naci Bey karakteri kağıt üzerinde kalmıyor, birkaç cümleyle canlanıp kaldırımdaki yerini alıyor. Sinir bozuyor, güldürüyor.
Diyaloglar metne ustaca yedirilmiş, anlatımın akıcılığını bozmuyor. Şiveli konuşmalar doğal, zorlamasız.
Anlatıcının varlığını hissettirmemesi, doğrudan öykünün atmosferine buyur ediyor okuyucuyu (yalnızca ilk cümlede 'aynı adam değildi sanki' ifadesinde anlatıcı biraz kendini gösteriyor gibi).
Herşeyden önce, böyle kısa bir metinde karakter yaratmak bakımından oldukça başarılı bir öykü. Ellerinize sağlık.


Re: Hovarda

Muhteşem bir okurla karşı karşıyayım! "sanki" yerine "sanılırdı" kullansam cümleyi nasıl kotarırım diye en çok bu cümle üzerinde durmuş idim. Yeniden duracağımdır. Tanrı anlatıcı olup her şeyi bilmekten kaçınmaya çalışmaktayım.
Değerli yorumunuz için teşekkürler Emine.


Re: Hovarda

Öyküyü okurken gülümseme yüzümü hiç bırakmadı. İyi de oldu. Şive oldukça gerçekçi bir şekilde kullanılmış. Sivaslı olmanın yanında, üç beş sene Yozgat'ta kalmanın etkisiyle olsa gerek Naci Bey'in sözleri ses tonuyla birlikte kulaklarımda yankılandı. Sesinden bakışlarını, soluklanışını, el hareketlerini; daha birçok şeyi gördüm diyebilirim. Tebrik ederim.

""
... bağele, dedi güvenlik görevlisine.

""
Gunahı nabalı gendi boynuna...

"Nebal" ya da "nabal" derler hakikaten, güzel. Smile

Bir cümleden oluşan ilk paragrafın derli topluluğu için de ayrıca tebrik etmeli. İsim tercihini de pek bir beğendim; Naci.

Kimi yerlerde "Naci Bey" yazımlarında "bey"in küçük harfle başladığı dikkatimi çekti? Süzülmüş, fazlalıkları atılmış bir öykü olarak gördüğümden yalnızca gözden kaçmış olarak gördüm. Bir de Naci Bey'in konuşmalarının tırnakla ayrılmıyor oluşu -çok değilse de- okumamı zorlaştırdı biraz.

Keyifle okudum, başka başka öykülerinizi de okumak dileğiyle..


Re: Hovarda

Düzeltmeleri yaptım.
Tırnak kullanmıyorum evet, gözü çok yorduğu söyleniyor. Konuşma çizgisi de sanki okurken akışı bozuyor gibi geliyor bana. Virgül kullanıyorum. Virgül koymayı unuttuğum yerler olabilir okumanızı zorlaştıran. Baktım ama yakalayamadım, her defasında gözden kaçan bir sürü hata oluyor.
Özenli okumanız, değerli yorumlarınız için teşekkürler Büşra.


Re: Hovarda

Bankada çalışıyor “Naci Bey”, paranın pulun içinde ama paradan puldan yasaklı. Tıpkı karının-kızın için ama karıdan-kızdan yasaklı olduğu gibi... Güvenlik görevlisi parayı koruyup kollama görevini üstleniyor, neyse ki “Naci Bey” gelen paraya karının-kızın götüne baktığı gibi yan gözle bakmıyor : ama güvenlik yine de rahatsız.; “Şu Naci (bey) ne diye böyle “paldır küldür” konuşuyor bu hanfendiler hakkında?”

Anlatıcı bir tür oto-sansür mekanizması kullanıyor. Öyle ki, Naci (Bey) dışında “kaba saba” konuşan yok hikayede. Bizim “hovarda” ile enseye şaplak göte parmak bir "ilişki yaşayan" memur bile şaplaktan sonra “Naci Bey” diyor “ne bitmez parası varmış bu bankanın”... bu noktada, “beylik” bir alaya dönüştürülüyor anlatıcı tarafından, tıpkı hovardalığın bir alaya dönüştürülmesi gibi :zira hovardalık, kadınlar hakkında la-lı lu-lu konuşup, onların “arkasından” ağzı açık bakmaktan ibaret. anlatıcı yine de Naci (bey) 'in harekete geçebileceğinden rahatsız olsa gerek, memurun ve güvenliğin dili ile konuşuyor : “Naci Bey” in lambur lumburluğuna inat şöyle aktarıyor hikayeyi ; “Bağale gotüne, löp löp nası hopluyo. Güvenlik görevlisi kadının anılan yerine bakmaya utandı, ayakkabısının ucuna baktı.” Anlatıcı güvenliğin utancını öylesine paylaşıyor ki, “kadının anılan yeri” diyiveriyor “löp löp göte.” Allah’tan Naci Bey var, yoksa anlatıcımız mümkünü yok ki, “dondurmacı kadın”la devam etsin...

Öykü yine para ve kadının düğümlenmişliği ile düğümleniyor. Naci (bey) zırhlı aracı beklerken sıcaktan yanışını(para yüzünden sıcakta yanışını -hem maaşını bu sayede kzanıyor, hem de zırhlı araçtaki parayı beklediği için yanıyor-), "kadının kalçalarına "(dikkat,götüne değil "kalçalarına") bakarak yanışına bağlayıveriyor: Kadınlar paranın geldiği yoldan geçip gidiyorlar, Naci (bey) çaresiz; yanıyor. "dondurmacı kadının" kocasının dilinin, kadının boynunda kayıp gitmesi gibi kayıp gidiyor kadınlar, paranın zıhlı araç içinde geldiği yolun üzerinde: kadınların zırhı ise çelikten değil; görünmez.


Re: Hovarda

Değerli yorumlarınız için teşekkürler Oktay.

"...Tıpkı karının-kızın için ama karıdan-kızdan yasaklı olduğu gibi..." yorumu düşündürdü beni. Naci Bey hakkında yasaklıymış gibi bir hükme varılmasının nedenini düşündüm ve onun medeni durumuna bir netlik kazandırmak gerektiğini. Bununla ilgili öyküde küçük bir değişiklik yaptım.


Re: Hovarda

"karının-kızın için" değil "karının kızın içinde" olacaktı ifade, yanlış/eksik yazmışım. bahaneyle düzeltmeyi yaptıktan sonra sözünü ettiğim yasaklılık durumunun naci 'nin "medeni hali" ile ilgisi olmadığını söylemeliyim. Naci evli olabilir ("maaş aldığına" göre hiç para görmemiş değil , "evli olduğuna" göre hiç kadın görmemiş değil...bunlar ifade etmeye çalıştığım durum ile çok ilişkili değil zaten)ancak bu onun karıdan-kızdan yasaklanmış olmadığı anlamına gelmez. burada yasak ampirik bir yasak olmaktan çok sosyolojik ve değersel bir yasak. başından beri söylemeye çalıştığım gibi söz konusu sosyolojik yasak ekonomi ile düğümlenerek "sosyo-ekonomik" bir duvar ortaya çıkarıyor, Naci'nin "elini uzatmasını" da bu duvar engelliyor.

yine daha önce ifade etmeye çalıştığım üzere; anlatıcı bir yandan "içgüdüsel olarak" Naci 'yi alaya alıyor, bir yandan da Naci ile arasına bir mesafe koyarak "sistemin" (güvenlik ve trafik polisi) steril dilini kullanıyor.ikinci durum anlatıcının naci'nin hareketlenebilmesine dair olasılıktan rahatsızlık duyduğuna işaret ediyor. söz konusu mesafe ise tekrar Naci'nin durumunun ironiye dönüştürülmesine (hovardalığın tanımlanış tarzı ve bey ifadesinin kullanılış biçimi)neden oluyor.


Re: Hovarda

""
Grup arabasının getireceği parayı teslim alması için güvenlik görevlisiyle birlikte aşağı inmesi söylenince, yekinip yerinden öyle bir kalktı ki Naci Bey, talimatı alır almaz amirinin önünden savuşup asansörün kapısına çakı gibi dikilen bu anıkla, kapı kapanır kapanmaz küt bacaklarını iki yana açıp enli kalçasını asansör lambirisine yaslayan uyuşuk, aynı adam değil sanılırdı.

İlk cümleyi düşünüyorum hâlâ.


Re: Hovarda

Naci Bey, anlatıcı ve öykünün işleyişi hakkında söyleyeceklerim var. Ömür vefa eder mi?


Re: Hovarda

""
Naci Bey'e, grup arabasının getireceği parayı teslim alması için güvenlik görevlisiyle birlikte aşağı inmesi söylendi. Yekinip yerinden öyle bir kalktı ki Naci Bey, talimatı alır almaz amirinin önünden savuşup asansörün kapısına çakı gibi dikilen bu anıkla, kapı kapanır kapanmaz küt bacaklarını iki yana açıp enli kalçasını asansör lambirisine yaslayan uyuşuk, aynı adam değil sanılırdı.

Elif, düzeltmeler sonrası öykünün son halini yükledi sanırım siteye. İlk cümle yukarıdaki gibi değişmiş. Ben cümlenin o uzun, tumturaklı yapısını sevmiştim. Şimdi düşünüyorum da, sanırım, benim için zorlayıcı olan anlatıcının karakter karşısındaki hoşnutsuz, eleştirel ve dikte edici tutumuydu. Bu, bütün öykü boyunca devam ediyor. Sanki her cümlede anlatıcı araya girip bir yargı sıkıştırıyor olumsuz kanaatler taşıdığı karakter için. Dinleyicinin de onu sevmemesini diliyor. Bu yüzden her cümlede gizil bir gerilim, az sonra yağmurunu dökecek bulutlu bir hava dolaşıyor.


Re: Hovarda

Barış Acar dedi ki:

...sanırım, benim için zorlayıcı olan anlatıcının karakter karşısındaki hoşnutsuz, eleştirel ve dikte edici tutumuydu. Bu, bütün öykü boyunca devam ediyor. Sanki her cümlede anlatıcı araya girip bir yargı sıkıştırıyor olumsuz kanaatler taşıdığı karakter için. Dinleyicinin de onu sevmemesini diliyor. Bu yüzden her cümlede gizil bir gerilim, az sonra yağmurunu dökecek bulutlu bir hava dolaşıyor.

Anlatıcıyı, hiçbir yorum katmadan gördüğün aktaran bir göz kılmak isterken, nerede hata yaptım da anlatıcı hakkında böyle bir kanıya sebep oldum? İlk paragrafta Naci Bey'in yerinden kalkıp asansöre bindiği kısmın anlatıldığı bölüm belki...


Re: Hovarda

Öykü hakkında yorumlarımı henüz bitiremedim. Detaylandırmaya çalışacağım Elifciğim. Ancak söylediklerimi olumsuz anlamda düşünme. Sadece cümlelerin arkaplanında bana söyledikleri bunlar ve gayet de başarılılar.


Re: Hovarda

elif çınar haklı olarak öyküye hakim olduğunu düşünüyor - her yazar gibi-, öykünün sadece yazarın yazdıklarını söylemesini, "haddini bilmesini" istiyor. oysa bir metin zorunlu olarak sınırlarını aşar. "söylemek istediğinin" tam tersini de söyler. bunu bir "hata" ya da "yetkinlik eksikliği" olarak düşünmemek gerek.

yazarın "bilinci" ile yazdığını söylerler, oysa yazmak "içgüdüseldir". "bilincin hakimiyetine" direnen bir "içgüdüdür" yazı ; "bilinç ve içgüdünün karşıtlığında" üretilen bir direnç değildir ama söz konusu olan. yazıyı "karşıtların çatışmasına ya da uzlaşmasına" dayandırmaksızın düşünmek gerekiyor.

***

"öyküdeki anlatıcının", "yazarın kendisi" olduğunu düşünmekten kendini kurtarmalı edebiyat. öyküdeki anlatıcı karakteri, yazarın metnin kurucusu olduğuna dair varsayımla desteklemek ; böylece "yazarın bilinçli etkinliğini" öyküdeki anlatıcıya atfetmek metafizik düşünme tarzının edebiyatı ele geçirmesine olanak tanımak anlamına gelecektir.

***

"anlatıcı", yazarın temsili, yansıması da olmak zorunda değildir. işin aslı yazarın kendisi bir "kurgu" olduğunda, anlatıcı bir sorun olmaktan çıkar.


Re: Hovarda

Naci Bey'in gözlerindeki uyumsuzluk yaşamındaki uyumsuzluğu da anlatıyor sanki. Yaşamak istedikleri ile yaşadıkları arasındaki fark gibi. Gözünün birisiyle günlük işlerini yürütürken öbürüyle hayal kuruyor sanki... Göz uyumsuzluğu Naci Bey'in ruh dünyasını da tamamlayan güzel bir buluş! Ayrıca tipleme tam oturmuş bana göre.

Naci bey'in neredeyse yoldan geçen herkes hakkında -kadınlar- fantazi geliştirmesi,yorumlar yapması birazcık ona edilmiş haksızlık demeyeyim de ne diyeyim, Barış'ın dediği gibi diyeyim:

""
Sanki her cümlede anlatıcı araya girip bir yargı sıkıştırıyor olumsuz kanaatler taşıdığı karakter için. Dinleyicinin de onu sevmemesini diliyor.


Re: Hovarda

Nurten Öztürk, değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. Sizin öyküye iştirak etmeniz beni öyle heyecanlandırdı ki, hemen bir öykü daha ekledim foruma.

Oktay,"elif çınar haklı olarak öyküye hakim olduğunu düşünüyor" demiş. Tam tersine öyküye hakim olamadığımı düşündüğüm için nerede hata yaptım diyorum.

"her yazar gibi-, öykünün sadece yazarın yazdıklarını söylemesini, "haddini bilmesini" istiyor." demiş.

Buna haddini bilmek denir mi bilmem. Yazar yapmak, söylemek istediği şeyle, ortaya çıkan, söylediği şey arasında bir paralellik olsun ister elbette. Ama "sadece" sözcüğüne katılmıyorum. Hiçbir yazar "sadece" bunu istemez.
Ama bunlar öyküyü istediğim kıvama getirmeme yarayacak yorumlar olmadığı için, hâlâ, ne yaptım da anlatıcının taraf tuttuğunu düşündürdüm, anlatıcının okuyucuyu da bu yönde etkilemeye çalıştığı izlenimi yarattım, ve evet, buradan baktığım, bu kısmı önemsediğim için, nerede "hata" yaptım diye düşünmekteyim.


Re: Hovarda

Nurten Öztürk'ün sözlerine katılıyorum. Benim için öykünün tokat gibi insanın yüzüne inen yönü karakter oluşumu. Hiç kimse yoktur ki, bu karakterin varlığından şüphe duysun. Varlığa gelmiş olanlardan daha var olan, eni konu "insan" bir karakter.


Re: Hovarda

Anlatıcının cümleler içindeki varlığında beni tedirgin eden yönleri aşağıdaki cümlelerle belki bir parça anlatabilirim.

""
...kapı kapanır kapanmaz küt bacaklarını iki yana açıp enli kalçasını asansör lambirisine yaslayan adam aynı kişi değil sanılırdı.

Gözlemcinin varlığı çok güçlü. Hem Tokat şivesiyle konuşan adamla özdeşleşmeye (onun gibi konuşup düşünmeye) davet ediliyoruz hem de çok uzaktan dürbünle onu gözler gibi bir anlatıma tanık oluyoruz.

""
Güvenlik görevlisi düğmeye basınca hantal asansör kabini gacur gucur sesler çıkararak inmeye başladı.

Tanrı anlatıcının kendini gösterdiği bir bölüm. Her şeyi, her ayrıntıyı ve yaşamı görüyoruz. Bu da okuyucunun kendini konumlandırmasında sıkıntıya yol açıyor. Anlatıcı kim ve biz kimiz? Bu hikâyeyi nasıl oluyor da böyle dinleyebiliyoruz?

""
İki gözü arasında bir uyumsuzluk olduğundan, gözünün biri farklı bir yere, dışa doğru kaydığından bi gözü hüzünle güvenlik görevlisine, öteki gözü kızgınmış gibi ters ters kapıya baktı.

Naci Bey'in hakkında her türlü detaya hakim olduğumuz gibi cümle içinde neden sonuç ilişkileri kurarak bunu öykü dokusuna nasıl dahil ediyoruz?

""
Bir şeyler söylendi ama caddeden vızır vızır geçen otomobillerin gürültüsünden güvenlik görevlisi onu duymadı.

Aynı sorun: Biz nasıl duyduk? Anlatıcı nereden duydu da aktardı bize?

""
Pantolonun ağı apış arasına oturunca sarkmış husye torbası Naci Bey'in ağırlığını verdiği bacağında belirgin bir şişkinlik yarattı.

Tanrısal konumumuzun (belki ahlâk yargıları da taşıyan) eşsiz konumlanışı.

""
Şaşkınlığını pekiştirmek ister gibi elini yumruk yapıp dudaklarına bastırdı.

Nasıl bu kadar eminiz bu hareketi bir şeyi pekiştirmek için yaptığına? Karakter neden anlatıcının bu kadar baskısı altında?

Ürettiğim sorular bu minvalde birbirine benzeyerek uzuyor. Kuşkusuz bunlara cevaplar bulabiliyorum. Ama bu, karakterin kendi varlığıyla anlatıcının varlığı arasındaki müphem ilişkiyi bir düzene koymuyor benim kafamda. Öykünün güçlü karakter yaratımını dilsel tercih zedeliyormuş gibi geliyor.

Öte yandan öykü çatısı açısından baştan beri hep gelen banka arabasıyla ilgili bir "aksiyon" bekledim. Anlatıcının bu saptamaları sonunda bir olayla bağlanacak, böylece çember kapanacak ve Naci Bey'in kimliği ve yaşadığı olay arasındaki bir ilgi aracılığıyla yeni bir aşamaya ulaşacağımı düşündüm. Bu gerçekleşmedi. Sanırım öykü biraz hızlı bitirilmiş.


Re: Hovarda

Öykü üzerinde oynamaya, öyküye kıyamadığımdan değil, Barış'ın eleştirilerine belki de yazarlık serüvenim boyunca ilk kez katılmadığımdan değişiklik yapmamaya karar verdim.

"Bir şeyler söylendi ama caddeden vızır vızır geçen otomobillerin gürültüsünden güvenlik görevlisi onu duymadı.
Aynı sorun: Biz nasıl duyduk? Anlatıcı nereden duydu da aktardı bize?
Her yerde, katta, kabinde, lokalde hatta kapı önünde oynar başlıklı, tüm görüntülere ve seslere aşırı duyarlı küçük bir kamera olduğunu varsayabiliriz. Kayıt yapan kameranın görüntülerini izleyen ve gördüğünü duyduğunu aktaran biridir belki anlatıcı, küte küt diyen, enliyi enli diye tarif eden...

Alıntı:
Pantolonun ağı apış arasına oturunca sarkmış husye torbası Naci Bey'in ağırlığını verdiği bacağında belirgin bir şişkinlik yarattı.
Tanrısal konumumuzun (belki ahlâk yargıları da taşıyan) eşsiz konumlanışı.
Bu yorumu anlamadım. Tanrısal konumlanış'la ne denmek istediğini ve ahlâk yargıları da taşıyan...?
Bir kadının göğüslerinin sarkık veya dik durduğunu betimlemek tanrısal bir konumlanma gerektirir mi, ya da ahlâki bir yargı taşır mı?
Öte yandan öykü çatısı açısından baştan beri hep gelen banka arabasıyla ilgili bir "aksiyon" bekledim. Anlatıcının bu saptamaları sonunda bir olayla bağlanacak, böylece çember kapanacak ve Naci Bey'in kimliği ve yaşadığı olay arasındaki bir ilgi aracılığıyla yeni bir aşamaya ulaşacağımı düşündüm. Bu gerçekleşmedi. Sanırım öykü biraz hızlı bitirilmiş.

Öykünün, Zırhlıyı Beklerken ya da Para Yüklü Araç filan gibi bir ismi olsaydı, bu hayal kırıklığında payım olduğunu, ya da öykünün hızlı bitirildiğini düşünürdüm.
Şimdi öyle düşünmüyorum.
Dil konusunda kafam karıştı, üzerinde düşüneceğim.

Değerli yorumlar için tüm forum üyelerine teşekkürler... Büşra B. yeni öykü yollamış, gidip onun öyküsünün altından girip üstünden çıkıcam!


Re: Hovarda

Elif'in öykü üzerine daha çok değişiklik yapmama isteğini anlıyorum. Sözcük sözcük üzerine durduğu için iyice kırılgan bir hale gelmiş öykünün yapısı.

Büyük olasılıkla iki lafın belini büküp anlatamamışım derdimi. Sadece Naci Bey'in husye torbası üzerinde durarak kısaca açıklamaya çalışayım. Smile

""
Pantolonun ağı apış arasına oturunca sarkmış husye torbası Naci Bey'in ağırlığını verdiği bacağında belirgin bir şişkinlik yarattı.

Anlatıcı her detayı görmesiyle değil, daha çok görme biçimiyle beni rahatsız etti. Evet, birinin bacak arasındaki şişkinlik dikkati çekebilir. Ancak özellikle buna vurgu yaparak sanki az sonra anlatacaklarına hazırlıyor (bir parça danışıklı dövüşe sokuyor) bizi anlatıcı. Bununla da kalmıyor anlatımında belirgin bir acımasızlık da var gözlediği kişiye karşı. Cümleyi birinci tekil şahsın diyaloğu olarak yeniden kurgularsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak.

""
Pantolon ağın apış arana oturunca sarkmış husye torban ağırlığını verdiğin bacağında belirgin bir şişkinlik yaratmış.

Birine böyle söylerseniz alacağınız tepki pek hoş olmaz. Öykünün cümlelerinde hissettiğim sıkıntı böyle bir şey daha çok.

"Ahlâk yargısı" da aslında tam da buradaki dilde açığa çıkıyor. "Testis", "erbezi", hatta "taşak" değil de "husye torbası" ifadesi bile -tersinlemeler üzerinden çalışan- belirli bir sınıfsal konum, dünya görüşü, ahlâk yargısı katıyor anlatıcının anlatma biçimine. Sonunda her cümlede Naci Bey'le birlikte anlatıcı okunuyor. Bundan kaçınılabilir mi sorusu bambaşka bir konu olurdu, ama bu anlatım öykünün muradına erişmesine engel mi oluyor, katkı mı sağlıyor; asıl soru bu.


Re: Hovarda

"Cümleyi birinci tekil şahsın diyaloğu olarak yeniden kurgularsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak."

"Pantolon ağın apış arana oturunca sarkmış husye torban ağırlığını verdiğin bacağında belirgin bir şişkinlik yaratmış."

Ama niye? Niye yapılıyor bu kıyas. Ben sahiden anlamadım betimin farklı anlatıcılarda denenmesini. Birine böyle söylerseniz... kısmının öyküyle bağlantısını anlamıyorum. Her gün bira içmekten göbeğin beş aylık gebeymişsin gibi şişmiş demek öyküde, diğerinin öfkelenmesine neden olacak anlamına mı geliyor, nezaketsizlik mi, birini o kişinin kendisine böyle betimleyemezsin demek mi?

"Ahlâk yargısı" da aslında tam da buradaki dilde açığa çıkıyor. "Testis", "erbezi", hatta "taşak" değil de "husye torbası" ifadesi bile -tersinlemeler üzerinden çalışan- belirli bir sınıfsal konum, dünya görüşü, ahlâk yargısı katıyor anlatıcının anlatma biçimine. Sonunda her cümlede Naci Bey'le birlikte anlatıcı okunuyor. Bundan kaçınılabilir mi sorusu bambaşka bir konu olurdu,

Naci bey de böyle ifade ederdi diye mi anlamalıyım bu cümleyi? Naci bey, doğrudan taşak hatta daşşak derdi bana kalırsa. Testis ya da erbezi demeyi tercih etmedim. Husye torbası işlevselliğe dair bir sorunu, bir aksaklığı çağrıştırdı bana. Organın bu biçimde ifade edilmesi hangi sınıfsal konuma, dünya görüşüne hizmet ediyor hiçbir bilgim yok. Dünya görüşüne göre kiminin özgürlük, kiminin hürriyet sözcüğünü tercih etmesi gibi bir şey olduğunu Barış'ın yorumuyla fark ettim.

"ama bu anlatım öykünün muradına erişmesine engel mi oluyor, katkı mı sağlıyor; asıl soru bu."
demiş Barış. Ben bu soruya cevap veremedim.


Re: Hovarda

Elif Çınar dedi ki:
Ama niye? Niye yapılıyor bu kıyas. Ben sahiden anlamadım betimin farklı anlatıcılarda denenmesini.

Başta dile getirdiğim sıkıntıyı ifade etmeye çalışıyorum. Her cümle iki farklı yargı taşıyor sanki. Biri Naci Bey'in gözünden gördüğümüz dünya, diğeri de anlatıcının ona karşı tutumu. Kıyası, cümlelerde gizli olduğunu düşündüğüm bu yargıyı daha görünür kılsın diye yapıyorum.


Re: Hovarda

elif cinar dedi ki:

Oktay,"elif çınar haklı olarak öyküye hakim olduğunu düşünüyor" demiş. Tam tersine öyküye hakim olamadığımı düşündüğüm için nerede hata yaptım diyorum. (...)

burada "ben nerede hata yaptım" demek için yazarın öyküye hakim olduğunu düşünmesi gerekir. söylemek istediğim buydu.

bu arada, öykü üzerine ilk söylediklerim ile barış 'ın söyledikleri arasında önemli bir paralellik var:

barıs acar dedi ki:
Hem Tokat şivesiyle konuşan adamla özdeşleşmeye (onun gibi konuşup düşünmeye) davet ediliyoruz hem de çok uzaktan dürbünle onu gözler gibi bir anlatıma tanık oluyoruz.

oktay dedi ki:
yine daha önce ifade etmeye çalıştığım üzere; anlatıcı bir yandan "içgüdüsel olarak" Naci 'yi alaya alıyor, bir yandan da Naci ile arasına bir mesafe koyarak "sistemin" (güvenlik ve trafik polisi) steril dilini kullanıyor(...)

barış, tanrı anlatıcı hususunu işleyerek söz konusu mesafeye dikkat çekmiş ve benim anlatıcının uyguladığı oto-sansür ve alayın, anlatıcının konumu ve öykünün işleyişine etkilerini dillendirmeye çalışmam gibi tanrı anlatıcının öykünün işleyişine etkilerini dillendirmeye çalışmış. bu bağlamda barış'ın ve benim söylediklerim ilginç bir şekilde birbirine destek oluyorlar :

barıs acar dedi ki:
Sanki her cümlede anlatıcı araya girip bir yargı sıkıştırıyor olumsuz kanaatler taşıdığı karakter için. Dinleyicinin de onu sevmemesini diliyor. Bu yüzden her cümlede gizil bir gerilim, az sonra yağmurunu dökecek bulutlu bir hava dolaşıyor.

oktay dedi ki:
(...)ikinci durum anlatıcının naci'nin hareketlenebilmesine dair olasılıktan rahatsızlık duyduğuna işaret ediyor. söz konusu mesafe ise tekrar Naci'nin durumunun ironiye dönüştürülmesine (hovardalığın tanımlanış tarzı ve bey ifadesinin kullanılış biçimi)neden oluyor.

ben anlatıcının okuyucunun/dinleyicinin naci(bey)i sevmemesini istediğini söylemeye cesaret edememiştim, barış acar bunu da söyleyivermiş.

cesaretsizliğim şundan kaynaklanıyor: önce öyküde dinleyiciye ulaşmak gibi bir amacın olup olmadığını tespit etmeliyiz. (öykünün yayınlanması bunu kanıtlamaz, çünkü ben öyküden bahsediyorum yoksa öykünün yazanının öyküyü diğer insanlarla paylaşmasından/ buraya aktarmasından değil) bunun için(böyle bir amacın olup olmadığını anlamak için) ise öykü üzerinde ayrıca bir çalışma yapmak gerekiyor sanırım..


Re: Hovarda

Öykü üzerine o kadar yoğunlaşmışım ki henüz diğer yorumları okumaya fırsat bulamadım. En kısa zamanda gözden geçireceğim.

NOT: Bu arada, derdimi daha iyi anlatabilmek amacıyla, içimden bir "Naci Bey" öyküsü kaleme almak geçmiyor değil. Smile


Re: Hovarda

Barış Acar dedi ki:
Bu arada, derdimi daha iyi anlatabilmek amacıyla, içimden bir "Naci Bey" öyküsü kaleme almak geçmiyor değil. Smile

Smile
İyi olurdu, nerede hata yaptığımı görmem açısından.

Beyler, haklı ya da doğru yorumlar olabilir söyledikleriniz. Öyküyü başarılı kılabilir. Gelin görün ki, paralellik de arzetse söyledikleriniz, ikna olmadığım için metinde değişiklik yapmıyorum.
Yazdıklarım hep mükemmel olacak değil a, arada kusurlu da oluversin. Smile


Re: Hovarda

Bence "hata" olarak değerlendirmek de çok yanlış olur zaten. Sadece farklı bakış açıları/ yorumlar bunlar.


Re: Hovarda

kendi adıma konuşayım, ben yazdıklarımı değişiklik yapmanız gerektiğini düşündüğüm için yazmamıştım. aksine konuşmakya başlayan bir öykü ile karşılaştığım için memnun olmuştum Smile :

oktay dedi ki:
bir metin zorunlu olarak sınırlarını aşar. "söylemek istediğinin" tam tersini de söyler. bunu bir "hata" ya da "yetkinlik eksikliği" olarak düşünmemek gerek.

***
değişiklik yapmanızın altında (mesela naci bey ("Naci Bey, ne bitmez parası varmış bu bankanın" ifadesini kaldırmışsınız öyküdeki)"anlatıcı karakter" ile "yazarın" özdeşleştirilmesi böylece öykünün konuşmaya başlamasının -bu konuşmayı barış'ın "cümlelerin arka planı" dediği şeye benzetebiliriz, ki bu "arka plan" sözcüğü benim açımdan bir sorun da yaratmıyor değil ama şimdilik es geçmek istiyorum- yazarda bir rahatsızlık yaratması var diye düşünüyorum.(bu da tabii ki "tanrı anlatıcı"nın konumu ve cogito ilişkisi ile bağdaşık bir "sorun") bu rahatsızlık öykünün konuşmasına olanak tanıyan ifadelerin tırpanlanması ile sona erdirilmeye çalışılıyor. bu bağlamda "anlatıcı karakterin" sansürcü dili ile ("toplumsal düzen" talep edilerek ve Naci(bey)'in lambur lumbur patavatsızlığından hicap duyularak ve buna binaen de Naci (bey)e karşı üslup üzerinden kolluk güçleri ile biri mütteffik olmak suretiyle "alay" ve "sansüre" başvuruluyor) zaten anlatıcı ile kendisini özdeşleştiren öykü yazarının, öyküdeki durumu ifşa eden çatlakları öyküden çıkarışı (öykü yazarının öyküye müdahalesi olarak sansür) birbirine ekleniyor.

not. okumayı kolaylaştırmak , cümlenin arasına giren değinilerin güçleştiriciliğini berteraf etmek adına "ana cümle" denilebilecek kısımları koyulaştırdım. böylece ilk okumada sadece koyu kısımları takip edip ikinci okumada hepsini birlikte okursanız daha kolay bir şekilde paragrafa girebilirsiniz.


Re: Hovarda

Hay Allah! Öyküye dair, okur tarafından yazarın hiç de düşünmediği sonuçlar çıkarılmasına güzel bir örnek bu.
Yorum, Hovarda üzerine yapıldığı için yazılanlar da Hovarda'nın yazarını, beni bağlıyor. "...kolluk güçleri ile biri mütteffik olmak suretiyle "alay" ve "sansüre" başvuruluyor" sözleriyle itham ediliyorum. İşbirlikçi, sansürcü... Öyküyü eleştirmiyor bu yorum, düpedüz yazarın kimliğine, kişiliğine yönelik bir saldırı. Ben, yazara, bu başlık altında yazıldığına göre doğrudan bana, belki düşüncesizce yapılmış bir saygısızlık görüyorum.
Sözü edilen bölüm, betim dışında anlatıcının yorumunu kattığı bir bölüm olduğu için çıkarılmıştır. Naci Bey'in ensesine yediği tokata bozulduğunun söylenmesi, trafik polisinin bunu fark ettiğinin söylenmesi onların iç dünyalarına girmek olacağından, ama anlatıcının sadece gördüğünü aktarması gibi bir yol izlemesi istendiğinden bu bölüm öyküden çıkarılmıştır. Çıkarılınca diyalog da değişmiştir. "Ne çok parası var, ne bitmez parası var bankanın..." cümlesine yüklediği, yüklenen anlam, sistemle ilişkilendirilmesi vs. öykünün derdi bu olsaydı, cümle çıksa bile öykünün bütününde bunun izine rastlanırdı.
Yorumlarınızı yazara yöneltirken lütfen dostane, insani sınırlar çerçevesinde yapın bunu Oktay. Ötesi bizi, yazma uğraşının dışında seviyesiz, saygısız bir yere sürükler amacımız tam tersini hayata geçirmekken.


Re: Hovarda

Bir öykü, anlatıcısının yargısından, yorumundan arınabilir mi? O zaman anlatıcı, anlatıcı olur mu?


Re: Hovarda

Oktay bir bayrak açtı. Bu bayrağın bir ucu, bizim, bir metni nasıl okuyacağımızı öğretirken, umalım da diğer yanı ne okumamız gerektiğine uzanmasın.

""
"öykü yazarının öyküye müdahalesi olarak sansür"

Bu kavramın daha anlaşılır kılınması için tartışılması gerekiyor bence. Bir şey yazarken sadece kalemimizeden rastgele dökülen kelimeleri mi "sansürsüz yazma" sayacağız. Sürrealistlerin bir zamanlar uyguladıkları, bilinçakışı yöntemi gibi. Bir şey yazarken "sansür" uygulamamızın yanlış olan yanı nedir?


Re: Hovarda

sayın mehmet sürücü ve elif çınar,
benim sansür olarak ifadelendirdiğim şey, cogito ve tanrı anlatıcı sorunu ile ilişkilidir.(daha önce gerek bu konu başlığı altında gerekse barış acar'ın açtığı tanrı anlatıcı konulu başlıkta değinmiştim) cogito sorununa yöneltilen eleştirilerin yazarın kişiliğine yöneltiğilmiş eleştiriler olarak algılanması, tam da "cogitocu düşünme tarzının" kişilik anlayışının kendisinden kaynaklandığı için özellikle önemlidir.

sayın elif çınar,
dikkat edilirse başlangıçta öyküdeki anlatıcı karakteri, öykünün yazarından özellikle benim ayırmış olduğum görülecektir. bunun üzerinde özellikle duruyorum şurada : -"öyküdeki anlatıcının", "yazarın kendisi" olduğunu düşünmekten kendini kurtarmalı edebiyat. öyküdeki anlatıcı karakteri, yazarın metnin kurucusu olduğuna dair varsayımla desteklemek ; böylece "yazarın bilinçli etkinliğini" öyküdeki anlatıcıya atfetmek metafizik düşünme tarzının edebiyatı ele geçirmesine olanak tanımak anlamına gelecektir. -

ancak anlatıcı karakter ile öykünün yazarının özdeşleştiğine dair veriler sunarsa "öykünün yazanı", bu durumda benim "anlatıcı karakter" ile "öykünün yazanı" arasında bazı geçişler yapmam meşrulaşır. yani söz konu geçişi ben değil, öykünün yazanı yaptığı için bir meşruluk söz konusudur. ancak ben öykünün yazarını eğer öyküye dahil edeceksem (yukarıda söz ettiğim meşruiyet üzerinden), bunu geleneksel bir şekilde yapmam, yazarın öykü üzerindeki "kurucu unsur olma" fikrinden kaynaklanan hiyerarşik konumunu elinden alırım ve onu bir kurguya dönüştürürüm. yani "yazarın kişiliği" üzerine değil, öykü üzerine yazarım.dolayısyla burada söz konusu olan öykünün yazanının, anlatıcı karakter olarak öyküye dahil olmasıdır(bunu yapan ökünün yazanıdır) yoksa, "yazarın kişiliğinin saldırıya uğraması" değil.
***
derdimin "öykünün sahih anlamını" ortaya çıkarmak olmadığını belirtmek isterim. ben herhangi bir metnin sahih anlamı olduğu iddiasındaki düşünme tarzlarına eleştiri getirirken, bunun tam tersini yapmam ; yani sahih anlam olarak ortaya konulmaya çalışılan anlama destek vermem beklenemez. ben bir metni okurken özellikle sahih anlam olarak ortaya konulmaya çalışan anlamın bastırdığı ve istikrar bozucu olan anlamlara işaret etmeye çalışıyorum. bunu kendi yazdığım öykülere de uygularım, hatta sırf bunun uygulanabilmesi için muallakta kalan öyküler yazdığım olur. dolayısyla burada kişisel bir durum olmadığını söylemek istiyorum. zaten dediğim gibi burada benim asıl sorunum "cogitonun" eleştiriye alınmasıdır, metafiziki düşünme tarzının eleştiriye alınmasıdır.

hem öyküye yapılan yorumları öykünün devamı olarak okuma eğiliminde olduğumu da daha önce söylemiştim.

yukarıda yazdıklarımı yedekleyerek size "lütfen yazdıklarım karşısında gerilmeyiniz" diyeceğim. kişiliğinize saldırmak gibi bir derdim yok , sizinle bir husumetimizin olmasına imkan da yok zira birbirimizi kişisel anlamda tanımıyoruz. böyle bir durum ortaya çıkma ihtimali olduğunda dahi iletişimi kesecek ilk kişinin ben olacağından şüpheniz olmasın.

derdimi ifade etmeye çalıştım, umarım yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırabilecek yetkinlikte bir şeyler yazabilmişimdir,
esenlikler dilerim.