Bir alıntıyla önceki iletimi bir parça daha açayım:
""
...
Yeni Roman "bu bir teori değil bir arayıştır" ilkesiyle yola çıkan ( yukarıda adı geçen) bu romancılar, Yeni romanın öncüleri sayılsalar da aslında her birinin kendine özgü bir biçemi vardı. Hepsi, 'Yeni Roman' davasını savunmuşlar, aynı değişiklik isteğiyle hareket etmişler, aynı arayış içinde olmuşlar, fakat hepsi de kendi yeni romanlarını yaratmışlardır. Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyinin, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelen, büsbütün parçalanmış, görsellikten etkilenmiş, dilin iç zorlamalarını yanına alan, ve oradan türeyen bir roman üretmişlerdi. Geleneksel romanlarda kullanılan doğrudan, dolaylı, dolaylı serbest aktarım biçemleri yerine daha karmaşık, aktaran ile aktarılan sözcelerin yan yana konulduğu algılamaya dayalı bir biçem benimsenmiş, anlatıya şiirsel bir ritim ve hız kazandırılmış, roman kişileri geleneksel romandaki gibi keskin çizgilerle çizilmemiştir. Yeni Roman' da geleneksel anlamda bir olay örgüsü yoktur; Yeni Roman öykünün kurgusu ve karakterin analizi gibi edebiyat normlarını altüst eder. Artık, yazarın, anlatıcının hep birlikte metnin içinde yer aldığı, giderek birer roman kişisine dönüştükleri kurmaca bir dünya vardır. Böylelikle Nietzsche' nin sözü doğrulanmış olur. Onun bakış açısından da, yorumlamalarımızın ötesinde gerçek dünya yoktur:'…doğru, doğruların yanılsama olduğunu unutanların yanılsamasıdır.''
...
Elinde (ya da kolayca ulaşabilecekleri bir yerde ) Alain Robbe-Grillet'nin Yeni Roman kitabı bulunanlar Kutlar'ın yazın dünyasını çok daha iyi anlamamıza yardımcı olacaklardır diye düşünüyorum.
Barış Acar tarafından Oca 13th, 2010 günü 18:00 sularında gönderildi.
Barış'ın Yeni Roman konusundaki alıntısı benim açımdan çok aydınlatıcı oldu. Çünkü dilim bir türlü dönmese de şuna yakın bir şeyler düşünmekteydim:
""
(...) yazma deneyinin, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelen, büsbütün parçalanmış, görsellikten etkilenmiş, dilin iç zorlamalarını yanına alan, ve oradan türeyen bir roman (...)
Bunun esas aracının da kız çocuğu olduğu kanaatindeydim. Şöyle söylemiştim:
""
O nedenle ben o küçük kız çocuğunun bir hayalet olduğunu; hattâ öykünün içinde yazarla okurun belirli bir anlam ortaya çıkarmalarını temsil ettiğini, bu bağlamda öykünün anlam buluşunun hayaleti olarak yer aldığını düşünüyorum (şimdilik). Onun gözlerinin hareketi ile kamera hareketi arasında, "Hadi!"leriyle yönetmenin "action"ları arasındaki bağ hayli kuvvetli geliyor.
Barış'ın aktardığı alıntı bu yorum üzerine biraz daha eğilmeme yardımcı olacak sanırım.
eren tarafından Oca 13th, 2010 günü 18:08 sularında gönderildi.
Bu trajik durum neden eğlenceli bir üslupla anlatılmış...
Öyküdeki üslup bana pek eğlenceli gelmedi aslında. Öykünün genel atmosferini bir kelimeyle tanımlamak istesem muhtemelen "karabasan" derdim. Bir türlü rahat durmayan orman, evin üstüne çöken karanlık, sürekli ağlayan bir kadın ve kaçıp kurtulmak isteyen bir adam. Kabul etmeliyim ki adamın kendi sorularını cevaplamasında komik bir yan var ve öyküyü okurken gülmekten kendimi alamadığım oldu. Ama yine de öyküyü "eğlenceli" bulduğumu söyleyemem. Acaba bir tek ben miyim öyküyü karabasana benzeten?
eren tarafından Oca 13th, 2010 günü 18:13 sularında gönderildi.
Baskısı yok bu kitabın, bulabilir miyiz bilmiyorum. Yine de birkaç yere bakayım.
Aslında bende mevcut kitap; lakin daha önce anlattığım gibi, çeşitli nedenlerle kolayca ulaşabilecek durumda değilim şu sıralar. Kutlar için faydalanıp foruma aktarmalar yaparım dersen, senin kolayca ulaşmanı sağlayabilirim.
Barış Acar tarafından Oca 13th, 2010 günü 18:20 sularında gönderildi.
Aslında bende mevcut kitap; lakin daha önce anlattığım gibi, çeşitli nedenlerle kolayca ulaşabilecek durumda değilim şu sıralar. Kutlar için faydalanıp foruma aktarmalar yaparım dersen, senin kolayca ulaşmanı sağlayabilirim.
Olur, isterim. Yalnız kitaba başlamam biraz zaman alabilir.
abdullah şahin tarafından Oca 13th, 2010 günü 19:09 sularında gönderildi.
Adamla kadının ilişkisi bayağı tuhaf görünüyor bana (öyküdeki her şey normal de bir tek o tuhafmış gibi oldu ama idare edin). Bir hafta üst üste kadınlarla düşüp kalkabildiğini bildiğimiz adamın şu düşüncesi meselâ:
""
Bu kadının yanına neden gelmişti? Neden onun bile yanında bir sürü aptalca sözlerle gülünç duruma düşüyordu. Konuşacak, anlatacak nesi vardı? Elimi çabuk tutmalıyım, diye geçirdi içinden. (vurgu bana ait)
Buradan bu ilişkinin (ve kadının) adam açısından pek de önemli olmadığını, onun yalnızca "kadınlardan biri" olduğunu anlıyoruz. Öte yandan kadın, adamın kendisini Salih'le görüştüğü için öldürebileceğini düşünüyor. Bunu tipik bir "namus" meselesi olarak görüyor. Yani ona göre aralarında kuvvetli bir sevgi ilişkisi ya da en azından bir "aile hukuku" söz konusu. Adam onu kendi "kadını" gibi gördüğü için Salih'ten kıskanacak ve bu utancı temizlemek için kadını öldürecek... Ama adamın düşünceleri böyle bir senaryoya hiç de uymuyor. O, "elini çabuk tutma" derdinde. Sonunda yine de adam kadını öldürüyor ama başka bir nedenden (belki komik olan da bu). İşin bu yanı tipik bir iletişimsizlik hikâyesi değil mi? Biraz süslü bir dil kullanmama izin verirseniz bunu "egoyu yansıtan aynanın ötekini görünmez kılması," diye tanımlamak isterim. Cinayet de baştan sona bir iletişim kazasıdır bu anlamda.
eren tarafından Oca 13th, 2010 günü 19:23 sularında gönderildi.
İki kişi bazen konuşacak bir şey bulamaz da bir süre suskun kalırlar ya, sonra bu sessizlik iki kişiden birine fazla uzun gelir de bir an önce sessizliği bozmak ister ya... Öyküdeki "Hadi!"ler o dürtüyü de andırıyor biraz. Anlamsız da olsa bir şeyler söyleme, bir şeyler yapma ihtiyacı.
eren tarafından Oca 13th, 2010 günü 19:35 sularında gönderildi.
Başka bir forumda bu öyküyle ilgili bir yorumu okuyunca Sait Faik'in "Plajdaki Ayna" öyküsüne düşürdüm yolumu [*]. "Hadi"yle Sait Faik'in 1950 tarihli bu öyküsü arasında benzer yanlar yok diyemem: Bir adam, bir kadın, bir çocuk, kırık bir ayna ve bir "düşüp kalkma"...
Birkaç alıntı:
""
Belki yarım saat çocuk sabit gözlerle bize baktı. İkide bir ne zaman cebine koyduğunu hatırlamadığım yeşil zeytin tanelerini kafamıza atıyordu.
""
Yirmi beşi aldı. Bize arkasını döndü. Şimdi kulakları seslerimize dikilmiş bir köpek gibi yatıyordu.
""
Sonra kadının çocuğunun gözlerini gördüm. Sırtımda idiler. Piç ne biçim bakıyordu adama.
[*] Sonradan fark ettim ki bu forumdaki yorum aslında Fethi Naci'nin bir yazısından kaynak belirtmeden yapılmış bir alıntıdan ibarettir (bkz.: Fethi Naci, "Onat Kutlasr'ın Hikâyeleri", Adam Öykü, Sayı:1, Kasım-Aralık 1995, s: 37-49).
eren tarafından Oca 13th, 2010 günü 20:53 sularında gönderildi.
Ak Nurten'in öyküyle ilgili ilginç yorumları var. Eren'in son iletilerinde sözünü ettiği konuya ya da konumlara karşılık geliyor. Umarım yakında başlığa ekler.
Barış Acar tarafından Oca 13th, 2010 günü 23:45 sularında gönderildi.
Her "hadi"'den önce iki büyük gözden ve sürekli bir oyundan bahsediyor.
Aşağıdaki alıntılardan ve kedilerin genelde sinsi, kurnaz hayvanlar olarak görüldüğü için (kara kedi) küçük kızla, kedinin aynı karakter olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu kız pek de masum değil gibi...
"Gizlice yürütüyordu oyununu", "iki büyük göz bıyık altından gülerek bakıyordu", "tam kalkacaktı, gözü kanepenin altına ilişti, şeytanlar gibi göz kırptılar: 'Hadi' ", "kanapenin altındaki keyifle kızıştırıyordu oyunu".
Ayrıca öyküde gerçekten karamsar bir hava var...
Enes T tarafından Oca 14th, 2010 günü 0:03 sularında gönderildi.
Ak Nurten'in öyküyle ilgili ilginç yorumları var. Eren'in son iletilerinde sözünü ettiği konuya ya da konumlara karşılık geliyor. Umarım yakında başlığa ekler.
Kendimi iyice yalnız hissetmeye başlamıştım. Öykü hakkındaki farklı yorumları dinlemek için sabırsızlanıyorum. Abdullah herhalde zaman bulamadığından olacak, söylediği kadar yakından eğilemedi henüz. Adı Nurten olanlarsa sözleşmiş gibi hiç seslerini çıkarmadılar henüz Ben bir süre sussam iyi olacak belki de. Yorumlarımla başlığı ipotek altına almışım gibi oldu böyle.
eren tarafından Oca 14th, 2010 günü 0:04 sularında gönderildi.
Aşağıdaki alıntılardan ve kedilerin genelde sinsi, kurnaz hayvanlar olarak görüldüğü için (kara kedi) küçük kızla, kedinin aynı karakter olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu kız pek de masum değil gibi...
Eren gibi ben de kedinin ya da kızın gerçekliğe tekabül etmekten ziyade bir sembole karşılık geldiğini düşünüyorum. Öte yandan bu yine de onların kimliği üzerine eğilmememizi gerektirmiyor. Dolayısıyla bu simgeleri çözümlemenin öykünün omurgasını kurmak açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Bir düşüncem de kızın hiç doğmamış olduğu yönündeydi; sanki düşük yapılmış, kaybedilmiş bir bebek gibi hissetmiştim onu. Özellikle Enes T'nin de söz ettiği kötücül bakışından dolayı.
Barış Acar tarafından Oca 14th, 2010 günü 0:11 sularında gönderildi.
Bir düşüncem de kızın hiç doğmamış olduğu yönündeydi; sanki düşük yapılmış, kaybedilmiş bir bebek gibi hissetmiştim onu. Özellikle Enes T'nin de söz ettiği kötücül bakışından dolayı.
Barış Acar dedi ki:
Belki de öykünün en sevdiğim cümlesi (ara cümlesi) şu:
""
...hüzünlü, -bu kin gibi belirli bir hüzündü-...
Yine dayanamayacağım, çünkü bu iddiayı -kızın hiç doğmamış, muhtemelen kürtajla aldırılmış olması ihtimali- yabana atmak zor. Çocuk intikamını alıyor, katilini öldürtüyor. Epeyi mantıklı geliyor bana...
eren tarafından Oca 14th, 2010 günü 0:16 sularında gönderildi.
Öyküye ilişkin iki yargımdan biri onun sembolik yapısına ya da alternatif gerçekliğine sızma gerekliliğiyse, ikincisi de mekânların konuşuyor olduğu yönündeydi. Eren yaptığı alıntılarla bu ikinci yönü yeterince işleyince çok değinmedim; ama bir kalem üstünden geçmek gerek. Keza Yeni Roman akımının temsilcilerinin temel dertlerinden biri -hatta "insansız roman yazıyorlar" diye eleştirilmelerine neden olacak yön-, mekânın, nesnelerin, durumların bir karakteri olduğu yönündedir. Romanı ya da daha geniş anlamıyla anlatıyı kuran mekânların konumlandırılışı, nesnelerin yan yanan getirilişidir. Kutlar'da da bu var. Kişiler ya da olay örgüsünden çok, nesnelere ait dil öne çıkıyor.
Kadınla adamın davranışlarına sinmiş teatralliğin sebebi de bu kanımca.
Barış Acar tarafından Oca 14th, 2010 günü 0:23 sularında gönderildi.
Eren gibi ben de kedinin ya da kızın gerçekliğe tekabül etmekten ziyade bir sembole karşılık geldiğini düşünüyorum. Öte yandan bu yine de onların kimliği üzerine eğilmememizi gerektirmiyor. Dolayısıyla bu simgeleri çözümlemenin öykünün omurgasını kurmak açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Ben adam ve kadının gördüğü bir kedi olduğu düşüncesindeyim. Ancak Barış'ın da söylediği gibi esas olarak sembolik bir anlam taşıdığı kanaatindeyim. Öte yandan kız yalnızca okurun haberdar olduğu bir kurgu öğesi bana kalırsa.
eren tarafından Oca 14th, 2010 günü 0:36 sularında gönderildi.
Bana kalırsa ufak çocuk sembol değil gibi. Çocuk aşırı ilgisizlikten kendi dünyasında yaşıyor ve herşeyi hayal ediyor. Yaşayan, canlı gibi olan çevrede bunun yüzünden. Çevredeki cisimleri ve karakterleri 'hadi'lerle yönetiyor, kendi kendine oyun oynuyor ve en sonunda kendisini umursamayan annesini öldürüyor... Adam annesini vurduktan sonra, "küçük kız uzun uzun yeni bir oyun düşündü..." diyor. Bence bu olayların çoğu kızın hayali.
Tabii ufak bir kız için abartı bir kurgu/oyun olduğu bir gerçek...
Öykü biraz da okuyucuya kalmış gibi ya, fazla açık ucu bana kalırsa.
Enes T tarafından Oca 14th, 2010 günü 1:09 sularında gönderildi.
Anlatılan olay ya da yaratılan atmosfer için değil olayların anlatılış biçimi için "eğlenceli" bir üslup kullanılmış dedim. Bana öyle gibi geldi, belki de şu "hadi" yüzünden. Öldürme anının bir an önce gerçekleşmesi için sabırsızlanan bir anlatıcı var gibi, ne bileyim... Daha Acar Barış'ın yazdığı alıntıyı anlamadım. Bir iki kez daha okuduktan sonra anlayabilirsem, öyküyü anlamlandırabileceğim sanırım.
Annenin sevgilisi olduğunu düşündüğüm adamla ilgili ayrıntıda hayli ilginç geldi bana. Sorduğu her sorunun yanıtını veriyor, böyle davrandığı için kendine kızıyor ama bunun önüne geçemiyor. Bir meslek hastalığı mı, bir kişilik bozukluğu mu, neyi işaret ediyor bu davranış ya da ayrıntı bunu da anlamadım.
Bir de bir oyundan söz ediliyor sürekli:
""
“Bu oyunu sürdürmek istiyordu.”
“Oyun yeniden başladı.”
“Oyun başladı.”
elif cinar tarafından Oca 14th, 2010 günü 2:27 sularında gönderildi.
Kendimi iyice yalnız hissetmeye başlamıştım. Öykü hakkındaki farklı yorumları dinlemek için sabırsızlanıyorum. Abdullah herhalde zaman bulamadığından olacak, söylediği kadar yakından eğilemedi henüz. Adı Nurten olanlarsa sözleşmiş gibi hiç seslerini çıkarmadılar henüz Ben bir süre sussam iyi olacak belki de. Yorumlarımla başlığı ipotek altına almışım gibi oldu böyle.
Evet, şu sıralar zaman bulamıyorum ve çok yorgun düşüyorum. İşlerim biter bitmez öyküyle haşır neşir olacağım.
abdullah şahin tarafından Oca 14th, 2010 günü 18:54 sularında gönderildi.
Öyküde birçok şey alıştığımız olağan seyrinde ve yerinde değil her zaman. Örn, zaman zaman hareketler tersinden yani bizim kendimizi merkeze alarak koyduğumuz tanımların tersinden anlatılıyor. Bulutlar pencerenin önünden geçmiyor, pencere geçiyor bulutun önünden. Kedi havada geçiyor kapıyı. Sonra bana öyle geliyor ki "hadi" diyen olayın sonunu en baştan bilioyr da acele ediyor sona gelmek için. Soruyu soran "adam" yanıtı almadan "evet" diyor, kendi cevaplıyor sorularını. Ayna, göreni, görüleni karşıdan gösteriyor...
Sanki algıladığımız, tanımladığımız gerçeklie dair bazı şeyler yeniden başka bir durumda tanımlanmak isteniyor, başka bir açıdan. Yorumları okuyup yeniden düşünmeli.
Nurten Öztürk tarafından Oca 14th, 2010 günü 19:03 sularında gönderildi.
Yazar, okura tuhaf gelecek, onun gerçeklik duygusunu, algısını şaşırtacak tanımlamaları, sıradan bir ihmal ve cinayet olayını sıradışı göstermek/ anlatmak için mi yapıyor?
Nurten Öztürk tarafından Oca 14th, 2010 günü 19:23 sularında gönderildi.
Yazar, okura tuhaf gelecek, onun gerçeklik duygusunu, algısını şaşırtacak tanımlamaları, sıradan bir ihmal ve cinayet olayını sıradışı göstermek/ anlatmak için mi yapıyor?
Sevdiğim bir anekdot vardır. İnsan içine epey az çıkan Kafka'ya bir ara denk getirip Picasso'nun tablolarını neden küpler, kareler ve dairelerle yaptığı sorulmuş. Kafka ise "Belki de şeyler gerçekten öyledir de, biz yanlış görüyoruzdur" demiş.
Cevabın bunun içinde gizli olduğunu düşünüyorum.
Barış Acar tarafından Oca 14th, 2010 günü 19:29 sularında gönderildi.
Öyküde birçok şey alıştığımız olağan seyrinde ve yerinde değil her zaman. Örn, zaman zaman hareketler tersinden yani bizim kendimizi merkeze alarak koyduğumuz tanımların tersinden anlatılıyor. Bulutlar pencerenin önünden geçmiyor, pencere geçiyor bulutun önünden. Kedi havada geçiyor kapıyı. Sonra bana öyle geliyor ki "hadi" diyen olayın sonunu en baştan bilioyr da acele ediyor sona gelmek için. Soruyu soran "adam" yanıtı almadan "evet" diyor, kendi cevaplıyor sorularını. Ayna, göreni, görüleni karşıdan gösteriyor...
Sanki algıladığımız, tanımladığımız gerçeklie dair bazı şeyler yeniden başka bir durumda tanımlanmak isteniyor, başka bir açıdan. Yorumları okuyup yeniden düşünmeli.
Sanırım öyküde her şeyin "normal"e göre tersten olmasıyla aynanın her şeyi tersten göstermesi arasındaki ilişkiye daha önce dikkat çekilmemişti. Bu da ayna metaforunu anlamak için bir başka kapı açmış oldu.
eren tarafından Oca 14th, 2010 günü 19:50 sularında gönderildi.
(Yorumların çokluğundan, tek tek alıntı yapamayacağım. Ortaya yazıyorum düşüncelerimi.)
Öncelikle, öykü ilk okumada bana da Plajdaki Ayna'yı hatırlattı. Yakın zamanda bir sohbette Abdullah'a da bahsetmiştim, en sevdiğim öykülerden biridir Plajdaki Ayna. Bir de, tam da Antichrist izlediğimiz dönemde, hareket eden, eve dolan bir orman metaforu da hakikaten ilginç geldi. Böylesi tesadüfler çok hoş
Hadi'de ise, en çok atmosferi yaratmadaki güce hayran kaldım. Filmlerde de çok güçlü bir yan yaratır atmosfer ve sanatçının yetisini en çok şahlandırdığı alanlardan biridir. Öyküde tekinsiz, gerçekle gerçek dışı arası, biraz ironik, biraz dehşet verici ve anlamı desteklemekten öte, anlamı yaratan bir atmosfer kurmuş yazar.
Bu öykü, çocuk yaşasın ya da yaşamasın, kedi var ya da yok, bir cümle için yazılmışsa, bence şudur: Babasız, annesi birtakım adamlarla "düşüp kalkmaktan" kendisine zaman ayıramayan, ilgiden yoksun bir çocuk, gerçek dünyayı bir oyuna çevirip, hayalle gerçek arasında yaşar.
Evet, yaşar. Çocuk yaşıyor mu, ölü mü sorusuna benim algım "yaşıyor" yanıtını veriyor. Bu bana Edip Cansever'in Ruhi Bey için yazdığı " Bir kadında bir çocuk hayaleti mi / Bir çocukta bir kadın hayaleti mi / Yalnızca bir hayalet mi yoksa?" dizelerini hatırlattı. Görünmemekten hayalete dönüşmüş bir kızçocuğu. Dışarısı onun için tekinsiz bir orman, annesinin gelişiyle eve dolan. İçeride, kapıdan gireni irkilten bir hava yaratmış, oyununu oynuyor. Oyunu, bir "Hadi" ile kedinin, annenin ve yabancı adamın, içinden o an geçen yaptırmak. İçgüdüleri harekete geçiriyor, ağızlara geleni söyletiyor. O an aklından geçeni yap, olacak olan olsun diyor. Tabii bir çocuk olduğu için, hem de kendi kendine yaşayan bir çocuk olduğu için sonuçlardan, üzülmekten, utanmaktan, ölümden haberi yok.
Fakat ayna nedir? Kendini farkettiren bir nesne elbette, orası açık ama daha derin bir anlamı var öyküde, dile dökemiyorum. Şimdilik bu kadar.
Çağan tarafından Oca 14th, 2010 günü 19:55 sularında gönderildi.
Re: Hadi
Bir alıntıyla önceki iletimi bir parça daha açayım:
Re: Hadi
Elinde (ya da kolayca ulaşabilecekleri bir yerde ) Alain Robbe-Grillet'nin Yeni Roman kitabı bulunanlar Kutlar'ın yazın dünyasını çok daha iyi anlamamıza yardımcı olacaklardır diye düşünüyorum.
Re: Hadi
Barış'ın Yeni Roman konusundaki alıntısı benim açımdan çok aydınlatıcı oldu. Çünkü dilim bir türlü dönmese de şuna yakın bir şeyler düşünmekteydim:
Bunun esas aracının da kız çocuğu olduğu kanaatindeydim. Şöyle söylemiştim:
Barış'ın aktardığı alıntı bu yorum üzerine biraz daha eğilmeme yardımcı olacak sanırım.
Re: Hadi
Baskısı yok bu kitabın, bulabilir miyiz bilmiyorum. Yine de birkaç yere bakayım.
Re: Hadi
Öyküdeki üslup bana pek eğlenceli gelmedi aslında. Öykünün genel atmosferini bir kelimeyle tanımlamak istesem muhtemelen "karabasan" derdim. Bir türlü rahat durmayan orman, evin üstüne çöken karanlık, sürekli ağlayan bir kadın ve kaçıp kurtulmak isteyen bir adam. Kabul etmeliyim ki adamın kendi sorularını cevaplamasında komik bir yan var ve öyküyü okurken gülmekten kendimi alamadığım oldu. Ama yine de öyküyü "eğlenceli" bulduğumu söyleyemem. Acaba bir tek ben miyim öyküyü karabasana benzeten?
Re: Hadi
Aslında bende mevcut kitap; lakin daha önce anlattığım gibi, çeşitli nedenlerle kolayca ulaşabilecek durumda değilim şu sıralar. Kutlar için faydalanıp foruma aktarmalar yaparım dersen, senin kolayca ulaşmanı sağlayabilirim.
Re: Hadi
Olur, isterim. Yalnız kitaba başlamam biraz zaman alabilir.
Re: Hadi
Adamla kadının ilişkisi bayağı tuhaf görünüyor bana (öyküdeki her şey normal de bir tek o tuhafmış gibi oldu ama idare edin). Bir hafta üst üste kadınlarla düşüp kalkabildiğini bildiğimiz adamın şu düşüncesi meselâ:
Buradan bu ilişkinin (ve kadının) adam açısından pek de önemli olmadığını, onun yalnızca "kadınlardan biri" olduğunu anlıyoruz. Öte yandan kadın, adamın kendisini Salih'le görüştüğü için öldürebileceğini düşünüyor. Bunu tipik bir "namus" meselesi olarak görüyor. Yani ona göre aralarında kuvvetli bir sevgi ilişkisi ya da en azından bir "aile hukuku" söz konusu. Adam onu kendi "kadını" gibi gördüğü için Salih'ten kıskanacak ve bu utancı temizlemek için kadını öldürecek... Ama adamın düşünceleri böyle bir senaryoya hiç de uymuyor. O, "elini çabuk tutma" derdinde. Sonunda yine de adam kadını öldürüyor ama başka bir nedenden (belki komik olan da bu). İşin bu yanı tipik bir iletişimsizlik hikâyesi değil mi? Biraz süslü bir dil kullanmama izin verirseniz bunu "egoyu yansıtan aynanın ötekini görünmez kılması," diye tanımlamak isterim. Cinayet de baştan sona bir iletişim kazasıdır bu anlamda.
Re: Hadi
İki kişi bazen konuşacak bir şey bulamaz da bir süre suskun kalırlar ya, sonra bu sessizlik iki kişiden birine fazla uzun gelir de bir an önce sessizliği bozmak ister ya... Öyküdeki "Hadi!"ler o dürtüyü de andırıyor biraz. Anlamsız da olsa bir şeyler söyleme, bir şeyler yapma ihtiyacı.
Re: Hadi
Onat Kutlar'ın Toplu Şiirler kitabının "İki Irmak Arası" başlıklı alt bölümünden bir şiir:
Re: Hadi
Başka bir forumda bu öyküyle ilgili bir yorumu okuyunca Sait Faik'in "Plajdaki Ayna" öyküsüne düşürdüm yolumu [*]. "Hadi"yle Sait Faik'in 1950 tarihli bu öyküsü arasında benzer yanlar yok diyemem: Bir adam, bir kadın, bir çocuk, kırık bir ayna ve bir "düşüp kalkma"...
Birkaç alıntı:
[*] Sonradan fark ettim ki bu forumdaki yorum aslında Fethi Naci'nin bir yazısından kaynak belirtmeden yapılmış bir alıntıdan ibarettir (bkz.: Fethi Naci, "Onat Kutlasr'ın Hikâyeleri", Adam Öykü, Sayı:1, Kasım-Aralık 1995, s: 37-49).
Re: Hadi
Ak Nurten'in öyküyle ilgili ilginç yorumları var. Eren'in son iletilerinde sözünü ettiği konuya ya da konumlara karşılık geliyor. Umarım yakında başlığa ekler.
Re: Hadi
Her "hadi"'den önce iki büyük gözden ve sürekli bir oyundan bahsediyor.
Aşağıdaki alıntılardan ve kedilerin genelde sinsi, kurnaz hayvanlar olarak görüldüğü için (kara kedi) küçük kızla, kedinin aynı karakter olduğunu düşünüyorum. Ayrıca bu kız pek de masum değil gibi...
"Gizlice yürütüyordu oyununu", "iki büyük göz bıyık altından gülerek bakıyordu", "tam kalkacaktı, gözü kanepenin altına ilişti, şeytanlar gibi göz kırptılar: 'Hadi' ", "kanapenin altındaki keyifle kızıştırıyordu oyunu".
Ayrıca öyküde gerçekten karamsar bir hava var...
Re: Hadi
Kendimi iyice yalnız hissetmeye başlamıştım. Öykü hakkındaki farklı yorumları dinlemek için sabırsızlanıyorum. Abdullah herhalde zaman bulamadığından olacak, söylediği kadar yakından eğilemedi henüz. Adı Nurten olanlarsa sözleşmiş gibi hiç seslerini çıkarmadılar henüz Ben bir süre sussam iyi olacak belki de. Yorumlarımla başlığı ipotek altına almışım gibi oldu böyle.
Re: Hadi
Eren gibi ben de kedinin ya da kızın gerçekliğe tekabül etmekten ziyade bir sembole karşılık geldiğini düşünüyorum. Öte yandan bu yine de onların kimliği üzerine eğilmememizi gerektirmiyor. Dolayısıyla bu simgeleri çözümlemenin öykünün omurgasını kurmak açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Bir düşüncem de kızın hiç doğmamış olduğu yönündeydi; sanki düşük yapılmış, kaybedilmiş bir bebek gibi hissetmiştim onu. Özellikle Enes T'nin de söz ettiği kötücül bakışından dolayı.
Re: Hadi
Yine dayanamayacağım, çünkü bu iddiayı -kızın hiç doğmamış, muhtemelen kürtajla aldırılmış olması ihtimali- yabana atmak zor. Çocuk intikamını alıyor, katilini öldürtüyor. Epeyi mantıklı geliyor bana...
Re: Hadi
Öyküye ilişkin iki yargımdan biri onun sembolik yapısına ya da alternatif gerçekliğine sızma gerekliliğiyse, ikincisi de mekânların konuşuyor olduğu yönündeydi. Eren yaptığı alıntılarla bu ikinci yönü yeterince işleyince çok değinmedim; ama bir kalem üstünden geçmek gerek. Keza Yeni Roman akımının temsilcilerinin temel dertlerinden biri -hatta "insansız roman yazıyorlar" diye eleştirilmelerine neden olacak yön-, mekânın, nesnelerin, durumların bir karakteri olduğu yönündedir. Romanı ya da daha geniş anlamıyla anlatıyı kuran mekânların konumlandırılışı, nesnelerin yan yanan getirilişidir. Kutlar'da da bu var. Kişiler ya da olay örgüsünden çok, nesnelere ait dil öne çıkıyor.
Kadınla adamın davranışlarına sinmiş teatralliğin sebebi de bu kanımca.
Re: Hadi
Ben adam ve kadının gördüğü bir kedi olduğu düşüncesindeyim. Ancak Barış'ın da söylediği gibi esas olarak sembolik bir anlam taşıdığı kanaatindeyim. Öte yandan kız yalnızca okurun haberdar olduğu bir kurgu öğesi bana kalırsa.
Re: Hadi
Bana kalırsa ufak çocuk sembol değil gibi. Çocuk aşırı ilgisizlikten kendi dünyasında yaşıyor ve herşeyi hayal ediyor. Yaşayan, canlı gibi olan çevrede bunun yüzünden. Çevredeki cisimleri ve karakterleri 'hadi'lerle yönetiyor, kendi kendine oyun oynuyor ve en sonunda kendisini umursamayan annesini öldürüyor... Adam annesini vurduktan sonra, "küçük kız uzun uzun yeni bir oyun düşündü..." diyor. Bence bu olayların çoğu kızın hayali.
Tabii ufak bir kız için abartı bir kurgu/oyun olduğu bir gerçek...
Öykü biraz da okuyucuya kalmış gibi ya, fazla açık ucu bana kalırsa.
Re: Hadi
Anlatılan olay ya da yaratılan atmosfer için değil olayların anlatılış biçimi için "eğlenceli" bir üslup kullanılmış dedim. Bana öyle gibi geldi, belki de şu "hadi" yüzünden. Öldürme anının bir an önce gerçekleşmesi için sabırsızlanan bir anlatıcı var gibi, ne bileyim... Daha Acar Barış'ın yazdığı alıntıyı anlamadım. Bir iki kez daha okuduktan sonra anlayabilirsem, öyküyü anlamlandırabileceğim sanırım.
Annenin sevgilisi olduğunu düşündüğüm adamla ilgili ayrıntıda hayli ilginç geldi bana. Sorduğu her sorunun yanıtını veriyor, böyle davrandığı için kendine kızıyor ama bunun önüne geçemiyor. Bir meslek hastalığı mı, bir kişilik bozukluğu mu, neyi işaret ediyor bu davranış ya da ayrıntı bunu da anlamadım.
Bir de bir oyundan söz ediliyor sürekli:
Re: Hadi
Enes T ve Barış'ın yorumlarından hareketle varılan (en azından benim varmış olduğum) "kürtaj" çıkarımını desteklediğini düşündüşüm bir parça:
Re: Hadi
Eren, ben "ayna" yorumunu bekliyorum merakla.
Re: Hadi
Daha önce yaptığım şu üç yorum ayna hakkında düşündüklerimi özetliyor:
Yorum 1
Yorum 2
Yorum 3
Aynanın egoyla ilgili olduğu düşüncesindeyim. Hikâyenin aynayla ilgili kısmını şu şekilde anladığımı söylemiştim:
Şimdilik bu noktadayım. Hikâyedeki iletişim kazasının (cinayet) ortaya çıkmasının önemli nedenlerinden biri, belki de en önemlisi...
Re: Hadi
Eren'in işaret ettiği Sait Faik'in Plajdaki Ayna öyküsünü okudum. Hâlâ öykünün şaşkınlığı içindeyim. Düşünmeli...
Re: Hadi
Evet, şu sıralar zaman bulamıyorum ve çok yorgun düşüyorum. İşlerim biter bitmez öyküyle haşır neşir olacağım.
Re: Hadi
Öyküde birçok şey alıştığımız olağan seyrinde ve yerinde değil her zaman. Örn, zaman zaman hareketler tersinden yani bizim kendimizi merkeze alarak koyduğumuz tanımların tersinden anlatılıyor. Bulutlar pencerenin önünden geçmiyor, pencere geçiyor bulutun önünden. Kedi havada geçiyor kapıyı. Sonra bana öyle geliyor ki "hadi" diyen olayın sonunu en baştan bilioyr da acele ediyor sona gelmek için. Soruyu soran "adam" yanıtı almadan "evet" diyor, kendi cevaplıyor sorularını. Ayna, göreni, görüleni karşıdan gösteriyor...
Sanki algıladığımız, tanımladığımız gerçeklie dair bazı şeyler yeniden başka bir durumda tanımlanmak isteniyor, başka bir açıdan. Yorumları okuyup yeniden düşünmeli.
Re: Hadi
Yazar, okura tuhaf gelecek, onun gerçeklik duygusunu, algısını şaşırtacak tanımlamaları, sıradan bir ihmal ve cinayet olayını sıradışı göstermek/ anlatmak için mi yapıyor?
Re: Hadi
Sevdiğim bir anekdot vardır. İnsan içine epey az çıkan Kafka'ya bir ara denk getirip Picasso'nun tablolarını neden küpler, kareler ve dairelerle yaptığı sorulmuş. Kafka ise "Belki de şeyler gerçekten öyledir de, biz yanlış görüyoruzdur" demiş.
Cevabın bunun içinde gizli olduğunu düşünüyorum.
Re: Hadi
Sanırım öyküde her şeyin "normal"e göre tersten olmasıyla aynanın her şeyi tersten göstermesi arasındaki ilişkiye daha önce dikkat çekilmemişti. Bu da ayna metaforunu anlamak için bir başka kapı açmış oldu.
Re: Hadi
(Yorumların çokluğundan, tek tek alıntı yapamayacağım. Ortaya yazıyorum düşüncelerimi.)
Öncelikle, öykü ilk okumada bana da Plajdaki Ayna'yı hatırlattı. Yakın zamanda bir sohbette Abdullah'a da bahsetmiştim, en sevdiğim öykülerden biridir Plajdaki Ayna. Bir de, tam da Antichrist izlediğimiz dönemde, hareket eden, eve dolan bir orman metaforu da hakikaten ilginç geldi. Böylesi tesadüfler çok hoş
Hadi'de ise, en çok atmosferi yaratmadaki güce hayran kaldım. Filmlerde de çok güçlü bir yan yaratır atmosfer ve sanatçının yetisini en çok şahlandırdığı alanlardan biridir. Öyküde tekinsiz, gerçekle gerçek dışı arası, biraz ironik, biraz dehşet verici ve anlamı desteklemekten öte, anlamı yaratan bir atmosfer kurmuş yazar.
Bu öykü, çocuk yaşasın ya da yaşamasın, kedi var ya da yok, bir cümle için yazılmışsa, bence şudur: Babasız, annesi birtakım adamlarla "düşüp kalkmaktan" kendisine zaman ayıramayan, ilgiden yoksun bir çocuk, gerçek dünyayı bir oyuna çevirip, hayalle gerçek arasında yaşar.
Evet, yaşar. Çocuk yaşıyor mu, ölü mü sorusuna benim algım "yaşıyor" yanıtını veriyor. Bu bana Edip Cansever'in Ruhi Bey için yazdığı " Bir kadında bir çocuk hayaleti mi / Bir çocukta bir kadın hayaleti mi / Yalnızca bir hayalet mi yoksa?" dizelerini hatırlattı. Görünmemekten hayalete dönüşmüş bir kızçocuğu. Dışarısı onun için tekinsiz bir orman, annesinin gelişiyle eve dolan. İçeride, kapıdan gireni irkilten bir hava yaratmış, oyununu oynuyor. Oyunu, bir "Hadi" ile kedinin, annenin ve yabancı adamın, içinden o an geçen yaptırmak. İçgüdüleri harekete geçiriyor, ağızlara geleni söyletiyor. O an aklından geçeni yap, olacak olan olsun diyor. Tabii bir çocuk olduğu için, hem de kendi kendine yaşayan bir çocuk olduğu için sonuçlardan, üzülmekten, utanmaktan, ölümden haberi yok.
Fakat ayna nedir? Kendini farkettiren bir nesne elbette, orası açık ama daha derin bir anlamı var öyküde, dile dökemiyorum. Şimdilik bu kadar.