UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Bay Morono

25 Oca 2011
Emine Özzorlu

Büyük bir özenle askıya yerleştirdiği paltoyu bir kez daha baştan aşağı inceledi Bay Morono. Yakasındaki ter lekesi sabunlu bezle silince çıkmıştı ama, bu defa sabun izi kalmıştı. Bezi durulayıp tekrar sildi. Şimdi kurumasını beklemesi gerekiyordu. Askıyı açık pencerenin önüne taşıyıp dışarıya göz attı. Gökyüzünde hiç bulut yoktu. Duvardaki termometreye baktı öfkeyle, yirmi yedi dereceyi gösteriyordu.

Dün başlayan kış uygulaması değildi Bay Morono’yu öfkelendiren. Son beş yılın ortalama sıcaklıkları alınarak, 5-10 derece hava sıcaklığına uygun kumaştan, yaş ve cinsiyete göre birkaç farklı tipte üretilen paltolar da değildi. Uygulamanın bu yıl da her zamanki gibi 15 Kasım’da başlayacağını, yeni standartlar belirlenene kadar bu kararın hiçbir şekilde değiştirilmeyeceğini duyuran Kılık Kıyafet Müdürlüğüne de hak vermişti hatta. Böyle titiz ve detaylı bir çalışmayla belirlenen standartlar, havadan sudan nedenlerle değiştirilmemeliydi elbette. Asıl kızdığı, yazın bu yıl haddinden fazla uzaması, sıcaklığın mevsim normallerinin bu kadar üzerinde seyretmesiydi.

Ne var ki, sorumlu tutup hesap sorabileceği bir muhatap bulamayınca, hala palto giymemekte direnenlere yöneltmişti havaya suya duyduğu öfkeyi. Denetim memurları görevlerini aksatmadan yerine getiriyorlardı gerçi; paltosuz dışarı çıkmaya yeltenenlerin daha evlerinin kapısındayken yaka paça geri çevrildiklerine, her fırsatta paltosunu çıkarmaya çalışanların anında memurlarla burun buruna geldiklerine, defalarca şahit olmuştu dün. Ancak gözden kaçanlar oluyordu elbette. İşte Bay Morono da onların peşine düşmüştü bu Pazar tatilinde. Tepesinde kızgın güneş ve sırtında kalın paltosuyla sokak sokak dolaşmış, tam yirmi üç kişiyi ihbar etmişti denetim memurlarına. Gece dışarı çıkma yasağı başlayıncaya kadar sürmüştü bu kovalamaca. Yorgunluktan neredeyse sürünerek eve döndüğünde hemen soyunup yatmıştı ama, uyuması kolay olmamıştı. Vücudunda oluşan pişikler ve kabarcıklar gece boyunca sızlamış, kaşınmış, su toplayan ayakları çarşafa ve birbirine değdikçe acıyla uykusunu bölmüştü.

Bu sabah her zamankinden geç bir saatte uyandığında, kendini hala yorgun hissediyordu. Kaşıdıkça yaraya dönüşen pişiklerine yağ sürdü kalkar kalkmaz. Biraz olsun rahatlamıştı. Bu arada vakit epey ilerlemiş, mesai saati yaklaşmıştı. Daha fazla oyalanırsa işe geç kalacağından, yıkanmaya fırsatı yoktu. Ancak bu şekilde giyinirse gömleği yağ içinde kalacaktı. Kış standartları için üretilmiş uzun kollu atletlerden birini giydi bu yüzden gömleğin içine. En kötüsü ise ayaklarıydı. Birer yara bandı yapıştırdığı kabarcıkların hepsi birden acıyla zonklamaya başlamıştı ayakkabılarını giydiğinde. Çok da kötü kokuyordu üstelik. Sürdüğü onca parfüme rağmen ter ve yağ kokusunu bastıramayınca, burun deliklerine pamuk tıkadı.

Ağır adımlarla büroya doğru yürürken, standart belirlemenin ne kadar ciddi bir iş olduğunu düşünüyordu Bay Morono. Kültür Sanat Müdürlüğünde daha da karmaşıktı işler. Ulusal Edebiyat Dergisinin Öykü Bürosu başkanlığına atandığından bu yana, kafası sürekli bu standart belirleme meselesiyle meşguldü. Yabancı Kitaplar Bürosunda en alt derecede bir memurken, Orwell ve Kafka’nın kitaplarını toplatmakta gösterdiği üstün başarı nedeniyle, üç yıl önce atanmıştı bu göreve. Dedektif gibi çalışarak topladığı kitapların çoğu, hangi kitabın kime ve ne zaman satıldığının kaydının tutulmadığı dönemde alınmıştı üstelik. Yeni görevindeki son üç yıl içinde mükemmel öykünün tüm ölçütlerini saptadığı söylenemese de, epeyce yol katettiğini düşünüyordu. Sene sonunda toplanacak beş yıllık standart belirleme komisyonuna sunacağı dosya neredeyse hazırdı. Dergi için seçtiği öykülerde ve yazdığı eleştirilerde uygulamasına başlamıştı bile.

Büroya vardığında bu konuya odaklanmaya çalıştı. Paltosunu ve ceketini çıkardı, kravatını gevşetti. Daha fazla terlememek, ıslak ve yağlı giysilerinin yaraya dönüşmüş pişiklere sürtündükçe verdiği acıyı duymamak için, mümkün olduğunca az hareket etmeye çalışıyordu. Ancak karşı konulmaz bir kaşınma isteği duyuyordu. Sonunda kendine engel olamayıp gittikçe artan bir şiddetle kaşınmaya başlamıştı ki telefon çaldı. Emlak ve Yerleştirme Müdürlüğünden arıyorlardı. Yeni konut talebinde bazı belgeler eksikmiş, gidip hangileri olduğunu öğrenmesi gerekiyormuş. Paltosunu tekrar giyip sızlayan ayaklarıyla oraya kadar yürümek ne kadar güç gelse de, bu tür bilgilerin telefonla verilmesi standartlara uygun olmadığından, kalkıp bizzat gitmek zorunda kaldı.

Emlak Müdürlüğü binasının önüne kadar gelmişken, yan sokaklardan birine sapan, palto giymemiş kadını fark etti. Çevresine bakındı, hiç denetim memuru yoktu görünürde. Ayaklarının acısına ve hızlandıkça artan terlemesine aldırmadan, kadının arkasından koştu. Binalardan birine girmiş olacak ki, gözden kaybolmuştu. Fakat aynı sokağın diğer ucunda, paltosunu elinde taşıyan başka bir adam vardı. Bu kez onu takibe aldı. Onu da gözden kaçırınca bir başkasını… Böylece sürüp giden kovalamacaya kendini iyice kaptırmış, nerede olduğunu, nereye gittiğini unutmuşken, dönüp dolaşıp tekrar aynı caddeye geldiğinde hatırladı.

Kalabalık bir kuyrukla ve dayanılmaz bir sıcaklıkla karşılaştı içeri girdiğinde. Kış uygulamasına geçildiğinden, merkezi ısıtma sistemi çalışmaya başlamıştı. Buna rağmen kimsenin paltosunu çıkarmaya yeltenmemesini takdir etti Bay Morono. Memurlar işlerini titizlikle yapıyor, hiç şikayet etmeden, birbirinin neredeyse aynı belgeleri her seferinde farklı bir konuyla karşılaşmışlar gibi, uzun uzun inceliyorlardı. Bu durumda öğle tatilinden önce kendisine sıra gelmesi mümkün görünmüyordu ama, işlerin böyle düzgün yürümesi memnuniyet vericiydi. Onca koşturmadan sonra burada hiçbir şey yapmadan beklemek dinlendirici bile gelmişti üstelik başta.

Fakat bir süre sonra acısı dayanılmaz hale geldi. Üzerine yapışmış giysileri, hareket ettikçe derisini yüzüyordu sanki. Doğa kanunlarıymış diye geçiriyordu içinden Bay Morono, kanun bunun neresinde anlamıyordu. Belli bir standartı bile yoktu işte. Kasım ayında bu sıcaklık kabul edilebilir şey değildi. Ah onun elinde olacaktı ki… Bir yandan bunları düşünürken, kararmaya başlayan gözlerinin önünden soğuk bir havuzun hayali geçiyordu. Ne olursa olsun dayanmalı, paltoyu çıkarmamalıydı. Toplumun düzeni sözkonusu olduğunda, bir miktar ter ve kaşıntının ne önemi vardı ki.

Bir süre daha bekledikten sonra, ayakta durabilmek için yandaki duvara tutunmak zorunda kaldı. İçindeki yünlü atlet derisine işlemiş, onun yerini almıştı sanki. Palto ise üzerine çullanan vahşi bir hayvan gibiydi. Silkinip atmak istiyordu. Ancak hiç hali yoktu buna. Güçlükle nefes alabiliyordu. Dayandığı duvarın dibine doğru çöktü yavaş yavaş. İnsanlar etrafına toplanmaya başlamıştı. Hayvanı üstünden atmak, hayalindeki havuza atlamak için yaptığı el kol hareketleri çevresindekileri korkutmuş olacak ki, fazla yaklaşmıyorlardı. Yaydığı kötü koku yüzünden de uzak duruyor olabilirlerdi. “Paltosunu çıkaralım” diyerek yaklaştı biri. Eteğine asılıp çekiştirmeye başlamışlardı bile. Bir diğeri burnuna tıkadığı pamukları çıkarmaya çalışıyordu. Bay Morono ise direniyordu.

Muson ormanlarında vahşi hayvanlara karşı savaşıyordu hayalinde. Yapış yapış yapraklarıyla, arsız sarmaşıklar dolanmıştı vücuduna. Nefret ederdi oysa ormanlardan. Duyduğu tiksintinin gücüyle kendini toparlayıp doğrulmayı başardı sonunda. Sırtına çullanan hayvanı yere fırlatıp tekmeledi, üzerine yapışan sarmaşıkları söküp attı. Geri çekilen acayip yaratıkların korkulu bakışları arasında, şehre doğru koştu var gücüyle.

Kategori:

Re: Bay Morono

Öykünüzü büyük bir beğeniyle okudum. "Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım!" diyen bir görev sevdalısı canlandı gözümde. Dil, oldukça yalın ve anlaşılır. Benzetmelerse yerli yerinde. Fakat devrik cümlelerin çokluğu kulağa şiirsel gelse de anlamayı güçleştirip akıcılığı zorlaştırıyor biraz, sizin öykünüzdeyse çok az. Bay Morono varlığı ve üzerinden hiç çıkarmadığı paltosuyla bunların önüne geçiyor.
Kahraman, ismini, moron kelimsinden alıyor sanım, bir diğer adı idiot, embesil, ebleh... olan. Saplantı halinde dönüştürdüğü standartların, kuralların onu çürütmesine şahit oluyoruz. Yasaların doğruluğundan şüphe duymayan, yapılacak en doğru eylemin itaat altında gerçekleştirilen işler olduğunu düşünen (düşünen?), biraz da işgüzar biri. Aynı zamanda insanların kaleme aldığı kurallar listesine ibadet edercesine bağlı kalırken, doğanın kanuna ters gitmeye çabalayor.

Davranışlarıyla acı acı gülümsetiyor insanı. Sonu ise üzüyor. Kendine tahammül edebilmek için burnuna pamuk tıkıyor, bunu öykü sonunda öğreniyoruz. Sırtına çullanan hayvanı yere fırlatıp tekmelediği vakitse diğerlerini yaratık olarak görmeye başlıyor.

Öykünün içinde yer yer yazarın yanlılığı göze çarpıyor.

""
birbirinin neredeyse aynı belgeleri her seferinde farklı bir konuyla karşılaşmışlar gibi

Yukarıdaki düşünce Bay Morono'ya ait olamaz gibi geliyor.

""
Yaydığı kötü koku yüzünden de uzak duruyor olabilirlerdi.

Üsteki cümle de yazarın tahmini gibi duruyor. "e-bilmek" ifadesinden kaynaklanıyor belki. Bir de içeridekiler de uygulama gereği paltolu (hem Bay Morono'nun olduğu yerde paltosuz durmak ne mümkün(!)), doğal olarak onlar da terli muhtemelen. Bu yüzden kahramanın kokusunun onlar için ayırt edici olduğunu sanmıyorum.

Okumak gerçekten keyifliydi, elinize sağlık..

Başka öykülerinizi de okumak dileğiyle..


Re: Bay Morono

Elinize sağlık. Öykü kendisini kolayca okutuyor. Az kelimeyle atmosferi hissettirmek konusunda da çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Bilimkurgu (ya da distopya) yazmak epeyi zor. En usta yazarlar bile bugünü geleceğe yansıtarak olmayacak hatalar yapıyorlar (Tahsin Yücel'in Gökdelen'inin başarısız distopyanın parlak bir örneği olduğunu düşünüyorum). Bay Morono bu açıdan da dikkate değer bir performans sergiliyor. Öykünün zamanı hakkında çeşitli ipuçları olsa da (Kafka ve Orwell'den söz edildiğine göre öykü herhalde 20. yüzyılın ilk yarısından sonraki bir zamanda geçiyor olmalı, eksik belgelerin telefonla haber verildiğine bakılırsa fazla uzak bir gelecekte de olamayacağını düşündüm), öyküyü en çok zorlayacak bu konuda yazar ketum kalmayı tercih etmiş. Olmadık hatalara düşmekten sakınmanın güvenilir yollarından biri.

Öyküde yerine oturmayan tek şey emlak müdürlüğünden gelen teledon oldu benim gözümde. Burada yazar da açıklama yapmak zorunda hissetmiş sanki kendini. Öykünün genelinde özenle sakınılan bu açıklama yapma zorunluluğunu bu bölümden de ayıklamanın bir yolu bulunabilir mi acaba? Belki bir üst bürodan insanlar üzerinde yapılacak belirli bir deney için çağrılmış olsa. Ya da iş dolayısıyla o günün ikinci yarısında başka bir yere gitmesi gerekse?

""
Emlak ve Yerleştirme Müdürlüğünden arıyorlardı. Yeni konut talebinde bazı belgeler eksikmiş, gidip hangileri olduğunu öğrenmesi gerekiyormuş. Paltosunu tekrar giyip sızlayan ayaklarıyla oraya kadar yürümek ne kadar güç gelse de, bu tür bilgilerin telefonla verilmesi standartlara uygun olmadığından, kalkıp bizzat gitmek zorunda kaldı.

Bunların dışında öykünün sonunda hayvanlara -doğaya- yapılan atıf da kayda değer. Mevsimleri kanunlara uydurmaya çalışan modern insanın doğayla giriştiği canhıraş mücadele...


Re: Bay Morono

Ellerinize sağlık, akıcı bir öykü Bay Morono. Takıntıları da epey ilginç. Takıntılarının gittikçe büyümesi, hatta çevredekilerin müdahalesine gerek duyulacak kadar büyümesi başarıyla anlatılmış. "Beyaz Mantolu Adam" geldi. Sanırım diğer okuyanlar da bu benzetmeyi yapacaklardır.


Re: Bay Morono

Teşvik edici yorumlarınız ve yerinde uyarılarınız için teşekkür ederim. Gözümden kaçan aksaklıkları görmeme ve düzeltmeme yardımcı oldunuz.


Re: Bay Morono

Bay Morono'yu inanılmaz bir keyifle okudum. Bu türe hayranlığımdan mı, yoksa doğru düzgün kurulmuş bir atmosferin içinde gezinmenin rahatlığından mı çok emin olamadım. Sonuçta Morono'nun beni içine çekiveren dünyasında ıslık çala çala dolandım. Hem de paltosuz.

Teşekkürler. Smile