Ziya Osman Saba, edebiyatımızda Yedi Meşaleciler grubunun kurucularından olup adını daha çok şiirleri ile duyurmuştur. Öyküleriyle pek tanınmayan şairin bu öyküsünün methini -yanlış anımsamıyorsam- Semih Gümüş'ün bir kitabında okumuştum. Öykü kitaplarının baskısı şu an yok. Kitaplarını bulduğum vakit forumumuzda yayımlamaya çalışacağım.
abdullah şahin tarafından Eki 11th, 2009 günü 9:16 sularında gönderildi.
Dün gece, foruma girmeye fırsat bulamadığımdan, sabah girdim. Girip yalnızca öykü ile karşılaşınca,kendimi, fotoğrafını çektirememiş öykü kişisi gibi hissettim. Sanırım benim gibi hissedenler de olmuştur.
Bu öykü, biraz uzun olsa da Eskici ile benzer konulara değinmesi açısından iyi denk gelmiş diye düşündüm. Özellikle Abdullah'ın değindiği, insan-eşya ilişkisine bakış, açısından değerlendirildiğinde kurulabilecek benzerlikler, zıtlıklar her iki öykü için de daha zengin bir okumayı getirebilir.
Nurten Öztürk tarafından Eki 11th, 2009 günü 9:44 sularında gönderildi.
Şu manavdaki renk renk, türlü türlü yemişler, meselâ şu iri, sarı kabuklular portakal değil, bir sofra saadetini tamamlayacak bir başka lezzet, koku ve serinlik saadetidir.
Yukarıdaki tümcenin açığa vurduğu gibi yazar, eşya ile olan ilgisini yaşantıyı merkeze alarak kuruyor. Yaşantının parçası olan; bir birlikteliğin, ânın ikinci derecedeki aktörü sayılabilecek bu nesnelere yaklaşımını çok naif buluyorum. Onları günümüzdeki gibi hiçbir şekilde tek başına anlamlı ve cazip kılmıyor; aksine her birine yaşamın içinden süzülmüş birer canlı tanık olarak bakıyor. Şu tümce bunu daha güzel bir ifadeyle karşılıyor.
""
Şu abajur, elindeki örgüsüne dalmış karısının yüzüne kimbilir ne tatlı bir pembelik verir. O zaman koca, gazetesini bırakarak karısının seyrine dalar...
Nurten'in değindiği gibi "Eskici" ile aralarında böylesi bir ilgi kurulabilir.
abdullah şahin tarafından Eki 11th, 2009 günü 15:37 sularında gönderildi.
Öyküdeki eşya- insan ilişkisini Abdullah güzel özetlemiş. Bir yaşanmışlık sonucu doğan ilişki söz konusu. Ama yaşanmışlıklarla eşyayı ilgilendirmenin de aynı kapıya çıkmadığını söyleyebilir miyiz? Ya da yaşanmış anın kodlanması somut nesnelerle, eşyalarla mı mümkün? Ziya Osman Saba hakkında ABdullah'ın verdiği bilgilere ek olarak onun şair yönünden birkaç örnek vermek isterim: Patik Yap Kunduracı
Bütün Saadetler Mümkündür : Ziya Osman Saba'nın şiirinde "saadet" kavramı önemlidir. Şiirlerin bir çoğunda "saadet" övgüsü yer alır...
Cihan Başbuğ tarafından Eki 11th, 2009 günü 18:01 sularında gönderildi.
yazar, eşya ile olan ilgisini yaşantıyı merkeze alarak kuruyor. Yaşantının parçası olan; bir birlikteliğin, ânın ikinci derecedeki aktörü sayılabilecek bu nesnelere yaklaşımını çok naif buluyorum. Onları günümüzdeki gibi hiçbir şekilde tek başına anlamlı ve cazip kılmıyor;
Abdullah, çok güzel çerçevelemiş.
Eskici'de fazlaca gereksiz bulunabilecek eşyalar, bu öyküde öyle sıcak göndermelerle anılıyor ki, okurken, evet, fazla, desem de, ne gerek var, diyemiyorum. Özlemi duyulan eşya sayısı arttıkça, öykü kişisinin yalnızlığını daha derinden hissediyorum. Özlem duyulan eşyalarla anlatılan yalnızlık müthiş etkiledi beni. Yalnızlığı bir sıcaklık içinde anlatmak... Çok sıcak ve hüzünlü bir öykü.
Nurten Öztürk tarafından Eki 11th, 2009 günü 20:10 sularında gönderildi.
Eşyanın, bir koltuğun mesela, neye mâl olduğunu anlaması için insanın, önce Saba'nın öykü kişisi gibi o eşyaya heves edip alması, sonra, Soysal'ın öykü kişisi gibi onu başından atmanın yolunu bulması gerekiyor sanırım.
elif cinar tarafından Eki 11th, 2009 günü 23:19 sularında gönderildi.
Eşyanın, bir koltuğun mesela, neye mâl olduğunu anlaması için insanın, önce Saba'nın öykü kişisi gibi o eşyaya heves edip alması, sonra, Soysal'ın öykü kişisi gibi onu başından atmanın yolunu bulması gerekiyor sanırım.
Bu yorum bana şunu düşündürdü, Z. Osman Saba'nın kişisi ile S. Soysal'ın karakteri ayrı dönemlerin ve anlayışların insanı. Hâliyle çevreleriyle kurdukları ilişkilerde de bu dönemlerin izleri var. Saba'da Cumhuriyet Türkiye'sinin hâllerinin kokusunu duyumsarken Soysal'da bu durum kapitalist bunalım şeklinde kendisini gösteriyor.
abdullah şahin tarafından Eki 12th, 2009 günü 12:40 sularında gönderildi.
Öyküde anlatıcının sayıp döktüğü eşyalar silsilesinden çok, içinde olduğu ruh hali benim ilgimi çekti. Çok yaşlı olmamalı bu anlatıcı; öykünün başında işten çıktığını söylüyor. Öte yandan iş saatlerinin dakikliğini gerektiren eski yoğunluğu da yok. Eski yaşantısını terk etmiş belli ki. Aynı hissi, ısrarla evlilik ve gelin üzerine dönen düşüncelerinde de yakalıyorum. Sanki kötü geçen bir evlilikten ya da ilişkiden çıkmış da, bütün sevdiği insanları geride bırakmak zorunda kalmış bir kişinin ruh halini taşıyor.
Öykünün asıl gücü ise fotoğrafçının müdahalesiyle ortaya çıkıyor. Anlatıcının, çok samimi bir biçimde, bize hissettirmemeye çalıştığı (çünkü kendisi de öyle hissetmek istemiyor) üzüntüsünü, mutsuzluğunu ancak fotoğrafçının araya girmesiyle anlıyoruz. Burada yazarın bir müdahalesi olsa ya da bilgiç tanrı anlatıcı araya girse rahatlıkla sinir bozucu da olabilir bu öykü.
Ziya Osman Saba doğru bir öykücü.
Barış Acar tarafından Eki 15th, 2009 günü 9:59 sularında gönderildi.
Buraya fotoğraf çektirmek üzere gelmiş olduğunuzu unutun!
Yazar, kafasındaki sıkıntıları unutmaya yer arar bir halde gezerken, fotoğrafçının bu sözünü genellemeyi ne çok istiyor? Tüm dertlerini de bir kalem de unutmayı... Yazarda bu ruh halini sezinledim.
Cihan Başbuğ tarafından Eki 15th, 2009 günü 16:18 sularında gönderildi.
Z. Osman Saba'nın kişisi ile S. Soysal'ın karakteri ayrı dönemlerin ve anlayışların insanı. Hâliyle çevreleriyle kurdukları ilişkilerde de bu dönemlerin izleri var. Saba'da Cumhuriyet Türkiye'sinin hâllerinin kokusunu duyumsarken Soysal'da bu durum kapitalist bunalım şeklinde kendisini gösteriyor.
Abdullah'ın bu yorumu Soysal'da, diyalogların yanısıra, inandırıcı gelmeyen fikri de ayıklamama sebep oldu. Soysal, sisteme dayandırmak istemiş kişinin eşyalardan kurtulma ihiyacını, oysa bana, kendinden gizlenmek istenen kişisel bir neden gibi geldi . Farklı nedenler gösterilse de, bana geçen duygu şu: yaşananlar birinin gitmişliğinden kaynaklı. Elbette dönemin izleri var...
Nurten Öztürk tarafından Eki 21st, 2009 günü 16:36 sularında gönderildi.
Soysal, sisteme dayandırmak istemiş kişinin eşyalardan kurtulma ihiyacını, oysa bana, kendinden gizlenmek istenen kişisel bir neden gibi geldi . Farklı nedenler gösterilse de, bana geçen duygu şu: yaşananlar birinin gitmişliğinden kaynaklı. Elbette dönemin izleri var...
Ben de bu kişiselliği sadece öyküdeki "yatak" öğesinde var olduğunu düşünmüştüm. Onun dışında hep döneme, kimi alışkanlıklara alınmış tavırlara bağladım.
Ben de Nurten'in tam karşıtı bir yerden öyküyü okumuşum. İşin güzel olan yönü de bu zaten.
abdullah şahin tarafından Eki 21st, 2009 günü 18:34 sularında gönderildi.
Öyküyü okuyup sona geldiğimizde, yeniden geri dönüp baktırma ihtiyacı hissettiren, bir anlamda yeniden başlatan cümleye dair:
""
" Beyim mazur görün, sizin fotoğrafınızı çekemeyeceğim.
Öykü edebiyatımızda yazılmış en çarpıcı sözlerden bir seçme yapıldığında ilk sıralarada yer alacak, benzersiz bir pırıltısı var bu sözün. Tümceyi oluşturan hepi topu altı sözcük öykünün bütün yükünü çekiyor. Bir başlarına alındıklarında, aslında taşıdıkları anlamı hiçbir biçimde vermeyen bu altı sözcük, kendi nesnelerinden koparılıp öyküdeki bağlamları içinde alındıklarında doğrusu bir dünyayı kapsıyor.
Fotoğrafçının canı öykü kişisinin fotoğrafını çekmek istememektedir! Sözcüklerin nesnelerine gönderdikleri anlam bu olmalı... Böyle olsaydı, bir öyküde yerleri olabilir miydi? Belki, ama yoklukları da öyküyü eksiltmezdi herhelde...
Demek ki öykü tümceleri, bir başlarına değerlendirildiklerinde yanıltabilirler.Bu noktada, şiire yaklaşırken uzaklaşırlar. Adlandırdığı gerçekliğin açıklaması olmanın çok ötesini anlamlandıran bu tümce, şiir diliyle eşdeğerde bir yük taşıyor. Dışsal gerçeğin çok ötesine geçen, nesnel anlamı öteleyen bir anlatım biçimi var.
Somut olanın anlamına sınırlı bir çözümleme çabasıyla ulaşmak olanaksız - tam bir soyutlama çabası gerektiriyor. İç ve dış yapıların yerlerini irdelememizi gerektirmiyor - burada da şiir dilinden ayrılıyor."
GÜMÜŞ, Semih. Öykünün Bahçesi, İstanbul, Adam Yayınları, 2003, s: 45.
Nurten Öztürk tarafından Eki 27th, 2009 günü 10:28 sularında gönderildi.
Adam öykü kişisinin niyetini, kimi zaman kendisini zorlayarak davrandığını biliyormuşçasına son ve vurucu sözü sarf ediyor. Öyküde büyüyü bozan adam rolünde.
abdullah şahin tarafından Eki 27th, 2009 günü 20:21 sularında gönderildi.
Belki şunu da sormak lazım: Öyküde akışı bozan -asıl bildiriyi ortaya çıkaran- kişinin fotoğrafçı olması neden? Öykünün yazıldığı yıllar ve Saba'nın dünya görüşü çerçevesinde fotoğrafçının kilit rolünü farklı bir şekilde çözümleyebiliriz belki.
Barış Acar tarafından Eki 27th, 2009 günü 21:32 sularında gönderildi.
Belki şunu da sormak lazım: Öyküde akışı bozan -asıl bildiriyi ortaya çıkaran- kişinin fotoğrafçı olması neden? Öykünün yazıldığı yıllar ve Saba'nın dünya görüşü çerçevesinde fotoğrafçının kilit rolünü farklı bir şekilde çözümleyebiliriz belki.
Barış'ın bu sorusunun üzerine aklıma şu şiir geliverdi:
""
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneceğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
Nazım Hikmet
abdullah şahin tarafından Eki 28th, 2009 günü 10:21 sularında gönderildi.
Demek istediğim biraz da bu. Nazım'ın, resimde alegorik olarak da olsa anlatılamaz bulduğu bir olguyu göstermek durumu, sanki fotoğraf söz konusu olduğunda daha kolay ele geçirilir oluyor. Fotoğrafın gerçekliği olduğu gibi yansıttığı iddiası, sanki bu öyküye alttan alta ruhunu veren pozitivist yanılsama.
Barış Acar tarafından Eki 28th, 2009 günü 10:28 sularında gönderildi.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Ziya Osman Saba, edebiyatımızda Yedi Meşaleciler grubunun kurucularından olup adını daha çok şiirleri ile duyurmuştur. Öyküleriyle pek tanınmayan şairin bu öyküsünün methini -yanlış anımsamıyorsam- Semih Gümüş'ün bir kitabında okumuştum. Öykü kitaplarının baskısı şu an yok. Kitaplarını bulduğum vakit forumumuzda yayımlamaya çalışacağım.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Dün gece, foruma girmeye fırsat bulamadığımdan, sabah girdim. Girip yalnızca öykü ile karşılaşınca,kendimi, fotoğrafını çektirememiş öykü kişisi gibi hissettim. Sanırım benim gibi hissedenler de olmuştur.
Bu öykü, biraz uzun olsa da Eskici ile benzer konulara değinmesi açısından iyi denk gelmiş diye düşündüm. Özellikle Abdullah'ın değindiği, insan-eşya ilişkisine bakış, açısından değerlendirildiğinde kurulabilecek benzerlikler, zıtlıklar her iki öykü için de daha zengin bir okumayı getirebilir.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Yukarıdaki tümcenin açığa vurduğu gibi yazar, eşya ile olan ilgisini yaşantıyı merkeze alarak kuruyor. Yaşantının parçası olan; bir birlikteliğin, ânın ikinci derecedeki aktörü sayılabilecek bu nesnelere yaklaşımını çok naif buluyorum. Onları günümüzdeki gibi hiçbir şekilde tek başına anlamlı ve cazip kılmıyor; aksine her birine yaşamın içinden süzülmüş birer canlı tanık olarak bakıyor. Şu tümce bunu daha güzel bir ifadeyle karşılıyor.
Nurten'in değindiği gibi "Eskici" ile aralarında böylesi bir ilgi kurulabilir.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Öyküdeki eşya- insan ilişkisini Abdullah güzel özetlemiş. Bir yaşanmışlık sonucu doğan ilişki söz konusu. Ama yaşanmışlıklarla eşyayı ilgilendirmenin de aynı kapıya çıkmadığını söyleyebilir miyiz? Ya da yaşanmış anın kodlanması somut nesnelerle, eşyalarla mı mümkün? Ziya Osman Saba hakkında ABdullah'ın verdiği bilgilere ek olarak onun şair yönünden birkaç örnek vermek isterim:
Patik Yap Kunduracı
Bütün Saadetler Mümkündür : Ziya Osman Saba'nın şiirinde "saadet" kavramı önemlidir. Şiirlerin bir çoğunda "saadet" övgüsü yer alır...
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Eskici'de fazlaca gereksiz bulunabilecek eşyalar, bu öyküde öyle sıcak göndermelerle anılıyor ki, okurken, evet, fazla, desem de, ne gerek var, diyemiyorum. Özlemi duyulan eşya sayısı arttıkça, öykü kişisinin yalnızlığını daha derinden hissediyorum. Özlem duyulan eşyalarla anlatılan yalnızlık müthiş etkiledi beni. Yalnızlığı bir sıcaklık içinde anlatmak... Çok sıcak ve hüzünlü bir öykü.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Eşyanın, bir koltuğun mesela, neye mâl olduğunu anlaması için insanın, önce Saba'nın öykü kişisi gibi o eşyaya heves edip alması, sonra, Soysal'ın öykü kişisi gibi onu başından atmanın yolunu bulması gerekiyor sanırım.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Bu yorum bana şunu düşündürdü, Z. Osman Saba'nın kişisi ile S. Soysal'ın karakteri ayrı dönemlerin ve anlayışların insanı. Hâliyle çevreleriyle kurdukları ilişkilerde de bu dönemlerin izleri var. Saba'da Cumhuriyet Türkiye'sinin hâllerinin kokusunu duyumsarken Soysal'da bu durum kapitalist bunalım şeklinde kendisini gösteriyor.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Saba'yla tümüyle aynı fikirdeyim. Ama onun katıksız mutsuzluğuna diyecek bir şey bulamıyorum. Belki sonra...
Elif ve Abdullah'ın yorumları çok hoşuma gitti. Ellerinize sağlık.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Öyküde anlatıcının sayıp döktüğü eşyalar silsilesinden çok, içinde olduğu ruh hali benim ilgimi çekti. Çok yaşlı olmamalı bu anlatıcı; öykünün başında işten çıktığını söylüyor. Öte yandan iş saatlerinin dakikliğini gerektiren eski yoğunluğu da yok. Eski yaşantısını terk etmiş belli ki. Aynı hissi, ısrarla evlilik ve gelin üzerine dönen düşüncelerinde de yakalıyorum. Sanki kötü geçen bir evlilikten ya da ilişkiden çıkmış da, bütün sevdiği insanları geride bırakmak zorunda kalmış bir kişinin ruh halini taşıyor.
Öykünün asıl gücü ise fotoğrafçının müdahalesiyle ortaya çıkıyor. Anlatıcının, çok samimi bir biçimde, bize hissettirmemeye çalıştığı (çünkü kendisi de öyle hissetmek istemiyor) üzüntüsünü, mutsuzluğunu ancak fotoğrafçının araya girmesiyle anlıyoruz. Burada yazarın bir müdahalesi olsa ya da bilgiç tanrı anlatıcı araya girse rahatlıkla sinir bozucu da olabilir bu öykü.
Ziya Osman Saba doğru bir öykücü.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Yazar, kafasındaki sıkıntıları unutmaya yer arar bir halde gezerken, fotoğrafçının bu sözünü genellemeyi ne çok istiyor? Tüm dertlerini de bir kalem de unutmayı... Yazarda bu ruh halini sezinledim.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Bu öyküde fotoğrafçı önemli bir karakter. Niyeyse hepimiz atlamışız.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Evet, öyküyü bir anda tersine çeviriyor. Öyküde kilit bir role sahip.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Atlanmamıştı o. Ya da toplantı da konuşulduğu için mi atlanmadığını düşündüm ki!
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Yukarıda çok fazla yer verilmediği için sanırım.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Abdullah'ın bu yorumu Soysal'da, diyalogların yanısıra, inandırıcı gelmeyen fikri de ayıklamama sebep oldu. Soysal, sisteme dayandırmak istemiş kişinin eşyalardan kurtulma ihiyacını, oysa bana, kendinden gizlenmek istenen kişisel bir neden gibi geldi . Farklı nedenler gösterilse de, bana geçen duygu şu: yaşananlar birinin gitmişliğinden kaynaklı. Elbette dönemin izleri var...
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Ben de bu kişiselliği sadece öyküdeki "yatak" öğesinde var olduğunu düşünmüştüm. Onun dışında hep döneme, kimi alışkanlıklara alınmış tavırlara bağladım.
Ben de Nurten'in tam karşıtı bir yerden öyküyü okumuşum. İşin güzel olan yönü de bu zaten.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Öyküyü okuyup sona geldiğimizde, yeniden geri dönüp baktırma ihtiyacı hissettiren, bir anlamda yeniden başlatan cümleye dair:
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Eline sağlık Nurten. Öykünün sonundaki adamı atlamıştık demiştin, böylece onu tekrar gözden geçirme fırsatı olur.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Evet, Abdullah, son cümle pek içime batmıştı, hiç değilse böyle, buradan kurtarsın .
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Adam öykü kişisinin niyetini, kimi zaman kendisini zorlayarak davrandığını biliyormuşçasına son ve vurucu sözü sarf ediyor. Öyküde büyüyü bozan adam rolünde.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Belki şunu da sormak lazım: Öyküde akışı bozan -asıl bildiriyi ortaya çıkaran- kişinin fotoğrafçı olması neden? Öykünün yazıldığı yıllar ve Saba'nın dünya görüşü çerçevesinde fotoğrafçının kilit rolünü farklı bir şekilde çözümleyebiliriz belki.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Barış'ın bu sorusunun üzerine aklıma şu şiir geliverdi:
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Demek istediğim biraz da bu. Nazım'ın, resimde alegorik olarak da olsa anlatılamaz bulduğu bir olguyu göstermek durumu, sanki fotoğraf söz konusu olduğunda daha kolay ele geçirilir oluyor. Fotoğrafın gerçekliği olduğu gibi yansıttığı iddiası, sanki bu öyküye alttan alta ruhunu veren pozitivist yanılsama.
Re: Ziya Osman Saba - Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi
Veya olunmak istenen, özlenen gerçekliği o kareye sığdırma çabası.