UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Zamanımızın Bir Külkedisi

21 Oca 2009
Barış Acar

Murathan Mungan
Kırk Oda
Remzi Kitabevi Yayınları
1987
s. 39-52

İndirmek için tıklayın:
Öykü forumdan kaldırılmıştır (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

Bu öykünün üzerinde uzun uzun durmak istiyorum. Zamanım ve şu anki enerjim buna ne kadar yetecek emin değilim, yine de elimden geleni yapacağım.

Öykünün en önemli özelliği elbette yazarın metne müdahalesi. Ama ben oradan başlamayacağım.

İlk soru: Neden "kadınlığın en eski masallarından biri"dir Külkedisi? Sanırım kadın beyaz atlı prensini beklemekten bunalıp, atına atlayıp ona gitmeyi tercih ettiği için, olmadığı biri gibi göründüğü için, içindekileri küllendirmeyi tercih ettiği için... Bu cevapları daha da uzatabiliriz. Ama Murathan Mungan bunların hepsine birden ve tek bir cevap veriyor öykünün sonunda: Aslında külkedisi o evden hiç çıkamadı!

Öyküye ilişkin en can alıcı saptamalardan biri şu kanımca:

""
Zengin bir sarayın kalın duvarlarını bir ayakkabı tekiyle aşarak sınıf atlayan...kızı...bilirsiniz.

""
Çok yoksullu zengin ülkelerden birinde...

Bu tanım da sanki 80'li yılların ikinci yarısının alameti farikası "çok uluslu şirketler" lafına nazire gibi...

Kralın oğlunun isteğinde bir gariplik var:

""
Benim kadar güzel bir kız bulun evleneyim.

Bu imgenin cinsellikle ilgili çağrışımlarına girmek işin kolay yanı. Onun yerine kendi kadar güzelini isteyenin kibrine ve sonunda bu isteğine ulaşamayacak olanın trajedisine bakmalı.

""
Eski zamanlarda, bir adamın sevdiği karısı ölmüştü. Adamcağız karısına çok benzeyen kızıyle yalnız kalmıştı. Zavallı kızcağız, annesi gibi çok güzeldi, annesi gibi iyi kalpliydi.

Metnin bu kısmı beni en çok zorlayan yerlerden biri. Nasıl anlamlandıracağımı bilemedim. Sonra Mungan yardımıma yetişti:

""
İyikalplilik hem miras hukukuna benziyor, hem de Mendel yasalarına göre işliyordu.

Acıyı miras almak gibi bir şey oluyor böyle olunca.

Buradan sonra iyiden iyide absürdite hakim oluyor metne:

""
Külkedisi dikikleri dik...
Külkedisi dökleri çöp...

""
Nedense krallıktan takayüt olanlar, daha sonraları hep böyle sevimli işler yaparlar. İktidar sonrası çok sevimli bir özel hayat kurarlar kendilerine. Yeniden insanlıklarına kavuştuklarını mı anlatmak isterler.

Burada kör kör parmağım gözüne benzetmelere girişmek niyetinde değilim. Ama 80'lerin kralına da bakılmayacak gibi değil. Laughing out loud Öte yandan yazarın iktidarla insanlık arasında kurduğu karşıtlık ve bunun aslında prensle aşkı arasındaki karşıtlıkla da bütünleşmesi (kendi aramaya gitmiyor adamlarını gönderiyor ayakkabının sahibini aramaya) muhteşem.

""
O cam ayakkabı Külkedisinin de ayağına olmadı.

Sınıf atlama düşü soldu gitti Külkedisi'nin. Hayatına dağılmış cam kırıklarının tetiği çekildi.

Peki neden olmadı ayakkabılar Külkedisi'nin ayağına? Çok çalışmaktan ayakları şişmiştir diye düşünmüştüm yıllardır, bugün farklı düşünüyorum: Külkedisi o cam ayakkabıları hiçbir zaman giymedi.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

""
Öykünün en önemli özelliği elbette yazarın metne müdahalesi.

Yazar, neden bu masalın çoğu yerini bozuyor ve hâliyle masalın temel mantığını tersine döndürüyor?

Aklıma gelen cevaplardan biri şu:

Masal; bireysel başarıyı yakalamak, başkalarının arasından sıyrılıp birilerini geride bırakarak sınıf atlamak türünden iletileri bakımından kapitalist düzenin istediği doyumu okuyucuya tattırıyor. Külkedisi, Hollywood'un bugüne dek izlediğimiz birçok başarı öyküsünün temel mantığıyla uyumlu: "Toplumun en alt tabakasına itilmiş birey, birçok başarıya imza atabilecek, sınıf atlayabilecek yetide iken bunu bir türlü gerçekleştirebilecek olanağı yakalayamamaktadır. Ne zaman ki o kişiye bu fırsat tanınıyor, anında fark edilebiliyor; kötü mazisini geride bırakabilecek imkânları yakalayabiliyor."

"Herkes köşeyi dönebilir; ancak kişi bunu gerçekleştirebildiği olanakları yakalayabilirse." türünden bir mesaj, masalın anadüşüncesini oluşturuyor.

Mungan, bu fikri sevimsiz buluyor; bu fikrin yaşama, yaşanananlara yakınlığına asla kanmıyor. Birilerinin kulağına tatlı sözler fısıldamaktan başka bir işlevi olmadığına inanıyor ki her bir şeyini kimi zaman parodiyle kimi zaman bozarak alt üst ediyor.

Bu arada yıllar öncesinin bu masalıyla, kapitalizmin sözcüsü, tatlılaştırıcısı olan Hollywood yapımı animasyon filmlerinin kimi yönlerden örtüştüğünü söyleyebiliriz. Bu filmlerin -Kung-fu Panda, Cars, Shrek, Kayıp Balık Nemo, liste uzatılabilir- çoğunun şansı yakalayan, başarıya ulaşan kahramanlarla dolu olduğunu izleyenler görmüştür.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

Abdullah'a katılıyorum, bu öykü masal mitoslarının bir tersinlemesi. Ancak bunu daha iyi anlayabilmek için Murathan Mungan'ın başka bir öyküsüne bakmalıyız diye düşünüyorum: Stelyanos Hrisopulas Gemisi. Bu öykü hakkında daha sonra daha ayrıntılı olarak durmak istiyorum, şimdilik sadece şunu söylemekle yetineyim: Shekespeare'in On İkinci Gece'si, Antigone, Aşk Gemisi, Süpermen... tragedyalardan, popüler kültür kahramanlarına pek çok kimlik bir tersyüz oluşla bu öyküye dahil ediliyorlar. Dolayısıyla Mungan'ın masalı ya da masalları ele alırken muradının eleştiriden çok, alternatif sonları merak etmesi olduğunu da düşünüyorum ben. Masalın anlatılmayan kısmını merak ediyor ya da anlatı bittikten çok çok sonrasını...


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

""
Ancak bunu daha iyi anlayabilmek için Murathan Mungan'ın başka bir öyküsüne bakmalıyız diye düşünüyorum: Stelyanos Hrisopulas Gemisi.

Evet, bu öykü üzerine ayrıca konuşmak gerekiyor. Biliyorsunuzdur, adını Sait Faik'in aynı adlı öyküsünden almaktadır bu anlatı. Ancak oradan hareket edip çok farklı yerlere ulaşmış yazar.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

""
Dolayısıyla Mungan'ın masalı ya da masalları ele alırken muradının eleştiriden çok, alternatif sonları merak etmesi olduğunu da düşünüyorum ben. Masalın anlatılmayan kısmını merak ediyor ya da anlatı bittikten çok çok sonrasını...


Barış, bahsettiğin konu ile ilgili şunu düşünüyorum:

Masalın nasıl bittiği aynı zamanda nasıl geliştiği ile alakalı. Masalın içindeki karakterleri, olayları, akışı değiştirirseniz masalın sonu da değişiyor hâliyle. Mungan'ın kurcaladığı Külkedisi masalı, zaten beklenmeyen bir sonu sezinletiyor, kimse bahtsız kızın masalın sonunda mutlu olacağını tahmin etmiyor.

Yazarın masallardaki her mutlu son yaşamın gerçekliğinden arınmış olup kalıp olaylar ve düşünce şekilleri içerir, türünden bir düşünceyle hareket ettiğini sanıyorum.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

""
Abdullah yazdı:
Yazarın masallardaki her mutlu son yaşamın gerçekliğinden arınmış olup kalıp olaylar ve düşünce şekilleri içerir, türünden bir düşünceyle hareket ettiğini sanıyorum.

Abdullah'ın bu yazdıkları üzerine kafam açıldı. Murathan Mungan klişe üzerine oynuyor ve klişenin gerçekliğini arıyor denilebilir bu öykülerde. Bir gerçekliğin yeniden üretimi ve şablona dökülmesi olarak klişeyi yeniden gerçekliğine döndürmeye uğraşıyor. Belki de ilk örneğin (yani klişenin kaynağının) çoktan ortadan kalktığı ve artık sorgulanmadığı bir zaman diliminde, klişeden yola çıkarak onun anayurduna dönmek istiyor. Türk edebiyatı açısından oldukça erken tarihli bir "simulakr" örneği gibi de bakabiliriz bu öykülere.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

""
Murathan Mungan klişe üzerine oynuyor ve klişenin gerçekliğini arıyor denilebilir bu öykülerde.

Kitaptaki diğer öykülere de zamanım oldukça bakıyorum da Barış, Mungan kitabın genelinde bunu yapma niyetinde. Bu türün kendi kodlarına dokunarak aynı zamanda okurun birikimiyle, sistemiyle, beklentileriyle oynuyor.

Klişenin -ondan uzak durulmaya çalışılsa dahi- içimizde yeri olduğunu; bir birikimin, uzantının devamını oluşturduğunu düşünüyorum. Birçok klişe okurun günlük yaşamıyla, gelenekleriyle, içselliğiyle paralellik taşır. Bunlara dokunmak demek kişilerin arka bahçelerine de el uzatmak anlamına geliyor.

Yazar, bu müdahelelerle hınzırlığını gönlünce yapıyor kısacası.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

""
Abdullah yazdı:
Birçok klişe okurun günlük yaşamıyla, gelenekleriyle, içselliğiyle paralellik taşır. Bunlara dokunmak demek kişilerin arka bahçelerine de el uzatmak anlamına geliyor.

Ne güzel söylemişsin. Murathan Mungan da tam anlamıyla bu arkabahçelerin haylaz çocuğu... Smile


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

“Oysa koca ülkede bu baloya hazırlanmayan tek kızdı Külkedisi.”
Masalın aslında da mı böyle vurgulanmıştı bu? Yani bütün bütün kızlar, başka evlerin hizmetkârı olan kızlar bile hazırlanıyor da bir bizim Külkedisi mi hazırlanmıyordu?

Barış Acar dedi ki:
Onun yerine kendi kadar güzelini isteyenin kibrine ve sonunda bu isteğine ulaşamayacak olanın trajedisine bakmalı.

Narsis’in trajedisinden bahsediyor sanırım Barış. Ben öyküden bu trajediyi çağrıştırdığına dair bir izlenim edinemedim.

Barış Acar dedi ki:
Peki neden olmadı ayakkabılar Külkedisi'nin ayağına? Çok çalışmaktan ayakları şişmiştir diye düşünmüştüm yıllardır, bugün farklı düşünüyorum: Külkedisi o cam ayakkabıları hiçbir zaman giymedi

Giyse de giymese de, öykünün son cümlesi bunun öneminin olmadığına vurgu yapar gibi, sanki, her ne yapacaksan ayakkabı ayağındayken yapacaktın der gibi: “Ertesi gün diye bir şey yoktu.”
Külkedisi, kendisine eziyet edenlere karşı sabırlı, mutlak itaatkâr, sonu gelmez buyruklara katlanma azminde bir kızcağız. Yeter artık, ben de sizinle eşit haklara sahibim, beni kullanamazsınız deyip tek başına da olsa onlara savaş açmıyor. Başkaldırmıyor. Ertesi gün diye bir şey yok. Bu durumu değiştirmek için şimdi bir şey yapmalıyım demiyor. Yoksun bırakılmaya tepkisi sadece, bütün hayatının ocak başında geçeceğini düşünmek, uzun uzun ağlamak, sonra da sızıp uyuyakalmak oluyor.

Barış Acar dedi ki:
Burada kör kör parmağım gözüne benzetmelere girişmek niyetinde değilim. Ama 80'lerin kralına da bakılmayacak gibi değil. Öte yandan yazarın iktidarla insanlık arasında kurduğu karşıtlık ve bunun aslında prensle aşkı arasındaki karşıtlıkla da bütünleşmesi (kendi aramaya gitmiyor adamlarını gönderiyor ayakkabının sahibini aramaya) muhteşem

Evet, ben de katılıyorum bu düşünceye. 80’li yılların hem kralına hem halkına bir gönderme var. Kral kısmını Barış açıklamış, krallıktaki halkı Külkedisi’yle örtüştürdüm ben. Tıpkı Külkedisi gibi, sabırlı, itaatkâr… evinin işi gücüyle uğraşan, yoksunluğa tepkisi Külkedisi’ninkinden farklı olmayan bir halk.
Öykünün başındaki cümleler de çok çarpıcı: “Kadınlığın en eski masallarından biridir Külkedisi. İşitmişsinizdir. Yaşamışsınızdır. Yaşatılmıştır. Bilirsiniz.”
Ama yine de başkaldırmazsınız. Ertesi günü beklersiniz der gibi Mungan.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

""
Elif yazdı:
Masalın aslında da mı böyle vurgulanmıştı bu? Yani bütün bütün kızlar, başka evlerin hizmetkârı olan kızlar bile hazırlanıyor da bir bizim Külkedisi mi hazırlanmıyordu?

Buna ilişkin bir bilgi bulamadım masalda. Ancak sanırım baloya gitme telaşı sadece bizim Külkedisi'nde. Elif güzel yakalamış bu ayrıntıyı.

""
Elif yazdı:
""
Barış Acar yazdı:
Onun yerine kendi kadar güzelini isteyenin kibrine ve sonunda bu isteğine ulaşamayacak olanın trajedisine bakmalı.

Narsis’in trajedisinden bahsediyor sanırım Barış. Ben öyküden bu trajediyi çağrıştırdığına dair bir izlenim edinemedim.

Evet [url=http://tr.wikipedia.org/wiki/Narkissos_(mitoloji)]Narkisos[/url]'un kendine aşık olmasını kast ediyorum, ama öykünün geneline yayılmıyor bu Elif'in söylediği gibi. Sadece prensin durumunu göstermek için bir işaret. Bunun yanında cinsellikle ilgili bir göndermesi de olduğunu düşünüyorum. Burada "kendisi gibi olanı isteme"nin vurgulanması, babanın bundan tedirgin olması vb. eşcinsellikle ilgili çağrışımları düşündürdü bana.

""
Elif yazdı:
Giyse de giymese de, öykünün son cümlesi bunun öneminin olmadığına vurgu yapar gibi, sanki, her ne yapacaksan ayakkabı ayağındayken yapacaktın der gibi: “Ertesi gün diye bir şey yoktu.”
Külkedisi, kendisine eziyet edenlere karşı sabırlı, mutlak itaatkâr, sonu gelmez buyruklara katlanma azminde bir kızcağız. Yeter artık, ben de sizinle eşit haklara sahibim, beni kullanamazsınız deyip tek başına da olsa onlara savaş açmıyor. Başkaldırmıyor. Ertesi gün diye bir şey yok. Bu durumu değiştirmek için şimdi bir şey yapmalıyım demiyor. Yoksun bırakılmaya tepkisi sadece, bütün hayatının ocak başında geçeceğini düşünmek, uzun uzun ağlamak, sonra da sızıp uyuyakalmak oluyor.

Bu yorumu çok sevdim.

""
her ne yapacaksan ayakkabı ayağındayken yapacaktın

Evet, o cam ayakkabının içindeyken de sen kendindin. Ama korktun. Kendinden korktun. Kendine aşık olacak kadar kendi olan prensin karşısında kendin olmaktan utandın. Bu yüzden senin için "ertesi gün diye bir şey yok."

""
Elif yazdı:
80’li yılların hem kralına hem halkına bir gönderme var. Kral kısmını Barış açıklamış, krallıktaki halkı Külkedisi’yle örtüştürdüm ben. Tıpkı Külkedisi gibi, sabırlı, itaatkâr… evinin işi gücüyle uğraşan, yoksunluğa tepkisi Külkedisi’ninkinden farklı olmayan bir halk.

Bu gözle okunduğunda öykü, Külkedisi'nin (halkın) itaatkârlığının üvey anneyi (belki de yazarı) neden çileden çıkardığı daha iyi anlaşılıyor. Smile


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

gökten üç elma düşmüş; biri anlatanın biri dinleyenin biri de.....

Mungan bu kitabında ki öykülerinde gökten düşün bu elmaları zaman zaman bir taşa zaman zaman da bir füzeye dönüştürüp hem maslları anlatanlara hem de o masalların huzurlu kollarına kendilerini temsil eden bizlere türlü türlü tuzaklar hazırlıyor. masalları kendi bildirileriyle alt üst ediyor.


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

Öykü üzerine yukarıda yazılanlar, düşünmeler, son derece yol gösterici... Arkadaşlara teşekkür etmek lazım. Ben de yukarıdakilerle paralel olarak; "külkedisi" masalında kadının yerinin sorgulanmasının Mungan tarafından ne kadar başarılı yapıldığını düşündüm. Öykü, öykünün anlatım zenginliği, inandırıcılığı açısından da birkaç soru sormak sanırım yerinde olacak. Külkedisi sonunda ayakkabıyı denemeye girişmese daha mı bir başkaldırıcı olacaktı; yazar bunu neden istemedi? Yani buradaki hizmetçi kızla oynamadan mı vermek istedi mesajını? Bu daha mı yavan olurdu sanki?


Re: Zamanımızın Bir Külkedisi

Bu masalı ilk okuduğumda, ayakkabı olacak mı, olmayacak mı, diye sonuna kadar endişe içinde okumuştum. Yıllar sonra çizgi filmini izledim, aynı gerginlik: ya olmazsa? Filmi izlediğimde 21 ya da 22 yaşındaydım. Masalı okuyacak ya da okumuş olan milyonlarca okuyucu gibi ben de Külkedisi'nin, cam ayakkabının üzerinde yürüyerek, kötü kalpli üvey anneden ve ağır çalışma koşullarından kurtulup mutlu bir hayata kavuşmasını istiyordum. Masal'a konu edilmemiş diğer Külkedileri aklıma bile gelmiyordu. Büyülü atmosferinde dışarda kalanları unutturmak masalın güçlü yanlarından biri olsa gerek. Ve gene masalın avutucu özelliği olsa gerek onu bu kadar güçlü kılan. Külkedisi:
Vikipedi'den aldım:

""
"ünlü bir Avrupa halk masalının baş kahramanı genç kızın adıdır. Masalda kıskanç üvey annesi ve üvey kız kardeşleri tarafından kötü davranılan bir genç kız (Külkedisi), ona yardım eden bir iyilik perisi, ve onunla evlenip Külkedisi'nin tüm hayatını değiştiren yakşıklı bir prens anlatılır. Dünyada sayısız kez işlenen bu öykünün sadece Avrupa'da 550'yi aşkın değişik biçimi anlatılır.

Bilinen en eski Külkedisi öyküsü, 9. yüzyıldan kalma bir Çin masalıdır."

Aslında ilk halini çok merak ettim. Çince bilen biri bize çevirse ne iyi olur.
Bu kadar yaygın olan kaç masal var, nitelikleri nelerdir? Onları bu kadar yaygın yapan nedir? Bu araştırma konusu olabilecek bir konu gibi geliyor. Sonuçları ilginç olacaktır, ama araştırılabilirliği var mıdır, bilemiyorum. Her neyse onu halkbilimcilere, sosyologlara ... bırakıyorum. Gökten üç elma düşerse onlara veririz, araştırmanın selameti için.
Masalların genelde ders niteliğinde bir mesajı olduğu düşünülür. Külkedisi'nin, okuyucuya, dinleyiciye mesajı nedir? Ben kabaca şöyle bir mesaj alıyorum:" En kötü durumda olan, en çaresiz kişi bile bir gün en iyi duruma gelebilir, hayat mucizelerle doludur. Aşağılanan, sevilmeyen Külkedisi, toplumun en yüce kişilerinden prensin sevdiği, değer verdiği kadın olabilir" Burada en umutsuza verilmiş büyük bir umut var. Öyle ki bu rüyaları canlı tutacak kadar gerçekçi durmaktadır bu umut, olabilirliği açısından. Öte yandan bu konuyla çelişebilecek bir noktası var masalın, birçok açıdan gerçekçi diyebileceğimiz masal, Külkedisi'nin baloya gidip gelmesi aralığında gerçek dışıdır. Farelerin at olması, kabağın araba... Burada bu aşkın imkansızlığı masal içinde de var aslında bana göre. Ama dinleyici inanmak ister ve inanır.Bu, masala ters bir durum da değil tabii.
Neyse, onlar inanadursun biz mesaja dönelim. Mesajı söyledik. Masalın avutucu yanından söz eetik. Sanırım, avunmak isteyenlerle, avutmak isteyenler için iyi bir masal. Özellikle burjuvazinin sistemi, kapitalist sistemde her şey pazarlanır, ama en iyi pazarlanan şey umuttur kanımca. Parasız pulsuz, bitmez tükenmez bir kaynaktır. Bana göre bu masal, bu anlmda iyi bir avutucudur. Gerçek yaşamda da karşılığı var, mümkünatı olmayan bir şey değil, böylece bir kişi üzerinden binlerce kişi kurtarılır(!) Empati ve sempati yoluyla aynıları yaşanmış sayılır dinleyici,okuyucu ve izleyicilerce, doyum sağlanır. Bu nedenle de masal dilden dile, elden el'e, diyardan diyara yayılır durur.

Mungan öyküsünün bir yerinde, "Burjuvazinin yükselme çağında" diyerek kanımca, masalın bu sistemdeki yanıltıcı işlevine dikkat çekiyor. Öykünün sonunda da ayakkabıyı oldurmayarak bu yanılsamayı düzeltiyor.
Ayrıca, aslını hatırlamıyorum ama Mungan'ın öyküsünde baloya gitme, perinin yardımı, Külkedisi sızınca oluyor, onların hepsi rüya olmasın? belki bu nedenle yarın diye bir şey yok, demiştir. öyle ya, yaşanan bir düşse, bir değişiklik olmayacaksa, bütün günler aynı ise yarın'ın anlamı ne ola?