UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

25 Haz 2008
Barış Acar

27 Haziran 1921’de Manisa’da doğdu. 9 Ekim 1989’da İstanbul’da yaşamını yitirdi. Asıl adı Yusuf Ziya Atılgan. Yazılarında "Nevzat Çorum" ve "Ziya Atılgan" imzalarını da kullandı. Manisa Ortaokulu’nu, parasız yatılı olarak Balıkesir Lisesi’ni ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. O dönemde Akşehir’de bulunan Maltepe Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Üniversite öğrenciliği sırasında Komünist Partisi’ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak Ceza Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkum edildi. 6 ay Sansaryan Hanı’nda, 4 ay da Tophane Cezaevi’nde olmak üzere 10 ay hapis yattı. Tahliye olduktan sonra doğduğu yer olan Manisa’nın Hacırahmanlı köyüne yerleşti. Burada evlenerek uzun süre çiftçilik yaptı. 1976’da tiyatro oyuncusu Serpil Gence ile ikinci evliliğini yapıp İstanbul’a yerleşti. 1980’den sonra, Milliyet Yayınları’nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınları’nda redaktörlük yaptı. Üzerinde çalıştığı "Canistan" adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi sonucu Moda’daki evinde öldü. İstanbul Üsküdar'daki Bülbülderesi Mezarlığı’nda toprağa verildi. 1990'da Hacırahmanlı Belediyesi "Yusuf Atılgan Halk Kitaplığı" kurdu. Hakkında yazılan yazı ve röportajlar ve kendisine adanan yazılar ölümünün ardından bazı "Perşembeci Dostları" tarafından "Yusuf Atılgan’a Armağan" adlı kitapta derlendi.

ESERLERİ

ROMAN:
Aylak Adam (1959)
Anayurt Oteli (1973)
Canistan (2000)

ÖYKÜ:
Bodur Minareden (1960)
Eylemci (1993
Bütün Öyküleri (Bodur Minareden Öte ve Ekmek Elden Süt Memeden - 2000)

ÇOCUK KİTABI:
Ekmek Elden Süt Memeden (1981)

ÇEVİRİ:
Toplumda Sanat (K. Baynes, 1980)

ÖDÜLLERİ

1955 Tercüman Gazetesi Hikâye Yarışması "Evdeki" öyküsüyle (Nevzat Çorum adıyla, birincilik)
1955 Tercüman Gazetesi Hikâye yarışması "Kümesin Ötesi" öyküsüyle (Ziya Atılgan adıyla, dokuzunculuk)
1957-58 Yunus Nadi Roman Armağanı Aylak Adam ile (ikincilik)

(Bilgi alakasız internet sitelerinden geldiği için kaynak belirtmiyorum.)

Kategori:

Anayurt Oteli

Bugün Berna Moran'ın Yusuf Atılgan'ın romanları uzerine yazdigi elestirileri okudum. Şayet istenirse ilgili sayfaları tarayıp buraya da ekleyebilirim. Tesadüf bu ya, az önce de TRT2'de Ömer Kavur'un yönetmenliğinde çekilen Macit Koper'in başrolünde oynadığı Anayurt Oteli'ni izledim. Epey buruk bir tat bıraktı bende. Daha çok da yakın zamanda ölen Alain-Robbe Grillet'nin roman tekniğini anımsattı. Olaylar ve kişilerden çok nesnelere odaklanan "yeni roman" akımını...

Aslında Anayurt Oteli'nin bir özelliği daha var benim için: Yıllar önce Nurten'le birlikte Nazilli'de filmin çekildiği Gazi Oteli'ne gizlice girip odaların fotoğraflarını çekmiş olmamız. Özellikle de filmin/ romanın son sahnesini gösteren tavan fotoğrafları. Belki bu sene bir kez daha gidip yeniden, daha güzel fotoğraflarını çekeriz.

Yusuf Atılgan'ın tek çeviri kitabı olan "Toplumda Sanat (K. Baynes, 1980)" elimin altında duruyor. Sanat anlayışına dair belirli görüngüler sunabilir diye "Sanat ve Toplum" başlığını taşıyan ilk bölümünü yeniden okuyacağım.

İletişim Yayınları arasından çıkmış olan Yusuf Atılgan'a Armağan kitabından incelemeler de eklemeyi düşünüyorum.
.


Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış

Berna Moran'ın kitabindan Y. Atılgan'la ilgili bölümü taradım.

Çalışma romana odaklandığı için öyküye dair bir şey söylemiyor, ama Atılgan'ın kurguyu nasıl yaptığını, hangi problemlerle ilgilendiğini ve bunu nasıl işlediğini çok güzel özetliyor.

Ekliyorum.

NOT: Yalnız sayfa sayısı fazla olduğu için dosya boyutu da biraz büyüdü. 8 mb. kadar. İleride bu sorun daha büyüyebilir. Belki başka bir sıkıştırma formatı bulmalıyız. Bu arada şimdilik ben sebatla tarama ve pdf'e aktarma işini yürütüyorum ama bir süre sonra desteğe ihtiyacım olabilir. Smile

Berna MORAN
Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2
Sabahattin Ali'den Yusuf Atılgan'a
İletişim Yayınları
1999 (6. baskı)
s. 219-236

(Metin forumdan kaldırılmıştır.)


Aylak Adam

Çağımızın Kahramanı'na benzetilir bu roman uzunca bir süre, "bir karaktere benzemeli !" dönemin standartlarının üzerindeki her yapıt...Feti Naci, Peçorin'le Aylak Adam'ı aynı çözülüş içinde bulunan toplumun erken aydınları sayar...Okuduğumda "Bu dönemde mi yazılmış hakikaten?" dediğim,dili aklımdan çıkmayan bir roman bu...Kısaca Aylak Adam'ın İstanbul'daki dört mevsimini okuyoruz romanda.
"Sevişen iki kişinin kurulduğu toplum. Toplumsal yaratıklar olduğumuza göre, insan topluluklarının en iyisi bu daracık, sorunsuz , iki kişilik toplumlar değil midir? (sf 88)


Uyumsuzun Diyalektiği

Uyumsuzun Diyalektiği
Manisa’da , dağa yakın küçük bir evde doğmuşum” diyordu. Annesi ve ninesinden duyduğuna göre, kol memuru olan babası; o doğduğunda da köylerdeymiş. Oldukça uslu bir bebek olarak doğmuş Yusuf Atılgan. Buna karşın 1922 Eylülünde Yunanlıların kaçarken yaktığı kentten uzaklaşıp dağa sığınacakken ailesi , direnmiş Atılgan. Cayır cayır yanan kentten çıkmayarak, bir köşeden bakakalmışlar…Evleri yandıktan sonra da kentin 20 km uzağındaki Hacırahmanlı’ ya yerleşmişler. Babası kol memurluğundan ayrılıp, orada bir bakkal dükkanı açmış. İlkokulu Manisa’da tamamlamış ve evlerinin yakınındaki Muradiye Kitaplığı’ndan faydalanmış Atılgan.Çocukluğunun Manisa’sı hiç silinmemiş belleğinden. Sonrasında da Balıkesir’de başlayan lise hayatı ve ardından İstanbul… İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü “askeri öğrenci” olarak okuduğu yıllarda en yakın arkadaşı, edebiyat tartışmalarıyla, İstanbul’u gezerek geçtiği Samsun’lu Vedat Türkali idi. 1944’te fakülteyi bitirdi. Maltepe Askeri Lisesi’nde öğretmenliğe başladı. Ünlü 141. madde , özgürlüğüyle birlikte askeri görevini de elinden aldı. Hacırahmanlı Köyü’ne, evine çekildi. Evlenip çabucak boşanması, salt okumayla geçen yıllar, kendi kendine İngilizce öğrenme çabaları da bu döneme rastlar. Bu “münzevi” yaşam, yazarlık birikimi adına çok şey kattı Yususf Atılgan’a. 1953’te Tercüman gazetesinin açtığı yarışmaya takma isimler kullandığı iki öykü gönderdi. Bu öykülerden biri olan “Evdeki” yayımlanan ilk öyküsü oldu. 1957-1958 Yunus Nadi Roman Mükafatı yarışmasına gönderdiği “Aylak Adam”, “Yılanların Öcü”nün ardından ikinci oldu. Ertesi yıl roman, Varlık Yayınlarından çıktı. Tedirgin bir insanın iç dünyasını yansıtan roman, dönemin kısır ortamında tartışmaların odağını oluşturdu. Öyleki bu dönemde Dost dergisi romanın tartışıldığı bir açıkoturum bile düzenlemişti.
Edebiyat ufkunda bir kuyruklu yıldız gibi parlayan Yusuf Atılgan’ın 1960’larda hiç sesi soluğu çıkmadı. Yeniden tartışma gündemine gelmesi için 1973’ü beklemesi gerekti. O yıl yayımlanan “Anayurt Oteli” de yankılar uyandırdı. Okuru Serpil Hanım’la olan evliliğini, Milliyet Yayınlarındaki çevirmenliği ve Baynes’in “Toplumda Sanat”ını Türkçeye çevirmesi izledi. Yaşamının son döneminde “münzevi”liği üst seviyelere çıkan yazar, ardında kendini seven nice dostunu, okurunu bırakıp gitti. Dengesiz toplumda bireyin dramını, uyumsuzun diyalektiğini işleyen özgün yapıtlar bırakarak geride…
Not: Bu yazı 15 Kasım 1989 tarihli Milleyet Sanat Dergisindeki Alpay Kabacalı’nın yazısından özetlenmiştir…


Anayurt Oteli

Daha önce sözünü ettiğim Anayurt Oteli'nin çekildiği Nazilli'deki Gazi Oteli'nin tavan fotoğrafı:

[Fotoğraf Kaldırılmıştır]


Anayurt Oteli ve Aylak Adam

Yusuf Atilgan denince akla ilk gelen, kuskusuz, Aylak Adam ve Anayurt Oteli olacaktir. Uzun Hikaye bir oyku forumu oldugundan, yazarin romanlariyla ilgili bir calisma icin ayrica zaman ayirmayacagiz. Ancak elbette bu romanlar hakkinda iki kelam etmek isteyen, belki oykuleriyle baglantilar kurmak isteyen arkadaslar olacaktir. O nedenle, romanlarin da konusulabilecegi bir basligin olmasi yararli olabilir.

Bu basligi acmanin bunlara ek bir baska nedeni de Reyhan Tutmulu'nun Anlati Bilimi Acisindan Roman-Sinema Etkilesimi ve Bir Uygulama: Anayurt Oteli baslikli yuksek lisans tezi. Akademik calismalarin, bicim kaygilari ve referans verme zorunlulugu nedeniyle kuru bir anlatimi oluyor. Romanin iceriginden cok bicimsel ogeleri ve teknigine odaklanan ve bu ogeleri genel olarak sinemanin anlatim olanaklariyla ve 1986'da Omer Kavur tarafindan gerceklestirilen sinema uyarlamasiyla karsilastiran bu tez de bu kuruluktan azade degil ne yazik ki. Ancak, yine de hem romana baska bir bakis gelistirmemizi saglamasi, hem de romani bize hatirlatici alintilara yer vermesi acisindan roman konusundaki tartismalarimizda yararli olabilecegini dusundum.

Asagida tezin "Sonuc" bolumunden bazi alintilar yaptim. Ilgilenenler yukaridaki linkten tezi pdf formatinda indirebilirler.

""

Modern romanın ve sinemanın temelinde yer alan eşzamanlılık, Anayurt Oteli’nde de görülmektedir. Zebercet’le yaşlı bir adamın mezarlıktaki konuşmasında karşılaştığımız gibi bir kişi konuşurken diğerinin ne yaptığı ya da çevresindeki ayrıntılar parantez içinde anlatılır. Bu, daha çok senaryo yazımında kullanılan bir tekniktir. Senaryoda kişilerin konuşmalarının yanına parantez içinde kişinin görünüşü, dinleyen kişinin o sırada ne yaptığı, olayın geçtiği mekânı tanımlayan görsel özellikler ya da çekimle ilgili ayrıntılar belirtilir.

""

Roman ve sinema arasındaki etkileşim iki sanatı da dönüştürmeye devam edecektir. Roman açısından bu etkileşim, yapısal dönüşümleri ve yeni anlatı tekniklerini ortaya çıkaracaktır. 1973 yılında Yusuf Atılgan tarafından yazılan Anayurt Oteli, romanda “sinema teknikleri”nin nasıl kullanıldığını ve romanın sinemasal anlatıma nasıl yaklaştırıldığını göstermesi açısından önemli bir örnek oluşturur.

Not: Oyku basliklarinda yalnizca bu romanlarla ilgili olan yorumlari da bu baslik altina toplamayi dusunuyorum.


Re: Anayurt Oteli

Tek tek romanları üzerinde durmayacağımız için (bu fazlasıyla oylumlu olacağı için) Anayurt Oteli değil de "Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları" gibi bir başlık verirsek bu başlık altında daha çok bilgi birikebilirmiş gibi geldi bana.


Re: Anayurt Oteli

barisacar dedi ki:
Tek tek romanları üzerinde durmayacağımız için (bu fazlasıyla oylumlu olacağı için) Anayurt Oteli değil de "Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları" gibi bir başlık verirsek bu başlık altında daha çok bilgi birikebilirmiş gibi geldi bana.

Basligi oneriye uygun bicimde duzenledim. "Kumesin Otesi" basligindaki iki mesaji daha buraya tasidim. Berna Moran'in Yusuf Atilgan degerlendirmesiyle ilgili mesaji tasiyip tasimamak konusunda kararsiz kaldim. Sanirim onu da tasiyacagim Smile


Yusuf Atilgan'in Eserlerinde Intihar

Yusuf Atilgan'in Eserlerinde Intihar, Zeki Tastan (Milli Egitim, Sayi 176, Guz 2007)

Yazarin Anayurt Oteli ve Canistan romanlariyla Yasanmaz ve Bodur Minareden Ote oykulerinde anlati kahramanlarinin intihar etmeleri ya da intihari dusunmeleriyle ilgili guzel bir makale (yukaridaki linkten pdf formatinda indirebilirsiniz). Asagida, yazida alintilanan Yusuf Atilgan soylesilerinden bazi bolumleri alintiliyorum. Konuyu yalnizca "intihar" olarak daha genis bicimde bireyin bunalimi olarak degerlendirecek olursak yukaridakilere yazarin baska oykulerini de ekleyebiliriz kolaylikla.

""
Yusuf Atilgan kendisiyle yapilan bir söyleside Anayurt Oteli'nde intihar temini ele almasiyla ilgili sunlari söyler: "Eee, simdi nedir durumumuz? Ya süresiz hapisteyiz, ya intihar ediyoruz, ya da iskence altinda öldürüyoruz. Bu üç temi üç ayri romanda yazmak istemistim. Bunlardan intihar konusu Anayurt Oteli'ne de girdi." (Balabanlar, 1992, 67)

""

Romanda kasabanin nerde oldugu belirsizdir. Ancak Atilgan kendisiyle yapilan bir söyleside babasiyla birlikte Manisa'ya her gittiklerinde Anavatan adli bir otelde kaldiklarini, romani ve Zebercet'i kaleme alis öyküsünü söyle anlatir:
""
Manisa'da Anavatan Oteli diye bir otel vardi. Ben Haciharmanlar'danim, biliyorsun. Manisa yandiktan sonra oraya yerlesmisiz. Babamla Manisa'ya her gidisimizde Anavatan Oteli'nde kalirdik. Çünkü otelin sahibi babamin iyi arkadasiydi. Oteli de Ahmet Efendi ile oglu Zebercet isletirdi. Romandakinin tersine Zebercet babasi, Ahmet Efendi ogluydu. Bir gün bu oteli yazma istegi dogdu içime. O siralar arkadaslarla Birgi'ye gidecegiz. Gece Aydin'da bir otelde kaldik. Bir otel iste. Kapidan giriliyor, kapida yukariya çikan bir merdiven var. Kâtibin yeri de bu merdivenin altinda. Önünde küçük bir masa. Gece arkadaslarimla konusurken 'Yahu' dedim, 'Bu adamin buradaki hayati ne olabilir?' Merdiven altinda oturan bir adam. Nasil bir adamdir bu? Üstelik benim bunadigim zamanlar. Öyle bir ikilem içinde oldugum bir durum. Anavatan Oteli ile bu adami birlestirdim, kendi ruh durumumu da yansitmaya çalistim. Bu roman çikti. (Durbas, 1992, 71)

Agabey Turgut Atilgan ise Turan Yüksel'e yazdigi bir mektupta, Yusuf'un orta okul son sinifi, Anavatan Oteli'nde kalarak okudugunu belirtir. Roman baskiya girerken yayinci Ahmet Küsü'nün önerisi ile Ana Vatan Oteli, Anayurt Oteli olur. (Yüksel, 1992, 12, 47) Her halükârda Yusuf Atilgan, bu oteli çok yakindan tanimaktadir.

""

Hatta romanda, gecikmeli Ankara treniyle otele gelen kadinin unuttugu havluyu almaya gelen ve Zebercet'i tartaklayan kisilerin varligini, gerçekte onun yarattigi bir düs olarak algilamak gerekir. Zebercet'in zorla odaya giren bu iki kisiye karsi baskaldirisi ve direnisi, onlari korkaklikla itham edisi, gerçekte dis dünyadaki kistirilmis ve pasif kisiligin, düsler âleminde kendini tatmin edisinden baska bir sey degildir. Nitekim Zebercet, sokakta karsilastigi bir kestaneciyi izlerken onun; "Ne dikildin orda ulan, yol üstünde masatlik tasi gibi. Bas git hadi!" (Atilgan, 1974, 131) sözü karsisinda da sessiz kalmis yani otuz üç yasinda bir otel isletmecisi, bir kestanecinin asagilamasi karsisinda susmus, ona karsilik verememistir. Daha sonra "Masatlik tasi sensin ulan / masatlik tasi babandir ulan / karindir ulan" (s. 132) gibi eyleme dönüsmeyen bir iç hesaplasma içine giren Zebercet'in bunun üzerine kestaneciye gidip aldigi kestaneleri ona soydurtmakla yetinmesi de yine onun pasif ve korkak kisiliginin bir yansimasi olarak degerlendirilebilir.

""
Yazar kendisiyle yapilan bir söyleside yazilarinda cinselligin ön plânda olusunun sebeplerini köydeki çocukluk günlerine kadar götürür: “Köy çocuklari çok küçükken bile cinsellikle iç içedir. Hayvanlarla sik sik karsilasmak, kizli oglanli evcilik (kari-kocalik) oyunlari falan. Yazilarimda cinselligin ön plânda olusu, cinselligi önemsemem belki buradan geliyor.” (Yüksel, 1992, 14)


Yusuf Atılgan'la Ilgili Kaynaklar

Yalnizca Internet'te arayarak eristigim ve ilk bakista yararli olabilecegi izlenimine kapildigim metinlerin bir listesini olusturdum. Belki dogrudan bu tartismalar icin girdi niteligi tasimasalar da ileride referans olarak yararli olabileceklerini dusundum. Yukarida bir tez ve bir makaleye daha genis yer ayirmaya calismistim, buradakilerin onlar kadar ilgi cekici olacagindan emin degilim. (Hepsi pdf formatindadir ve linklerden indirilebilir.)

Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam Romanı ve A…’dan C.’ya (A üç noktadan C noktaya) Roman kisisi, Ali Buyukaslan
Oykuleriyle Yusuf Atilgan, Fusun Akatli
Bir Mukayese Denemesi: "Yer Altindan Notlar" ve "Aylak Adam" Romanlarinda Modern Insanin Yalnizligi ve Yabancilasmasi, Orhan Gudek
The Theme of Alienation in Turkish Novels: The Decade of the 1970s, Zeynep Buker
Cumhuriyet Doneminde Oyku, Olcay Onertoy


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Anayurt Oteli filminde kullanılan Nazilli'deki otelin eski yıkık dökük hali, 90'lı yıllar:

[Fotoğraf Kaldırılmıştır]

Bu da, daha birkaç gün önce çektim, restorasyon sonrası:

[Fotoğraf Kaldırılmıştır]


Yusuf Atılgan'a Armagan Kitabından

Arkadaşlar,

daha önce söz verdiğim gibi, Bilkent Kütüphanesi ziyaretim sonucunda İletişim Yayınları'ndan 1992 yılında çıkmış olan "Yusuf Atılgan'a Armağan" kitabından kimi makalelerin fotokopilerini çektirdim. Özellikle öyküyle ilgili olanlara yoğunlaştıysam da genel karakterli ve ilgi çekici kimi makaleleri de ekledim. Bedrettin Cömert'in Anayurt Oteli üzerine olumsuz eleştirilerini aktardığı yazısı ve bildiğimiz Ertuğrul Özkök'ün 80'li yıllardan kalma nitelikli eleştirilerinden biri gibi...

Fırsat bulursam, Atılgan üzerine Can Yücel ve Fethi Naci'nin katılımcı olduğu bir açıkoturumun notlarını da eklemeyi düşünüyorum ilerideki günlerde bu sayfaya.

İyi okumalar.

(Metinler forumdan kaldırılmıştır.)

NOT: Mustafa Öneş'in eleştirisini özellikle tavsiye ediyorum. Evdeki ve Tutku öyküleri üzerine çok güzel yorumları var. Genel değerlendirmeleri de ilgi çekici.


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Eline sağlık, Barış.

Bugünlerde Atılgan ile ilgili değerlendirme yazıları okumak istiyordum, tam denk geldi.


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Tesekkurler Baris. Yusuf Atilgan oykulerinin sonuna yaklastigimiz bu gunlerde okumalari boyle bir degerlendirmeyle kapatmak guzel olacak... Ben okudukca metinlerle ilgili notlarimi bu baslik altinda paylasmaya calisacagim. Dizdaroglu'nun kisa degerlendirmesinden yaptigim alintilar:

Hikmet Dizdaroglu, "Bodur Minareden Ote", Yusuf Atilgan'a Armagan, 1992, Istanbul: Iletisim Yayinlari

""
Ancak, Yusuf Atilgan'da olsun oteki sanatcilarda olsun, goze carpan sey sevginin kendisi degil, cinsel arzu ve egilim biciminde gorunusudur. Saf sevgiye ulasamamislardir henuz; o sevginin insan ruhunu yucelten ve aritan cozumlemesi gorunmuyor ortalarda.

""
Ayni hikayede [Dedikodu, b.n.] "Kucuk Gelinin Dedigi" bolumundekiler, buraya aktarilamayacak aciklikta, cinsel istek ve davranislarla yukludur. (...) Ancak maddi ve kaba plandan kurtararak onlara insan ruhunu yuceltici bir nitelik kazandirmasi sanatcinin yararina olacaktir.

Gerci benim icin bu satirlari bir "degerlendirme" olarak degerlendirmek hayli zor. Yazardan sevginin insan ruhunu yuceltici yanini on plana cikarmak gibi ne oldugunu sezebildigim, ancak bu sekilde ifade edilince cig buldugum bir amac beklemek bana oldukca naive geliyor.
""
Hikayelerin dili duru. Yusuf Atilgan, yeni sozcukleri denemek yerine, yerlesmis olanlarini kullaniyor; romaninda da boyle davranmisti. Dil konusunda ilimli bir gidisten yana oldugunu sezdiriyor.

Ote yandan Dizdaroglu'nun dil konusunda yaptigi degerlendirme bir donemin dil tartismalarina isik tutmasi acisindan ilgi cekici. Bu konuyu bugun de tartistigimiza gore (Dil ve Darp Meseleleri) dille gercekten sorunlu bir iliskimiz oldugunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
""
Bizce yazarin en goze carpan eksigi, anlatiminin henuz bir "uslup" duzeyine ulasamamis olmasidir. Hikayelerini okurken, kafasindan cikan dusuncelerin, baska hicbir isleme tabi tutulmadan, kagida gecirildigi sanisina kapiliyoruz. Dogrusu bu degil ama, o kaniyi uyandiriyor okuyucuda. (...) Uslup romanci ve hikayecide bas kaygi olmali.

Benim tartismaya deger gordugum en onemli nokta ise Dizdaroglu'nun Atilgan'i uslupsuzlukla elestirip, her ne kadar bunu mutlak bir dogruyu ifade eder gibi uslubun romanci ve hikayecide bas kaygi olmasi gerektigini soylemesi. Her ikisi de tartismali olan bu ifadelerden ikincisinin tartismasi su anda beni hic ilgilendirmior. Ama ilki, yani Yusuf Atilgan'in bir uslubunun olmadigi, ne kadar dogrudur? Onun once uzun bir oyku yazip daha sonra o oykuden cumleleri ve kelimeleri cikararak metni son haline getirdigi izlenimi uyandiran, bir kelimeyi bile atmanin zor oldugu siki dokulu anlatimini uslupsuz bulmak bana pek dogru gorunmuyor. Bu, uslubun ne oldugu ile ilgili daha genis bir tartismaya kapi aralayan dusunceyi sizler nasil degerlendiriyorsunuz?


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Baris'in aktardigi Yusuf Atilgan'a Armagan kitabinda Orhan Barlas'in yaptigi degerlendirmeden:

""
Burada sozu Yasar Kemal'e veriyorum: "... o kadar yalin yazacagim ki, bir gun sozcuk bile kullanmayacagim. Sonuna kadar yalin olmak, bir seyi az sozcukle, en kisa yoldan anlatabilmek... Herseyi son cizgiye, son yalinliga indirebilmek... ne fazla birtek sozcuk, ne fazla birtek betimleme..." (sanat Olayi, Sayi 2). Bu olculere gore Yusuf Atilgan'a yalnizca "tutumlu" demek az olur, ona "elisiki" da denebilir. Yogun, 'sikistirilmis', kestirmeden giden anlatim. Sifatin, "betimleme"nin en azi... Giderek "deyimlerden" bile kacinmak, Atilgan'in onde gelen ozelliklerinden biri. Yusuf Atilgan'in tutumu, iki basli bircok sonuca yol aciyor. Soyle denebilir: En yoguna, en yalina indirgenmis anlatim, bir bakiyorsunuz, bir yerde "dibine tutmus". s.263

Orhan Barlas, "Bodur Minareden Ote'dekiler", Yusuf Atilgan'a Armagan, 1992, Istanbul: Iletisim Yayinlari, s.263-266


Yukarida Dizdaroglu'na itiraz ederken degindigim noktanin altinin Barlas tarafindan cizilmis olmasi, dahasi butun yazinin buna hasredilmis olmasi aksamin bu vaktinde beni sevindirdi. Kisacik bir bolumunu alintilayabildigim bu yaziyi oldukca begendim. Bu "minimalist" uslubun (artik uslup diyebiliyor muyuz, nedir?) olumlu yanlarini siralamakla kalmayip olumsuz yanlarini da oldukca ikna edici bicimde gosteriyor Barlas.


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Bedrettin Comert'in Anayurt Oteli'yle ilgili oldukca sert elestirisi Atilgan'in tuvalete gitmek, burun karistirmak gibi kimsenin yapmadigi seyleri romaninda acikca dile getirmesine odaklanmis. Bu elestirisini dile getirdikten sonra derdinin acik-saciklikla degil bunun edebiyattaki kullaniminin yerli yerindeligiyle ilgili oldugunu da aciklamis. Bu elestiriyi kaleme aldiktan 4 yil sonra (1978) bir cinayete kurban giden Bedrettin Comert acaba Yusuf Atilgan ozellikle 90'dan sonra tekrar ve guclu bicimde gundeme geldiginde bu tavrinda israrci olabilecek miydi, merak ediyorum. Comert'in okudugumu animsadigim hicbir kitabi olmamasi elbette benim eksikligim. Belki onu daha iyi taniyanlar bu konuda bir kanaat belirtebilirler.

""
Edep eksikligini (dikkat: ahlaksal degil, bicimsel-uslupsal edep), maharetmis gibi gosterme hastaliginin tedirgin edici ornekleridir bu cumleler. s.225

Acik-sacikligi, ciplak kadin resimlerindeki cinsel bolgelere, mezbahada hayvan damgalar gibi mavi damga basarak onlemeye calisan cagdisi kafaya nasil karsi isem, bu cinsel bolgelerin gereksiz gosterisini yapan, bir eserin odak noktasini oralara cekerek acik-sacikliktan medet uman ve bu yolla yeteneksizligini gizledigini sanan tutuma da ayni sekilde karsiyim. Cunku sanatin, hele toplumcu sanatin acik-sacikliga ihtiyaci yoktur. s.225

Bedrettin Comert, "Yazik Oldu Zebercet Efendiye", Yusuf Atilgan'a Armagan, 1992, Istanbul: Iletisim Yayinlari, s.220-227


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Cömert'in eleştirilerini özellikle önemli buluyorum. Dönemin aydını (ya da her dönemin aydını mı demeli onlara) ellerine aldıkları nesneyi neden sevdiklerini de tam anlamadan alkış kıyamet överken, çok mesafeli ve net bir tutum takınabilmiş.

Ben Cömert'i daha çok estetik yazılarından, şiir eleştirilerinden ve mitoloji üzerine kitabından tanıyorum. (Mitoloji ve İkonografi, Vikipedi, Bedrettin Cömert'i Hatırlıyor Musunuz?)

Özellikle kötü cümle konusunda söylediklerinin çok yerinde olduğunu da, aynı dertten muzdarip biri olarak ayrıca, düşünüyorum.


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Bedrettin Cömert'in eleştirisini okuduğumda, eğer daha uzun yaşasaydı bu kadar çok kötü yazar türemezdi ve palazlanmazdı diye düşünmeden edemedim doğrusu.


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Hasan Hüseyin'in yakın arkadaşı Bedrettin Cömert için yazdığı şiirden:

""

11 Temmuz 1978’de arkadaşı Bedrettin Cömert bir kahpe kurşunuyla öldürülür. Hasan Hüseyin derinden yaralanır. O temmuzun sonunu Balaban’la Gemlik’te geçirecektir:

bedrettin’in kanı daha kurumamıştı
bir başka yalnızlıktım
bir başka suskun
neye baksam kıpkırmızı
ne düşünsem kan damlası
balaban şiir yaptı
ben resim yazdım (c.9-s.47)

Özgeye Mektuplar - 72 Yaşında Hasan Hüseyin

Asıl şiiri atlamışım:

""
Bir yıl sonrasının 11 Temmuzuna ait ‘Sonuçsuz bir telefon görüşmesi’ şiirinde dostlarını evine, sofrasına davet ederken yine o mizah duygusuyla buruk bir şekilde Bedrettin’i anar.

akşam dört kişiydik orada
beşinci yoktu
bedrettin yatıyordu karşıyaka’da
kurşun yemiş
karnı toktu (c.10-s.58)

Tüm yapıtları: http://www.habertimi.com/haber.php?haber_id=4663


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Ertugrul Ozkok ismi bende dizginlenemez bir cimbizlama istegi uyandirdi. Iste benim cimbizima takilanlar:

""

Cunku Marx'in gozunde yabancilasmanin kaynagi, emekcinin urettigi urune yabanci hale gelmesidir. Baska deyisle urettigi urunun satilacak bir mal durumuna indirgenmesidir. Konuya boyle yaklasinca, bir insanlik trajedisi olarak yabancilasmayi onlemek icin yapilacak seyler de ayni nesnellikle belirlenebilecek demektir. Oysa insanlarin ve ozellikle genclerin bitmeyen sorunlarinin, yalnizca kapitalizmin siyasi cografyasi icinde kalmamasi boyle bir varsayimin yuzyilimiz tarafindan gecersiz kilindigini gostermiyor mu? s.295-6

""

Yusuf Atilgan, 14 yil arayla cizdigi bu iki tiple birlikte, yalnizlik olgusunu, gerek yasamin maddi kosullari, gerekse sinif cozumlemesinin dar kiskacindan kurtariyor. s.299

""

Insanin yalnizlasmasinin kapitalizmin ortaya cikardigi yabancilasma ile ilintisi bulundugu aciktir. Ancak yalnizlasmanin giderek ideolojiden bagimsiz bicimde evrensel bir durum almaga baslamasi da baska bir gercektir. s.303

Ertugrul Ozkok, "Aylak Adam ve Anayurt Oteli, Yabancilasma mi - Yalnizlik mi?", Yusuf Atilgan'a Armagan, 1992, Istanbul: Iletisim Yayinlari, s.292-303

Ozkok'un yabancilasma-yalnizlasma ekseninde muglaklastirdigi kavrama Yusuf Atilgan'dan destek bulma cabasini oldukca yaratici ve etkileyici buldugumu kabul etmeliyim. Yine de cimbizlamadan edemedim Smile


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Yusuf Atılgan'a Armağan kitabından aktaracağım son metin, Fethi Naci, Can Yücel, Sunullah Arısoy ve İlhan Başgöz'ün katılımıyla Atılgan'ın Aylak Adam'ı üzerine Dost dergisinde düzenlenen açık oturum metni.

Metin benim çok hoşuma gitti. Özellikle Can Yücel'in Aylak Adam için yaptığı "bunaltı değil can sıkıntısı onunkisi" saptamasının temellendirilişi pek bir güzel. Metni okuyacaklar için sıkça kullanılan refulman sözcüğünü araştırdım. "Bilinçten bilinçdışına bastırma işi, repression." olarak aktarılmış ekşisözlük'te.

Ayrıca Fethi Naci'nin bastırmasıyla bir Peçorin tartışması almış yürümüş. Zamanımızın Bir Kahramanı'nı okuyasım geldi. Azıcık da votka olsa yanında tam olacaktı. (Metnin sonundaki açıkoturumun yapılma koşullarını anlatan kısma mutlaka dikkat edin. Laughing out loud )

(Metin forumdan kaldırılmıştır.)


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

barisacar dedi ki:
Yusuf Atılgan'a Armağan kitabından aktaracağım son metin, Fethi Naci, Can Yücel, Sunullah Arısoy ve İlhan Başgöz'ün katılımıyla Atılgan'ın Aylak Adam'ı üzerine Dost dergisinde düzenlenen açık oturum metni.

Gercekten de en sondaki "Acik Oturumdan Notlar" bolumu dost sohbetini ozletecek cinsten olmus. Cheers

Aylak Adam'i okuyali hayli zaman gecmis olsa da animsadigim kadariyla -onlar da animsatiyorlar yer yer- ben tartismanin onemli bolumunde Can Yucel'in soylediklerine katildim. Kitabi okurken C.'nin aslinda annesini aradigini dusundugumu ben de animsiyorum. Buradan hareketle Fethi Naci'nin Pecorin benzetmesinin iki yanina yapilan gondermeler oldukca etkileyici. Can Yucel'in soyledigi gibi Pecorin "Devamli bir aksiyon otomatizmi icinde, asiri aksiyon perdesi altinda ruhi aksiyonsuzlugunu ortmeye calisir. Bir hareket yapar ama, o hareket sirasinda bile baska yerdedir, o harekete ruhca angaje degildir." Aylak Adam'in butun o yavasligina karsin Pecorin durmak bilmez. Oysa duygusal yonden o da cok hareketli degildir. Tek bildigi duygunun "nefret" oldugunu soylemek de yanlis olmaz. Isin kotu yani ongorulerinde pek yanilmaz Pecorin. Yine de bu duygusal duraganligin iki kahramani birbirine ne kadar yakinlastirdigindan emin degilim. Belki iki kitabi da yeniden, bir de bu gozle okumak gerek. Ote yandan C. ile Oblomov arasinda da fazla benzerlik oldugunu dusunmuyorum -Fethi Naci'nin yazisini okumadim, ama anlasilan o ki Fethi Naci boyle bir benzetme de yapmis.

Bu arada belirtmeden gecemeyecegim, Cagimizin Bir Kahramani (ya da Zamanimizin Bir Kahramani) benim en sevdigim kitaplar arasinda yer alir. Bu hacimce kucuk kitabi henuz okumamis olanlara israrla oneririm. Kitapla ilgili Olmeden Once Okumaniz Gereken 1001 Kitap'taki yorum:
Dikkat, bu yorum kitabin surprizlerini ele veren ogeler iceriyor olabilir. Kitabi okumamis olanlarin bunu goz onunde bulundurmalarini oneririm.

""
Tek bir kahramanda odaklanan karmaşık bir anlatımla birbirine bağlanmış beş hikayeden oluşan bir koleksiyon şeklindeki bu yapıt, aynı zamanda 19. yüzyıl Rus edebiyatının tekrarlanan iki temasını örnekler Kafkas macera hikayesi ve "gereksiz" karşıkahraman. Lermontov'un "kahramanı" Pechorin, kendi ruhunu yarı ölü ve mutluluğu da başkaları üstünde güç sahibi olma yeteneği olarak tanımlayan, hayat ve insanlık konularında hayal kırıkılığına uğramış genç bir Rus subaydır. Puşkin'in anlamlı bir ruhani hayatın yokluğunun acısını çeken Onegin'inin aksine, Pechorin'in hayal kırıklığı yüksek ideallerine göre yaşamayı başaramamaktan kaynaklanmaktadır. Sonuçta, bencilliği daha aktif ve daha kinci bir türdendir; genç bir Kafkasyalı kızı kandırır ve ardından ondan sıkılır; bir arkadaşına nispet yapmak için soylu bir genç Rus kadınını kendisine aşık eder; sonunda da aynı arkadaşını bir düelloda öldürür.

Kaçakçılarla, vahşi dağ kabileleriyle, harika atlarla ve sarhoş Kazaklarla dolu Rus "sınır" boylarında geçen Pechorin'in maceraları, Lermontov'un son derece güçlü tasvir ettiği görülmeye değer Kafkas manzaraları zemininde anlatılmıştır. Bu manzaralar ve bunların hem karakterler hem de okuyucular üzerinde yarattığı etki, Pechorin'in hem kendi hayatına hem de etrafındaki kadınlarla erkeklere bakışındaki bıkkınlıkla çelişmektedir ve kitabın hayati gerilim kaynaklarından biridir. Diğer gerilim kaynağıysa Pechorin'in ruhsal ve metafiziksel özlemleriyle duygusuz, hatta kötü davranışları arasındaki zıtlıktır. (Kaynak)


Son olarak: bakmayin boyle is gununun ortasinda okuyup yorum yazabildigime, bugun ise gittim gitmesine ya, gunun geri kalanini cikarabilecek kadar iyi hissetmedigimden kendimi geri eve geldim. Yazdiklarimi da biraz oksuruklu, suratsiz ya da somurtuk bulursaniz nedeni soguk alginligindandir. Crying Kendime acil sifalar diliyorum Huh!


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

Aklimdaydi, yazmamisim, bu acik oturum vesilesiyle gectigimiz haftalarda gocen Fethi Naci'ye ve 2 gun once olumunun 9. olum yildonumunde andigimiz Can Yucel'e bir selam selam gonderelim. Esasinda Can Yucel'den kisa bir siir de alintilamayi dusunuordum buraya, lakin karar veremedim. Confused Ancak sunu aciklikla ifade edebilirim ki kendisinin bir kartpostal sairi oldugunu dusunmuyorum.


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

""
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam. " demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden.

Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini. . .
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları. . .
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim. " diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin. . .
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de
hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak. . .

Sen bir tane eklemedin madem, ben ekleyeyim...


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

""
eren yazdı:
Fethi Naci'nin yazisini okumadim, ama anlasilan o ki Fethi Naci boyle bir benzetme de yapmis.

Başımız üzerinedir!

Fethi Naci'nin Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını Lermontov'un Zamanımızın Bir Kahramanı'nın Peçorin'iyle karşılaştırdığı yazısı:

Kaynak: Yusuf Atılgan'a Armağan kitabı


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

barisacar dedi ki:
""
eren yazdı:
Fethi Naci'nin yazisini okumadim, ama anlasilan o ki Fethi Naci boyle bir benzetme de yapmis.

Başımız üzerinedir!

Fethi Naci'nin Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını Lermontov'un Zamanımızın Bir Kahramanı'nın Peçorin'iyle karşılaştırdığı yazısı:

Kaynak: Yusuf Atılgan'a Armağan kitabı


Gordugum kadariyla boyle bir benzetme yapilmamis. Naci, arada Goncarov'dan bir alinti yapmis, ama Oblomov benzetmesine kalkismamis. Ancak yazinin tamamini okumadim, belki gozumden kacan bir yerde yapmis olabilir.


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

""
Peçorin'le Aylak Adam'ın benzer koşullar içinde yaşamaları... Peçorin'le Aylak Adam arasında benzerlikler buldum... Peçorin'in şu sözleri Aylak adama ışık tutuyor...

Hmmm. Ben yanlış bir metni mi okuyorum. Here

Bu arada, rica ederim canım. Thumb Down


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

barisacar dedi ki:
""
Peçorin'le Aylak Adam'ın benzer koşullar içinde yaşamaları... Peçorin'le Aylak Adam arasında benzerlikler buldum... Peçorin'in şu sözleri Aylak adama ışık tutuyor...

Hmmm. Ben yanlış bir metni mi okuyorum. Here

Bu arada, rica ederim canım. Thumb Down


Tesekkur ederim, ama ben de zaten Zamanimizin Bir Kahramani'yla (Pecorin'le) benzerlik kurmamis, demedim ki. Oblomov'la benzerlik kurmamis dedim. Ondan once ne demistim?
""
Ote yandan C. ile Oblomov arasinda da fazla benzerlik oldugunu dusunmuyorum -Fethi Naci'nin yazisini okumadim, ama anlasilan o ki Fethi Naci boyle bir benzetme de yapmis.

Hala mi baska metinleri okuyoruz, anlamadim ki...


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

""
barisacar dedi ki:
""
eren yazdı:
Fethi Naci'nin yazisini okumadim, ama anlasilan o ki Fethi Naci boyle bir benzetme de yapmis.

Başımız üzerinedir!

Fethi Naci'nin Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını Lermontov'un Zamanımızın Bir Kahramanı'nın Peçorin'iyle karşılaştırdığı yazısı:

Kaynak: Yusuf Atılgan'a Armağan kitabı

Gordugum kadariyla boyle bir benzetme yapilmamis.

Kesin başka metinleri okuyoruz. Laughing out loud


Re: Yusuf Atılgan Yaşamı ve Yapıtları

barisacar dedi ki:
Kesin başka metinleri okuyoruz. Laughing out loud

Benim soyledigimi cimbizlarsan olacagi bu. Ben ne demisim, sen onu alintilayip ne soylemissin.