UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Yeşil Dil

21 Eyl 2008
ozozutemiz

Anton Çehov
Bütün Öyküler I/1880-1884
(Çev:Mehmet Özgül)
Cem Yayınevi
İstanbul
4. Basım
2005
s. 69-88

İndirmek için tıklayın:
Öykü forumdan kaldırılmıştır. (Bkz.:Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Yeşil Dil

Yeni Çehov öykümüz.


Re: Yeşil Dil

"Yeşil Dil" Çehov'un pek alışık olmadığımız, uzun öykülerinden biri.

Herkese iyi okumalar diliyorum.


Re: Yeşil Dil

"Yeşil Dil", Abdullah'ın da söylediği gibi şimdiye dek forumda okuduklarımız arasında en uzun öykü. İki bölümden oluşan öykünün en başında "Küçük bir roman" (İngilizcesine de baktım: "A Little Novel" diye çevirmişler, "novella" vb. dememişler) notunun bulunması da bence ilginç. Çünkü, bu 20 sayfalık anlatının bir roman olup olmadığı sorusu, ne zamandır "Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler" başlığında tartışmakta olduğumuz "türler arasındaki ayrım" meselesine denk düşüyor.

Yeşil Dil, kadın özgürlüğü teması etrafında şekillenen oldukça bildik bir hikâye. İki kişi birbirlerini severler, ancak kavuşmalarının önünde gelenekler ve kızın babasına vermek zorunda kaldığı bir söz vardır. Kız istemese de acı bir ilacı yutar gibi babasının seçtiği, zekâdan ve anlayıştan nasibini almamış zavallı Çayhidzev'le evlenmek üzeredir. Tanrıtanımaz oldukları laf arasında söylenen ve dönemin revaçta olan pozitivist düşünce akımlarına yakın oldukları anlaşılan -anlatıcının da dahil olduğu- bir grup "aydın" da bu duruma müdahale etmeyi ve seven gençleri birbirine kavuşturmayı iş edinirler.

Prenses Mikşadze'nin şahsında aristokrasinin kalıntılarıyla alay eden anlatıcı, kadınların kendi hayatlarına ve sevgilerine sahip çıktıkları bir dünyanın savunusunu, ajitasyona kaçmadan, eğlenceli biçimde yapıyor. Çayhidzev karakterinin sersemliği öykü boyunca benim gözüme batan tek aksaklıktı. Prenses Mikşadze romanlardan tanıdığımız Rus aristokrasisinin tipik ve canlı bir örneğini sergiliyor. Yeşil Dil'e her yıl tatile giden aydınlarsa, belki Turgenyev'inkiler kadar radikal değiller, ama yine de gözlerinin önünde olan bir ahmaklığa kendi meşreplerince müdahalede bulunmaya çalışıyorlar. Dönemini ve aristokrasiyle burjuvazi arasındaki çatışmayı yansıtması bakımından dikkate değer bir öykü olduğunu düşünüyorum. Thumb Up


Re: Yeşil Dil

Rus romanlarındaki aristokrat yaşamı, aristokrasinin o katı kurallarını, ilişkileri, oturup kalkışlarındaki, konuşmalarındaki özeni, entrikaları, yaşadıkları büyük salon, oda, bahçe vs. betimlemelerini okumaktan çok keyif alırım nedense. Bu öyküde de betimlemeler, prensesin uygulamaya çalıştığı kurallar, uyulması zorunlu davranış biçimleri keyif verdi bana.
Eren, aristokrasinin kalıntılarıyla alay edildiğini söylemiş. Çehov'un diğer öykülerini düşününce Eren'in bu tespiti doğru diyorum ama "Benim hoşuma giden yanı ise güzelliğiyle çevresindeki güzellikleri ezmemesi..." diye başlayan cümlede o kalıntılara ait bir yapıdan bahsediyor anlatıcı. Yapılar da aristokrasinin katı kurallarının bozulmamasına hizmet etmek için yapılmış gibi görkemli yapılar. Belki izlediğim bir filmden etkilendiğim için böyle düşünüyorum. Kurallar yüzünden bir araya gelmeleri mümkün olmayan aşıklar için o katı kuralların nasıl değişmez olduklarını yönetmen, masadaki çatal, bıçak, kaşıkların nasıl sırasıyla dizildiğini çok çarpıcı bir biçimde göstermişti. Perdeler, büyük kapılar...

Öykünün giriş cümlesi:
"Kendimin roman kahramanlarımın tuttuğu güncelerde adı Yeşil Dil diye geçen Karadeniz kıyısında bir yerde güzel mi güzel şato gibi bir kır evi yükselir." Güncelerde geçen, sadece, Karadeniz kıyısındaki o yerin adı mı, kır evi de güncelerde geçen bir ev mi ben cümleden çıkaramadım. Anlatıcımız bir yazar ve roman kahramanlarının güncelerindeki bir evden söz ediyorsa böyle bir ev gerçekte yok. Anlatıcı, kurguladığı romandaki kahramanlarının kurguladğı bir öyküyü öykü içinde kurgu biçiminde anlatıyor. Daha anlaşılır bir biçimde ifade edebilirsem yeniden yazacağım.

Yazlığın sahibi Gürcü mü desem, Çerkez mi, cümleleri bana sanki Çehov bu öyküyü diğer öykülerindeki gibi yermek, alay etmek, aksaklıkları göstermek vs. için değil de, kurgulama alıştırması yapmak, kendini eğlendirmek için yazmış gibi geldi. Kim bilir, diğerlerinin romanlarından heveslenmiş, bir de ben anlatayım, bakalım nasıl olacak demiştir belki. Ama, prensesin kızına aşık olan Yegorov'un "Tiflis güzel bir kenttir. Sokaklarını "beylerin" süpürdüğü, hatta otellerde ayakkabı boyacılığı yaptığı bu kentin erdemleri arasında..." cümleleri benim bu düşüncemi çürütüyor.


Re: Yeşil Dil

""
Yazlığın sahibi Gürcü mü desem, Çerkez mi, cümleleri bana sanki Çehov bu öyküyü diğer öykülerindeki gibi yermek, alay etmek, aksaklıkları göstermek vs. için değil de, kurgulama alıştırması yapmak, kendini eğlendirmek için yazmış gibi geldi.

Bende de öyküyü okuduktan sonra Elif'in anlattığına yakın bir düşünce oluştu. "Çehov, ben roman yazsam neler yapabilirim?" türünden bir sorunun peşine düşmüş gibi. Anlatıyı okurken her bir karakter, ileride bir Çehov öyküsünde yer almak için oraya toplanmış gibiydi. "Mariya Yegorovna, kızı Olya, anlatıcı, Gürcü damat adayı..." gibi birçok kişiden bahsedilebilir. Olaylar için de benzer bir düşünce geliştirilebilir. "Düğün gecesinde yaşananlar, yazlıktaki insan ilişkileri, Olya'nın yazlıkçılarla olan ilişkisi" Çehov'un başka öykülerde geliştirebileceği dinamiklere sahip.

Eren'in de belirttiği "Kısa Öykü Kuramı Üzerine Makaleler" başlığı üzerinden yürütülen tartışma için bu öykü güzel bir örnek oluşturabilir.

Bu arada "Yeşil Dil" diye tanımlanan yer, eskilerin leb-i derya dedikleri kara uzantısı mıdır?


Re: Yeşil Dil

Ciktisini yeni aldim bu oykunun, bir gun muhlet istiyorum. Yarin bir seyler yazabilecegim.

Uzunhikaye sayesinde okumaya bir turlu firsat bulamadigim Cehov'u biraz olsun tanimis oldum.

Uzunhikaye'ye binlerce tesekkur!!!


Re: Yeşil Dil

YEŞİL DİL
1. Gönderim
Deniz Saraç

Çehov’un küçük bir roman diye belirttiği iki bölümden oluşan Yeşil Dil adlı öykü, komedya özelliği taşımaktadır.
Birinci tekil şahıs ağzıyla yazılan öyküde, anlatıcımız, genç bir subaydır. Olayın geçtiği yer Yeşil Dil olarak anılan, Karadeniz kıyısında ortaçağ şatolarını anımsatan bir kır evidir.

Toplumdaki kadına bakış anlayışı ve evlilik sorununu ortaya koyan bu öyküde, değişen ekonomik ve toplumsal yapısına karşı aristokrat yaşamında direnen kır evinin sahibi, Mariya Yegorovna Mikşadze elli yaşlarında, Kafkas beyinin kızı, yani prenses olan bir kadındır. Yazlık evinde kullanmadığı odaları yaz boyunca kiralamaktadır. Kişiliği toplumsal konumuyla özdeşleşmiştir. Etiket düşkünüdür. Ona göre soyluluk, erdemlerin en büyüyüğüdür. Ekonomik durumunun kötü olmasına ve bu yüzden evinin odalarını yaz sezonunda kiraya vermesine ve üstelik kiracılarından borç para almasına karşın, “soylu kanı”yla gurur duyar, “soylu olmayan” sevdiği kişiler için üzülür. Prenses, konukseverdir, ancak, serttir, kuralcıdır, konuşmayı, gülmeyi sevmez, dediği dediktir.

Kiracıların; “Biz erkekler bu mavi gözlü dilbere bayılırız, ona aşık değiliz ama onsuz da edemeyiz. O, hepimiz için candan bir dost, arkadaş çevrimizin yeri doldurulaz bir üyesidir” dediği Olya; Mikşadze’nin on dokuz yaşındaki kızıdır. Geleneksel aristokrat eğitimden geçmiş, güzel, zeki bir kızdır.

Anlatıcımızdan Olya’nın kırevindeki kiracıların gözdesi olduğunu öğreniriz. Hep, birlikte eğlenirler. Kiracılar arasında doktor, gazeteci, fizik masteri, bir üniversite öğrencisi, ressam, hukukçu bir baron vardır.

Kiracılar, Mayıs ayında Yeşil Dil’e gelirler ve Eylül ayına kadar yazlarını orada geçirirler. Mart ayında kiracıları Yeşil Dil’e çağıran iki mektup gelir. Biri prensesten, diğeri ise Olya’dan.

Kiracıların Prenses’in soyluluk göstergesi olan tüm davranışlarıyla, inançlarıyla dalga geçer, onun dayattığı kurallara uyuyormuş gibi yapıp, gizliden kadınla alay ederler.

Mikşadze ise, kiracıların onunla alay ettiğinin ayırdında değildir. Dahası onları eğittiğini, yönettiğini, akıl verdiğini düşünür. Bununla da övünür.

Kır evinin kiracılarından başka, kır evine gidip gelen komşular vardır. Bunların içinde “iki kez harp akademisi sınavlarına girdiği halde başarısızlığa uğramış, topçu üsteğmeni rütbesiyle ordudan ayrılma, çok okumuş, ileri düşünceli bir genç olan Yegorov” da vardır.

Mikşadze, Yegorov’dan hoşlanmaz ancak onu evine davet etmesine neden olan iki şey vardır: para ve rütbe düşkünlüğü...
Kadının Yegorov’dan hoşlanmamasının nedeni, adamın prensese göre soylu davranışlara uymayan tutumudur. Duygularını kontrol edemez, öfke patlamaları olmadık yerlerde kendini gösterir. Muhaliftir, düşüncelerini açıkça söyler.

Yegorov’un Yeşil Dil’e gelmesinin nedeni ise Olya’dır. Olya’yı sevmektedir ama onunla evlenmesinin olanaksızlığını bilir. Çünkü Olya nişanlıdır. Olya da Yegorov’a aşıktır. Ancak Olya gibi aristokrat eğitimden geçmiş biri sevgisini açığa vuramaz. Kuralları çiğneyebileceği aklına bile gelmez.

Annesine göre ise; “Olya kimseyi sevemezdi, sevmemeliydi.”

Olya’yı babası Prens Mikşadze sağken, 7 yıl önce, yakın dostu toprak ağası Prens Çayhidzev’in oğluyla nişanlamıştır. Bir çeşit, bizdeki beşik kertmesi karşılığı olan bu nişanlılığın istenilen sonda bitmesi için, İki yıl önce baba ölürken, kızından Çayhidzev’den başkasıyla evlenmemesi sözünü alır. Olya da babasına şeref sözü verir. Ama Olya; “Babasının, bu koskoca adamın, böyle salakça şeyler yapmasına akıl erdirememiştir.”

Ancak, Olya, verdiği şeref sözünü yerine getirmenin onurlu bir davranış olduğunu düşünür.

Anlatıcımıza göre ise, verdiği sözü tutmanın anlamı yoktur. “Babası, sanki onun verdiği sözü yanında mezara götürmüş de bundan dolayı büyük bir övünç duyuyor gibiydi. Ne romantik, ne olağanüstü bir sözdü bu!” diye hafife alır Olya’nın davranışını.

Anne ise, bu nişanlılığını onaylar, bir an önce delikanlının üniversiteyi bitirip evliliğin gerçekleşmesini ister. Bu nişanlılığı onaylamasının iki nedeni vardır. Öncelikle delikanlı, “soylu kan”dan gelmektedir, ikincisi “kocasının isteği onun için kutsaldır.

Sonunda delikanlı okulunu bitirip” Yeşil Dil’e gelir. Prenses onu heyecan ve mutluluk içinde karşılar. Temmuz sonunda yapılacak düğünün haberi tüm Yeşil Dil’e yayılır. Kiracı gençler mutsuzdur, Olya mutsuzdur.

Çehov, öyküde “eski töre”ye karşı çıkan genç kiracıları, “şamatacı, uçarı, tanrıtanımaz gençler” olarak betimlemiştir. Onların karşı çıkışları köksüzdür. Amaçları, özneldir. Toplumu ileri götürecek bakış açısından yoksundurlar. Öyle bir sorunları da yoktur.

Kiracı gençler, Olya’yı evlilik düşüncesinden caydırmaya uğraşırlar. Olya’ya yaptığının aptallık olduğunu söyledikçe; kız, gözyaşları içinde babasına verdiği sözü anımsatır gençlere. Olya’nın nişanlısı da bu evlilikte kızın gönülsüzlüğünü sezmiştir. Ancak, Olya’ya: “Biliyorum, beni sevmiyorsunuz. Bu durumda nişanlı kalmamız garip geliyordur size. Gene de ilerde beni seveceğinizi umuyorum...” diyerek, bencil ısrarcılığını sürdürür.

Kiracı gençler, bir gün, yapılan hazırlıklardan o akşam düğünün yapılacağını anlarlar ve bir plan yaparlar. Ne olursa olsun, sonu rezalet ile de bitse, Olya’yı Çayhidze’den kurtaracaklardır.

Yegorov ise, Çayidze’nin Yeşil Dil’e geldiği günden beri kendini 20 kilometre uzaktaki çiftliğine hapsetmiştir.

Çehov, “çok okumuş, ileri düşünceli bir genç olan” üsteğmen Yegorov’u da harekete geçemeyen, edilgin bir tip olarak göstermiştir. Aşkı için savaşım vermeyen, ancak başkalarının itelemesiyle eyleme geçen biridir Yegorov. Onun kişiliğinde, iyi şeyler düşünen, ancak hiçbir olumlu etkinliği olmayan aydını görürüz.

Anlatıcımız, Yegorov’u kırevine getirmek için çiftliğe gider, Yegorov sarhoştur. Onu ayıltıp, Yeşil Dil’deki kameriyeye getirir.
Olya’ya gidip, Yegorov’un ölmek üzere olduğunun haberini verirler. Olya perişan halde gençlerin peşinde kameriyeye gider. Yolda sürekli “Ama kesinlikle benim suçum değil... Ne yapabilirdim, babam öyle istedi! Yevgraf anlamalıydı beni... Durumu çok mu kötü?” diye sorar.

Kameriyeye geldiğinde sevdiği adamı sağlıklı görür. Mutlulukla kollarına atılır.

Yegorov, Olya’ya sevgisini anlatmak ve düğün saati geçene kadar oyalamak için dil döker, onu ikna etmeye çalışır.

Gece saat 12’de düğün töreni başlayacaktır. Ancak Olya’yı ortalıkta göremeyen anne telaş içinde, aralarında kiracıların da bulunduğu birkaç kişiyi Olya’yı aramaya gönderir. Olya gece 2’ye kadar bulunamaz. Sonunda nerede ve kiminle olduğunu öğrenen anne, öfke içinde kızının başının ağrıdığını, düğün töreninin ertelendiğini duyurur konuklara.
Olya bahçeden eve doğru giderken, anlatıcımız gizlenerek onu izler. Yegorov’un aşkı mı, annesinin korkusu mu galip gelmişti. Bunu görmek ister.

Kız annesiyle karşılaştığında başı diktir ama titremektedir. Anne öfkeyle kızını azarlar, kız odasına gider. Yüzünden duygularını anlamak olanaksızdır.

Gençler gece Çayhidzev’le görüşmek, yaptıklarının hoş karşılamasını dilemek için aralarından bir temsilci seçerler. Çayhidzev, onları anladığını, babasına verdiği sözün önemli olmadığını, ama Olya’yı sevdiği için onunla evlenmekte ısrarlı olduğunu belirtir.

Çayhidzev kişiliğinde karşısındaki insanın duygu ve düşüncelerine değer vermeyen tipi görürüz. Kendi çıkarı için inanmadığı kimi düşünce ve değerleri kullanabilen bir insandır Çayhidzev.

Ertesi sabah, kiracılar, Prensese, Yegorov’un Olya’yı ikna etmek için söylediği sözlerin aynısını; “kadınların özgür olduğu, evlilikte seçme hakları bulunduğu, onların da kişilik taşıdığı”nı bağıra çağıra anlatırlar. Prenses’e Yegorov’un mektubunu okurlar. Prenses, kiracıları artık Yeşil Dil’de istemediğini söyler.

Gençler, üç hafta boyunca Yegorov’un çiftliğinde kalırlar. Yaptıkları tek şey aralıksız içki içmektir. Bir de Yegorov’u avutmak. Üçüncü haftaya girerken, içlerinden Baron’a Prenses’ten bir mektup gelir. Bazı yazışmalar için Yeşil Dil’e uğramasını ister. Baron gider. Üç gün sonra diğer gençler, Baron’dan haber alma bahanesiyle Yeşil Dil’e giderler. Prenses onları azarlayarak da olsa eve kabul eder ve Eylül sonuna kadar Yeşil Dil’de kalırlar.

Anlatıcı subayımız Moskova’ya döndükten sonra Yegorov’dan bir mektup alır. Anneyi ikna etmiştir. Gelecek yaz düğünleri vardır.

Bu öyküde Olya tipiyle aşkın itici, dönüştürücü gücünü görüyoruz. Aldığı eğitim ve inandığı değerlere karşın, “yazgısını” değiştirebilen tek olumlu tiptir Olya.

İzlek: Aşk evliliği mi, töre evliliği mi? “Bu, yeni bir kuşak yetişince belli olacak; yaşamlarında, bir kadını asla parayla ya da başka bir toplumsal güç aracıyla satın almamış olacak yeni bir erkekler kuşağı; kendini gerçek aşktan başka hiçbir nedenle bir erkeğe vermeyecek, ya da bunun iktisadi sonuçlarından korkarak kendini sevdiği kimseye vermekten vazgeçmeyecek olan yeni bir kadınlar kuşağı...”(1) yetiştiğinde...

1. F. Engels, Ailenin, özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sol Yayınları, 1998, s.97.


Re: Yeşil Dil

Oykunun bitisindeki yarim kalmislik duygusuyla yorumlardaki "Cehov, bir de roman yazmayi deneyeyim demis" cumlesi kafamda birlesti.

Sanki 500 sayfalik bir roman yazmis, arada olup bitenleri tum ayrintilariyla anlatmis gibi kolaycacik bitirmis oykuyu Cehov.

Olayin sonuclanis biciminden kaynaklanmiyordu yarim kalmislik, tum hiyakeyi ozet olarak dinlemisken her seyin kolayca cozumlenmesi veriyordu sanirim bu duyguyu.

Olya'nin annesi cok iyi niyetli anlatilmis, soylularin adetlerini yuzune carpmiyor okuyucunun, ama onlara gulmemizi sagliyor Cehov.


Re: Yeşil Dil

Yeşil Dil öyküsü irdeleme metninin eleştirisi aşağıdadır.

Yeşil Dil’ Öyküsü İrdeleme Metni Eleştirisi

Öykümüzde bir anlatıcı var. Bir de öyküyü yazan Çehov var. İrdelemede kimi değerlendirmelerin kime ait belli değil. Karıştırılmış. Çehov mu öyle düşünüyor, anlatan yazar mı öyle düşünüyor? Gençlerle ilgili bir şeyler söyleniyor. Uçarı, şamatacı gibi. Bu irdelemede betimleme olarak verilmiş. Betimleme bu mudur? Olya yazgısını tek başına mı değiştiriyor? Gençlerin büyük çabası var.

Uzunca bir özet. Öyküde olanlar bize olduğu gibi sunulmuş. Dilde özensiz.

Bu gençler öznel bakıyor. Onların bir şeyleri değiştirmek gibi bir niyetleri yok ki.

Komedya özelliği taşıyor ama bu özelliği taşımasına neden olan nedir ya da bunu gülünç kılan nedir? Gülünç olanın üzerinde durulacaksa bu prenses Marya. Onun üstünde durulmalı. Çarhidzev ile ilgili yargı aşırı.

Çehov bu öyküye bir küçük roman diyor. Önceki öyküleri gibi yoğun değil, dağınık. Roman gibi tasarladığı şeyi kısaca bitirmiş gibi. Bu kişileri, çok fazla ele alıp geliştiremeden.

Bu öyküye komedya denilebilir mi? Komik unsurlar var. Evet ama başka öykülerinde de var.

Biçim farklılığının getirdiği estetik sonuçlar var. Öbür öykülerinde daha trajikti Çehov. Üst sınıftan insanları anlatıyor, fakat o insanların içine giremedi mi acaba Çehov? Öbür öyküleri gibi vurucu değil.

Öyküyle irdeleme arasında paralellik var. Çehov öyküyü iyi toparlayamamış, netleştirmemiş. Değerlendirme de aynı şekilde olmuş. Dağınık, tümce öbekleri arasında bağlantısı tam değil, ilgisiz paragraflar var.

Bu öyküde Olya bir kişiyi değil bir durumu tarif ediyor. O bir şeyin yönünü gösteren bir karakter. O zaman Olya’yı etkileyen insanları da farklı değerlendirmek gerekiyor: gençlerin durumu, onların Olya’yı çekmek istedikleri yer, annesinin Olya’yı çekmek istediği yer gibi. Yani çatışma gelip Olya’da düğümleniyor. Yegarov’da aynı olayların içinde ama bir tarafa çekiştirilmiyor.

Gençlere odaklanırsak 1880’li yıllarda şöyle bir sorun var. Daha önce okumuş insanlar topluma gitti. Ama derdini tam olarak anlatamadı, bunun sıkıntısını yaşadılar, geriye çekildiler. Bu geri çekilişin sıkıntısı var. Bu dönemdeki gençlerin, değişimi isteyen gençlerin kendisini sıradan göstermek gibi bir dertleri var. Okumuş insanlarla Rus halkı arasında bir sorun var. Öykümüzde bu şamatacı gençler yenilmiş Narodnikler olabilir mi?

Yagodov ile ilgili yargı bu öyküden çıkarılamaz. Yagodov’da olumlu etkinliği olmayan aydını nasıl görürüz?

Çerhidzev yanlış değerlendirilmiş. Çok toy, deneyimsiz bir kimse.

Bir başta bir de sonda geçen mektup var. Bu mektuplar önemli olmalı. Biri annenin biri Olya’nın yazdığı mektup.

Bu gençler anlatılırken tek tek meslekleri söyleniyor. Bu önemli olmalı. Hepsi aristokrat yapının dışında. Bu insanlar neden Yagodov’a karşı tavır alıyorlar?

Toplumda kadına bakışı, evlilik sorununu ortaya koyduğu söyleniyor. Bu öyküde bunlar yok. Bu öykü alaycı bir öykü. Alay edilen prenses Mariya’nın temsil ettiği çökmekte olan aristokrasi aslında.

Yakup Kadri’nin Kiralık Konak da bir değişim romanıdır. Orda çöken bir konak var ve adam konaktan çıkmıyor, kimseyle konuşmuyor. Torunu ise Paris’e falan gidiyor. Vişne Bahçesi’nde de bir değişim var. Buradaki hiç kimse bilinçli değil. Çünkü değişimin bilincine varmak başka bir şeydir, değişimin sürüklediği yaşama uymak başka bir şey. Bir orta çağ şatosu. Bir şato kiralık olur mu? Bir aristokrat bilerek odalarını kiraya veriyor. Bu olacak iş mi? Bu çöküştür. Savaş ve Barış’ta Bolkonski’nin babası, son derece saygın. Bolkonski’ye diyor ki ‘Sen bir sene sonra nişanlan bir yıl sonra evlen’ deyince ‘Tamam baba’ diyor. Bir aristokrata karşı çıkmak mümkün mü?

Rus edebiyatının en büyük özelliği var bu öyküde. Uşakların, aristokratların romanlarındaki değişimine bakarsanız Rusya’nın değişimini görürsünüz. Bitmiş aristokrasi. Olya babasını dinlemiyor. Ama bunu bilinçli yapmıyor. Çehov değişimin farkında olmayan insanları belki de dramını anlatıyor. Çok acıklı bir öykü.


Re: Yeşil Dil

Yeşil Dil İrdeleme Metni
3. Gönderim
Deniz Saraç

Öykü, Karadeniz kıyısında Yeşil Dil diye anılan bir yerde, ortaçağ şatolarını anımsatan bir kır evinde geçer. Öyküde anne, kız, kızın nişanlısı aristokrat genç, bir küme küçük burjuva genç, kıza aşık genç adam olmak üzere başlıca beş karakter görürüz. Bu karakterler dönemin Rusyasıyla ilgili bilgi verir bize.

19. yüzyılın son çeyreğinde, Rusya’da aristokrasinin çöküşünü ve değişimin ayırdında olmayan insanların düştüğü durumu anlatır öykü. Bu çöküşü aristokrasiyi temsil eden iki karakterde izleriz. İlki, Mariya Yegorovna Mikşadze. Değişen ekonomik ve toplumsal yapıya karşı aristokrat yaşamında direnen kır evinin sahibi. Mikşadze, aristokrat yaşamında direnir ancak, yazlık evini kiraya verir. Bir aristokratin evini kiralaması, feodalizmin yükselişte olduğu dönemde olası mıdır? Öykü boyunca tüm direnmesine karşın, öykünün sonunda kızı Olya’ya evlilik iznini vermesiyle yenildiğini başka bir deyişle değişimi kabullenmek zorunda kaldığını görürüz.

Bir diğer karakter de Olya’nın nişanlısı Çayhidzev’dir. O da aristokrat sınıfın temsilcisidir. Aristokrat genç edilgen, içe kapanık, olayları akışına bırakmış, bir kişiliktir. Nişanlısı Olya’nın, bu evlilikte gönülsüzlüğünü sezmiştir. Ancak, Olya’ya: “Biliyorum, beni sevmiyorsunuz. Bu durumda nişanlı kalmamız garip geliyordur size. Gene de ilerde beni seveceğinizi umuyorum...” diyerek, umarsız ısrarcılığını sürdürür. Her iki karakter de Çehov’un “eşkiya topluluğu” dediği kiracılar tarafından alaya alınan kişiliklerdir. Kiracılar, Mikşadze’nin soyluluk göstergesi olan tüm davranışlarıyla, inançlarıyla dalga geçer, onun dayattığı kurallara uyuyormuş gibi yapıp, gizliden kadınla alay ederler. Mikşadze ise, kiracıların onunla alay ettiğinin ayırdında değildir. Dahası onları eğittiğini, yönettiğini, akıl verdiğini düşünür. Bununla da övünür. Çehov’un öykülerinde komik unsur, genellikle kişinin mesleğiyle, göreviyle ya da toplumsal konumuyla özdeşleşmesinden kaynaklanır.
Olya; Mikşadze’nin on dokuz yaşındaki kızıdır. Geleneksel aristokrat eğitimden geçmiş, güzel, zeki bir kızdır. Geçmişle bugün arasına sıkışmış bir karakterdir. Bir yandan aldığı eğitime karşın “eşkiya topluluğu” ile hoşça zaman geçirmekten hoşlanmaktadır. Bir yandan, babasına verdiği bir söz yüzünden, başkasına aşık olmasına karşın, istemediği bir kişiyle evlenmeyi doğal bulmaktadır.

Öyküdeki bir diğer karakter de kiracılardır. Bunlar lumpenleşmiş küçük burjuvalardır. Çehov’un küçük burjuva refahına ve rahatlığına karşı duyduğu tepkiyi simgelerler. Onlar da değişimin ayırdında olmayan, olayların sürüklediği karakterlerdir. İşleri, güçleri, şamata yapmak, eğlenmek olan bu topluluk, aşıkları, Olya ve Yegorov’u birleştirmek için kolları sıvarlar. Uğraşları başarılı olursa da, bu onların geleceği sırtlayacak kişiler olduğunu göstermez.

Kır evinin kiracılarından başka, kır evine gidip gelen komşular vardır. Bunların içinde “iki kez harp akademisi sınavlarına girdiği halde başarısızlığa uğramış, topçu üsteğmeni rütbesiyle ordudan ayrılma, çok okumuş, ileri düşünceli bir genç olan Yegorov” da vardır. Yegorov’un Yeşil Dil’e gelmesinin nedeni ise Olya’dır. Olya’ya aşıktır ama onunla evlenmesinin olanaksızlığını bilir. Çünkü Olya nişanlıdır. Çehov, “çok okumuş, ileri düşünceli bir genç olan” üsteğmen Yegorov’u da harekete geçemeyen, edilgin bir tip olarak göstermiştir. Aşkı için savaşım vermeyen, ancak başkalarının itelemesiyle eyleme geçen biridir Yegorov. Onun kişiliğinde, iyi şeyler düşünen, ancak hiçbir olumlu etkinliği olmayan aydını görürüz.

Değişimin ayırdına varamayan, değişimin sürüklediği yaşamlardır öyküde anlatılan. Değişimin yönü, Olya’nın duruşuyla belirlenir. Bu öyküdeki ibre Olya’dır. Evet, aristokrasi çökmektedir, ancak yeni sınıfın temsilcileri de insanca mutluluğa ve yaşamın anlamını araştıracak karakterler değildir. “Ne yapmalı?” sorusunun yanıtı henüz verilmemiştir.