UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



"Yeni", Ama Hangisi?

31 Mar 2011
Barış Acar

I.

Sanat tarihi disiplinine azıcık aşina olan biri çok iyi bilir; “yeni” tarihsel bir kategoridir. Tek başına “yeni” bulamazsınız. Yeni, kıyas yoluyla anlaşılabilecek bir olgudur. Sanat yapıtı anlamında bir şeyin “yeni” olması demek, “eskiye göre bir farkı olmak” anlamına gelir. Bir sanatçının bulduğu “yeni”, ya kendi önceki çalışmalarına göre farklı bir aşamayı temsil eder ya da kendine dek gelen sanat tarihi birikiminden bir kopmayı, farklılaşmayı tanımlar.

Üslup dönemleri olarak baktığımızda da benzer bir yansıma görürüz. İzlemincilik’in “yeni”si, Neo-klasik’ten beri sürüp gelen ve gerçekliğin belirli bir tür alımlanışını temel kabul eden yaklaşıma karşı yenidir. Dada, kübist aklın ayrıştıcılığına “yeni” bir fikirle müdahele eder. Donald Judd’ın işleri Soyut Dışavurumcu’nun izine karşı bir iz silme girişimi olarak “yeni”yi yeniden inşa eder. “Başka” değildir yeni, “başkalaşmış”tır önü sonu.

II.

Yeni, bağımsız değildir. Aksine, yeni olan bir şey, mutlak anlamda tarihsel bir bağımlılığın sonucu şeklinde ortaya çıkmayı işaret eder. -Tarihyazımı anlamında, ilk bakışta, fazlasıyla Hegelyan bir yön taşır gibi görünen bu yargının eziciliğinden kurtulmanın yolları bulunabilir mi? Kojeve’nin “olumlama üzerinden” işleyen bir diyalektik bulma girişimi ya da Ponty’nin asla bir senteze ulaşmayan “üst-refleksiyon” kavramlaştırması çeşitli çıkış yoları önerebilir.- Uzakdoğu felsefesinde iz sürebildiğimiz “yineleme” ya da ortaçağları kaplamış olan “kopya” fikri bu yüzden “yeni”nin uzağında işler. Kullandıkları epistemolojik çerçeve farklı olduğundan onu anlamakta/ tanımlamakta zorluk çekeriz. Dilsel yalınlaştırmanın baskılamasıyla bu yapıtlar içinde de “yeni”yi bulmaya meylediriz. Oysa yaratıcısı inatla bunların yeni olmadığını söylemektedir bizlere. “Yeni”nin kurumlaşmasının tuzağından kurtarılmış özgün bir yeni belki de böylece varolabilir. Ancak, yine de, bu konu hakkında şüphe taşımak gerekir.

III.

Yeni kavramının bir “bulunuş metafiziği” üretecek şekilde albenili olmasını sağlayan Derrida’nın işaret ettiği yanılgıdır: Aşkın bir hedef ya da durak varsayar “yeni”. Kendini ona yaklaşmak üzerinden yeni diye tanımlar. En azından çerçevenin dışında oturmuş karar veren bir merciyi gereksinir (Sanat tarihi halihazırda bu merci değil midir?). “Yeni” bir varlık kipi olarak algılandığında, -bir şeyin kendisiyle özdeş olmasının gerekliliği yüzünden- onun “eskime”sine de olanak tanınamayacağından, o diğer hiçbir şeyle bağı kurulamayacak, mutlak, aşkın bir nitelik kılığında karşımıza çıkar. Böylece, kurumlaşmış “yeni” tortullaşarak kendini yokeder. Bu hüzünlü tanrısal varoluşun uzağında bir sanat tarihi tasarlanabilir mi, sorusunu ciddiyetle ele almak gerekir. Keza, bir üst dil kurma yoluyla “sanatın ‘yeni’ tarihi” olmanın tuzaklarından sakınmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir.

IV.

Yeniyi bir varlık kategorisi olarak tanımlamakla onu bir olaylar zinciri gibi görmek bambaşka şeylerdir. “Yeni” bir varlık alanını tanımlayamaz. Bu, olayla olguyu birbirine karıştırmak anlamına gelecektir. “Yeni”, eğer ki, içinde varolabileceğimiz bir olgu değil, ancak oluşabileceğimiz bir süreç şeklinde görülebilirse, onda parlayan şeyler ortaya çıkar. “Yeni” süreçtir. Sanatçı ve sanat yapıtını iki varlık alanı olarak gören, buna karşın “sanat” kavramını inatla bir köprü şeklinde tanımlanamaz olarak kurgulayan Kant’ın uyarısını dikkate almak gerekir. İki varlık tabakası arasında asılı bir köprü -Kafka’nın Köprü’sü- her seferinde bir geçişlik yapıldığından ve üzerinden geçer geçmez yıkılması kaçınılmaz olduğundan “yeni”nin kapısından iki kez geçemezsiniz. Sanatçı “yeni” olamaz; yenilenebilir. Picasso’yu “yeni” kılan kübizm değildir. O “yeni”dir; çünkü diğer dönemlerinin içinden geçtiği hızla kübizmin de içinden geçmiştir. Üslupkıran olarak gerçek sanatçı, yenilerle örülü durmaksızın yıkılan bir köprü olarak tasavvur edilebilir. Varlığa getirilmiş “yeni”yi ancak sanat uzmanları ya da koleksiyonerler ister. Poe da Baudelaire de “yeni” yerine “özgün”ü yeğlemişlerdir. Özgün, yeni değildir; “başka”dır. Arnavut kaldırımları tıkırdatan bastonun tadına bakmak istemiyorsanız Baudelaire’in yanında “yeni”den söz etmemelisiniz.

V.

Aristoteles’e soracak olsak, “düşünülebilir olanaksız” derdi. Antik Yunan tragedyalarını okumuş olan aklı başında hiçbir adam, yeni bir şey icat ettiği fikriyle ortalıkta dolanmaz. Yeni, “olanaksız”ı olanaklılık alanına getirmez. Olanaklılıklar arasındaki olası paslaşmalardan biridir. Goethe bunu biliyordu. O yüzden yazdıkları, tragedyaların yanında yöresinde dönüp durdu. Yeni, bir sonraki varlık durağına kadar oluşabilen kararsız bir varlığagelme durumudur. Avangard ütopya gerçekleşemediği ölçüde yenidir. Sonunda tartışma gelir düğümlenir, “melali anlamayan nesle aşina” olup olmamaya. Unutmamak gerekir, deus ex machina (makineden tanrı) da gününde “yeni”ydi.

* Bu yazı, Sıcak Nal dergisinin Mart-Nisan 2011 tarihli 7. sayısında "Edebiyatta Yeni" dosyası çerçevesinde yayımlanmıştır.

Kategori:

Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Zihnimdeki "yeni" kavramı bende, nesnenin(sanat eseri) yanında onu var eden sanatçı(avangard) ile de başat bir biçimde çağrışım yapmakta.

Eğer buradaki "yeni", tarihsel olandan ve tabiki geçmişten kopuşu ve geleceği sürekli artan bir ivmede tekrar inşaa sürecini kapsıyorsa; bu artık ruhuna el-fatiha okuyup defnettiğimiz bir cenazaden başka birşey değil.

Çünkü artık özneyi kaybetmiş durumdayız. Yani avangardı... Sanat eseri ve yaratıcısı arasındaki dolayımsız ilişki iyiden iyiye muğlaklaşmış, araçsal bir duruma indirgenmiştir artık. Araçlara ve protezlere bağlı yaşayan bedenler yeni yöntemler üretmekten çoğu kez uzaktır. Yada şöyle ifade edelim; sanat eserini meydana getiren süreçlere ait üretim yöntemlerinin çeşitlenmesi beden üzerinden değil araçsallaştırılmış bir akıl üzerinden gerçekleşmektedir. Örneğin bilgisayarın bize sunduğu olanaklar.


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

""
Sanat yapıtı anlamında bir şeyin “yeni” olması demek, “eskiye göre bir farkı olmak” anlamına gelir. Bir sanatçının bulduğu “yeni”, ya kendi önceki çalışmalarına göre farklı bir aşamayı temsil eder ya da kendine dek gelen sanat tarihi birikiminden bir kopmayı, farklılaşmayı tanımlar.

"Yeni" olanı üretme kaygısı bir noktada halkı çekip çevirme, büyük idealler (ütopya) peşinde koşmanın ve sanatsal üretimde sürekli kutsanan ve ivmelenen bir geleceği inşaa etmenin olanaklarını araştırmakta birleşir. Burada "eskiye göre bir farklı olmak" diyebileceğimiz arzulanan, ulaşılması hedeflenen bir kızıl elma olarak bile görülebilir. Sanatçı geleceği halk adına kendisi kurar. Bir nevi ikonakırıcılığıa girişir. "Yeni" olan şey geçmiş ile olan farklılıklarımızın her ne suretkle olursa olsun artırılmasıyla ancak ortaya çıkabilecektir. "Yeni" olan durum ideolojilere yani büyük anlatılara da temas etmeden geçemez. Yani "Yeni" tek bir ideolojik durumun tekelinde değildir ve olmamıştır. Rus avangardlar, Avrupalılarla bu noktada buluşurlar. Geleceği inşaa atme arzusu esastır. Yöntemler farklı olsa dahi...


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

“yeni”yi; şimdi ve geşmiş arasındaki fark olarak belirlemekteki, yani onu “iki durum arasındaki farktan” çıkarmaktaki yanılsama, söz konusu iki durumun belirlenebilirliğine ve tanımlanabilirliğine dair bir sayıltıdan yola çıkmaktadır.( böylece “yeni”, “kendisine özdeş olan” iki durumun –ki bu geleneksel düşüncede; belirlenebilirlik, sınırlanabilirlik ve tanımlanabilirliğin temel koşullarındandır- farkına dönüştürülmüş olur.) oysa “durumların” sınırlarının belirlenebilirliğine dair güven pekala bulunuş metafiziğinden başka bir şeyden kaynaklanmamaktadır. Tam da bunun için; ortaya konulmuş olan “yeni yeni”, yapılmak istenilenin aksine “metafiziğin göbeğinden” çıkıp gelmektedir.

“Yeni”yi iki şeyin farkından çıkarmak; kaçınılmaz olarak bu tasavvuru geliştireni “bulunuş metafiziğince” düzenlenmiş bir söylemler pratiğinin himayesine almaktadır. Barış Acar’ın “üstesinden gelemediği” de budur. Aslına bakılırsa, “Tarihyazımı anlamında, ilk bakışta, fazlasıyla Hegelyan bir yön taşır gibi görünen bu yargının eziciliğinden kurtulmanın yolları bulunabilir mi?” sorusu Barış Acar’ın sorunun içten içe farkında olduğunu göstermektedir. Burada hegelyen düşüncenin nufuz etme gücünün düşünüldüğünden de fazla olduğunun kanıtı ile karşılaşmaktayız: hegelyen düşüncenin devinimindeki temel unsur; “karşıtların çatışması”.. daha açık bir ifade ile burada söz konusu olan düşünce şudur ; “sınırları çizilmiş olduğu için birbirine karşıt olabilen” iki durumun “sentezi” olarak “yeni”. pek tabii, sorunumuz diyalektiğin kapanıp kapanmayacağına dair bir karar vermek ile çözülebilecek “sığlıkta” değildir. Sorun daha diyalektik “kendi tarzında” işlemeye başladığı an ortaya çıkmakta, ancak “kurgul felsefe” çeşitli hallere bürünerek bu sorunu gözlerden gizlemeyi başarabilmektedir. Diyalektik “farkı”, yani “yeni”yi düşünebilmek için “günümüzde” olduğu gibi, “geçmişte” de karşıtlıklara ihtiyaç duymuştur. Tüm tanıma ve tanınma sistemetiği böylece nietzsche ‘nin “reaktif düşünüş” dediği, derrida’nın “bulunuş metafiziği geleneği” dediği bir dizge içerisinde olup biter. Bu bağlamda deleuze’ün “hegel düşmanlığı” sadece etüt edilmemeli, ”iyi” etüt edilmelidir.. “Yeni” reaktif düşünüşte “kurumsallaşmak” için ortaya çıkmıştır, çünkü başından beri bir kurumsallık içerisinde ; kurumların çatışması sayesinde belirir: diyalektik “çatışmanın, savaşın” dilini anlayamamanın” diğer adıdır. Diyalektiğin ucunun açık bırakılması yahut hegel’in yaptığı gibi kapatılması ise sadece bir tefferruattır. Kabul etmek gerekir ki, birincisi “çağın ruhuna” daha uygun olduğu için daha tehlikelidir de. Zira “ç-ağ”, “ruhuna” uygun olanı gizlemeyi sever.

barış acar’ın “yeni”ye ilişkin en önemli tespiti “yeni”nin ertelenme- ertelemenin ne şekilde tasavvur edildiğini göz ardı edersek- ile ilişkisine değinmiş olmasıdır. “Picasso kübizmin de içinden geçtiği”, “kafka bir dağılan bir köprü olduğu için” “yeni”dir. Ancak “ertelemeyi” tasavvur ediş tarzı, burada sadece hegelyen diyelaktiğin kapanmasının ertelenmesinden ibaret görünmektedir. Tam da bunun “deus ex machina”nın bir zamanlar “yeni” olduğu düşüncesi kabul edilebilir görünür. “Yeni” böylece “kronolojik bir önce ortaya çıkma” ile birlikte ilişkilendirilmiş de olunur. Bu ise “yeni”nin “iki durum arasındaki fark” düşüncesine referansla tasavvur edilmesinden de daha “kaba” ve “yanlış” bir şekilde tasavvuru işaret eder.

Bu eleştirilerim ,yine barış acar'ın trier filmleri için yazdıklarına binaen itirazlarım ile birlikte düşünülürse daha işlevsel olabilir.


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

""
Kojeve’nin “olumlama üzerinden” işleyen bir diyalektik bulma girişimi ya da Ponty’nin asla bir senteze ulaşmayan “üst-refleksiyon” kavramlaştırması çeşitli çıkış yoları önerebilir.

"Ponty" değil "Merleau-Ponty" olmalı (tabii eğer kastedilen kişi Jean-Luc Ponty değilse Wink)


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Son zamanlarda sanat yazılarındaki verimlilik gözümden kaçmıyor. Rahmi Öğdül ve senle yeni bir pencere açılıyor önümde, okuyorum öğrenmeye ve tartışmaya çalışıyorum.

Aklıma Serveti Finun'cular geldi. Yeninin, geriye gidişle (dekadanlık meselesi) suçlanması Smile


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Barış Acar’ın değinileri şu son günlerde benim için en doyurucu “alış-verişlerden birisi oldu. (daha çok alış, daha da çok ne “verebilir” ? …
Aşağıdaki alıntılarım, onun yazısından, benim sorgularıma ulaşanlar;
““Başka” değildir yeni, “başkalaşmış”tır
“yeni” herkes için günlük yaşamda farklı anlamlara karşılıktır.
“Dilsel yalınlaştırmanın baskılaması
“Yeni”nin kurumlaşması”
Yeni kavramının bir “bulunuş metafiziği” üretecek şekilde albenili olması

(Sanat tarihi halihazırda bu merci değil midir?

bir şeyin kendisiyle özdeş olmasının gerekliliği yüzünden- onun “eskime”sine de olanak tanınamayacağından
kurumlaşmış “yeni” tortullaşarak kendini yok eder
hüzünlü tanrısal varoluşun uzağında bir sanat tarihi tasarlanabilir mi
Yeni” süreçtir.
Sanatçı ve sanat yapıtını iki varlık alanı olarak görmek
Sanatçı “yeni” olamaz; yenilenebilir.
Picasso’yu “yeni” kılan kübizm değildir. O “yeni”dir; çünkü diğer dönemlerinin içinden geçtiği hızla kübizmin de içinden geçmiştir.
“yeni” yerine “özgün” Özgün, yeni değildir; “başka”dır.
Arnavut kaldırımları tıkırdatan bastonun tadı…?
Baudelaire’in yanında “yeni”den söz etme…
Antik Yunan tragedyalarını okumuş olan aklı başında hiçbir adam, yeni bir şey icat ettiği fikriyle ortalıkta dolanmaz.
Yeni, bir sonraki varlık durağına kadar oluşabilen kararsız bir varlığagelme durumudur.
Avangard ütopya gerçekleşemediği ölçüde yenidir. Sonunda tartışma gelir düğümlenir, “melali anlamayan nesle aşina” olup olmamaya. Unutmamak gerekir, deus ex machina (makineden tanrı) da gününde “yeni”ydi.”
Tüm bunlarla ilgili “takıntılarımı” paylaşmayı düşünüyorum.
Gerçekten yaklaşımları “ben bunları neden farklı şekil ve sözcüklerle düşündüm ?” , “Bu düşündüklerini nasıl daha çoğul yapabiliriz” diyebileceğim şeyler.
“yeni” bence her şeyden önce öznel bir kavram. Eskiyi, s,zden öncesini özümseyebildiğiniz kadar bugüne ve yarına adım atabilecek birisi oluyorsunuz. Bu nedenle, dediği gibi Barış Acar’ın, bir kübist olabilmek için, önce gözünüzle karelere ayırarak bakmayı keşfetmeniz gerekir. O bence bir bilinç değil, bir içgüdü, ve şaşırtıcı görme biçimi. (insanın kendisi için)
Yukarıda altını çizdiğim, beni düşündüren, farklı yanlara doğru düşünmemi sağlayan her konu için tekrar yazmayı düşünüyorum.
Barış Acar’a çok çok teşekkürler.
(yazdıkları benim için çok anlaşılır ve düşündürücüydü)

(Alıntılarla kendi düşüncelerimi ayrıamadım. ne olur kusuruma bakmayın)


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Süreyyya, Sıcak Nal'daki dosyadan söz ettiğinde tutmaya başladığım notlar yukarıdakiler. Aynı günlerde Cemal Süreya'nın bir radyo konuşmasında ettiği "Yeni, doğrudur da." lafını duymuşluğumun da etkisi var yazıda. "Acaba, ne tür bir yeni burada şairin kafasındaki?" diye düşünmüşlüğün bir sonucu.

Geliştirilmeye muhtaç beş başlık. Üstelik "başka"larını da eklemeli. Belki, fırsat buldukça bu başlığa ekleyebilirim.

Emrullah'ın dikkat çektiği gibi, bu notlardaki "yeni", aklımın bir köşesinde dolanıp durmakta olan "avangard"la ilgiliydi. Ona ilişkin daha çok not var tutacak.

Oktay'ın her satırına bir cilt tartışma düşen yazısına ne desem diye düşünüyorum okuduğumdan beri. Sadece Deleuze'ün etüt edildiği kadar Merleau-Ponty'nin (böylece Eren'in uyarısını da dikkate almış oldum Smile ) de etüt edilmesini arzu etmekten başka seçeneğim yok. İkisinde de "oluş"u (becoming) "varlık"tan (being) önce ele alma çabası görüyorum ben.

Mehmet Sürücü'nün notları üzerine ise ancak o bunları düzenlediği zaman düşünebileceğim sanıyorum. Smile


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

I. madde için bir sorum var: "Yeni" ile "başka" arasında benim gördüğümü sandığım ayrımı siz de görebiliyor musunuz acaba? Yoksa benimkisi sanrı mı?


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Benim düşündüğüm şu;
Başka'nın zamanla ve güncel olanla ilintisi yok, çoğunlukla sıradan veya çoğunlukta olandan farklı olanı ifade eder.

Yeni ise, alışılagelmişin, sıradan olanın dışında, zamansal olarak da daha çok o zamanla ilgilidir. Başka'yı daha önceden görmüşlüğümüz, tanışıklığımız söz konusuyken, yeni tamamen duyularımızın ve algılarımızın "ilk yorumları-kavranma çabaları" ile bir işlemden geçirilmek zorundadır.

Başka ile yeninin algılanma ve kabullenmeleri farklı duygusal ve algısal konulardır.

Daha derinlemesine düşünmek gerekir.


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Ben "yeni"yi daha önemli buluyorum. "Başka" , "yeni" olmayabilir; ama "yeni" her zaman "başka"dır.


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Cihan Başbuğ dedi ki:
Ben "yeni"yi daha önemli buluyorum. "Başka" , "yeni" olmayabilir; ama "yeni" her zaman "başka"dır.

Zaten yazıda üzerinde durmaya niyetlendiğim şey de tümüyle bu. "Yeni" bir ideale doğru gitmenin sembolü ve bu haliyle de bir manipülasyon odağıyken, "başka" yalnızca "öteki" imiş gibi geliyor bana.


Re: "Yeni", Ama Hangisi?

Mehmet Sürücü dedi ki:
Yeni ise, alışılagelmişin, sıradan olanın dışında, zamansal olarak da daha çok o zamanla ilgilidir. Başka'yı daha önceden görmüşlüğümüz, tanışıklığımız söz konusuyken, yeni tamamen duyularımızın ve algılarımızın "ilk yorumları-kavranma çabaları" ile bir işlemden geçirilmek zorundadır.

"Yeni"nin zamanla ilgili, dolayısıyla tarihsel oluşu üzerinde anlaştığımız bir olgu. Ancak "başka" ille de tanıdık olmayabilir. Örneğin, "Başka ne var?" diye sorduğumuzda aşina olmadığımız bir öteki arıyoruz gibidir.