UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Yazının Barikatlarında

23 Oca 2009
babaruhi

“Evet.. Bunu silmeli.. Bunu da… Bu sözcük? Özellikle mi kullanılmış? Galiba öyle, evet.. Sanırım buraya da sızmaya çalışıyorlar!”
Rakısından bir yudum daha aldı, çerezinden bir fıstık daha ağzına attı.

Gene de ağzındaki macunumsu acılık geçmedi.

Engel olmadığı bir şeyin var olması, canını sıkıyordu.

“Hele dur bakalım şimdilik internette biraz uğraş, ondan sonra editörlük de gelir hele!” demişti Yusuf Abisi…

“ Bunların eline mi bırakacağız koçum yazın işlerini? Herifler tüccarlıkla piyasada pay kaptı, ama yemezler! Gerici güçlerin yazınsal egemenlik savaşında bizim militan çizgimiz sapasağlam bir barikattır!”
Konur’un başındaki bu bohem mekânda, Yusuf Abisi, yanlarındaki kızların hayran bakışlarıyla daha da esrikleşiyordu, çaktırmadan elleri kızların bacaklarına konuyordu.

Yusuf Abi’sini can kulağıyla dinliyordu. Demek ki internetteki hack işlerine ağırlık vermeliydi?..

Sonra ne demişti Yusuf Abi'si? “Okulda bulabildiğin ne kadar yazabilen adam varsa dergi mergi ibir şeyler çıkar!”

Ona herkesin “iyi” yazamadığını, kaliteyi gözetmezlerse ciddiye alınmayacaklarını söylemeye kalkmıştı ki adam kahkahayı patlatmıştı.
“ Ne kalitesi lan?! Bu sığır milletin kaçta kaçı okuma yazma biliyor da senin ne dediğini anlayacak? Canım toplumum, halkım, seni çok seviyorum! Bak nasıl acılar çektik, kafamıza bit kondu, vurulduk, kırıldık, yaşasın Venezuela!” falan gibi kaktır gitsin!”
Yusuf Abi’si doğru söylüyordu, kimseye ama kimseye terk edilemezdi yazınsal mevziler, barikatlar!
“ Şu sözcükler ele verir gericileri koçum! Bunları yazan birini gördün mü hemen şutluycan! Anladın mı?”
Adamın verdiği liste hayli kabarıktı. Bir an aklına Osmanlıca kullanan şair geldi. Adam yana yıktığı şapkasının keskin kenarıyla savaşırdı, kelimeleri su gibi saçardı ve herkes onu sayardı.

Şimdi de netteki mevziinde sözcükleri bekliyordu. O yazınsal bir militandı ve gericiliğin dilinin bu sınırlardan geçmesine engel oluyordu.
Ekran başında bekliyor, bekliyordu… Evlerine ayaz vuran bir Doğu Alman askeri gibi bekliyordu.
Dişlerinde soğuk kırıntıları, ellerinde kış yanığı, silahını sözcüklere doğrultmuş, bekliyordu. Ve gelecek güzel günlerde vaad edilmiş ülkelerdeki yazın karakollarında sürecek komutanlıkları bekliyordu.

“İşte bu da.. Evet! Bunlar da mı yazmaya başlamış? Bunları silmeliyim.. Hayır barikatlardan geçemezler! Ben varsam burada, ben bekliyorsam yazınsal sınıf egemenliğinin sınırlarını, geçemezler, geçemezler!”

Hayalinde, kendisine hayran kızlar, şarap kokuları canlandı…

Bir yazıyı daha engellemenin, barikatları korumanın haklı gururuyla rakısından bir yudum daha aldı. Ağzına bir fıstık daha attı. Ağzında macunsu bir acılık vardı ama o, aldırmadı…

Kategori:

Re: Yazının Barikatlarında

Merhaba, öncelikle öykü üzerine söyleyeceklerimin "öykü üzerine" sınırında kalmasına özen gösterek yazıyorum:

Kurgu çok hızlı gelişiyor. Yazar, öykünün başındaki olguya geri dönerek çemberi tamamlamak için biraz fazla acele diyor gibi geldi bana. Eco'nun "Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti" kitabında çok güzel anlattığı gibi; okur metnin içinde belirli bir süre gezinemiyor, karakterlerle yeterince tanıştırılıp, ilk bakışta aylaklık gibi de görünse, bir takım durumların içinde belirgin davranışlar sergilemiyorsa öykü derdini yeterince anlatamıyor; okura kapısını iyice açmıyor demektir. Bu öyküde de aynı duyguyu hissettim. Yazar derdini anlatmak için ivedi hareket etmiş ve kısayollardan bizi sonuca götürmeye çalışıyor.

Bazı şeylerin ucunun açıkta kalması da öyküye bir yapmacıklık havası vermiş. Yusuf Abi'nin elinin kızların bacaklarına konması gibi...

Bence öykü zamanı uzatılıp, karakterle ilişkin daha detaylı gözlemlere yer verilse öykü muradına daha çok ulaşır.

"Öykünün anlattığı üzerine" ise sanırım kısaca şunu söyleyebilirim: Evet, var olan bir durumun altını çiziyor öykü, ama yavanlığı anlatmak için yavanlık tuzağına düşmeyi de içinde taşıyor. Moliere'in Cimri'sini örnek verebilirim sanırım. Cimri'yi farklı boyutlarıyla ve canlılığıyla değil de, tek bir yönüyle ve sadece "eleştirel gözle" görseydik o kadar canlanamazdı diye düşünüyorum.

Umarım derdimi anlatabilmişimdir.

Ellerinize sağlık.