UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



William Saroyan - Ailede Delilik

26 Oca 2009
eren

"Ailede Delilik"
Ödlekler Cesurdur
William Saroyan
çev.: Ohannes Kılıçdağı
Aras Yayıncılık, 2001, İstanbul

Öykü forumdan kaldırılmıştır. (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Delilik, başlı başına insanı düşünmeye sevkeden, karmaşık bir konu. Üzerine hiçbir şey söylemeyeceksek bile hiç olmazsa toplumun "normal" kabul edilen davranışını, alışkanlıklarını sorgulamaya sevk eden ayrıksı bir durum olduğunu söylememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu ayrıksılık, "Ailede Delilik"te adeta bir ayna işlevi üstleniyor. Topluluğu (bu öyküde "aile"yi) yansıtıyor. Daha ilginciyse ailenin bu "delilik" haline bir değer atfetmesi, delilik geçirmeyeni adamdan saymaması. Bu, bizim (en azından benim) pek alışık olduğum bir toplumsal durum değil. Delilik, dışlanmak, aşağılanmak, kendi varlığının "normal"liğinin kanıtlanması için bir kıstas olarak kullanılmak için değil midir? Deliliği doğal gelişimin entegre bir parçası olarak görmek, başlı başına olgunluk, bilgelik göstergesi değil midir? Saroyan, belli ki, bu olgunluğu, bilgeliği göstermek zorunda kalan bir topluluktan söz ediyor.

"Aile"nin olgunluğunu tespit eden Saroyan, onu eleştirmekten de geri durmuyor ama; kadınlardan beklenen diplomatik tavrı delilikle özdeşleştiriyor.

""
Aslına bakarsanız kadınlardan, ilişkilerinde diplomatik bir tavır içinde bulunmaları o kadar katı bir şekilde talep ediliyor ve bu durum erkekler tarafından o kadar doğal ve olması gereken bir şeymiş gibi algılanıyordu ki pratik olarak delilik daima kadınların başındaydı zaten.

Belki de Saroyan'ın daha öykünün girişinde sıraladığı "delilik" türleri, topluluğun akıl selameti için ödediği bir diyet olarak görülmeli. Bir travmanın, yersiz-yurtsuzluğun dine, insana, varoluşa yönelmiş küçük patlamalarla toplmuca atlatılabilmesi için bir sigorta. Birisi delirip bütün insanlıktan umudu kesince ötekilerin "Yanlışın var, bu dünyada hâlâ umudu canlı tutmaya gerekçe olacak insanlar var," diyebilmesi için o birisinin delirmesi şart belki. Yoksa "aile" topyekün delirip gidecek.

Bitlis'ten Amerika'ya göçmek zorunda kalan ailenin "vatan" özlemi duyması, bir daha geri dönülmesi imkânsız toprakları istese de unutamaması, göz önündeki her şeyin, tabii bu arada mezarlığın da, onlara yurtsuzluklarını hatırlatması kadar doğal ne olabilir? Bu nedenle, en azından Vartan'ın deliliğinin ailenin ortak duygularının bir yansıması olduğuna kuşku yok:

""
Bir yandan Fresno'daydık, bir yandan hiçbir yerde. Ölüm içimizden birini yakalamadığı, biz de onu gömüp orada yattığını bilmediğimiz sürece nasıl herhangi bir yere ait olabilirdik ki?

Bitlis'ten Fresno'ya göç ederken çok şeyler feda eden aile, bu delilikten de ancak aralarından birini feda ederek kurtulabileceğini de biliyor. Vartan'ın her hastalanana "Evet, senin bizim kurtarıcımız olduğuna inanıyorum." demesi boşuna değil.

Bu eğlenceli öykünün sonlarında şu iki cmleyi arka arkaya okuyunca dudaklarımdaki gülümseme donup kalıyor:

""
"O, şimdi, bir gün hepimizin gideceği yerde, Ararat'ta artık."

Ararat, kasabadaki Ermeni mezarlığının ismiydi.


Saroyan o kadar isabetli vuruyor ki, üstüne başka bir şey söylemek hayli güç. Onun yerine Ağrı Dağı'nın Erivan'dan görünüşünün bir fotoğrafını paylaşmak istiyorum:

Şu cümleler öykünün içinden bana bakıp bir şeyler söylemeye çalışıyorlar, ama o söyleneni tam anlayamıyorum. Belki bir yardımcı olan çıkar:
""
"Derken bir sabah erkenden, meslekten tüfekçi yağlı Varujan yatağında ölü bulundu, sanki sadece uyuyor gibi."

Saroyan'ın vurduğu yerden ses geliyor.

Fotoğrafın kaynağı Wikipedia.

Ayrıca bkz.: William Saroyan - Ödlekler Cesurdur

ararat.jpg

Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Öykü üzerine konuşmayı özlemişim. Şu üstümdeki nanemollalığı atayım, geliyorum Smile


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Vartan, yaşadıkları toprağa ait olmak için orada bir ölülerinin olmasını istiyor ve bu bana gerçek anlamda bir yere ait olmak için olabilecek en haklı sebepmiş gibi geliyor. Yaşayanları terk etip gidebilirsiniz, çünkü onlar da sizinle gelebilir ya da onlar da başka yerlere gidebilir oysa ölüler siz oradan gitseniz bile orada hep kalcak ve sizleri bekleyecektir. Bir parçanız o toprağa karışmış olacak ve sizde o toprakla bütünleşmiş olacaksınız. Çok güçlü bir metafor.


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Henüz öyküyü okumaya vakit bulamadım ama ilgili bir haberi şimdilk buraya ekleyeyim: William Saroyan anısına sergi Diyarbakır Sanat Merkezi’nde!


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Bizim köy mezarlığı aklıma geliverdi öyküyü okuyup bitirdiğimde, ancak bu mezarlık hakkında hislerimi toparlayıp yazamadım bir türlü.Öldüğümde oraya gömülmek isteği uyandırıyor bu mezarlığı her ziyaret edişim ve öyküyü okuduğumda da aynı duygu yeniden canlandı, Vartan'ı anlamaya bu kadar kendimi yakın hissedişim bu histen dolayı herhelde. Kaç kuşak sulalemiz var mezarlıkta bilemiyorum ama babamın bile ismen dahi anımsamadığı mezarlar var. Bütün bir mezarlık iki aileye ait. Bir taraf babamın babasının bir taraf babamın annesinin ailesi. Yalnızca iki farklı aile var bizim köyde ve bunlar zaman içinde tek bir aile olmuş. Bu ailelerin yeni nesil temsilcileri farklı şehirlerde buna rağmen bayramlarda bu mezarlık ziyaretçilerle dolup taşar. Bir şekilde dönüp dolaşılıp gelinir bu topraklara. Ölülerin varlığı( burada varlık kelimesi düşündürücü) o köyün her zaman var olacağının sigortası gibidir. Bir dikili taş gibi bir kılavuz gibi kaybolduğunuzu hissettiğinizde yolunuzu bulabilmek ya da yeniden başlayabilmek için bir nirengi noktası gibi...


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Öykü hakkında değil de öykünün hissettirdikleri hakkında yazdığımı biliyorum. Bazen öykünün bana düşündürdükleri ve hissetttirdikleri öykünün önüne geçiyor. Belki de bazı öyküler üzerimizdeki güçlerini böyle ortaya koyuyorlardır?


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Ağlamakla gülmek birbirine çok yakın, öyle ki bazen biri diğerinin yerine geçer; sevinçten ağlarız, üzüntüden güleriz. Ya da gülerken ağlamaya başlarız, ağlarken gülmeye...Gülmekten gözlerimiz yaşarırı. Delilik ile akıllılık arasında da benzer bir ilişki var bence. (Gerçi her zıt şey arasında böyle bir ilişki var) Örn:ne kadar akıllıysak delirmeye o kadar yakın bulunuruz.
Köylerde delilere atfedilen bir bilgelik, genelde var, belki biraz farklı: daha insanüstü yetenekler yüklenir, kimsenin bilmediklerini bildikleri düşünülür. Ama kimse gene de saygı duymaz, bizde bilgenin pek kıymeti yoktur çün.:)Öyküde sözü edilen bilgelik bana onları hatırlattı.
Öyküde tanımlanan delilik tipleri kişinin kendini, bütünlüğünü korumaya dönük delilikler. Belki de delilik bu. Yani benliği koruma, riske girmeden kendini ifade etme çabası.

""
Erkeklerin deliliğinin çeşitli geleneksel şekilleri vardı. Tanrı'yı, İsa'yı veya Hıristiyanlığı inkâr bunlardan biriydi; çünkü Baba, Oğul, Kutsal Ruh ve kiliseden, beladan başka bir
hayır geldiği görülmemişti.
Çoğu zaman akıllı insanların inkarı da onlara beladan başka ne getirmişti ki?
İnsanoğlunun en güçlü ihtiyaçlarından biri olarak görülen ait olma duygusuyla ilişkili delilik tipi ise öyküde geniş yer bulmuş. Anlatıcının da önemsediği bir konu.
Öykünün kurgusu ve dili, merakı canlı tutuyor sonuna kadar. Bir mesel havası var atmosferde.
Mekansız bir öykü, her ne kadar yer adları verilmiş olsa da, tek kafamda canlanan yer, mezarlık:Ararat. Bu mekansızlık çağrışımları zenginleştiriyor. Ait olmayı biçimini sorgulatıyor farklı biçimde, Vartan'dan farklı düşündürüyor.
Bu arada bu öykü ile ilgili üçüncü yazışım sayfa görüntülenemediğinden, gönderdiğim kayboldu, bu sanırım başıma yedinci veya altıncı kez geliyor. Başka sayfada yazmamaın cezası.


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Niyesini çok bilemiyorum; ama Ağrı Dağı ile ilgili fotoğraf beni çok duygulandırdı. Çok yakınken uzak kalmak, uzakken yakın olabilmekle ilgili bişeyler...


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Ağrı dağına ermeniler Ararat diyor ve ermeniler için Ararat yaşam demek, varolmak demek, vatan demek.
Bir gün yeniden o dağın eteklerinde olabilmek o dağın eteklerine gömülebilmek istiyorlar. Mezarlıklarına Ararat demelerinin sebebi bu sanıyorum. Çünkü öldüklerinde dahi bu hasret birmeyecek eğer o topraklarda gömülmedikleri sürece.

Êce Temelkuran'ın "Ağrı'nın Derinliği" kitabında yaşlı bir ermeni şöyle diyor;
"Evet bizim o topraklarda gözümüz var ama alıp gitmek için değil altına gömülmek için"


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Ararat sözcüğü üzerinde daha fazla düşünmeye ve bilgiye ihtiyaç hasıl oldu benim için.
Nurten'in yazdıklarında ölümü önceleyen bir yaklaşım var. Neden yaşam değil de ölüm, Ermenilerde ölünüm farklı bir yorumu mu var?


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Ararat, Ağrı Dağı'nın Ermenice'deki adıdır. Bunun ötesinde bu dağ Ermeniler açısından pek ço kşeyin sembolüdür. Bununla ilgili Wikipedia'nın İngilizce sayfasında bulunan bölümü kabaca Türkçede ifade etmeye çalışayım:

Ararat, Erivan'ın manzarasının en önemli parçasıdır. Antik çağlardan beri Ararat, Ermeniler tarafından kendi ruhsal sığınakları ve tanrılarının toplandığı meclis olarak görülmüştür. Bugün de bu dağ Ermenistan'ın ulusal sembolüdür. Türkiye sınırının hemen dibindeki Khor Virap Manastırı dağın çok güzel bir manzarasına sahip olmakla ünlüdür. Ermeniler bazen bunu bir şaka konusu yaparak, "dağ Türkiye'de ama, en güzel manzarası bizde," derler.

Ermenistan'ın bugünkü ve tarihteki ulusal sembollerine şu sayfadan ulaşılabilir. Sayfanın sağ tarafında aşağı doğru sıralanmış görsellerin hepsinin tam merkezinde görülen dağ Ararat'tır. Ayrıca dünyanın her yerinde Ararat adı Ermeniler'in yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki ırmaklara, tepelere, vb. verilmiştir.

Öyküde mezarlığa Ararat adının verilmiş olmasını bu nedenle oldukça etkileyici bulmuştum: "O, şimdi, bir gün hepimizin gideceği yerde, Ararat'ta artık."


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Ermenilerin ölüme farklı bir anlam yüklemelerinin ait oldukları etnik kökenle ilgili olduğunu sanmıyorum. Sanki bu duygu onların vatanlarından ayrı olmalarıyla sürgünlükleriyle ilgili gibi. Ararat'ın ermeniler için anlamını ve 1915 olaylarına bakış açılarını öğrenmek için Ece Temelkuran'ın "Ağrının derinliği" kitabını okumanı tavsiye ederim. Gerek dile getirdiği sorunlar ve sorduğu sorularla kendi içine korkusuzca bakıp bakamayacağını göreceksin.


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Arkadaşlar verdiğiniz bilgile için teşekkürler, Arart'ın bir simge, sembol olup olmadığını merak etmiştim.

""
Öyküde mezarlığa Ararat adının verilmiş olmasını bu nedenle oldukça etkileyici bulmuştum: "O, şimdi, bir gün hepimizin gideceği yerde, Ararat'ta artık."
Şimdi şöyle bir soru doğdu, "hepimizin gideceği yer..." Ararat hangi Ararat?


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

nurten aksakal dedi ki:
Gerek dile getirdiği sorunlar ve sorduğu sorularla kendi içine korkusuzca bakıp bakamayacağını göreceksin.

Nurten, bunu çok anlayamadım.


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Öykü bende de tüm okuyanlarda olduğu gibi bir çok karmaşık düşünce bıraktı okuduktan sonra.

Öncelikle tam anlamıyla bir Çehov öyküsü tadı aldım okuduğumdan. Nerede başlayıp nerede biteceği önceden kurgulanmış, ince ince alay dolu bir anlatım. Bu çok hoşuma gitti.

eren dedi ki:
Delilik, başlı başına insanı düşünmeye sevkeden, karmaşık bir konu. Üzerine hiçbir şey söylemeyeceksek bile hiç olmazsa toplumun "normal" kabul edilen davranışını, alışkanlıklarını sorgulamaya sevk eden ayrıksı bir durum olduğunu söylememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu ayrıksılık, "Ailede Delilik"te adeta bir ayna işlevi üstleniyor. Topluluğu (bu öyküde "aile"yi) yansıtıyor. Daha ilginciyse ailenin bu "delilik" haline bir değer atfetmesi, delilik geçirmeyeni adamdan saymaması. Bu, bizim (en azından benim) pek alışık olduğum bir toplumsal durum değil. Delilik, dışlanmak, aşağılanmak, kendi varlığının "normal"liğinin kanıtlanması için bir kıstas olarak kullanılmak için değil midir? Deliliği doğal gelişimin entegre bir parçası olarak görmek, başlı başına olgunluk, bilgelik göstergesi değil midir? Saroyan, belli ki, bu olgunluğu, bilgeliği göstermek zorunda kalan bir topluluktan söz ediyor.

Delilikle ilgili Eren'in sözlerine katılıyorum. Hatta dahası da olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki; delilik örneğin şaman geleneklerinde kutsallaşmanın en önemli yolu. Şaman (ya da kam) akıl sağlığını yitirdikçe (ki günümüzde çoğunun sara hastası olduğu düşünülmekte) daha derin bir büyücü olarak görülüyor. Öyküde de aynı şekilde bir erginlenme metaforu gibi kullanılmış delilik. Öte yandan şaman inancını bütün inançların kökeninde yatan bir kaynak olarak değerlendirirsek, Saroyan'ın ilk delilik tipi olarak anlattığı "dinden yüz çevirme" deliliğini daha iyi anlayabiliriz. Kurumsallaşmış yapıdan yüz çevirip hastalık olarak kutsallığa dönmeyi öneriyor gibi yazar. Tabii bunun öyküyle ilgisi, gelip yersiz yurtsuluğa dayanıyor.

eren dedi ki:
Şu cümleler öykünün içinden bana bakıp bir şeyler söylemeye çalışıyorlar, ama o söyleneni tam anlayamıyorum. Belki bir yardımcı olan çıkar:

""
"Derken bir sabah erkenden, meslekten tüfekçi yağlı Varujan yatağında ölü bulundu, sanki sadece uyuyor gibi."

Sanırım Eren'in sorunun cevabı, Nurten Aksakal'ın alıntıladığı satırların içinde gizli. Ararat'a ulaşmak ancak ölüm yoluyla olsa bile bir doğum gibi görünüyor Ermeniler için. Dolayısıyla Varujan (ki meslekten tüfekçi - yani vuruşkan biridir) ilk ölen olarak Ararat'a giriyor. Ölüsü de ölü gibi değil, sadece huzurla uyuyan biri gibi görünüyor öyküde. benim yorumum böyle.

nurten aksakal dedi ki:
Bizim köy mezarlığı aklıma geliverdi öyküyü okuyup bitirdiğimde, ancak bu mezarlık hakkında hislerimi toparlayıp yazamadım bir türlü.Öldüğümde oraya gömülmek isteği uyandırıyor bu mezarlığı her ziyaret edişim ve öyküyü okuduğumda da aynı duygu yeniden canlandı, Vartan'ı anlamaya bu kadar kendimi yakın hissedişim bu histen dolayı herhelde. Kaç kuşak sulalemiz var mezarlıkta bilemiyorum ama babamın bile ismen dahi anımsamadığı mezarlar var. Bütün bir mezarlık iki aileye ait. Bir taraf babamın babasının bir taraf babamın annesinin ailesi. Yalnızca iki farklı aile var bizim köyde ve bunlar zaman içinde tek bir aile olmuş. Bu ailelerin yeni nesil temsilcileri farklı şehirlerde buna rağmen bayramlarda bu mezarlık ziyaretçilerle dolup taşar. Bir şekilde dönüp dolaşılıp gelinir bu topraklara. Ölülerin varlığı( burada varlık kelimesi düşündürücü) o köyün her zaman var olacağının sigortası gibidir. Bir dikili taş gibi bir kılavuz gibi kaybolduğunuzu hissettiğinizde yolunuzu bulabilmek ya da yeniden başlayabilmek için bir nirengi noktası gibi...

Bu konu önemli, ama dikkatli olmak lazım; işin ucunda ölümü kutsallaştırma tehlikesi de göründü bana. Oysa Saroyan ne güzel, ölümü kutsamak yerine son cümleyle ne çok ölü var diyerek sadece hüzün duygusunun geçmesine izin veriyor öykünün kapısından içeri.

nurtenöztürk dedi ki:
İnsanoğlunun en güçlü ihtiyaçlarından biri olarak görülen ait olma duygusuyla ilişkili delilik tipi ise öyküde geniş yer bulmuş.

Saroyan'ın sözünü ettiği "tüm insanlığı yoksayma deliliği" kesinlikle aidiyet duygusuyla ilgili. Bence bu da öykünün başarılı yanlarından biri. Aidiyeti yalnızca coğrafya ya da kimlikle değil, çok daha geniş çerçevede, bir insanlık durumu olarak; insan olmakla belirliyor yazar. İnsan olmanın çok da müthiş bir şey olmadığını, bu ait olma durumunun kendisinin de içinden geçilebilecek bir delilik olabileceğini sezdiriyor bize.

Ne güzel!


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

Barış Acar dedi ki:
Bu konu önemli, ama dikkatli olmak lazım; işin ucunda ölümü kutsallaştırma tehlikesi de göründü bana. Oysa Saroyan ne güzel, ölümü kutsamak yerine son cümleyle ne çok ölü var diyerek sadece hüzün duygusunun geçmesine izin veriyor öykünün kapısından içeri.

O mezarlığa gömülme isteği ölümü kutsamaktan çok, bir yere ait olmak ve yaşamı sürdürenlerin bir parçası olmaya devam edebilmekle ilgili...


Re: William Saroyan - Ailede Delilik

nurtenöztürk dedi ki:
""
nurten aksakal yazdı:Gerek dile getirdiği sorunlar ve sorduğu sorularla kendi içine korkusuzca bakıp bakamayacağını göreceksin.

Nurten, bunu çok anlayamadım.

Özür dilerim, yukarıdaki cümleyle kendimi çok iyi ifade edememişim. Söylemek istediğim aslında şuydu: Ece Temekuran "Ağrı'nın Derinliği" kitabında, sadece Ermeni sorununu ve bizim bu soruna nasıl baktığımızı araştırmakla kalmamış; bu sorundan neden bu kadar habersiz olduğumuzu sorgulamış. Kitap, çocukluğumuzdan beri farkında olmadan bazı konularda nasıl manipüle edildiğimizi tartışmış.