UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Vüs'at O. Bener - Avuntu

13 Eki 2012
turgut

"Avuntu"
Vüs'at O. Bener
Dost-Yaşamasız
Yapı Kredi Yayınları, 2010, İstanbul
sf. 212-214

Kategori:

Re: Vüs'at O. Bener - Avuntu

Öncelikle bu öykünün sabah sabah okunmamasının daha yerinde olacağını düşündüğümü belirteyim. satır aralarına girdikçe, bir yerden sonra ara verme gereği duydum.

Okuma basamaklarımı paylaşmak istiyorum;

""
Gün ılıdı. Yapağı kokulu yeni bir gün. Boz bir gün. Herhangi bir gün. Günlerden biri. Isınır birazdan. Soğumayı özlerim. Soğuyup dağılmayı.

1_Yapağı:Keçeleşmiş yün.
“Yapağı kokulu yeni bir gün.” Neden yapağı? Anlatıcının örtündüğü örtü mü yapağıdan? Yapağı, işlenmiş yün genellikle kırsal kesimde kullanılıyor. Çobanların kepenekleri, bazı kalpak çeşitleri, çoraplar, heybeler yapağıdan imal ediliyorlar. Anlatıcı bir çoban olabilir mi? Anlattığı mekan neresi?

“Soğumayı özlerim. Soğuyup dağılmayı.” Daha ilk paragrafta ölümden, ölme isteğinden söz ediliyor.

""
Suskunluğun gücünü düşünüyordum, salyalarımın ıslattığı yastık üzerinde.

2_“Anlatıcı” muhtemelen evinde. Çünkü bir yastığı var. Yatağında. Uyanık, dualar mırıldanan saçları kınalı, yaşlı bir kadını düşünüyor. “Kınalı titreşimler ak saçlarında.” kadının kırsal kimliğinin tesbiti gibi geliyor. Bir yakını ölmüş. Anlatıcı ağlamasını istemiyor.

""
“Ağlama,” dedim, “hafiflersin.”

Bir eğretileme, belki bir parça “alay etme” yakını, sevdiği ölmüş birisiyle.
“O, hafifler.” Yaşamın ağırlığı, ölünün hafifliği.

""
“Ağlamayı kesersen, onu sana gösteririm. Ölüsünü. Ölüsünü gösteririm sana,” dedim.

Hastahanede görevli birisi olabilir mi? büyük olasılıkla öyle gibi. Bunun dışında olabileceği en yakın olasılık, katil olduğu. Bir yerde öldürüp bıraktığı. Ama bu pek olası değil. insan öldürebilecek birisinin, yaşlı bir kadının ağlamasından etkilenmemesi gerekir. O halde görevli, morg görevlisi veya doktor, hastabakıcı gibi bir şey.

""
Ölünceye dek zayıftı. Ciğerlerinin bütün gücüyle yaşamaya çabaladı. Öldükten sonra yenilgiyi attı üstünden. Gururunun olanca büyüklüğüyle. Bana öyle geldi. Büyüdü. Sonsuzluğun dayanıklılığı durur.

3_Ölüm, o ana varana kadar zayıflatıyor insanları, tüketiyor, eritiyor. İnsan öldükten sonra onun (ölümün) yenilgisini üstünden atıp sonsuzluğun dayanıklılığına ulaşıyor.

""
Mavinin durulduğunu, durulup dibe çöktüğünü duyuyorum. Gökten. Bugün gömülecek. Çürür sonra, dökülür bir bir. Çimli bir toprak gibi kafasına tutunan saçlarını çekip alabileceksin. Saçlarının çürük yeşil olduğunu sanıyorum. Unutmadım rengini.

4_Yapağı kokulu gün, ak saçlarında kınalı titreşimler gezinen yaşlı kadın uzaklarda kalıyor. Her şeyiyle “ölüm” e gömülüyorsun. Yaşamın o bedeni bir arada tutan gücü gittikten sonra çürümeler, dökülmeler başlıyor. Bir tutam küflü, yeşil ot demeti gibi kopup giden saçlar, ıslak, dağılacak kirpiklerin oynak yerleri.

""
Gerçek ölümün benimki olduğunu iyi biliyorum. İnandıramam. Hiç kimseyi. Hiç kimse, hiç kimseyi inandıramaz.

5_Ölüme hep uzağız, yabancıyız yaşadığımız sürece. Deneyimlenecek, bilgisine erilecek bir şey yok çünkü ortada. o, başka bir boyutta ya da hep başkalarına olan bir şey.

""
Kekik güneşten yeşilini emiyor. Kekik kokuları yayılır havaya. Tomurcuklar büklümlenir iç içe.

6_Yaşamak, ölümü de taşımak aynı zamanda. doğadaki der şey, her bahar, her diriliş, doğum bir ölüm için. Bütün günler ölüme gidiyor, ölüme varan o son gün oluyor.

Şimdilik bu kadar.


Re: Vüs'at O. Bener - Avuntu

...ve Avuntu.

Ne güzel bir ismi var öykünün.

Daha ilk paragraftan beni yakalıyor öykü. Kısa, kesik cümleler içinde beş kez tekrarlanan "gün" sözcüğü... Uzun, bir türlü bitmeyen bir günü getiriyor.

"Yapağı kokulu..." tanımı önemli, keza hem mevsim getiriyor öyküye (ilkbahar) hem sosyal panoroma. Köye geri dönen oğul. Kısacık bir cümlede okur için bir görüntü inşa ediyor.

Öykünün kişilerini çözümlemekten çok ruh durumunu çözümlemeye çalışıyor insan ister istemez. "Kızarık dualar mırıldanan kadın"la ölünün "inanan" gözkapakları arasında bir bağlantı olmalı. Anlatıcının ölümle yüzleşme sırasında, belli ki uzaktan ve alaycı bakan tavrına (ısırılmış elmaların diş yerlerindeki kokuyu alan, tarlada yürüyen insanları tırtıl boğumlarıyla ilerliyor sanan kibirli tavrına) karşın kafasının içinde dönüp duran bir inanç tartışması gelip dayanıyor kapımıza. "İnanmak ve inandırmak" öykünün baskın iki sözcüğü oluveriyor.

"Ölüm"le yaşayan bedenin kurduğu ilişkiyi gösteren cümleler ayrıca incelenmeli. Peltelik ve "katı oluş" sadece sıfat boyutu içinde yaşamdan bir yılan gibi sıyrılmak isteyen anlatıcının dünya görüşünü özetliyor olabilir.

Son cümleler ise öyküdeki karakterleri kurduruyor bana. "Rayları esneterek gözlerden geçen tren" anlatıcının evden yıllar önce ayrılmış küçük, okumuş ("gerçek ölümün benimki olduğunu biliyorum" diyebilen) oğlu izlenimi yaratıyor. Babanın ya da abinin (olasılıkla babanın) ölümü, annenin yası ve belki daha önce öpülemeyen yanağın artık ürpermeyecek olduktan sonra öpülmesiyle kapanan bir geçmiş... "avuntu"su olabilir mi?


Re: Vüs'at O. Bener - Avuntu

Öykünün başlangıç kısmından "Gerçek ölümün benimki olduğunu iyi biliyorum." cümlesiyle başlayan paragrafa kadar, bu öykünün faniler arasında gezen bir "melek" ya da bir ölümsüz tarafından yazıldığı hissi var. Fakat sonrasında taşra hissi, yaşamın insana tattırdıkları bizi bambaşka yerlere götürüyor. Barış Acar'ın da değindiği gibi kişi tahlili yerine kavram tahliliyle tadına varılabilir bir öykü Avuntu, kanımca.

Öykünün temelinde ölüm ve yaşam gerçekliğinin çok karmaşık ve birbirinden uzak olmadığı yatıyor. Öykünün dili, betimleme gücü çok güçlü.

""
Soğumayı özlerim. Bir ölünün gözlerindeki sonsuz hayranlığı kim sevebilir? Sonsuz delip geçmeyi.

Yazarın cümleleri kurarken seçtiği eylemlerin zaman ekleri arasındaki tutarlılığa dikkat çekmek isterim. Genellikle şimdiki zaman ve geçmiş zaman kullanımlarından hemen sonra gelen geniş zaman, öyküde şiirin cümle kurgusunu anımsatıyor.