Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Ursula K. LeGuin,
Rüzgarın On İki Köşesi,
(Çev.: Aysun Babacan),
Ayrıntı Yayınları, İstanbul,
2011, s. 191-198.
Ursula K. LeGuin,
Rüzgarın On İki Köşesi,
(Çev.: Aysun Babacan),
Ayrıntı Yayınları, İstanbul,
2011, s. 191-198.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Etrafımızdaki her şeyin bir adının olması, onu kavrama ve tanımlama konusundaki karmaşaların olmaması için gerekli.
Bazen daha çok düşündüğüm, hiçbir zaman aklımdan çıkmadığını bildiğim bir kavram var; hatırlama, anlamlandırmanın yaşamımızdaki önemi. Birkaç hastalık var ki, insan bu hastalığa yakalandığında en yakınlarını dahi tanıyamıyor, beyin, hafıza (sanırım) yavaş yavaş olabildiğince boş bir sayfaya dönüşüyor. Nesnelerin adları, onların anlamlarını getiriyor. Bir an düşünüyorum. Çok iyi, okumaktan zevk aldığım değerli bir kitap bulmuşum. O gün onu okuyup bitirdikten sonra, ertesi gün kitabı anımsamıyorum bile. Tekrar onu keşfedip, zevkle tekrar tekrar okuyorum. Hatırlamanın, anımsamanın olmadığı bir dünya ile nesnelerin, olguların sözcüksel karşılıklarının olmadığı bir dünyayı düşünmek gerekiyor bence.
“Kullan At” isimlere takılıyorum bir an. Ün, para, şan, şöhret kelimelerinin moda olduğu bir çağda, insanların her yıl farklı bir isim kullanmalarını gerektiren bir yasal uygulama geliyor aklıma. Yükselme hırslarının, tarihe ismini yazma, geleceğe iz bırakma ideallerinin nelere dönüşebileceğini tahmin etmeye çalışıyorum.
Kendi adını anımsayan, kendini tanıyan adam, bir anda karşısındaki insanı kaybediyor. Bulmak, adlandırmak, aynı zamanda bir sınır koymak, ölçülerini, hatlarını belirlemek.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Ferit Edgü’nün “Adsız” adlı kısa bir öyküsünü anımsattı bana. Şöyle bitiyordu öykü;
Leş-Ferit Edgü-Sel Yayınları-İstanbul 2010
Burada da hatırlama sorunu olan bir bellek var. Farkı, bilinçli olarak bazı şeylerin unutturulduğunu düşünmesi belki de. yaşadığımız mekanı bilme gereği duyuşumuzun yanında, zamanda da nerede olduğumuzu bilmek, unutmamak önemli bizim için.
Zamanın sürekliliği, varlığının kavranabilmesi, geçenin tanımlanması için onun da, bölünmesi(yıl-ay-gün-saat) adlandırılması, (ocak-şubat, pazartesi, salı) gerekiyor. Yoksa yaşadıklarımız; o Kızılderili reisin ömrüne benzeyecek; bir sürü doğup batan gün yaşamış olacağız sadece. Ne doğum tarihimiz olacakt ne de benzeri bir yıldönümü.
Dışarıda sözcüklerinin, sayı dizilerinin, matematiğin, bilimin ne kadar farkında olduğu bilinmeyen (bilinebilir mi acaba?) bir evren var. Bizim sözcüklerimizle, bizim tanımlamamızla ancak bunun eksik bir tanımının, tanımlama çabasının oluşturduğu bir evren. Şimdilik belki de ifadenin, tanımlamanın en ilkel şeklini, sözcükleri, dili, rakamları biliyoruz. Daha sonraları bunun düşünemediğimiz yollarını keşfedebiliriz. Çoklu bir edebiyat anlatımı dili. Görsel, duyusal, sezgisel, kokularla anıların karışımı, yeni, farklı bir ifade şekli. Üçüncü Türle yakın İlişkiler adlı filmde, Spielberg, uzaylı canlılarla iletişim kurmanın en iyi yolu olarak müziği kullanmıştı.
Konudan uzaklaştım galiba. Bağışlayın.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
İsim benim açımdan bir dayatma, ama öykünün düzleminde düşünmeye çalışacağım.
Le Guin bavulunu kaybediyor ve ancak onu tekrar bulduğunda öykü tamamlanıyor. Metnin bambaşka bir şekilde vücut bulma olasılığını ve bunun imkanlarını reddediyor. Kahraman ise bir noktada kendisine Ralph ismini koyarak varolma derdinde. Bu yolla "isteyecek", dahası seks yapabilecek kadar gerçek kılıyor kendini.
Ama aradığı bu değildir, en azından bununla yetinemez. Kanoyla kürek çektiği kısımları zihnindeki seyahat olarak yorumluyorum, yitirdiği hafızasının peşinde bu adam. İsmi bu yüzden bu kadar önemli. Elektrogitar? Sessiz bir ayrıntı belki, bize değil ama Lewis D. Charles'a bir şeyler ifade edebilir. Ralph de oek üstünde durmuyor ki kürek çekmeye devam ediyor. Ama bu yolculuk sonuç verecek midir?
Miyazaki'nin Spirited Away filminde küçük bir kız (Chihiro) kendisini ruhlar evreninde bir hamamda bulur. İşletme sahibi işe aldığı çalışanlarının ismine el koyar anlaşmasında, onlara bu yolla yeni bir kimlik verir ve sahiden de film boyunca kızın (Artık Sen'dir.) adım adım kendi hafızasındaki boşluklarla karşılaşmasına tanık oluruz. Ona adını anımsatansa bir "başkası" (Haku) olur. Fakat o da kendi geçmişinden bu kontratla koparılmıştır. Onun kim olduğunu da Chihiro-Sen hatırlatır, asıl adı Kohaku'dur. Birden farkına varır, büyücü kadının ona yüklediği anlam olan ejderha görünüşünden çıkıp yeniden insan biçimine bürünür. Bunu dışarı'dan gelen Chihiro sayesinde başarmıştır.
Filmde de bu kim'liğini anımsama anı sonrası bir ayrılık vardı, Chihiro kendi dünyasına geri döndü: Ötekinin kaybı. Şimdi Sartre'ı bir kenara bırakırsak ötekiye bir yaratıcılık atfedebiliyoruz sanırım. Mesajın başında değindiğim meseleye geldik, ismin bir dayatma olmasına. Öyle ki o olmadığında öteki yoluyla yeni bir kendilik kurabiliyoruz, oysa hatırlama, hep bir şeylerden mahrum kalma anlamına geliyor. Zaten hatırladığı ismi histerik bir şekilde reddiyor karakter:
Dikkat çekici bir nokta da bu geçmişin akışkanlığı, yani bir yandan da kendini gizleyip geri çekilme eğiliminde. O zaman Dasein olarak varoluşa nasıl ulaşacağız? Vakit bulabilirsem Heidegger'e dönüp cevap arayacağım.
"Hatırlama ancak unutunca mümkündür." gibi bir sözü vardı sanırım, bu dasein'sal hitam (yok oluş) üzerinden mi başlatacağız varoluşu? Yoksa yanıt sınırın bir şeyin vücut bulmaya başladığı yer olmasında mı?
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Ne güzel bir giriş cümlesi. Öte yandan bana devamında "sessiz bir ümitsizlik içinde geçen hayatlar" tamlamasının anlatıcısına bir tokat gelecek gibi de geldi.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Sanırım bir açıklayıcı not eklemem gerekiyor;
Öykünün adının altından, "İnsanların çoğu" ile başlayıp, "Bu öykü kesinlikle bir "tıpaçeker"." ile biten bölüm öykünin ana temasının içerisinde değil. Bu giriş bölümünün yazılarının italikleri de farklıdır.
Le Guin kitabın önsözünde, bu kolleksiyonun, otuziki yaşında gelişinde derlediğini, yazın hayatındaki geriye doğru on yıllık bir dönemin öykülerini içerdiğini belirtiyor. Dolayısıyla, derlemenin her öyküsünün başına küçük anımsatmalar, parçalar eklemiş.
Hatırlarsak; Omelas'ı Bırakıp Gidenler'de de vardı öyle bir giriş bölümü.Orada, öykünün yazılmasının birkaç esininden söz ediyordu.
Not: Omelas'ı Bırakıp Gidenler, farklı bir çeviriyle burada da var.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Öyküleri ilk cümlesini okuyarak demlenmeye bırakan biri olarak iyi halt etmişim o zaman.
Giriş kısmını az önce okudum. Bizde çevirmenler neden deyimleri ya da deyimsi yapıları ille de bire bir çevirmeye kalkarlar. Acaba "tıpa çeker"in İngilizcesi ne ve nasıl adam gibi çevrilebilir?
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Öykünün orjinal adı;
A Trip to the Head.1970
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Kitabın adı;
The Wind's Twelve Quarters
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Mehmet Sürücü öykünün sesli kayıtlarını bulmuş. Oradan aktarıyorum:
"Tıpa çeker" diye çevrilmiş sözcük, "bung puller". Dolayısıyla çeviri tam anlamıyla bire bir. Kast ettiği ise tahmin edildiği üzere tirbuşon benzeri mekanik bir araç. Yerine ne önerilebilir ben de bilemedim.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Ursula Le Guin’in kitaplarında “gerçek isim” önemli bir simge. Yerdeniz Büyücüsü’nde Ged bir gölgeyle mücadele eder; bu mücadeleyi kazanabilmesi içinse gölgenin ismini öğrenmek zorundadır. Sonunda gölgenin isminin Ged olduğunu ve aslında bu gölgenin kendisinin yüzleşmek istemediği diğer yarısı olduğunu anlar. Bu durumu kabullenip gölgeyle bütünleştiğinde karanlık yönünü de denetim altına almış olur. Aynen bu öyküde olduğu gibi orada da var olmanın, kendini tanımlamanın ilk koşuludur ismini bilmek; çünkü isim kişiye aittir, kişiyi tanımlanabilir kılar ve onu salt beden olmaktan kurtarıp toplumsal bir varlığa dönüştürür. Öyküdeki karakterin kendisine isim verdikten sonra Amanda’yla birlikte olması ve hemen ertesinde toplumsal cinsiyete ilişkin yaptığı değerlendirmeler birey olma çabası ve toplumsallık ilişkisine güzel bir örnek. “Ben kendimim,” deyip ismini hatırladığında ise “öteki” gider. Erkeğin kendisini ismiyle “gerçek” olarak konumlandırması kadının uzaklaşmasına neden olmuş olabilir- Erkeğin Amanda olmayı denemesi imkânsızdır çünkü artık. (Öyküyü okurken Le Guin’in feminist olduğu da akılda tutulmalı). Gerçek ismin bulunması ise kendisini dışlamasına bağlı kılınmış. Yani belki de Yerdeniz Büyücüsü’nde olduğu gibi dışarıda bırakılan, karanlıkta kalan gölgeyle bütünleşmek gerekiyor.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Rüzgarın On İki Köşesi, yazarın 1970-74 yılları arasında yazdığı öykülerin derlemesi. Fark edileceği gibi, güzel, düşündürücü bir adı var. Önce kitabın içinde on iki öykü olduğunu düşündüm, ama değilmiş, (17 öykü var)öykülerden birisinin bu adda olacağını düşündüm, o adda hiçbir öykü yoktu. Sonuçta onikinin ve rüzgarın çağrışımlarını düşünmekten başka yapacak bir şey bulamadım.
İçlerinde tartışmaya değer bulduğum; İmparatorluklardan Daha Büyük Ama Daha Yavaş, Görüş Alanı, İsim Kuralları gibi birkaç öykü daha var. ilerideki günlerde, ilgilenen olursa öyküleri yüklerim.
Daha önce Le Guin'den birkaç öykü okuyup izlenimlerimizi paylaşmıştık. Onun hiçbir tanımlamaya, etikete sığmayan kişiliğini ve eserlerini biliyoruz. Kendisi, yüzeysel tanımlamalarla, anarşist, feminist bir bilimkurgu yazarı olarak biliniyor. Onunsa çok değişik, kalıplardan taşan yaklaşımları, düşünceleri var. Metis Yayınları'ndan çıkan makalelerinin derlendiği, Kadınlar, Ejderhalar, Rüyalar adlı güzel kitaptaki bir yazısında, kendsine "Uzaylı Kacakarı" sıfatını yakıştırmış. Nedeni de; Tatminli bir kocakarının karşısında en cesurları hariç tüm erkeklerin, süngüsü düşmüş ve çükü sönmüş olarak geri çekilmesiymiş.
O kitaptan küçük bir alıntıyla noktalayayım sözümü;
"Vücut menapoz gibi çok etkileyici bir değişim sinyali yolladıktan sonra bile değişmeye, genç kalmaya çalışmak çok kahramanca bir çaba; ama aptalca, kendini feda eden bir kahramanlık bu, kırkbeş-elli yaşlarında bir kadından ziyade yirmisinde bir oğlana yakışacak türden bir kahramanlık. Bırakalım sporcular genç yaşta, defne yapraklarından taçlarla ölsün. Bırakalım askerler kahramanlık madalyaları alsın. Kadınlar yaşlı ölsünler, beyaz saçlarıyla taçlansınlar, madalyaları insan kalpleri olsun.s136
Dileğini tüm insanlar için genişletmekten başka ne diyebilirim.
Kadınlar, Ejderhalar, Rüyalar-Ursula K. LeGuin-Çev-Bülent Somay-Metis.İstanbul 2006
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Bir yazarın feminist olduğunu belirtmenin ve bu yazarın öykülerinde feminist izlekler aramanın yüzeysel bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum; hele ki bu yazar pek çok yapıtının merkezinde toplumsal cinsiyet sorununu tartışan Ursula Le Guin ise böylesine bir arayışın kaçınılmaz olduğunu dahi söyleyebiliriz. Atuan Mezarları neredeyse bütünüyle bir kadının özgürlük arayışı üzerine kurulmuştur. Öte yandan okumakta olduğumuz öyküde de kadın-erkek ilişkisinin dikkat çekici bir şekilde yer aldığını ve hatta erkeğin var oluş sorunuyla toplumsal cinsiyet meselesinin direkt olarak ilişkilendirildiğini görüyoruz.
Gerçek ismini arayan bir kişi neden belirlenmesi gereken en önemli şeyin cinsiyet olduğunu düşünür?
Şuna da bakalım:
Bir erkeğin bir kadını elde ettiğinde varlığını kanıtladığını düşünen kişi, elde ettiği kadın gittikten sonra ismini bir anda yeniden unutuyorsa (daha fazla varlığını kanıtlayamıyorsa) burada feminist izlek aramayacağız da ne yapacağız? Bu bir etiketleme değil, açığa çıkarma isteğidir.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Sanırım yazdıklarımda küçük bir yanlış anlaşılma oldu.
Le Guin'e yüzeysel yaklaşanların, onu tanımayan önyargılı okurların geneli olduğu konusundaydı yazdıklarım. Öykünün konusundaki cinsiyet öğesinin ve cinsiyetin önemi konusunda değildi.
Yazdıklarım Nursel Güler'in yorumlarına yanıt olarak yazılmadı. Hele hele onun yüzeysel yaklaştığı konusunda en küçük bir iddia taşımıyor. Ben yazarın dünya genelinde çeşitli önyargılarla etiketlenip, bilmeden tanınmadan tavır alındığını vurgulamak için yukarıdaki bölümü yazdım.
Onun kişiliğinin, yazdıklarının entellektüel derinliğine bir parça vurgu katmaktı düşündüğüm.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Öyküyü hasta halimle yatağımda -nekahet evresine geçtim mi; ne gezer?- okudum. Aslında ben okudum sayılmaz. Hasta olan okudu. Ben o sırada orada değildim -nekahet evresinde miydim; saçmalama!-. O zaman biri bana okudu, okumuş olmalı; biri tarafından okundu -okunur; keza bu da bir nekahet evresi olabilir-. Neyse, içimizden biri tarafından, Ursula K. Le Guin'in öyküsü... İyi ama o öyküyü kaybetmemiş miydi? Ya da Britanya Demiryolları'nda bavulla bir yıl haşır neşir olan kimselerin öyküsü... Bunda da bir kesinlik yok. Tamam, Le Guin'in yayıncısı Virginia Kid'in önerisi olan öykü... -ve Yine nekahet evresi.- ...okundu.
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Öykü, örtük biçimde, bütün Ortaçağ'a damgasını vuran Skolastik felsefe ile Dominiken-Fransisken tartışmasına ve dolayısıyla gerçekçilikle (aslında daha çok tümelciler diye tanımlamak gerekiyor onları) adcılık (nominalizm ya da tikelciler) arasındaki çekişmeye sahne oluyor. "Zihne seyahat" bu olabilir mi?
Özellikle Ockham'ın usturası öykünün anlaşılması için önemli. (tr.wikipedia.org/wiki/Ockham'ın_Usturası)
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Duns Skotus'un özdeşlik ve "bu olma" kuramı üzerine de düşünmeli:
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Doruk Cansev'in söylediği gibi -Miyazaki gibi bir ustanın kaleminden- ele alacak olursak, Uzakdoğu felsefesi için ancak eğlenceli bir oyun olacak tipik Batılı aklının eleştirisi öykünün meramı. Metne iki de bir Sartre'ın girişi de buna işaret ediyor kanımca. Keza, varlık ve benlik meselesini 20. yy.'da yeniden dideleyen Bunaltı romanının çıkmaz üzerine çıkmaz koymakta üstüne yoktur. (Üstelik Skotus'a karşın Sartre'ın bireyi bölük pörçüktür.)
Re: Ursula K. Le Guin - Zihne Bir Seyahat
Refaranslar sağanağının altında bir şemsiye açıp öyküye girilirse, nekahet evresine de girilmiş olur mu?
Öykünün kahramanı Zambiya'yla başlayıp İngiltere'yi bulduğunda (acaba çantanın kayboluşuyla da bir bağı var mı bunun? Yayıncı Virginia Kid'in önerisi -tıpa- bu mu öyküde?) tersine kolonyalizm işliyor ve kahramanımız sonsuza kadar kendisi olma olasılığını mı yitiriyor?