UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Tavan Arasındaki Buda

21 Tem 2013
eren

Uzunca bir süredir -çeşitli nedenlerle- Türkiye’de gündemde olan romanları takip edemiyorum. Önceleri bunun önemsenecek bir kayıp olmadığını düşünürdüm, lâkin son yıllarda bu düşüncem biraz değişti. İki yıldır, yaz tatillerini, ülkenin roman gündemini yakalamaya çalışmakla geçiriyorum. Pek başarılı olduğum söylenemez. Ama en azından çabalıyorum işte.

Bu yıl elime geçen kitaplardan birisi Tavan Arasındaki Buda’ydı. Kapağından, kitabın çoksatar olmak için tasarlanmış olduğu anlaşılıyor. Fakat bunu başarıp başaramadığını bilmiyorum. İki savaş arasında Japonya’dan San Francisco’ya gelen göçmen kadınların hikâyesi anlatılıyor. Julie Otsuka, acentalar vasıtasıyla kendilerinde ABD’de yaşayan Japon asıllı kocalar bulan bu kadınların çile dolu yolculuğunu duygu sömürüsüne kaçmadan, canlı biçimde anlatmayı başarmış. Romanı keyifle okudum, fakat okumayanlar çok şey kaçırıyor mu, bilmiyorum.

Okuduklarım arasında ilk olarak bu kitap hakkında not tutmak istememin nedeni romanın tekniği. Romannın anlatıcısı “birinci çoğul kişi”. Hikâyeyi ABD’ye göz eden Japon kadınlar anlatıyor. Her biri kendi hikâyesinden anekdotlar aktarırken hiçbir karakter öne çıkmıyor ve bireysel hikâyeler anlatılırken bile özne “biz” olarak kalıyor. Arka kapak yazısı bu anlatımı örnekliyor:

""
"Kocalarımızı ilk gördüğümüzde onları kesinlikle tanıyamayacağımızı bilmiyorduk. Bize gönderilen fotoğrafların yirmi yıl önce çekildiğini bilmiyorduk. Bize yazılan mektupların kocalarımız değil, mesleği yalan söyleyip gönülleri fethetmek olan, güzel el yazılı kişiler tarafından yazıldığını bilmiyorduk. Suyun ötesinden isimlerimizle bize seslenildiğini ilk duyduğumuzda birimizin eliyle gözlerini kapatıp arkasını döneceğini ama diğerlerimizin başlarımızı öne eğip kimonolarımızın eteğini düzelterek sakin ve ılık güne adım atacağını bilmiyorduk. Burası Amerika, diyecektik kendimize, endişelenmeye gerek yok. Ve yanılmış olacaktık."

Birinci çoğul kişi kullanımı anlatımı daha serinkanlı kılmış; hikâyeyi adeta bir tarih anlatısı gibi belirli bir mesafeden dinliyoruz. Diğer yandan, bu çoğulluk özdeşleşme imkânını ortadan kaldırdığı için roman değil de uzun hikâye okuduğumu düşündüm (romanın hacmi de bu düşünceyi pekiştiriyor). Kendinden “biz” diye söz etmeyi seven kibirli bir üslup kullanmıyor Otsuka. Aksine hikâyesindeki kişileri isimsizleştiriyor; oldukça yalın, tumturaksız bir dille anlatıyor hikâyesini. Bu teknik başarının anlatıcı tartışmalarına yeni bir parantez açabileceğini düşünüyorum. Meraklısına...

Kategori:

Re: Tavan Arasındaki Buda

"Biz" anlatıcı gerçekten ilginç bir konu başlıbaşına. Keza akademinin anlatıcısı o aynı zamanda. Biz diye konuşan bir makaleden yeni çıktım. Romanda "biz"i görünce kimonoyu sıyırıp çılgınca kaçasım geldi. Smile


Re: Tavan Arasındaki Buda

Eren, bir de "Sahilde Kafka" adlı bir kitap vardı, isim olarak bana onu çağrıştırdı Smile


Re: Tavan Arasındaki Buda

Benim de gündemde olan romanları takip etme sorunum var. Çoksatar (en azından bu kaygıyla kaleme alınmış) olanları bir yana bırakacak olursak (bazen nedenini bilmeden onlara da bulaştığım da oluyor-yeni çıkan, Dan Brown'un Cehennem'i gibi)Uzadıkça uzayan bir "okunacak" listem var. Ne başı belli ne sonu. Bu yıl bir de e-kitap okuyucu aldım. İyice bulandı ortalık. Ama belki böylesi daha iyi, bilemiyorum.

Bu yıl yayınlanıp da en çok okumak istediğim birkaç kitap var, İhsan Oktay Anar'ın yedinci Gün'ü, Hasan Ali Toptaş'ın Heba'sı, Ahmet Cemal cevirisiyle; Vergilius'un Ölümü'nü okumayı dört gözle bekliyorum.(Kitaplar elimde var)ilgili olanları imrendirecek bir şey belirteyim, okumaya günde 5-6 saat ayırabiliyorum.Bu nedenle tatil okumaları gibi bir kavram yok benim için. Sizleri bilemiyorum, ama ben uzun zamandır "sadece bir"kitap okuyamıyorum. Bunun yararı, zararı bir yana, genelde etrafım yarım kitaplarla sarılmış oluyor. Belki böylesi daha iyi, bilemiyorum.

Uzun Hikaye'de belki biraz Eren'in yaptığı gibi "gündemde olan"a bir parça yer verebilsek kötü olmayacak.