Taşra ve Edebiyat
Varlık dergisinin, Ağustos sayısı konusu, "Taşra ve Edebiyat". Dergide, Mesut Varlık, Abdullah Ataşçı, Necati Mert, Asuman Susam, Ethem Baran gibi yazarlar, Taşra, Edebiyat ilişkisi üzerine düşüncelerini yazmış.
Derginin ilk sayfalarında, "Edebiyatın Taşradan Manifestosu" var. Manifesto konunun ana çizgilerini iyi belirlemiş.
Derginin dosya konusu ilgi çekici. Her ne kadar günümüzde taşra, merkez kavramları en karmaşık zamanlarını yaşıyor olsa da, bir İstanbul'la, Anadolu'daki bir taşra kasabasının, her yönüyle, (zaman, mekan) birbirlerinden farklı olduğunu biliyoruz.
İlgililerin dikkatine.
NOT: Burada, bu başlık altında, Uzun Hikaye'nin de Taşra konusunda düşüncelerini merak ediyorum. Öyle geniş bir alana dağılmış dostların, değişik fikirlerini duymak güzel bir şey.
Re: Taşra ve Edebiyat
İçeriden haber vermiş olayım. Yakında kitabı da geliyor bu sempozyumun.
Re: Taşra ve Edebiyat
Dergide de, Mesut Varlık, sempozyumdaki konuşmaların birkaç aya kadar kitap olarak yayınlanacağından söz ediyor.
Re: Taşra ve Edebiyat
Dergiyi okuyamadım, süreci takip etme şansım oldu. Güzel çalışma olacak gibi görünüyor.
Re: Taşra ve Edebiyat
Abdullah Ataşçı ve Necati Mert'in yazılarını okudum. Yorumlarını sonra yapsam daha iyi olur belki.
Geçmişte Nurdan Gürbilek'in Taşra Sıkıntısı adlı denemesi, bu konuda okuduğum en etkileyici metindi. Bunun yanında Tanıl Bora'nın Taşraya Bakmak adlı derlemesi, taşra ile ilgili düşündürücü yazıların iyi bir toplamıydı. Kitapta, Gürbilek'ten sonra, en özgün ve etkileyici bulduğum, Tuncay birkan'ın "Taşraya Hiç Bahar Gelmez Mi?" adlı denemesiydi.
Re: Taşra ve Edebiyat
taşra hakkında birkaç yalan, yanlış
taşrada her şey, en çok da zaman ağır bir döngüyle ilerler.
geçmişi koruyanı, bozulmayanı, doğalı, içerir, simgeler
her yanda, herkeste sıkışmışlık, bastırılmış duygular, bunalım hakimdir.
mevsim hep sonbahardır. Etrafı her zaman pus, gri bir sis kaplamıştır. karlar çok yavaş erir, bir gün karların nasıl eriyip gittiği fark edilmeden, ağaçların dibindeki sarı, kırmızı, gri, kahverengi(hiçbir zaman yeşil olmayan)yapraklar görülür.
sokaklar hep dardır. o dar sokakların bazıları çıkmazdır. yanlarında her yanını toz, örümcek ağları bürümüş ahşap viranelikler sıralanmıştır.
köpekler hep ya gri, ya bozdur, kuyrukları ya bacaklarının arasında, ya da kesiktir, yanlarından geçen kediye havlamayacak kadar içkin, tembel, uyuzdurlar.
sürecek
Re: Taşra ve Edebiyat
Benim taşram Ankara'ydı. Onun üzerine küçük küçük yazma denemelerim oldu. Bir türlü bitmedi ama...
Re: Taşra ve Edebiyat
sanırım "taşra" sözcüğüyle en çok örtüştürdüğümüz, bizi sıkan, bizi bağlayan, engelleyen, mahrum bırakan, zorlayan (ve benzeri olumsuz kavramlar) bir mekan. Halbuki, en uçta, mekanların bunda ne kadar az etkisi olduğuna varılıyor.(veya bende öyle)
Re: Taşra ve Edebiyat
Ben doğrudan merkezin dışı/ periferi olarak kullanıyorum taşra'yı. Ankara da İstanbul'un ilk taşrası oluyor ister istemez.
Re: Taşra ve Edebiyat
Burada sanırım her yönüyle bir "olanak" sıralaması söz konusu.
Re: Taşra ve Edebiyat
Daha çok, bir yönetme - yönetilme ilişkisi.
Re: Taşra ve Edebiyat
Biraz açabilir misiniz?
Acaba, "yönetme-yönetilme ilişkisi" tanımından kasıt, yöneten merkez-bölge-yer mi? Bu yönetilende etki kültürel ve sosyal yaşam üzerinde mı?
Böyleyse, "emir kulu", "birisinin emri altında çalışma zorunluluğu" bir çeşit insanın taşrası mı?
Re: Taşra ve Edebiyat
Mutlak Töz blogundaki şu metinden bir alıntı:
Taşrayı somut bir mekân olarak kabul ettiğimiz zaman, benim gibi İstanbul'da doğmuş ve hep burada yaşamış birinin taşrası neresidir?
Re: Taşra ve Edebiyat
Dergide şuna benzer bir cümle var; "istanbul'un bir sokağı merkezse, yanındaki sokak taşradır" (Hangi yazıda geçtiğini bulamadım.)
Dışarısı-içerisi bağlamında, "eşik", "eşikten adımını atmak", insanı değiştiriyor. Eşiğin ev tarafındaki insanla, "dışarısı" tarafındaki insan aynı değil.
Re: Taşra ve Edebiyat
Saray (aristokrasi) merkez ve onun dışındaki her yer taşradır (periferi) benim için. Elbette dosyada ele alındığını tahmin ettiğim biçimiyle taşralılık zaman içinde (özellikle de edebiyatta) bir ruh durumuna dönüşmüştür. Yönetici bir ailenin uzaktaki, hiç görmeyeceği tebası olma durumunun bütün Türkiye olarak bizim zihnimizden silinmiş olduğunu söylemek de güç olacaktır.
Bu anlamda, Sürücü'ye katılıyorum, İstanbul'un taşrası yine kendisi, arka sokakları olacaktır. Ötekilik rejiminin eski dildeki karşılığı gibi işler taşra.