UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Tahsin Yücel - Golyan Devrimi

02 Ağu 2008
eren

Tahsin Yücel'in son öykü kitabı Golyan Devrimi'nden bazı alıntıları aşağıya alıyorum. Yorumlarımı daha sonra ekleyebilmeyi umuyorum.
1

""
Okumuş Hayristanlılar'ın büyük çoğunluğu Elmansur'un başarısını her şeyden önce ingilizcesinin kusursuzluğuna ve güzelliğine bağlamakta, etkisinin de düşünsel olmaktan çok dilsel, bir başka deyişle, sanatsal olduğunu ileri sürmekteydi. Ama, Alesabbah'ta yazmaya başlar başlamaz, genç yazar hepsini utandırdı: şimdi hayristancasıyla büsbütün büyülüyordu okurlarını. Görünüşe bakılırsa, zamanla daha da artacaktı etkisi. Gerçekten çok iyi bir yazar olduğundan mı? Hayır, yazınsal ve düşünsel açıdan bakılınca, yazıları hiç de ağır çekmezdi doğrusu. Moda şarkıların başarısını andıran bir başarıydı onunki; bir de içinde bulunulan konumu en üst düzeye yerleştirerek rahatlığı, devinimsizliği, alışkıyı ve güveni övmesindendi. Ayrıca, gazetesinin öteki köşe yazarları da sık sık onun yazılarına göndermelerde bulunuyor, onun hem büyük bir usta, hem de halkının iyiliği uğruna canını tehlikeye atmaktan korkmayan bir aydın olduğu kanısını yerleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. s.15, "Tarih ve talih"

2
""
Burası Hayristan, yönetim biçimi de asker ve aydın cumhuriyetiydi... s. 37, "Başkanlar ve kadınlar"

3
""
Gazetelerin sık sık döndükleri bir konuysa, daha nice devlet tasarıları yanında, başkan Elcabir'in en büyük düşlerinden birini, iki ırmağı bir gölde birleştirip kıraç toprakları suya, tüm ülkeyi "ışığa" doyurma tasarısıydı. s.62, "Büyük ikili"

4
""
Şöyle bir düşünecek olursak yeni yeni dillenmeye başladığımız günlerden ölüm döşeğinde son sözlerimizi mırıldandığımız dakikalara kadar en azından yüzde doksan oranında alıntılarla konuştuğumuz söylenebilir. Günlük yaşamda arkadaşlarımızla karşılaştığımız ya da onlardan ayrıldığımız anlarda dilimizin ucuna gelen sıradan sözcükleri düşünün, bizden önce milyonlarca insanın milyarlarca kez kullandığı beylik mi beylik kalıplardır hepsi, biz de soluk alır gibi, düşünmeden, rahat rahat yineleriz bunları, yani, bir anlamda, alıntı yaparız. Mektuplarımızı da çoğu kez alıntılarla başlatıp alıntılarla noktalarız. Emine Teyze iki yıl süresince asker oğluna yollamak üzere kırk elli mektup yazdırır; ama, tarihler bir yana, hep aynı mektuptur yazdırdığı. Komşusu Hatice Teyze de bir başka zamanda ve bir başka yerde askerlik yapmış olan oğluna üç aşağı beş yukarı aynı mektubu yollamıştır. Okulunda, kim bilir kaçıncı kez tarih, coğrafya ya da kimya dersi vern öğretmen de yüzde doksan kendisinden önce başkalarının söylediklerini gene başkalarının kullandığı sözcüklerle yineler, yani, bir anlamda, alıntı yapar. Ama insanlar hiç durmazlar bunun üzerinde. Neden derseniz, yaşam deneyimi bir öyküler toplamıdır, özgünlükse çok az insanı ilgilendiren uzak ve bulanık bir düş. Evet, böyle, kendileri hep tersini söyleseler, hatta hep tersine inansalar bile, insanların sorunu özgün olmak değildir hiçbir zaman, olsa olsa daha düzgün, daha açık, daha akılcı, daha etkili bir biçimde yinelemek, yani, bir kez daha, alıntılamaktır. Ancak, eski bir alışkanlık sonucu, kimi bilim ve düşün adamları başkalarının sözlerini tümden kendilerinin olduğunu sandıkları sözlerden bir "tırnakla" ayırmaya özen gösterirler. Kimi titiz -ya da öyle görünmeye meraklı- Fransızlar da bir başkasının sözünü aktarırken açıkça belirtirler bunu: "Alıntılıyorum!" diyerek iki noktayı koyup tırnağı açar, alıntı tamamlanınca da "Alıntının sonu!" deyip tırnağı kapatarak kendi kişisel söylemlerine geçerler. Ama tırnak içine alamadıkları tüm sözler yüzde yüz kendi özgün sözleri midir? Burası kuşkulu işte. Şu "iki kez iki dört" sözcesini düşünün, kimi bağlamlarda bayağı etkili olabilir, gene de bir tür kalıptır, nasıl kullanılırsa kullanılsın, ortak gömünün bir öğesi olarak kalır. Hiç kuşkusuz, konunun bu kadar geniş tutulması, "iki kez iki dört" sözcesinin bile her kullanılışında alıntı sayılması bir abartma olarak nitelenebilir, ister beylik olsunlar, ister özgün, alıntıların öznesi belli sözceler olduğu, örneğin bir deyim ya da atasözünün alıntı sayılamayacağı söylenebilir, ama söylemlerimizin büyük ölçüde başkalarının söylemlerinden oluştuğu, hatta çoğu yapıtların, sözcüğün geniş anlamıyla, bir alıntılar toplamı olduğu ileri sürülebilir. Açık ya da kapalı "alıntılama" oranının da, büyük bir olasılıkla, ülkeden ülkeye değiştiği, örneğin Hayristan'da bu oranın İngiltere ya da Fransa'dakinin üç, dört, hatta beş katına ulaştığı söylenebilir. s.178-179 "Alıntı Ustası"

5
""
En geri toplumlar gibi en ileri toplumlar da zaman zaman başlarına öyle uçuk adamlar getirirler ki şaşırıp kalırsınız. Adamın ne edimlerinde en ufak bir tutarlılık vardır, ne söylemlerinde. "Bunda kişi nasıl seçti bu adamı? Koskoca ülkeyi nasıl bıraktı onun ellerine?" dersiniz. Bu arada, okumuş, yazmış, çevresinde tutarlı, bilinçli, örnek yurttaşlar olarak bildiğiniz kişilerin de kahvede iki el pişpirik bile oynamak istemeyecekleri bir adama oy vermiş olmalarını usunuza sığdıramazsınız bir türlü, us düzleminde hiçbir neden bulamazsınız böyle bir tutuma. Yoktur da. Peki, başka düzlemlerde? Ben, kendi payıma hiçbir biçimnde hiçbir düzlemde usuma sığdıramam böyle bir tutarsızlığı. Ancak, bana bıraktığı dosyada yer alan gözlemlerine bakılırsa, unutulmaz Hayristanlı dostum en azından içgüdü düzleminde olanaklı buluyordu bunu. Örnek olarak da, kulağını tersinden gösterir gibi, Erich von Holst adında bir bilim adamının minicik golyan balıkları üzerinde yaptığı bir deneyi gösteriyordu. Nasıl mı? Dostumun bir başka bilim adamının, Konrad Lorenz'in yapıtından aktardığına göre, von Holst genellikle toplum içinde yaşayan bu minicik balıklardan birinin beynini açıp sürüde birlikteliği sağlayan ön bölümünü kesip çıkarmış, arkasından da, herhalde gerekli bakımları yaptıktan sonra beyinlerine ya da başka yerlerine hiç mi hiç dokunulmamış, yani sapasağlam, yani sağlıklı mı sağlıklı türdeşlerinin arasına bırakmış bu yarım beyinli golyanı. O da ötekiler gibi yüzmeye, ötekiler gibi yemeye başlamış. Ancak, ötekilerin terine, içinde yer aldığı sürüyü rahatlıkla bırakıp gidebiliyormuş artık. O başını alıp gitmeye başlayınca da tüm sürü arkasından geliyormuş. Uzun sözün kısası, bizim yarım beyinli golyan tüm sürünün tartışmasız önderi, tüm tam beyinliler de yarım beyinlinin ardında birbirlerinin eşiti oluvermişler. s. 241, "Golyan Devrimi"

Kategori:

Re: Tahsin Yucel - Golyan Devrimi

Oykulerin gectigi ulkenin adi Hayristan. Once bu adin "hayret", "hayranlik", "hayir" gibi sozcuklerden hangisiyle daha yakindan ilgili oldugunu sordum kendime. Lakin tek bir tanesinde karar kilamadim. Her ucuyle de ayni anda yakin derecelerde ilgili bir isim Hayristan. Hayret edilmesi gerekene hayranlik duyan ve surekli "her iste bir hayir vardir" diyenlerin ulkesi Hayristan. Bu bulusu cok begendim. Tahsin Yucel Gokdelen'de de boyle, hatta daha etkileyici, buluslarla cikmisti karsimiza.

Yukaridaki iki uzun alintinin (4 ve 5 numarali alintilar) orada olmasinin nedeni sunu soylemek: Deneme tadinda baslayan bu oykuler bana Tahsin Yucel'in denemelerini ne kadar sevdigimi animsatti. Bu da, ister istemez, yazarin denemeleriyle oykuleri arasinda bir karsilastirma yapmaya itti beni. Denemelerinde tutturdugu uslubun bir devamini gormeye alisik oldugumuz oykulerinden ne yazik ki denemeleri kadar tat alamadigimi dusunuyorum. Oysa bu iki baslangic ne de guzel iki denemeye donusebilirdi Tahsin Yucel'in elinde. Oykulerini hepten dislamak icin soylemiyorum bunu, yalnizca yazarin denemelerini oykulerine yegledigimi not etmek istiyorum. Belki benim gibi dusunen baskalari da vardir.

1 numarali alintida sozu edilen Elmansur gibi kisiler Tahsin Yucel oyku ve romanlarinda cokca karsimiza cikan tipler. Bir seye tutkuyla baglanip ondan baskasini dusunmeyen -belki de bir anlamda o tutkuda uzmanlasan- bu sayede de butun ulkede/ sehirde/ koyde belirli bir sayginlik kazanan kisiler bunlar. (3 numarali alinti da bunu ornekliyor, ama "Alinti Ustasi" oykusu bu konuda doruk temsil ediyor kitapta) Bu karikaturlestirmenin beni bir olcude rahatsiz ettigini daha once de dile getirmeye calismistim. Sanki o kisinin o tutkuya baglanip kalmasi, baska sey yapamamasi/ dusunememesi yalnizca onun o ozelliginin nasil gelistigini, hangi evrelerden gecerek ilerledigini anlatmamak/ atlamak icin dikilmis bir kilif gibi geliyor bana. Oysa ben o ara evrelerin ayrintilarini da merak ediyorum. Bu yaniyla oykulerin yeterli ayrinti derinliginde olmadigi elestirisini yukseltsem itiraz eden olur mu acep?

2 numarali alinti ise beni dusundurdu. Her satirinda Turkiye ile benzerlikler buldugumuz bu kitapta boyle bir tespite rastlamak ilk basta bunun Turkiye'yi tanimlamak icin yapilmis bir tespit oldugunu hissettiriyor. Fakat deneme ve roportajlarindan tanidigim Tahsin Yucel'in bu cumleyi bu netlikte soyleyeceginden de biraz kuskuluyum. Ne dersiniz?

Bu vesileyle Tahsin Yucel hakkinda yazmayi dusunenleri ve bu niyetlerini acik edenleri de bir kez daha Yucel uzerine tartismaya davet edeyim. Ne yazik ki yazarin basilmasina izin vermedigi kitabi Haney Yasamali'yi edinmek icin harcadigim onca cabadan sonra bir yanlislik sonucunda Balikesir'e gonderdim ve daha bir sure okuyamayacagim. O kitap disindakiler hakkinda animsayabildigim kadar tartismalara katki sunmaya hazirim.

Son olarak kitabin arka kapagindaki tanitimi da ekleyeyim de buraya ilgilenenlere daha fazla bilgi vermis olayim:

""
Tüm bu öykülerde anlatılmaya çalışılan insanların ve olayların bizim ülkemizin insanlarına ve bizim ülkemizde yaşanan olaylara hiç mi hiç benzememelerini benim kusurum olarak değerlendirirseniz, yüzde yüz yanılırsınız. Bunca yıllık gözlemlerime dayanarak söylüyorum: Hayristan Cumhuriyeti’nin yöneticileri de, yazarları da, sokaktaki insanları da, kadınları ve çocukları da benzemez bizimkilere, hiç ama hiç benzemez.

Golyan Devrimi dünya haritasında yerini bir türlü bulamadığımız bir ülkede, Hayristan Cumhuriyeti’nde geçen on dört öyküden oluşmakta. Öykülerin kahramanları Hayristan’ın yöneticileri, politikacıları, askerleri, yazarları, iş adamları, yosmaları. Değişik öykülerde yer yer kesişen olaylar ve yeniden beliren kişiler yapıta aynı zamanda dağınık bir roman görüntüsü vermekte. Ne olursa olsun, bu kitapta da Tahsin Yücel’in kendine özgü “ironi”sini buluyor, Golyan Devrimi’nin öyküseverler için bir okuma şöleni olacağını umuyoruz.


Golyan Devrimi, Tahsin Yucel, 2008, Istanbul:Can Yayinlari


Re: Tahsin Yucel - Golyan Devrimi

Kitapla ilgili Internet'ten bulabildigim degerlendirlemer var: