UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Şükran Kurdakul - Yargı Payı

23 Şub 2012
Cihan Başbuğ

"Yargı Payı", Kurdakul'un ilk öykü kitabı olan Tanığın Biri'nden.

Öykü ana hatlarıyla; adliyede yazman olan (eski adıyla zabıt katibi, daha da eskiye gidilirse katib-i adil) bir kadının, yargıcın ve kanunun söylediklerini tutanaklara geçirirkenki iç hesaplaşması üzerine kurulmuş. Yalnız öyküyü anlamlı kılan durum, kadının tutanaklara suçu ve suçluyu yazarken; kendisinin de suçun bir parçası olma gerçeğini kavrayışıdır. Yani haksızlığa ortak olma, onun bir parçası olma gerçeği vicdanın özüne oturmuş, kadını tüm varlığıyla soru sormaya, sorgulamaya itmiştir.

Öykünün karakteri "vicdan" kavramını, iş yerinde kullandığı "makine" ile "insan" arasındaki en temel fark olarak görmekte; insanın düşünme ve duyuş aracılığıyla salt vicdana, doğruya ulaşabileceğine inanmaktadır.

Adaleti dağıtan, karar veren kısacası "iktidar olan"dan farklı olarak, ayrı bir çelişki ve farklı bir baskı aracı olan "halk"la özdeşleştirdiği cinsiyetçi koca karakterine de ayrıca dikkat çekmek gerekir. Yargılarıyla iktidardan daha iktidar, baskıcı bir aygıttır koca (kamu) vicdanı...

Forumda daha önceleri çağruhu (zeitgeist) kavramıyla tartıştığımız ve tipik örnek olarak Nazi Almanyası'nı verdiğimiz sayfayı tekrar okumakta fayda var.

Zamanın, iktidarın, egemenlerin bireye yüklediği "iş, misyon, görev, milli görev vb." kavramlar bireyi ne kadar suçlu kılar? Ya da bu ağırlıklardan uzak olmak isteyen birey sistemin uzağında nasıl bir mesafede yaşayabilir? Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Öykünün teknik olarak adli, sıradan bir olay sırasında sorduğu insani sorular, insan tasviriyle bizi yakaladığı çarpıcılık takdir edilecek boyutta.

""
Bana, akşamüstleri eve dönerken vapurun geride bıraktığı şehrin ışıklarını hatırlatıyor bu adam. Yüzüne bakarken, karanlık bir yerden kurtulmanın sevincini duyuyorum. Kimileri vardır, gördüğünüz anda, uzağa iterler sizi. Bu dünyada onların da yaşadığını, fırınlardan ekmek aldıklarını düşünerek rahatsız olursunuz... Bizim merdiven altının olumsuzluğunu yaşatırlar insanda. Acı bir karanlığın içinde toz kokan o daracık yerde sizi de saatler saati ayakta durmak zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmışlar gibi, onlara rastlamakla, benzetilerden çok ağır bir ilişki kurulur merdivenaltı ile aranızda. Geçersiniz ama, öyle bir geçiştir bu... Aşarsınız ama, içinizde o acı karanlıktan bir şeyler kalır.

Yüzüne bakmadan sadece suçları yazılan mahkumların, toplumun suçlu, iktidarın öteki kıldığı bu insanların ete kemiğe bürünen tasviri, gerçekliği...

Kurdakul, Tanığın Biri kitabında topraksız köylüleri, ağanın zulmünü, köyde haklıyı savunan öğretmen tiplemelerini, tutuklanan işçileri anlattığı diğer öyküleri yanında "Göl Kıyısndaki Toprak", tüm bunlardan epeyce farklı "Öteki Üye", Adnan Özyalçıner'in salık verdiği diğer öyküler...

***
"Yargı Payı"
Şükran Kurdakul
Tanığın Biri, Toplu Öyküler içinde,
Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 2011

Re: Şükran Kurdakul - Yargı Payı

"Yargı Payı"nda beni en çok benzetmeler etkilemişti. Tanığın Biri hakkında hazırladığım notta da alıntıladığım şu bölümü buraya da aktarmak istiyorum:

""
"[Elleri p]armaklıkla kendisi arasında, birbirlerine yaklaşmadan boşlukta, haksız yere asıldıkları hemen asıldıktan sonra öğrenildiği için, bir toplumun üzerinde vicdan azabı kavramını somutlayan iki insan gibi sallanıyorlardı."

Yer yer Tanpınar'ı anımsatan bu benzetmeler Kurdakul öykülerinin ayırt edici özelliklerinden biri gibi görünüyor bana.

Bu öykülerin bir diğer ayırt edici yönüyse sanki yazar kendi önüne bir takım engeller koymuş gibi dolayımlara başvurmaları olsa gerek. "Giderken"de işkenceyi anlatmadan işkenceyle dolu bir öykü okumuştuk. "Yargı Payı"nda da suçlamayı ya da savunmayı duymadığımız bir mahkeme salonundayız. Kurdakul, yargılanmanın esas öğesi olan konuşmaları es geçip, yargılanmayı, yargılananların vücut dili üzerinden anlatıyor.

"Haklılık-haksızlık" üzerine söylev verilen bölümün öyküyü zayıflattığını düşünsem de, kitabın bütünündeki "yargılamanın meşruiyeti" meselesinin kendini en çok belli ettiği öykülerden biri "Yargı Payı".


Re: Şükran Kurdakul - Yargı Payı

Şunu düşündüm ilk; "yargı" soğuk bir şey. Bir taraf içeriyor. Ondan belki en öncelikle ona sığınıyoruz. Yargılamak bir makam gerektiriyor. Veya kendini o makama oturtmayı. Yargılamak temelinde bir değerler karşılaştırması, veya bir; kişiliğinin değerler karşısındaki kabullanebildiğin yeri. Sonuca daha baştan varmış bir karşılaştırma.

Çok fazla kafamız karışmasın; aslında günlük yaşamımızda hep yaptığımız, hep olduğumuz bir şey. Düşünmek, ipuçlarını, bilinenleri, gerçekleri önemseyip, onların izinde bir vargıya çalışmak zor şeyler. Ama elimizin altında hep olagelen "yargı"larımız var. Gerisi kolay. Yargılayıveriyoruz. Kendimiz aklanacak kadar.

Öykü bana, öyküden uzak, bunları düşündürttü.


Re: Şükran Kurdakul - Yargı Payı

Cihan, oykuden bahsederken "carpici" demis, ancak acikcasi ben pek carpildigimi soyleyemeyecegim. Belki Eren'in sozunu ettigi "anlaticinin konumu" uzerinde durulabilir. Yine de yazarin bu olanagi basariyla kullanabildigini dusunmuyorum.

Örnekleriyle anlatacak olursam:

""
Bizim merdiven altının olumsuzluğunu yaşatırlar insanda.

Burada cok guzel bir benzetme yakaliyor yazar, ancak hemen sonra bundan neyi kast ettigini aciklamaktan vazgeciyor. Onun yerine bu tamlamayi garip bir yerde, basi sonu belirsiz bir tamlama icine sokuyor:

""
O karanlık bir yerden kurtulma sevincini duyuran adamın elleriyse...

""
Parmaklıkla kendisi arasında, birbirlerine yaklaşmadan boşlukta, haksız yere asıldıkları hemen asıldıktan sonra öğrenildiği için, bir toplumun üzerinde vicdan azabı kavramını somutlayan iki insan gibi sallanıyorlardı.

Betimleme bir donem icin edebiyatin en buyuk tuzagi olmustur denebilirse bu durum yukaridaki cumle icin tumuyle gecerli.

Bir de yazarin muradini anlamadigim edilgen catiyla zorlanmis ifadeler var. Belki bir bilen bana bu cumlede pasif yapinin gerekliligini anlatabilir.

""
...ufak tefek beğenmezliklerin dışında kişiliğime razı oluştan koparılıyormuşum gibi...

""
Kaç kez de kocama anlatmak istedim bu duyguyu.

Yazar bizi anlaticinin kadin olduguna iknaya calisiyor. Bu imayi okuyunca sunu da dusunmeden edemedim: Bu kadin kac yildir bu iste calisiyor? Ima yillardir calistigi yonunde, ancak bu isi gunde 8-10 saatten haftalarca, aylarca, yillarca yapmis birinin dusunme refleksleri degil okuduklarimiz.

""
Kırkını geçtikten sonra, düşüncesi en alışık olduğu biçimlerin kesitinde sıkışmaya başlayan kocamın hiç kaygısını duymadığı bir sorun karşısında en yakın ihtimallerin çemberine sıkışarak el ve göz gibi erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkilerde değişik çağrışımlar yaratan organların meydana getireceği elektriklenmeleri hatırlayacağından korktum biraz da.

Altini cizdigim tamlamalarin oykuye ne getirdigi tam bir muamma, ne goturdugu ise anlatmakla bitmez. Neden boyle bir kullanmayi yeglemis Kurdakul bir turlu vakif olamadim. "Kim boyle dusunur"u bir kenara biraktim, "kim boyle yazar", "niye boyle yazar" onu dusunuyorum. Kalin biraktigim kismi ise anlamak istemiyorum.

""
...her insanın zorunlu olduğu sorumluluk payından kendisine düşeni yüklenmesini ummayı hak sayıyordum.

Yine benzer bir tamlama: "kendine duseni yuklenmesini ummak". Bravo!

""
Duruşmalar devam ettikçe, yargı salonuna yansıyan bir toplumun kokusuna dayanmak güçleşiyor...

"Kalabaligin kokusuna" dese bu agirliktan kurtulmayacak mi?

""
...bir anda yüz binlerce insanın yeni bombalarla (atom, hidrojen) bu iki kavramın yarattığı seçmelerin açmazında...

Parantez icini acmayi istemiyorum.

""
...kendi halinde bir kadında bu silkinişi yaratan...

Oykunun sonundaki bu kissadan hisseye ise ne desek bos. Herhalde aptal okur icin bulunmaz nimet.