UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sözüne Bakınmadan: Onur Çalı

26 Oca 2014
Barış Acar

Onur, öncelikle adının neden Onur olduğunu sorarak başlamak istiyorum söyleşiye. Adın neden Onur? Onur olmasaydın ne olurdun sence?

Şöyle bir hikayesi var. Neyse, o çok uzun hikaye. Onur olmasaydım Şeref olmak isterdim.

İkinci sorum hayatın anlamına dair olacak? Sence hayatın anlamı ne?

Hayatın anlamı çok derin bir kere. Kaz kaz bitmez. Ama tabi aşk çok önemli.
Alternatif cevap: Hayat çok anlamsız. Kazıyıp derine bile insen, bişey çıkmaz. Ama tabi aşk çok önemli.

Edebiyatın kıyılarına yanaşalım istiyorum yavaştan. Sence öykü şiire girer mi? Yoksa bu girişim sadece sözde mi? Edebî orji konusundaki düşüncelerini öğrenmek isterim.

Türler arasında tek eşliliğe inanıyorum ben. Aşk filan dedim ya, anlamışsındır. Üçü bir arada sevmiyorum. Ben daha çok öyküde tiyatroyu severim. Sonra mektupta senaryo da çok şık durur mesela. Hele sinemadaki romana bayılırım. Hatta bu yüzden sinemaya gidemiyorum artık, bayılıp kalıyorum.

Kitap dosyalayan yazarlar var. Dosyasız öykü yazmayan. Her daim bir kenarda dosyası bekleyen, dosyası biriken… Onları sevmeli miyiz?

Tabi ki sevmeliyiz. Herkes herkesi sevmeli zaten. Hem dosyasız iş olmaz. En basitinden, bir alışveriş listesi yapayım diyorsun mesela, bilgisayarda yazmak için dosya açman lazım. Dosya çok mühim. Bu arada, laf aramızda, benim de çeşitli türlerde dosyalarım var bilgisayarımda. Yayıncıları bekliyor. (Kıps kıps kıps)

Yeni kitabından söz etmek istemiyorum. Henüz okumadım çünkü. Sadece bana ithaf etmen hoşuma gitti. Onun yerine eski kitabını anlatmak istemez misin?

Çok isterim. Bugüne kadar kimse sormadı, çatlayacaktım, taa sınırlar ötesinden iyi yetiştin. Şimdi eski kitabım tabi benim ilk öykülerimi içeriyor. İlk göz ağrım. Mesela şimdi üç çocuğum var gibi oldu. Kitaplarım benim çocuklarım gibi, ayrımcılık yapamam ama ilk çocuk önemli. İlk oğulluk diye bir şey var. Bizim Etgar keratası yazdı bunu, okumuşsundur. Haşarı çocuk ya, hep benden önce davranıyor.

Edebiyat bir şarlatanlık biçimi olsaydı, en çok ne olurdu sence? Yankesici, hırsız, görevi kötüye kullanan, kibirli, züppe?

Edebiyat eczacı olurdu. Herkese derdine göre hap verirdi. Allahtan değil.

Öykülerinin bir gün film yapılmasını bekliyor musun? Yapılırsa hangi duygular içinde olacaksın?

Çok bekliyorum. Çok isterim. Çocuk sahibi değilim ama çocuğumun üniversite sınavı kazanması gibi bir duygu verir. Tabi senaryoya katkıda bulunmak isterim. Öte yandan yönetmeni serbest de bırakmak isterim. Eğer bir gün film olacaksa öykülerim, yönetmeni Şahin K. olsun isterim. Benim öykülerin atmosferini -o eşsiz fantastik ve absürd yorumuyla- en iyi o yansıtabilir bence.

Bu arada, çocuğum da olsun isterim. Biyografilerde iyi duruyor.

Bir de ekleme yapayım, laf lafı açıyor. Atmosfer çok önemlidir öyküde. Misal bizim dünyanın atmosferi delik, ne oluyor delik olunca, zararlı ışınlar filan bir sürü sıkıntı. İşte öyküde de öyle, atmosfer sağlam olacak, kalın olacak ki en azından, delinmesin. Atmosfer önemli.

İlk kitabında editörün sana dönüp harika öyküler yazmışsınız dediği, ama kitapta en çok içine sinmeyen öyküyü gösterdiği an neler hissettin?

Herkes ekmeğini peşinde, ben böyle bakıyorum olaya.

Edebiyatın bir edep meselesi olduğuna inanıyor musun? Şayet inanıyorsan kendine örnek aldığın edepli iki tane yazarımızı örnek gösterebilir misin?

Tabii ki inanıyorum, soru mu bu! Edebiyat edepten gelir zaten, sonra bir yerlere uğrar geçer gene edebe döner. Buna da “edep döngüsü” denir literatürde. Bunu en iyi yapanlar, edebinden kadın demeyip hanım ya da bayan diyen edebiyatçılar. Onları kendime örnek alıyorum hep.

Onuncu soruyu sormayı sana bırakıyorum. Sadece sınır çizeyim bu son soru için: Bu soruyu sanki başka bir öykücüye sormak istiyormuşsun gibi sor kendine.

“Satışlarda artış var mı?” diye sormak isterim. O da bana, “Artiz ne arar la edebiyatta!” desin isterim. İstemek güzel şey.

İlk kitabının ardından profesyonel bir fotoğrafçıya gidip afili bir fotoğraf çektirdin mi? Boydan mı tercih ettin, yoksa büst mü?

Arkadaşın biri akıllı cep telefonundan çekti, sağ olsun. Ama tabi pek bi afilli olmadı. Aslında şöyle Bergama kalesinde ya da Kızılavlu’da sütunların arasında filan, şöyle güneş batarken hani, fena olmazdı. Elimde sigara, uzaklara dalmışım. Valla iyi hatırlattın, yapayım ben bunu.

İlk kitabından önce öykü gönderdiğin halde yayımlamayan dergilerin isimlerini alabilir miyim? Bir de önce yayımlamayıp sonra yayımlayanları isteyecektim ama sonraki kitap için iyi yatırım olmayabilir; vazgeçtim.

İyi yaptın, kendimizi zora sokmayalım, ne olur ne olmaz. Bu soruyu yanıtlamak için biraz daha yaşlı bir genç öykücü olmayı bekliyorum ben.

At yarışı oynar mısın? Ya da herhangi bir talih oyunu?

Her hafta sportoto oynarım. Sayısal loto da oynarım. Arada arkadaşlarla barbut atarız, Kızılay’a indiğimde kazı kazan oynarım. Sen sormadın ama ben söyleyeyim: içkim de vardır, alkoliğe yakınımdır. Kimse bana kız vermesin.

O vakit katıldığın ya da katılmayı düşündüğün ve de gözünün kestiği edebiyat yarışmalarını sıralar mısın? Mümkünse alfabetik.

Şimdi çok yer tutar. Ama işte Edirne Belediyesinden tut da Ardahan Belediyesine kadar tüm belediye ödüllerine katılmayı düşünebilirim. Burdan yetkililer sesimi duysun. Ama alfabetik istemiştin sen, o zaman: Adana’dan Zeytinburnu’na kadar tüm edebiyat ödüllerine talibim. Özellikle, konulu olanlara.

Jüri olarak kimleri istersin? İleride bir tane yarışma açacak olursak şimdiden hazır olsun istiyorum.

Jüride genç eleştirmenler olsun. Matematikten fazla anlamam ama kümeler konusunda oldum olası iyiyimdir.

Bir de dergilerde öykü değerlendirmesi yapanlar var. Onları kim değerlendirecek dersin? Tersten soracak olursam; öykücülerden mevcut kültür-sanat dergilerinin şanım yürüsün kadrosundan eleştiri yapan karakterlerinin öykülerine dair değerlendirme istesek, sence onları okumuş kimse çıkar mı? Yoksa öykü göndermeden önce bir-iki öykü okuyup duygusal zeka analizi yapıyorlar mıdır dersin?

Barış, her işin ustalığı vardır tabi. Belli kalıpları bilirsen, değerlendirme denen metinlerden sen de yazabilirsin, kıskanma abi.

Ülkemizde öykü dergiciliği, öykü mutfağı temalı çalışmaların topic konusu. Ben sana magazin dergiciliğimizi sormak isterim. Sence ülkemizde magazin dergilerinin tarihine girsek o mutfaktan hangi yemekler çıkar ya da o yemekleri yiyen çıkar mı?

Bunu bilemedim ama Özdemir Asaf’a benzediğini söyleyen oldu mu sana?

Öykü ve taşra konusunda kusmak istediğin bir şey var mı?

Elbette var. Madem kitaplarım var, her konu hakkında konuşabilirim. Peyzaj filan bile konuşurum. O zaman afili bir laf edeyim, deneyeyim en azından, malum afili olmak çok önemli: Öykü edebiyatın taşrasıdır.

Romana, hiç değilse romansa ya da şöyle eli yüzü düzgün satar bir türe geçmek ne zamana allah izin verirse?

Nasipse, kırkımı görebilirsem düşünüyorum. Roman yazacağım. Türkiye’nin tüm meselelerine değineceğim. İç-dış meselelerine. İçli dışlı bir roman olacak. Taslağı var kafamda, haybeye konuşmuyorum, ama henüz dosya haline getiremedim. Yoğunluktan fırsat olmadı. Senaryo yazmayı da düşünüyorum, iyi bara bırakıyormuş. Edebi kariyerime halel gelmesin için, gerekirse müstear isim kullanırım.

Tabii tüm bunların dışında, yaratıcı yazarlık kursu da açmak isterim. Biraz yaşım geçsin diye bekliyorum. Hatta değişik bir projem var. Katılımcıları, Ege’de bizim zeytinlikte ağırlayacağım. Gündüz zeytin toplatacağım. Yaratıcı zeytin toplama. Babam da sevinir bu işe. Hem zeytinler toplanacak hem üste para alacağız.

Bir öykücü bir öykücüye “Bre öykücü” diye seslenmiş de ne demiş?

“Küçük insanların büyük dünyalarını ne güzel anlatıyorsun üstad.”

Kategori:

Re: Sözüne Bakınmadan: Onur Çalı

Varolun; konuşan da, konuşturan da.(Karakolun bodrum katı muhabbet gibi oldu galiba)


Re: Sözüne Bakınmadan: Onur Çalı

Onur sağolsun, benim hınzır sorularımı cevaplamaya yüksünmedi. Şöyle çok satar bir edebiyat dergisinde ya da gazetenin kitap ekinde sorulabilecek kalitede sorular olmasına çalıştım. Onur da altta kalmayan cevaplar verince yakıştı.


Re: Sözüne Bakınmadan: Onur Çalı

""
Bu soruyu yanıtlamak için biraz daha yaşlı bir genç öykücü olmayı bekliyorum ben.

Çok keyifli bir söyleşi olmuş, ikinize de teşekkürler Smile