UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Soluk Almak

25 Ağu 2008
Barış Acar

Ay Büyürken Uyuyamam
Cumhuriyet Kitapları
2004
s. 13-18

Son indirme tarihi: 2 Eylul 2008.

Bu oyku forumdan kaldirilmistir (Bkz: Forum İşleyişi).

Kategori:

Re: Soluk Almak

Kitabın farklı basımları:

ay_buyurken_uyuyamam.jpg ay_buyurken_uyuyamam2.jpg

Re: Soluk Almak

Soluk Almak 'ı su içer gibi okudum. Belki şimdilik demekte fayda vardır, sonradan üstünden geçilince ne olacağı belli olmaz, foruma cümle cümle taşıyıp, onların üzerinden görüş bildirmeyeceğim. Çünkü Cumalı'nın benim üzerimdeki etkisi noktasız virgülsüz oluyor. Bir solukta canı aldığı ile bırakıveriyor.

Bir köylüyü gösteriyor, bir fahişeyi. Uzaktan görmek dışında gerçek karşılaşmalarım olmayan hayatları, ancak onların hayatları bir bakıyorum benim hayatımın içinde. Ve hatta o da ne, belki de ta kendisi.
Ondan herhalde, noktasız ve virgülsüz sonuna erişiriyor, Cumalı'nın öykülerini okuyuşlarım. Ve sonlarında şaşırıyorum her seferinde. O çok sevdiğim ve değer verdiğim şiirsel cümleler hani neredeler diye. Ya da hani ya o mor bulut, pamuk şeker imgeleri... Artistik puanı kafaya bile takmamış adeta ama sonuç baştan sona artistik olurvermiş. Ne de güzel söyleyiveriyor, ama günah ama sevap her neyse vebali boynuma, kaçtım bir soluk aldım geldim, diye.
Şu cümlenin bir solukta anlattığına ne paragraflar, sayfalar erişmemiş diyor, kalıyorum. Hayatın olduğu gibi belgeseli hem de öyle olduğu gibi ki, kurgusuz doğaçlama çekim bir film adeta.


Re: Soluk Almak

Ay Buyurken Uyuyamam'in aldatilan erkekleri, bugun gazetelerin 3. sayfalarinda gormeye alisik oldugumuz turden aldatilan erkekler degil. "Namus" soz konusu olunca keskin sirkeye donusup etrafindaki her seye zarar vermesi ogretilmis, bunu erkekligin, adamligin gerek-yeter kosulu olarak goren erkekler degiller. Baska oykulerin yani sira "Soluk Almak"ta da bunu goruyoruz. Aldatilma karsisinda igneyi kendisine batirmaktan geri kalmiyor "Adam" (oykude adi soylenmiyor Adam'in). Esiyle arasindaki yas farkinin dogal sonucu olarak goruyor basina geleni. Butun cabalarina ragmen engelleyemedigi dogal bir durum, kacinilmaz bir sonuc onun icin aldatilmak. Kizamiyor o yuzden kadina. Belki kizip bir cilginlik yapsa siradanlasacak oyku. Cumali bundan kaciniyor. Bundan kacinarak yalnizca oykuyu siradanlastirmaktan da kurtarmiyor bence. Bu topraklarin cok eski bir gelenegini de topa tutuyor. Esler arasindaki yas farkinin, kadinin sevdigi erkekle bulasamamasinin dogal sonucunu maharetle serimliyor.

""
Bir gece uyandigi sirada karisi yoktu yaninda. Sicakligini, kokusunu yatakta birakip damdan cikmisti. Onurunu kiran o sucluluk duygusu silindir gibi geldi gecti ustunden! Biliyordu, simdi o yuvalanan guvercin sokulusu ile yardimcinin kollarindaydi karisi! Kahroldu! Yuregi, butun etleri, aciyla ezildikce ezildi. O silindir, etleri ustunde gitti geldi, gitti geldi. Kalksa, tabancasini kavrasa? "Niye?" dedi icinden baska bir ses! Yardimci degildi ki, yillardi alan karisini elinden!

Dili kullanisindaki yalinlik konusunda da Aksamcayi'na katilmamak elde degil.
""
O çok sevdiğim ve değer verdiğim şiirsel cümleler hani neredeler diye. Ya da hani ya o mor bulut, pamuk şeker imgeleri... Artistik puanı kafaya bile takmamış adeta ama sonuç baştan sona artistik olurvermiş. Ne de güzel söyleyiveriyor, ama günah ama sevap her neyse vebali boynuma, kaçtım bir soluk aldım geldim, diye.

Kisacik cumlelerle sonuca o kadar akici bicimde erisiyor ki hayran kaliyor insan (yani ben).


Re: Soluk Almak

Bu kısacık öyküyle Necati Cumali, erkek ve kadının -en azından Türkiye için belirlenmiş- rollerini yerle bir ediyor. Bununla yetinmeyip cinsellik karşısında zoraki öğretilen ve kavratılan davranışların tam karşıtı bir tutum içinde buluyoruz Cumali öykülerinin kahramanlarını.

Cinsel kimliklerin baskı ve dayatmalarla üzerimize yapıştırıldığına inanan ve bundan huzursuzluk duyanların bu öyküdeki karakterle hayranlıkla bakacağını düşünüyorum.

özellikle kadınlara cinsel kimliklerinden utanmalarının öğretildiği bir coğrafya burası."Köyde ya da şehirde olması fark etmez, kız çocuğu her an bir cinsel tacize maruz kalabilir",işin kötüsü, bu sadece kadının cinsel kimliğine yabancılaşması için öğretilen bir korkutmaca olmaktan çok kız çocuklarının küçük yaşlardan itibaren çevredeki erkeklerin onlara bakış ve davranışlarından da öğrendikleri bir yaşanmışlık. kız çocuklarının kendilerini sakınmak zorunda bırakılışları ama buna rağmen erkeğin özellikle de sahipsiz ve de hafif meşrep kızların vücutları üzerinde hak sahibi olduklarına inanışları aynı davranış ve inanışın dillendirilmesinden mi besleniyor bilemiyorum. Ancak bu baskıyla yetişmiş annelerin kızlarını da aynı baskıyla yetiştireceklerini ve oğullarını aynı sebeple damızlık gibi ortalara salacakları da bir gerçek.

"Bu ülke topraklarında yetişmiş insanların çoğu kadın ya da erkek "soluk almak" öyküsündeki karekterlerin, cinsellik konusundaki samimi ve doğal(doğanın kültürle müdahale edilmemiş ve yıpratılmamış ve de saptırılmamiş öz hali) ifadeleri karşısında duygulanır" diyebilmek isterdim. çünkü çoğunluk öykü karşısında duygulanıyorsa toplumumuz değişmeyi ve dönüştürmeyi isteyen insanlardan oluşuyor diyebilirdim.

Diyebilmeyi ve buna inanmayı istiyorum ama ne yazık ki,bazılarının bu öyküde ki kadına orp.. adama da kvt. diyeceklerini ve bu iki kişinin sıkı sıkı tutundukları namus kavramıyla uzlaşamaz bir durumda oluşuna öfkeleneceğini biliyorum.

Cumali nin dili ve karakterleri kurgularken ortaya koyduğu inandırıcılık, öykünün yapısı- dili -biçimi- biçemi üzerine düşünmekten ziyade,toplumumuzda bu karakterlere rastlayabilme ihtimalimizin neden bu kadar az olduğuna ve hatta kendimde ve ilşkimde cinsel algılayışıma bakma ihtiyacı doğurdu. Bu tutumumun öykünün ve Cumali' nin öykücülüğünün gücünden kaynaklandığını düşünüyorum.


Re: Soluk Almak

Ay Büyürken Uyuyamam en sevdiğim öykü kitapları arasındaysa, Soluk Almak da beni en çok etkileyen Cumalı öykülerinden biri. İlk okuduğumda gözlerim dolmuştu buradaki duygu yoğunluğunu o kadar sakin betimlemesinden yazarın. Sonra hemen başkalarına okudum, okuttum. Onlar okurken öykünün aynı şekilde yeşerip yeşermeyeceğine baktım okuyanın içinde. Gördüğüm çok daha fazla mutluluk vericiydi, çünkü adamın küçük jestlerine, kadının solumalarına kadar tümüyle yabancısı olduğumuz bir dünyayı yaşantılayabiliyorduk işte.

Neyse bu kadar duygusallık yeter. Daha yapısal şeylere bakalım.

Takip edenler bilecektir ki, Yusuf Atılgan öykülerinden sonra Necati Cumalı'nın seçilmesi hiç de tesadüf sayılmaz. Atılgan'ın ısrarla cinsellik üzerinde dönen, kırsal yaşantıyı cinsellik teması üzerinden okumaya çalışan öykülerinin ardından Cumalı'nın öyküleri ilaç gibi gelecektir (Belki henüz erken bu yorumu buraya yazmak için, ama Cumalı öyküleri içinde ilerledikçe daha çok görebileceğiz bunu). Atılgan'ın bir yaban gibi baktığı ilişkilere Cumalı adeta o ilişkilerden birinin ya da ayna anda hem birinin hem diğerinin tarafıymış gibi bakabiliyor. Böylece epeyce zor bir alan olan cinselliği işlemesi çok daha kolay oluyor. İlişkide suçlu aramıyor Cumalı, karşılaştığı durum en sert cinsel eylemler ya da toplum tarafından yadırganan şeyler bile olsa (ensest, tecavüz, aldatma, eşcinsel ilişki...), bunlara aman ne ayıp, ne iğrenç, "tu kaka" demeden bir sosyolog titizliğiyle yaklaşıyor (Elbette asla dili için söylemiyorum bunu. Karakterlerine karşı tutumu dolayısıyla söylüyorum.). Oradaki duygusal zemini anlamaya çalışıyor. Taraflar için bunun oluş nedenleri (bilim adamı etkinliği) ya da sonuçta ortaya çıkan durum (ahlak dersi) yazarımızı hiç ilglendirmiyor. O, olanlara olduğu an bakmayı beceren bir yazar. Sadece oluşun doğallığını ve olanlar içindeki insani özü görmeye gayret ediyor. Bunda da değme yazara taş çıkartacak kadar başarılı olduğunu her fırsatta gösteriyor okuyucuya.

Soluk Almak'a gelince; daha ilk paragrafta bu gözlemci niteliğinin ne kadar keskin olduğunu görebiliyoruz Cumalı'nın. Çizdiği tablo o kadar pastoral ki adeta bir Constable tablosu gibi duruyor. Bununla birlikte adamın aklında gezinenler tam da o pastoral havaya uygun bir derinlikte dertlerle dolu.

Cumalı'nın anlatımındaki yalnızca durum saptamasına yönelik değil, aynı zamanda adamın genç karısını görüş biçimine de tanık olmamızı sağlayan biçimin, doğallığın ve duygusal derinliğin bize geçmesinin en önemli sebebi olduğunu düşünüyorum.

""
Ne zaman yalnız kalsalar, boş kalsalar, göğsünü yerleştire yerleştire yuvalnan güvercinler gibi, nasıl da sokulurdu koynuna.

Tabi Atılgan'ın aksine, Cumalı'nın karakterine hayran oluşu, onları sevişi de çok etkili bu anlatımda:

""
Dört çocuğunun ardından daha da serpildi karısı. Kalçaları, göğüsleri gelişti, her yanı dillendi adeta konuşur oldu. Bastığı yere daha dik basıyordu yürürken. Saçlarını çözüp toplarken öyle canlı bir geriye atışı vardı ki gördükçe: "NEreye uçacak, nereye havalanacak acaba şimdi?" diye geçirirdi aklından.

Bunun yanı sıra Cumalı'nın usta bir yazar olduğuna dair düşüncemin sebebi, atmosferi çizerken okuyucuya direktifler vermeden, hissettirmeden tarihsel ve sosyal belirlenimleri öykünün fonunda kullanması.

""
Pilli radyolarını kapatmak nedir bilmezdi.

""
...gider gelirdi damın, çardağın içinde.

""
tütün yaprakları gibi bir bakışta neyi var neyi yok anladığı...

Adamın karısının başka biriyle olduğunu anlaması sırasındaki tutumunda, aşkı ve bu aşkın belirtisi olarak mantıksal çözümleme gücü çok etkileyici:

""
Kahroldu. Yüreği, bütün etleri, acıyla ezildikçe ezildi. O silindir, etleri üstünde gitti geldi, gitti geldi. Kalksa, tabancasını kavrasa? "Niye?" dedi içinden başka bir ses! Yardımcı değildi ki, yıllardı alan karısını elinden!

Ancak aşık olan birinin içine yerleşir karşısındaki insan, konuşur oradan ikinci bir ses gibi...

""
Yardımcısı ile buluşmanın hazırlığı için bile olsa, ona evliliklerinin mutlu yıllarını ansıtıyordu, akşam üzeri karısının yerine gelen sevinci.

""
Yola baktı, karısının ayak bastığı, el değdiği her yere baktı, nereye baksa karısını döner dolaşır gördü karşısında. Dudağının kıyısında birinden öbürünüateşlediği cigaralarının külleri uzadı, uçtu, üstüne başına savruldu.

Bu son yaptığım alıntıdaki, daha önce farklı yerlerde Atılgan öyküleri için de söylediğim, sinamatografik anlatım üzerine düşünmek lazım. Artık dilimiz alıştı "sinamatografik"/ "sinemasal" diyoruz hemen ona. Oysa bunun sinemaya edebiyattan geçtiğine kuşku yok. Walter Benjamin bir yerde kameranın hareketi ve "zoom" yapması üzerine artık insan davranışını daha iyi anlayacağımızı, bir eylemi oluşturan hareketin alt birimlerini çözümlemek konusunda ustalaşacağımızı söylemişti. Bence Rus edebiyatına bakarsak örneğin, bunu uzun zamandır yapıyor olduğumuzu söyleyebiliriz hemen. Peki buna ne demeli? "Betimleme"nin bunu karşıladığını düşünmüyorum, daha çok bir betimlemenin özelleşmesi, bir eylemin parçalarına ayrılarak analiz edilmesi, yan yanan getirilmesi ya da üst üste bindirilmesi söz konusu burada.

Adam karısının peşinden İzmir'e gittiğinde, ilk karşılaşmalarında, sordukları sorularla birbirlerini kollayışları/ anlamaya çalışmalarını da ustaca anlatmış yazar. Bunun arkasından geri dönerlerken kadının rahat edemeyip adama "Hiç mı kızmadın?" diye sorması, adamın öğrenilmiş davranış gereği pişman olmasını ister gibi yapması, kadının "Boğulur gibi oldum." açıklaması, birbiri ardına gelen gerçeklik bombardımanları. "Soluk aldım" sözüne ise diyecek hiçbir şey yok. Bu kadar yalın anlatılabilir yaşantının getirdiği daralma duygusu.

Teşekkürler Necati Cumalı.


Re: Soluk Almak

Cumalı'nın, öykülerindeki karatkerlerin ne biri, ne diğeri ama (belki) ikisi , (belki) üçüne birden aynı uzaklıkta(yakınlıkta) olabilmesindeki, bir başka değişle her biri olabilmesindeki ustalığının öykülerinin bu denli güçlü olmasının en büyük nedenlerden biri olduğuna katılıyorum. Bu bence pek de herkesin harcı bir görü değil. İnsanlık hallerini anlama ve o halleri ile insanları sevebilme, bu duru güzelliğin kaynağı...

Bu karakterlerin toplumumuzda bu kadar az rastlandığı konusu ise bence soru işareti. Ben bu karakterlere çok kez rastladım,
o yüzden adeta belgesel olarak betimlemekteyim. Köylerde, kasabalarda böyle hikayelere az mı rastlanıyor? sık rastlanıyor da örtbas mı ediliyor? Örtbas bile belki doğru dürüst edilemiyor da bizlere mi ulaşamıyor? Bu sorulara benim çok net cevaplarım yok doğrusu. Yine de edebiyatın gör dediği bir olay; kadın soluk almış. Elbette bu öykünün kaleme alındığı yıllardan şimdi yaşadığımız yıllara gelene dek köyleri de koca şehirleri de tonlarca kül basmış, herkesi soluksuz bırakmış.


Re: Soluk Almak

Kadın eve dönünce ne olacak?
Adam artık fiziksel olarak yapamayacağını kabullenmiş ve hatta karısının bu konuda yaptıklarını haklı bile bulabilmişti, en azından anlamaya çalışmış ve hepimizi etkileyen bir bilge tavrı sergilemişti.

Pekii şimdi, bir soluk alıp gelmiş olan kadına bu soluk ne kadar yetecek?

Kocasının kendisine duyduğu cinsellik dışı bu ilgi sevgi ve bağı o da kocasına ve cocukları da olduğuna göre ailesine karşı gösterecek mi?

Sadaket sadece cinsel aldatmayla mı(yaptığını kocasına kendi söylemediği için aldatma diyorum) derecelendirilir?

Tekrar bir yardımcı mı girecek bu hikayeye? Girerse, biz bu kez, yine kadın ya da adamın bu durumda verecekleri kararlara bir yorum getirme hakkımızın bulunmadığını hatırlayabilecek mi, yoksa bilmişlik/haddini bilmezlik yapıp "bu kadar da olmaz ki" mi diyeceğiz?

Bir taraf tutarmıyız kadın gene giderse?

"Bu kadar da olmaz ki canım diye" kime kızarız kimi yargılarız?

bütün bu soruların arasında en çok da, öykücü kadar, her tarafa aynı mesafede durup durumayacağımızı merak ediyorum.
Sözde "bana ne?" demekten bahsetmiyorum, öğretilmiş davranış ve kanıksadığımız ahlak kurallarının karşısında ne denli dayanıklı ya da dayanıksız belki de savunmasız olduğumuzu kavramaya çalışıyorum.

Confused


Re: Soluk Almak

Nurten'in sormuş olduğu soru, her ne kadar bir sanat dalı olarak öykünün sınırlarını aşan ve sosyolojinin alanına giren bir soru olsa da, yine de belli oranda cevaplanmayı hak ediyor diye düşünüyorum.

Öncelikle soruyu sanat alanının dışından cevaplayacak olursak; "bir soluk almak" hiçbir şeye çare sunmuyor elbette. O soluk tükenecek ve belki başka bir anlamda yeni soluklar gerekecek kişilere. O zaman da buna ilişkin çeşitli çareler ya da çaresizlikler üretecekler. Bundan kaçmanın bir yolu yok. Bu konuda genellikle yapıldığı gibi psikolojiyi ya da sosyolojiyi devreye sokarak anlatmak istemiyorum. Bu kez felsefeyi yardıma çağırarak anlatmaya çalışayım: Hegel'in özbilinç diyalektiğinde (Hegel - Bilinç Problemi, Köle-Efendi Diyalektiği, Praksis Felsefesi) olduğu gibi, bilinç kendinin farkına varabilmek için ötekiyle boğuşur, onu alt eder, ona kendini tanıtır; be şekilde, bu yolla kendiliğinin tam olarak farkına varabilir/ kendiliğini kurar. Dolayısıyla buradaki cinsellik problemi bir eksikliğin giderilmesi değil, ancak bir istemenin -kendi kendini kuran bir istemenin- zorunluluğundan gelmektedir. Ama çatışma cinsellik üzerinden olmaz da başka bir alanda olur, fark etmez.

Yine de o kadar umutsuz olmamalı; çözümsüz bakmamalı bu probleme. Kojeve'in Hegel yorumunda gözden kaçmaması gereken en önemli nokta olarak "kendiliğin özgürlüğe ulaşması" (kölenin özgürlüğü) buradaki problem için çözüm sunucu nitelikte. Kişi karşısındaki üzerinde sağladığı mutlak zaferle kendiliğini kurarken burada ötekine mahkum ediyor kendini. Oysa söz konusu çatışmada yenilen başka tür bir zaferle çıkıyor bu muharebeden: Kendini karşısındakinin mutlak varlığına bağımlı kılmadan, praksis içinde, yani olan biten olayların sonucunda, kendisi olmasa karşısındakinin kendiliğini kuramayacağını bularak fark ediyor; bu farkındalık üzerine kurduğu yeni ben özgür bir ruha sahip oluyor böylece.

Epeyce teorik ve karmaşık anlattığım konuyu örneğimiz üzerinde yoğunlaştırmaya gayret edersek: Kadının istemesini baskılaması istenemeyeceğine göre ve bu isteme erkeğin istemesiyle çeliştiğine göre ortaya bir çatışma çıkacaktır. Bu çatışmada taraflardan birinin ötekine galip gelmesi aslında ona pke de bir şey kazandırmaz. Hâlâ kölesine bağımlıdır çünkü. Oysa bu çatışmada yenilgiye uğrayan taraf özgürlük için/ istemesini yeniden bulabilmek için yeni bir şansa kavuşmuştur. Bu belki çekip gitmek şeklinde vuku bulacaktır, belki de cinsellik yeni bir yoruma dönüşecektir kişide.

Şimdi sanat alanından bir cevap vermeye çalışayım: Öykü kişilerinin tutarlılıkları içinde kadının bir kez daha buna yelteneceğini sanmıyorum. İlişkinin az önce anlttığım diyalektiğinde kadının yenilen taraf olarak istemesine gem vuracak ve boyun bükecektir. Aşığının kendisini takip etmemesi için haber bırakması da bunu göstermiyor mu? Bu boyun eğme onda istemesini yeni bir yola da sokmuş gibi geliyor bana. Çünkü yaptığından pişman olmadığını söyleme cesaretinde bir kişidir de aynı zamanda. Öyleyse kadının Hegel diyalektiğinde olumsuzlamayı temsil eden galibin aksine olumlama ilkesine sahip çıkarak özgürlüğe ulaşan taraf olduğunu düşünebiliriz.

Peki, böyle olmazda ikinci bir soluk isterse adam karısına karşı ne yapacaktır? Yeni bir çatışmayı beraberinde getiren böylesi bir durum her şeyi başa sarar. Ancak bu kez ipler daha gerilmiş biçimde. Muhtemelen ikinci kez böyle bir olayla karşılaşan adam kadını öldürür diye düşünüyorum. Adamın ağırbaşlı ve sakin tavrının daha çoğunu kaldırabileceğini sanmıyorum. Amacım ahlâk kumkumalığı yapmak değil elbet, ama öykü kişilerinin ruhsal durumları öyle gerektiriyor ki; sevdiği için karısını öldürecektir adam (Kadının çocuklarını bırakarak kaçtığı düşünüldüğünde çocukları için yaşaması gerekenin kendisi olduğunu varsayacağından kendisini öldürmeyeceğini düşünüyorum.). Bu soluğu da almakla ne karısının içinin rahat edeceğini, ne de artık kendisinin huzur bulacağını bildiğinden başka bir çözüm yolu göremeyecektir. Sorun ahlâk sorunu değil, çünkü öyle olsaydı ilkinde bu kıyım gerçekleşirdi. Marquez'in yakın zamanda okuduğum "Benim Hüzünlü Orospularım"da şöyle diyor bir genelev patroniçesi: "Ahlâk yalnızca bir zaman meselesdir." Cumalı'nın öyküsündeki adam o zamanı kendine tanıdı ve artık kaygıları ahlâksal değil; daha yaşamsal, daha derinde.

Oldukça uzun ve karmaşık bir cevap oldu sanıyorum, ama düşündüklerim bunlar işte. :!:


Re: Soluk Almak

Baris agir konusmus. Onun bu soylediklerinden sonra bence zaten adam kadini oldurur. Ama eger Baris bunlari soylememis olsaydi (ki kavgada bile soylenmez Tongue ) ben Nurten'in sorusunu soyle yanitlardim:

Kadinin soluk almasi, cinselligini yasamaya geri donusten cok, onu kocasina fark ettirmeden, kacamak yaparak yasamak zorunda olmaktan kurtulusunda bence. Evinden uzakta oldugu (Izmir'de oldugu) donemde soluk aliyor. O zaman bu eve donus aslinda iliskilerini daha once oldugundan fakli bir duruma tasiyor. Ancak bu farkli durumun Baris'in soyledigi gibi daha gergin bir durum degil, iliskinin cinsellik cercevesi yeniden cizildigi icin daha durgun (kararli) bir durum oldugunu dusunuyorum. Anlasma soyle: ckadin cinselligini yasamaya devam edebilir, ama evden kacip gitmemesi gerekir. Ben her iki tarafin da bu acikca dile getirilmemis anlasmaya uyacaklarini dusunuyorum. Baska yardimcilar gelirse, belki adam da oncekinde oldugu gibi surekli kulak kabartip neler oldugunu anlamaya calismak yerine gormezden gelmenin, goz yummanin acisiz yollarini arayacak. Buna karsilik kadin cocuklarini birakip gitmeyecek. Baris'in da vurguladigi adamin agirbasli ve sakin tavrinin kadinin annelik duygusuyla el ele verip iliskiyi buraya dogru evriltmelerini beklerim. Kadin havasiz, adam kadinsiz kalmayacak (secim vaadi gibi oldu ya, hadi neyse).

Kadin bir daha kacacak olursa ne olur? Acikcasi kestiremiyorum, cunku kadinin (yukarida da aciklamaya calistigim gibi) ayni nedenden bir daha kacacagini sanmiyorum. Baska nedenle kacarsa, onu da o zaman tartisiriz Tongue

Aslinda ben bunu grafikle anlatirdim, ama muhendis oldugumu sananlar cikabilir, o nedenle hic girismiyorum Laughing out loud


Re: Soluk Almak

Necati Cumalı, taraf tutmadan, okurun ahlâki bir sorgulamaya kalkışmasına yol açacak en ufak bir değinide bulunmadan öylece anlatmış insana dair olanı. Mükemmel anlatmış.
Eksik değilse de keşke olsaymış diye düşündüğüm bir ayrıntı var kadına dair. Kadının doğası öyle çizilmiş ki, kadın kocasına aşık mı anlayamıyorum öyküden. Yardımcıyla ilişkisinde de aşk yok ya da tensel aşk mı deniyor, kocasıyla da yardımcıyla da sadece cinselliğin var olduğu hazza dayalı bir ilişki yaşıyor kadın. Bunun 'soluk almak'tan farklı, yaşamsal olmaktan uzak bir anlam içerdiğini düşündüm. Çocuklarını seviyor mu anlayamıyorum. Çocuklarına olan sevgisine dair küçük bir betimleme, ayrıntı verilseydi, çocuklarına olan bağlılığına sevgisine rağmen o soluğu nasıl gereksindiğini (kadını haklı göstermek için değil, o soluğun kadının yaşamındaki yerini, hiç de öyle kolayca, düşünmeden çekip gitmediğini görmek istediğimden) duyumsardım diye düşündüm. Umarım ki anlatabilebilmişimdir düşündüğümü.


Re: Soluk Almak

""
elif yazdı:
Kadının doğası öyle çizilmiş ki, kadın kocasına aşık mı anlayamıyorum öyküden. Yardımcıyla ilişkisinde de aşk yok ya da tensel aşk mı deniyor, kocasıyla da yardımcıyla da sadece cinselliğin var olduğu hazza dayalı bir ilişki yaşıyor kadın.

Bugün Nurten'le de aynı şeyi şeyi tartıştık, benim biraz kalabalık yorumumdan sonra.

Bana kalırsa Elif'in yorumu doğru kadının aşkı tanımlayışı cinselliği tanımlayışından uzakta değil. İkisini aynı anda tanımış ve sevmiş bir kadıncağız bu; haniyse ikisi bir ve aynı diyesi geliyor insanın. Böyle olunca da hiç de garip kaçmıyor bana sorarsanız.

Yorumumda dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım dönüşüm tam da bu noktadaydı: Dönüşüyle birlikte kadın cinselliği yeniden tanımlıyor. Belki de adamın güvercin gibi sokula sokula diyerek tanımladığı aşkını/ cinselliğini tanıyacak bu kez tam tamına.


Re: Soluk Almak

"...dönüşüm tam da bu noktadaydı: Dönüşüyle birlikte kadın cinselliği yeniden tanımlıyor. Belki de adamın güvercin gibi sokula sokula diyerek tanımladığı aşkını/ cinselliğini tanıyacak bu kez tam tamına."

Ama nasıl, yani öyküde hangi anlatım sağlıyor böyle düşünülmesini.


Re: Soluk Almak

"İkisini aynı anda tanımış ve sevmiş bir kadıncağız bu; haniyse ikisi bir ve aynı diyesi geliyor insanın. Böyle olunca da hiç de garip kaçmıyor bana sorarsanız. " Bunun garip olduğunu düşünmüyorum ben. Ben, böyle olunca kadının soluk almak gibi bir molaya ihtiyaç duymayacağını düşünüyorum. O kadın tarlaya giderken, çeşmeye giderken bir duldada görünce kendisine istediği hazzı verecek birini ya da öyküyü bir daha okuyayım ben.


Re: Soluk Almak

""
""
"...dönüşüm tam da bu noktadaydı: Dönüşüyle birlikte kadın cinselliği yeniden tanımlıyor. Belki de adamın güvercin gibi sokula sokula diyerek tanımladığı aşkını/ cinselliğini tanıyacak bu kez tam tamına."

Ama nasıl, yani öyküde hangi anlatım sağlıyor böyle düşünülmesini.

Aslında benim çıkarırım öyküden değil. Daha çok Hegel'in yukarıda açıkladığım bilincin kendini olumsuzlamanın olumsuzlanmasıyla kurması dizgesinden yola çıkarak bunu söyledim. Ancak öyküde kadının büyük bir istekle geri dönmesi, buna karşın yaptığı şeyden pişmanlık duymadan bunu yapabilmesi söz konusu dönüşüme ikna olmama yol açmış olabilir.


Re: Soluk Almak

""
Elif yazdı;
Eksik değilse de keşke olsaymış diye düşündüğüm bir ayrıntı var kadına dair. Kadının doğası öyle çizilmiş ki, kadın kocasına aşık mı anlayamıyorum öyküden. Yardımcıyla ilişkisinde de aşk yok ya da tensel aşk mı deniyor, kocasıyla da yardımcıyla da sadece cinselliğin var olduğu hazza dayalı bir ilişki yaşıyor kadın.

kadının duygularını ve kocasını nasıl gördüğünü ve hatta çocuklarını nasıl sevdiğini yani nasıl bir anne olduğunu bilmiyor oluşumuzu öykücünün durumu adamın bakışıyla ve adamın algılayışıyla sunmasından kaynaklanıyor diye düşündüm ve bu gizli kalışın billinçili tercih edildiğini sandım dı ben kendi adıma.


Re: Soluk Almak

"Kısır çıkan ilk karısının ardından..." cümlesi çarptı gözüme birden. Cümleyi okuyuncU adamın yaşadıklarına dair şuncacık bir üzüntü kalmadı içimde. Dedim ki, oh olsun. eşeğin üstünde, el sürmeden içtiği sigarasının külleri uzadıkça savrulup dökülsün üstüne başına. Çözemesin " Neden? Neyi eksikti?..." diye düşünüp dursun. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. iyi oldu, bir daha soluk alsın karısı, durmadan soluk alsın! Kısırmış ya ilk karısı...


Re: Soluk Almak

Besbelli ki cinsellik ve kadın kelimeleri doğurganlıkla eş düşünülmüş hep.
Doğurganlığı onu daha bir kadın yapıyor adamın gözünde. Fiziksel olarak da "doğurdukça gelişti serpildi" diyor karısı için.


Re: Soluk Almak

""
elif yazdı:
"Kısır çıkan ilk karısının ardından..." cümlesi çarptı gözüme birden. Cümleyi okuyuncU adamın yaşadıklarına dair şuncacık bir üzüntü kalmadı içimde. Dedim ki, oh olsun. eşeğin üstünde, el sürmeden içtiği sigarasının külleri uzadıkça savrulup dökülsün üstüne başına. Çözemesin " Neden? Neyi eksikti?..." diye düşünüp dursun. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. iyi oldu, bir daha soluk alsın karısı, durmadan soluk alsın! Kısırmış ya ilk karısı...

Ben bu karşıtlığı tamamen atlamışım öyküde. Yeni bir boyut ekliyor bence yaşananlara. Yine de adam sanki bilirmiş gibi hatasını karısına kıyamıyor bu sefer işte.

Teşekkürler Elif. Flowers


Re: Soluk Almak

Nurten'in çok yerinde sorularına, kendi okumamdan şöyle cevap vereceğim: Her soluk alıp veriş, kendini var ederek yaşamak mıdır?
Kadının gidişinde cinselliğin tetiklediği, ama esasen kendini var hissetme arayışı olduğunu düşünüyorum. görmezden gelinen istekleri, görmezden gelinen kendisi idiyse, bu gidiş ile kendini var etmek istedi. Kocanın, karısının peşinden gitmesiyle de, kadının bu çabası olumlandı. Olumlanmayacak olsaydı zaten hiç peşinden gitmeyecekti.

Kadının döndüğü evde bence giderken bıraktığı fiili durumlar aynen devam edecek. Akrabasından dönmüş olacak ve bu olay karı koca arasındaki gizli bir sözleşme olarak kalacak. Çünkü öyle ya, adam peşinden gitmeseydi, kadının dönmek için yapacağı bir şey yoktu.
Bence kadın ve adam da soluksuzluğa yani var olduğunu duyumsamama hissiyatına, aynı veya benzer olay örgüsü içinde düşmeyecek, ve benzer olaylarla çözümlemeyecekler. Ama hayatları devam ettikçe de sanırım soluksuzluk onları değişik biçimlerde gelip bulmaya devam edecek.


Re: Soluk Almak

Cumalı'nın malum kitabı içindeki en dokunaklı öykülerinden biriydi, Soluk Almak. Hatırlıyorum, Barış ile ne denli etkileyici olduğu üzerine konuşmuştuk. Forumun işleyişi gereği öykü kaldırılmış. Tekrar okumak isterdim.


Re: Soluk Almak

sanırım yeni öyküye geçtik ama soluk almak'la ilgili birkaç satır da ben yazıp eksik kalmayayım dedim Smile

daha önce hiç okumadığım bir yazardı necati cumalı, dilinin anlatımının duruluğu takdire değer bir yazarmış. ilginçtir ki, öykü daha çok erkek karakterin gözünden yazılmış olmasına karşın, belki de finalin etkisiyle, kadının yaşadıkları veya iç dünyasında yaşamış olabilecekleri kaldı aklımda. belki kadın olmayla ilişkilidir, bilemiyorum.

genelde erkek yazarların kadın dünyasını, özellikle de kadın cinselliğini işleyişine biraz mesafeyle bakmak gerektiğini düşünürüm hep. ancak necati cumalı'nın bu mesafeyi azalttığını hissettim (en azından bu öyküsü için). Bilmiyorum bilinçli bir tercihi miydi ama, kadının iç dünyasını çok da didik didik etmeden, ufak ayrıntılarla yaşadığı baskıyı, belki her kadının cesaret edemeyeceği şekilde, kendisini boğan yaşamında bir solukluk gedik açmaya çalıştığını aktarmış bize. örneğin, kadının, evine çocuklarına olan bağlılığını, kocası onu almaya geldiği zamanki halinden anlıyoruz, aklı evde kalmış, merak içinde, öyle umursamaz bir hali yok. bu durum biraz da söz konusu karakteri anne olma, eş olma kimliklerinin dışında bir kadın olarak da anlamaya çalışmamıza yardımcı olabilir gibi geldi bana.

erkek ise eşine aşık, hoşgörülü ama tüm bunların çok da büyük bir erdem olduğunu düşünmedim ben. çünkü karısıyla arasında ciddi bir yaş farkı var, bir yandan cinsel gücünü, dolayısıyla kısmen iktidarını da yitirmiş durumda. gençliğinde böyle bir deneyim yaşamış olsa aynı hoşgörüyle yaklaşmayacağı tahmin edilebilir. zaten yorumlarda dikkat çekildiği üzere gençliğinde benzer bir muameleyi ilk karısına yapmış. ama bir yandan da evlilik bir yaştan sonra dayanışma ve yoldaşlık ilişkisine dönüşmüyor mu? (sanırım, Smile) yani kadın bir yandan da çocuklara, adama -ki yaşlanmaya başlamış bile- bakan, evin düzenini sağlayan bir unsur. bunları adamın art niyetli olduğunu düşündüğüm için değil, böyle şeylere çok sık rastladığımız için yazma ihtiyacı hissetim.

bundan sonra ne olur? bence hiçbir şey olmayacak. aralarında bu konu bir daha hiç açılmayacak. kadın kaderine razı ama bir yandan da bir kere bile olsa soluk almayı denemiş olmanın huzuruyla bu yeni hayatına alışacak. belki biraz da vefa borcuyla, sonuçta kocası affetti onu, yaşayıp gidecek işte, birçok kadın gibi. (pek acıklı bitti, ağlayasım geldi vallaha Smile)

tabii bunu kadını namus timsali yapmak için demiyorum, sadece kocasıyla karşı karşıya geldiğinde başını eğmek yerine pişman olmadığını söyleme ihtiyacı hisseden bir kadın olduğunu gördüğümüz için dedim.