Soğukkanlı bir Avrupalı olarak yetiştirildiğim için sıradışı olaylardan tiksiniyordum, akılcı bir çözüm bulmam gerekiyordu, iyice düşünüp taşınmadan hiçbir girişimde bulunmamaya karar verdim.
Ne zamandır bu kadar 'doğru' bir öykü okumamıştım. Öykü ilerledikçe suratıma yayılan gülümsemeye engel olamadım. Öykünün yazıldığı tarihi bilmiyorum ama öykü bende İkinci Dünya Savaşı çağrışımı yaptı. Odaya giren timsahla Avrupayı yerle bir eden Nazi orduları eş derecede 'absürd' olduğundan herhalde...
eren tarafından Haz 30th, 2011 günü 10:57 sularında gönderildi.
Öykü, ilk okuduğumda, bana da Ionesco'nun "Gergedanlar" oyununu anımsatmıştı. Şiddetli bir yabancılaşma ve rasyonalizm eleştirisi gibi gelmişti. Şimdi yeniden okuduğumda ne düşüneceğim ben de merak ediyorum.
Barış Acar tarafından Haz 30th, 2011 günü 11:16 sularında gönderildi.
"Medeniyetin merkezi"nde başlayan savaş ve bu savaş karşısında hala medeni sayılan taraflar. Ben de eren gibi düşündüm. Polonyalı Mrozek,Avrupalılık ve Slavlık arasında gezinen düşüncelerle mi yazdı acaba bu güzel absürdü.
Cihan Başbuğ tarafından Haz 30th, 2011 günü 15:37 sularında gönderildi.
Ne zamandır bu kadar 'doğru' bir öykü okumamıştım. Öykü
eren, "doğru öykü" demekle neyi kastediyor?
Öyküyü okurken çok güldüm, neye güldüğümü tam bilmiyorum,ama timsahın odaya girmesini hiç yadırgamadım, belki de yadırgamadığıma güldüm. Hâlâ gülesim var.
Nurten Öztürk tarafından Tem 3rd, 2011 günü 14:19 sularında gönderildi.
Ben, Eren'in bu ifadeyi political correctness (siyaseten doğru) terimini çağrıştıracak şekilde kullandığını düşünmüştüm.
""
Siyaseten doğruluk (İngilizce: Political correctness), farklı dil, din, kültür ve cinsiyetten kişileri incitmemek amacıyla, özenle kullanılan ifade, düşünce ve uygulamaları tanımlamak amacıyla kullanılan bir terimdir. Daha çok sıfat haliyle "siyaseten doğru" şeklinde kullanılır.
Bu terim günümüzde daha çok "farklı olanları" incitmemek için yapılan bazı uygulamaların pratik olmadığı veya özünde yanlış olduğu fikrinde olan karşıt taraflar tarafından eleştirel anlamda kullanılır hale gelmiştir. (Vikipedi)
Terimin kullanımı ve tarihsel arkaplanı üzerine nette bakındım ama Türkçe adam akıllı bir açıklama bulamadım. Belki Eren -şayet düşüncem doğruysa- açıklamayı bir denemek ister.
Barış Acar tarafından Tem 3rd, 2011 günü 14:40 sularında gönderildi.
Avrupalı'nın sıradışı bulduğu şey kendi tepkisi mi, yoksa timsahın odada oluşu mu? Bu durum sanki biraz karışıyor öyküde:" Kastettiğim şey yatak odamda bir timsah olması değildi. Kendi hareketlerimi çok abartılı bulmuştum."
Öyküde en çok anlamaya ihtiyaç duyduğum ama anlayamadığım nokta," Mantık çerçevesinde düşününce absürd olaylar karşısında mantıklı bir çıkış yolu bulmak imkânsızdır.Bu da ortada timsah falan olmadığını kanıtlıyordu" burası. Kimi,hangi düşünceye gidiyor bu?
Medeniyetin sunduğu tüm olanakları timsahın biri hiç olmadık zaman ve yerde, çok keyfi biçimde bir hamlede yutabiliyor. Sonunda gene insan en ilk haline dönüyor hatta en silahsız haline, düşmanıyla birebir vahşi bir savaşa giriyor. Medeniyet kime ne sağlıyor?
Medeniyet kavramını sorgulamasının yanısıra birtakım düşünce sistemlerine gönderme var ama hangisine kafam karıştı. İlgili arkadaşlar destek sunmak isterse çok sevinirim.
Bir de çeviriden kaynaklanan sıkıntılar da varmış gibi gibi geliyor.
Nurten Öztürk tarafından Tem 3rd, 2011 günü 15:29 sularında gönderildi.
Aklımdaki "doğru", siyaseten doğruluk değil, tespitin doğruluğuydu. Her sorunu akılla, itidalle, diyalogla, politikayla, diplomasiyle çözmeyi ilke edinmiş eski kıtanın bu yolların hiçbirine başvuramadığı bir durumda nasıl absürd bir çaresizliğe düştüğünün (ama yine de soğukkanlılığını yitirmemeyi her şeyin üstünde gördüğünün) çarpıcı ve "doğru" bir tespti olduğunu düşünmüştüm okuduklarımın. Elbette "doğru öykü" ifadesi başlı başına tuhaf, ama öyküyü okurken sürekli kendi kendime "işte tam da böyle" deyip durduğum için bu tuhaf ifadeyi kullanmaktan kaçınamadım
eren tarafından Tem 4th, 2011 günü 1:12 sularında gönderildi.
Avrupalı'nın sıradışı bulduğu şey kendi tepkisi mi, yoksa timsahın odada oluşu mu? Bu durum sanki biraz karışıyor öyküde: "Kastettiğim şey yatak odamda bir timsah olması değildi. Kendi hareketlerimi çok abartılı bulmuştum."
Öykünün başlarındaki çeviri sorunları benim de dikkatimi çekmişti. Anlatıcının "bu kadar da olmaz!" dediği şey odasına bir timsahın girmesi değil, kendisinin bu durum karşısında soğukkanlılığını koruyamaması, anladığım kadarıyla. Ama "timsahın biri" çeviri hatası olmayabilir. Hattâ benim hoşuma bile gitti
eren tarafından Tem 4th, 2011 günü 1:15 sularında gönderildi.
Öykünün başlarındaki çeviri sorunları benim de dikkatimi çekmişti. Anlatıcının "bu kadar da olmaz!" dediği şey odasına bir timsahın girmesi değil, kendisinin bu durum karşısında soğukkanlılığını koruyamaması, anladığım kadarıyla. Ama "timsahın biri" çeviri hatası olmayabilir. Hattâ benim hoşuma bile gitti
"Timsahın biri" benim de hoşuma gitti. "Bir timsah" deseydi yadırgama oranını ve durumunu etkilerdi diye düşünüyorum. Daha doğrusu "bir timsah" deseydi öyküdeki durumun absürdlüğünü nasıl etkilerdi diye düşünüyorum, tam bir karara da varamadım aslında; ama aynı olmazdı, bu nedenle çeviri hatası var mıdır diye sordum.
Barış, çevirmen konusundaki düzeltme içi teşekkür ederim.Yusuf Eradam'ın dil konusunda titiz olduğunu biliyorum, çevirisine de güveniyorum bu nedenle; ama o da dikkatsiz davranabilir tabii, herkesin dikkatsiz olma hakkı var azıcık. Öte yandan Soner Bilgiç'e de haksızlık etmeyelim, çeviri sorunu varsa da yoksa da çeviri için teşekkürler.
Nurten Öztürk tarafından Tem 4th, 2011 günü 12:47 sularında gönderildi.
Aslında öykü Hitler'in orduları Çekoslovakya'yı fetheder, Avusturya içeriden ilhak edilirken küçük çaplı uyarılarla yetinip kara kara nasıl anlaşsak diye düşünen Avrupa devletlerine trajikomik bir sitem olarak da okunabilir. Acil durum numaraları ve akılcı çözümler bu noktada bana Münih Anlaşmasını anımsattı. Hitler'in açgözlülüğü bununla yetinmeyip sınırları zorluyordu tabii. Sonuçta bu bölgeyi tamamen işgal ettiler, Avrupa'nın bacağına kadar. Polonya artık işin ciddiyetinin fark edildiği noktadır ve bu durum, Mrozek'i biraz gücendirmiş gibi. Kuru temizleme fişi ve benzeri detaylar bana fazlasıyla Anglo-Sakson görünüyor. Yani aslında somut bir şiddet hamlesi (Bir diplomasi aracı olarak telefon - Vücudun, Avrupa'nın parçası bacak/ İşgaller) değil de kendi çıkar/ alışkanlıklarını tehdit eden bir potansiyel (Fiş, pantolon) Batı'yı rahatsız etmiş, daha doğrusu onun rahatını bozmuş. Yoksa medeniyet kurallarını çiğnemeyi düşünmüyordu, yine de her şey pantolonun buruşmaması için.
Fazla politik ve zorlama bir yorum gibi oldu, yazarın diğer öykülerini okumadığım için şansımı denemek istedim. Fakat ironi öğelerindeki başarı hepimizin hoşuna gitmiş sanırım.
doruk cansev tarafından Tem 5th, 2011 günü 22:38 sularında gönderildi.
Fazla politik ve zorlama bir yorum gibi oldu, yazarın diğer öykülerini okumadığım için şansımı denemek istedim. Fakat ironi öğelerindeki başarı hepimizin hoşuna gitmiş sanırım.
Zorlama bir yorum gibi gelmedi bana. Gerçeklik buna tekabül ediyor güçlü bir şekilde. Ancak, özellikle absürd söz konusu olduğunda, alegori çözümlemek yerine oyunu devam ettirmenin avantajlı olduğunu düşünüyorum ben.
Şunu demek istiyorum: Öyküyü dönem alegorisine ya da belirli simgelere bağlamak yerine, yazarın gittiği yolu benimseyip oyuna katılmalı; timsahı timsah olarak, onu anlamayan Avrupalı'yı da onu anlamayan Avrupalı olarak görmeliyiz. Timsahın anlamlandırılmaya çalışılması, parça parça timsah tarafından yutulurken buna adeta içerlenmesi bana gerçeklik olarak yeterli görünüyor. Ben anlatıcıya inanıyorum.
Sanırım böyle ya da az önce Mrozek'i yedim ve midemden konuşarak bana bunları yazdıran o.
Barış Acar tarafından Tem 5th, 2011 günü 23:33 sularında gönderildi.
Zorlama bir yorum gibi gelmedi bana. Gerçeklik buna tekabül ediyor güçlü bir şekilde. Ancak, özellikle absürd söz konusu olduğunda, alegori çözümlemek yerine oyunu devam ettirmenin avantajlı olduğunu düşünüyorum ben.
Şunu demek istiyorum: Öyküyü dönem alegorisine ya da belirli simgelere bağlamak yerine, yazarın gittiği yolu benimseyip oyuna katılmalı;
Olaya bir de timsah açısından bakarsak: adamın bacağını ısırdım, birazdan geri kalanını da yiyebilirim, o hâlâ pantolonunu düşünüyor,fişi düşünüyor,beni ciddiye mi almıyor, yoksa birkaç tahtası mı eksik? E, o yutulmayı haketti ama önce paltosunu yutayım da ona uygun pantolonları için de üzülmesin son deminde. :)
Nurten Öztürk tarafından Tem 6th, 2011 günü 10:08 sularında gönderildi.
Yaşam standartlarımın pek yüksek olmadığı doğru, ancak yine de dolapta asılı duran birkaç pantolonum daha vardı... Zaten o pantolonları nadiren giyerdim, çünkü 'Yves Saint Laurent' marka pardösümle daha çok uyuşuyorlardı. Peki kuru temizlemeciden aldığım, hangi pantolonların bana ait olduğunu gösteren fiş neredeydi? O kağıt olmadan pantolonlarımı kuru temizlemeciden geri almam imkânsızdı, çünkü pantolonların bana ait olduklarını ispatlamanın başka yolu yoktu.
Bu satırlar bir yandan anlatıcının küçük burjuva yaşantının doğasını özetliyor; bir yandan da onun mülkiyetle kurduğu garip ilişkiyi gözler önüne seriyor. Sanki pardösünün markasıyla, kuru temizlemeciden alınan kağıt parçası (fiş) arasında garip bir gerilim var. Değer gösteren anlaşılmaz/ kayıp simgeler onlar.
""
Timsahı çıplak ellerimle boğazladım. Biraz vahşi davrandığımı kabul ediyorum, ama asıl kötü olan kendime hakim olamayıp, öfkeme yenilip kontrolden çıkmış olmamdı.
Bir timsahın çıplak elle boğazlanması... Vahşinin bir anda kurbana dönüşmesi. Anlatıcının sanki ondan çanta ya da ayakkabı yapacak kadar kayıtsız bir tonda bu olayı anlatıvermesi. Bunun karşısında tek pişmanlığının ise kontrolünü kaybetmesi dolayısıyla olması. Epey düşündürücü.
Barış Acar tarafından Tem 6th, 2011 günü 11:05 sularında gönderildi.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Ne zamandır bu kadar 'doğru' bir öykü okumamıştım. Öykü ilerledikçe suratıma yayılan gülümsemeye engel olamadım. Öykünün yazıldığı tarihi bilmiyorum ama öykü bende İkinci Dünya Savaşı çağrışımı yaptı. Odaya giren timsahla Avrupayı yerle bir eden Nazi orduları eş derecede 'absürd' olduğundan herhalde...
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Öykü, ilk okuduğumda, bana da Ionesco'nun "Gergedanlar" oyununu anımsatmıştı. Şiddetli bir yabancılaşma ve rasyonalizm eleştirisi gibi gelmişti. Şimdi yeniden okuduğumda ne düşüneceğim ben de merak ediyorum.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
"Medeniyetin merkezi"nde başlayan savaş ve bu savaş karşısında hala medeni sayılan taraflar. Ben de eren gibi düşündüm. Polonyalı Mrozek,Avrupalılık ve Slavlık arasında gezinen düşüncelerle mi yazdı acaba bu güzel absürdü.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
eren
Öyküyü okurken çok güldüm, neye güldüğümü tam bilmiyorum,ama timsahın odaya girmesini hiç yadırgamadım, belki de yadırgamadığıma güldüm. Hâlâ gülesim var.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Ben, Eren'in bu ifadeyi political correctness (siyaseten doğru) terimini çağrıştıracak şekilde kullandığını düşünmüştüm.
Terimin kullanımı ve tarihsel arkaplanı üzerine nette bakındım ama Türkçe adam akıllı bir açıklama bulamadım. Belki Eren -şayet düşüncem doğruysa- açıklamayı bir denemek ister.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
'Timsahın biri'çeviri hatası değil, değil mi?
Avrupalı'nın sıradışı bulduğu şey kendi tepkisi mi, yoksa timsahın odada oluşu mu? Bu durum sanki biraz karışıyor öyküde:" Kastettiğim şey yatak odamda bir timsah olması değildi. Kendi hareketlerimi çok abartılı bulmuştum."
Öyküde en çok anlamaya ihtiyaç duyduğum ama anlayamadığım nokta," Mantık çerçevesinde düşününce absürd olaylar karşısında mantıklı bir çıkış yolu bulmak imkânsızdır.Bu da ortada timsah falan olmadığını kanıtlıyordu" burası. Kimi,hangi düşünceye gidiyor bu?
Medeniyetin sunduğu tüm olanakları timsahın biri hiç olmadık zaman ve yerde, çok keyfi biçimde bir hamlede yutabiliyor. Sonunda gene insan en ilk haline dönüyor hatta en silahsız haline, düşmanıyla birebir vahşi bir savaşa giriyor. Medeniyet kime ne sağlıyor?
Medeniyet kavramını sorgulamasının yanısıra birtakım düşünce sistemlerine gönderme var ama hangisine kafam karıştı. İlgili arkadaşlar destek sunmak isterse çok sevinirim.
Bir de çeviriden kaynaklanan sıkıntılar da varmış gibi gibi geliyor.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Çeviriyi Yusuf Eradam yapmış yanlış anlamadıysam, öyleyse sıkıntı yoktur diye düşünüyorum gayri.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Aklımdaki "doğru", siyaseten doğruluk değil, tespitin doğruluğuydu. Her sorunu akılla, itidalle, diyalogla, politikayla, diplomasiyle çözmeyi ilke edinmiş eski kıtanın bu yolların hiçbirine başvuramadığı bir durumda nasıl absürd bir çaresizliğe düştüğünün (ama yine de soğukkanlılığını yitirmemeyi her şeyin üstünde gördüğünün) çarpıcı ve "doğru" bir tespti olduğunu düşünmüştüm okuduklarımın. Elbette "doğru öykü" ifadesi başlı başına tuhaf, ama öyküyü okurken sürekli kendi kendime "işte tam da böyle" deyip durduğum için bu tuhaf ifadeyi kullanmaktan kaçınamadım
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Öykünün başlarındaki çeviri sorunları benim de dikkatimi çekmişti. Anlatıcının "bu kadar da olmaz!" dediği şey odasına bir timsahın girmesi değil, kendisinin bu durum karşısında soğukkanlılığını koruyamaması, anladığım kadarıyla. Ama "timsahın biri" çeviri hatası olmayabilir. Hattâ benim hoşuma bile gitti
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Raymond Carver öyküsünün çevirisi Yusuf Hoca'ya ait. Bu öykünün çevirmeni Soner Bilgiç.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
"Timsahın biri" benim de hoşuma gitti. "Bir timsah" deseydi yadırgama oranını ve durumunu etkilerdi diye düşünüyorum. Daha doğrusu "bir timsah" deseydi öyküdeki durumun absürdlüğünü nasıl etkilerdi diye düşünüyorum, tam bir karara da varamadım aslında; ama aynı olmazdı, bu nedenle çeviri hatası var mıdır diye sordum.
Barış, çevirmen konusundaki düzeltme içi teşekkür ederim.Yusuf Eradam'ın dil konusunda titiz olduğunu biliyorum, çevirisine de güveniyorum bu nedenle; ama o da dikkatsiz davranabilir tabii, herkesin dikkatsiz olma hakkı var azıcık. Öte yandan Soner Bilgiç'e de haksızlık etmeyelim, çeviri sorunu varsa da yoksa da çeviri için teşekkürler.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Aslında öykü Hitler'in orduları Çekoslovakya'yı fetheder, Avusturya içeriden ilhak edilirken küçük çaplı uyarılarla yetinip kara kara nasıl anlaşsak diye düşünen Avrupa devletlerine trajikomik bir sitem olarak da okunabilir. Acil durum numaraları ve akılcı çözümler bu noktada bana Münih Anlaşmasını anımsattı. Hitler'in açgözlülüğü bununla yetinmeyip sınırları zorluyordu tabii. Sonuçta bu bölgeyi tamamen işgal ettiler, Avrupa'nın bacağına kadar. Polonya artık işin ciddiyetinin fark edildiği noktadır ve bu durum, Mrozek'i biraz gücendirmiş gibi. Kuru temizleme fişi ve benzeri detaylar bana fazlasıyla Anglo-Sakson görünüyor. Yani aslında somut bir şiddet hamlesi (Bir diplomasi aracı olarak telefon - Vücudun, Avrupa'nın parçası bacak/ İşgaller) değil de kendi çıkar/ alışkanlıklarını tehdit eden bir potansiyel (Fiş, pantolon) Batı'yı rahatsız etmiş, daha doğrusu onun rahatını bozmuş. Yoksa medeniyet kurallarını çiğnemeyi düşünmüyordu, yine de her şey pantolonun buruşmaması için.
Fazla politik ve zorlama bir yorum gibi oldu, yazarın diğer öykülerini okumadığım için şansımı denemek istedim. Fakat ironi öğelerindeki başarı hepimizin hoşuna gitmiş sanırım.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Zorlama bir yorum gibi gelmedi bana. Gerçeklik buna tekabül ediyor güçlü bir şekilde. Ancak, özellikle absürd söz konusu olduğunda, alegori çözümlemek yerine oyunu devam ettirmenin avantajlı olduğunu düşünüyorum ben.
Şunu demek istiyorum: Öyküyü dönem alegorisine ya da belirli simgelere bağlamak yerine, yazarın gittiği yolu benimseyip oyuna katılmalı; timsahı timsah olarak, onu anlamayan Avrupalı'yı da onu anlamayan Avrupalı olarak görmeliyiz. Timsahın anlamlandırılmaya çalışılması, parça parça timsah tarafından yutulurken buna adeta içerlenmesi bana gerçeklik olarak yeterli görünüyor. Ben anlatıcıya inanıyorum.
Sanırım böyle ya da az önce Mrozek'i yedim ve midemden konuşarak bana bunları yazdıran o.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Olaya bir de timsah açısından bakarsak: adamın bacağını ısırdım, birazdan geri kalanını da yiyebilirim, o hâlâ pantolonunu düşünüyor,fişi düşünüyor,beni ciddiye mi almıyor, yoksa birkaç tahtası mı eksik? E, o yutulmayı haketti ama önce paltosunu yutayım da ona uygun pantolonları için de üzülmesin son deminde. :)
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Fiş ve boğazlama kısmı bana göre öykünün düğüm noktası.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Bu satırlar bir yandan anlatıcının küçük burjuva yaşantının doğasını özetliyor; bir yandan da onun mülkiyetle kurduğu garip ilişkiyi gözler önüne seriyor. Sanki pardösünün markasıyla, kuru temizlemeciden alınan kağıt parçası (fiş) arasında garip bir gerilim var. Değer gösteren anlaşılmaz/ kayıp simgeler onlar.
Bir timsahın çıplak elle boğazlanması... Vahşinin bir anda kurbana dönüşmesi. Anlatıcının sanki ondan çanta ya da ayakkabı yapacak kadar kayıtsız bir tonda bu olayı anlatıvermesi. Bunun karşısında tek pişmanlığının ise kontrolünü kaybetmesi dolayısıyla olması. Epey düşündürücü.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Aydınlanmanın Diyalektiğini kısa öykü yapmışlar.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Güzel yorum.
Re: Slawomir Mrozek - Avrupalı
Toplumun süperego'yu çok öne çıkararak id'ine yabancılaştığından söz edebilir miyiz, bu öyküde anlatılanlara bakarak. Yabancılaşma yani.