UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Şişşşt

02 Haz 2011
Büşra B

Öyle çok küçük sayılmazdım, liseye başlayacağım yazdı. Bir gece evdekilere kızıp kendimi sokağa attım. Mahalleden epey uzaklaşmışım. Bir baktım geniş yollar alabildiğine önümde uzanıyor. Yürüdüm. Ne yorgunluk, ne korku; ikisi de yok. Heyecan var ama, kalbim güm güm atıyor.

Ne zaman sonraydı, bilmiyorum, bir ses duydum: “Şşşşşt!..”. Sağa sola baktım, kimse yok. Yürümeye devam ettim. Hani sabah uykudan uyanırsın, hafifsindir, azıcık da halsiz, öyleydim işte. Yemek yedikçe ağırlaşan vücudum beni terk etmişti. Büyük adımlarla ama usulca yürüyordum. Yine o ses: “Şişşşt!”. Sağ taraftan gelmişti sanki. O yana döndüm.

Sokak dar, dükkan üstü evler bitişik, arabalar bina önlerine park edilmiş. Durdum. Yoldan iki araba geçti. Başka ses yok. Bir araba daha. Kim bu bana seslenen? Babam mı? Değildir. Şimdiye kalmaz sızmıştır o, arkamda işi ne? Kim? Kim? Kim? Kafamda hep bu soru, kulağımda hep aynı ses. Belki de peşimde kimse yok, sesler evin içinden geliyor, olamaz mı ? Evet evet, öyle olmalı, geri dönüp yolları eze eze yürümeye devam etmeli.

Caddeye çıkınca annem nereden aklıma düştü bilmem. Şimdi eve gidip -demem ama- , “Anne biri arkamdan ha bire ‘şişşşt!’ deyip duruyor.” desem, keyfi yerindeyse “uydurma kerata!” der, dalga geçecekse “yalanın bata!”, kızdıysa “dilin kopsun”. Üstüne burun kıvırır bir de. Çocukken üzülürdüm ama şimdi duymuyorum bile. Hale bak, evden uzaklaşmaya çalışırken aklıma düşenlere. Sahi nereye gidiyorum ben? Eve geri dönünce ne değişecek sanki? Eve dönmek. Eve dönmek. Eve dönmek. Dönmesem? Koca şehirde kalacak bir yer yok, ev-im dışında. Ev-im, ev-in, ev-i, evi-miz, evi-niz, ev-leri, ev-leri, ev-leri, -leri, -leri, -leri... Dünyanın en yalnız insanı ben olmalıyım, en çaresiz. Yetmez gibi uykum geldi bir de, dışarıda nerede yatılır? Uyumak için sabahı mı beklemeli? İnsanlar rahat vermez. O vakit eve gitmeli, ev-e, ev-de, ev-den, ev-den, ev-den, evden gitmeli. İyi de nereye?

“Şişşşt!..” dedi biri, duydum. Bu kez gerçekten duydum. Ağır ol, sessiz ol, der gibiydi. Genç, pürüzlü bir sesti. Arkamdan geliyordu. Karşıma çıksaydı ya, ne demeye ardım sıra geliyordu? Dönecek oldum, kaçacak oldum, yere düşüp bayılacak oldum. Soluğumu tuttum. Yüreğim ağzımda arkamı döndüm. Yoktu. Hiç kimse yoktu. Uyduruyor muydum?

Caddenin sonuna geldiğimde önümde üç seçenek vardı; sağa ya da sola sapmak, bir de eve dönmek. Ev-e, ev-e, ev-e, ev-e... Yokluğumu bilmişlerdir. Yollara düşmüşlerdir belki. Nasıl dönerim? Daha kapıyı açmadan annem başıma dikilir. Elindeki terlik sırtıma biner, iner, biner, iner, biner. Hem, ne kapıyı açması, komşulara haber vermişlerdir kesin. Bizim oğlan, demişlerdir, evdeydi, yok, gitmiş, git-miş, gitmek iste-miş. Sokağa girer girmez sürükleyerek eve götürürler, bakamam kimsenin yüzüne. Olmaz ama, olur da babamı uyandırırlarsa o kafayla, kafa göz dalar bana, kafa kalmaz ben de. Kafasız der, kafasız, kafa-sız, kafasız-sın, kafasızsın-ız.

Acıktım. Hava serinledi, üşüdüm. Çişim geldi. Uyku bastırdı. Bir çöp kamyonu köşeyi döndü. Usul usul ilerliyordu. Hiç konuşmayan iki adam araca tutunmuştu. “Abi” dedim, “Nereye?”. Birbirlerine baktılar, kamyonun kasasına vurdular. Duymadı şoför, “Hoo!” dediler, durdu. Çocuk yolunu kaybetmiş, önce işleri gelirmiş, polise mi haber verselermiş, bulaşmamalıymış, kendilerinden bilinirmiş, sokakta bırakmaya içleri elvermezmiş, yol üstü sayılırmış, bin-miş kerata, bin hadi, bin, bin, bin kamyona.

Ev beni beklemiş. Annemle babam uykuda. Kardeşim kabus görmüş de, yaz günü, örtünün altına gizlenmiş uykusunda. Banyo gel, aynaya bak, diyor bana. Yine o ses, “Şişşşt”, sakın gitme der gibi. Gidiyorum. İşaret parmağını hızlı hızlı sallayıp “Şişşşt!” diyor kaşlarını çatarak, “Kendine gel!”. Aynı parmağını dudaklarının üstüne koyuyor sonra “Şişşt,” diyor yine, bu kez usulca, “kimse duymasın.”. Ardından, muzip bir gülümsemeyle orta parmağını gösteriyor, “Bu sana!”. Bir kahkaha patlatıyor. Gülüşünü yarıda kesip iki eliyle yüzünü kapatıyor. Parmaklarının arasından aynaya bakarken soruyor, “Bir gören oldu mu?”. Kimsenin görmediğinden emin olunca ellerini yüzünden çekiyor. Tam gitmek üzereyken duruyor, “Şişşşt” diyor, “bir daha yapma.”

Kategori:

Re: Şişşşt

Şişşt'leri görünce ister istemez Sait Faik'in öyküsü geldi aklıma. Orada şişşt'ler doğanın, hayatın çağırdığı, dışarı çık, yaşadığının farkına var, yaşamın güzelliklerine gör diyen bir nida gibiydi. Burada şişşt'ler ürkütücü geldi bana. Gecenin karanlığı, sessiz sokaklar belki böyle düşündürdü ama ben o çocuk şişşşt sesinin peşinden gitmesin istedim. Evine dön evine dön bir kötünün eline düşmeden ye dayağını, yat yerine dedim. Son bölümü anlamadım. Banyo mu onu çağıran? Bir gören oldu mu diye soran, birinin görüp görmediğini merak eden kim, niye merak ediyor? Kaçırdığım bir şey mi var? Bir daha okumalı.

Büşra B.'nin ellerine sağlık...


Re: Şişşşt

Bu öykü beni de korkuttu. Üzerine bir şeyler yazmayı planlıyorum.


Re: Şişşşt

Zaman geçişlerini ve ilk ile son paragrafı dikkate aldığımda öyküyü kafamda bütünleyemedim. Ama "Şişşt" leri ben de pek hazzetmedim. Ve şunu düündüm, bazen seslenişler atmosferi ne kadar güçlendiriyor. Bu öyküde olduğu gibi.