UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sırça Köşk

21 Şub 2010
abdullah şahin

"Sırça Köşk",
Sabahattin Ali, 1945
Sırça Köşk,
YKY, İstanbul
2008: 136-141

Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi

Kategori:

Re: Sırça Köşk

""
“Tembel ve gittikleri hiçbir yerde barınamayan üç arkadaş” …

İpsiz sapsız, serseri takımı demek anladığım kadarıyla.

Uzun uzun tartışılması gereken bir öykü bence.
İçerdiği ana düşünce yaşamımızın her katmanına uygulanabilir. İçlerimizde bilmeden kurdurduğumuz, daha sonra esiri olduğumuz sırça köşklerimizden tutun da, iş hayatımızda, ülkemizde, dünyada ne kadar çok sırça köşkler örüldüğnü, örülmesine ön ayak olduğumuzu düşünebiliyor musunuz?


Re: Sırça Köşk

Öykü 1945 yılında kaleme alınmış. Yani "Milli Şef" döneminde. Öykünün simgeleri, göndermeleri çok açık. Cumhuriyet rejiminin ağır bürokrasisi ağır bir dille eleştirilmiş. Hatta bildiğim kadarıyla bu öykü yazın dünyamızdaki en ağır eleştiri metinlerinden birisi. Öykünün halk ile sırça köşkün sahipleri arasındaki keskin çizgide, oraya girenleri, dahil olanların dışarıdakiyle olan ayrımı sezdirme başarısı da büyük. Yani, "Sırça Köşk"ün odacıklarındakiler ve yolu oraya düşenler, birbirinden son derece kopuk ve ayrı kişiler haline gelmiş.

Sabahattin Ali'nin duygulandığı, bürokrasiye, paradigmaya çok sinirlendiği bir anda bu öyküyü kaleme aldığı da aşikar. "Sırça Köşk"ten kurtuluşumuzu da direkt söylemekten çekinmiyor.Öykünün sonundaki "kıssadan hisse" bölümü de öykünün teknik açıdan, diğer S.Ali öykülerinden farklılaşmasını sağlıyor. Yani, okuyucunun tahmin ve çıkarım dünyasına olan müdahele, öyküyü teknik açıdan zayıflatıyor.

""
"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla
buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."


Re: Sırça Köşk

Öykü teknik açıdan zayıf olduğu için mi, didaktik olduğu için mi, masalımsı bir anlatımı olduğu için mi diğer öykülerinden farklı duruyor? Başka türlü anlatamadı belki de.

""
Bu memlekette bütün millet çalışır, herkes elinden gelen işi yapar, kendi başına buyruk, beyler gibi yaşarmış. Tarlalarda, dükkânlarda insanlar arı gibi çalışır, kazanan kazanamayana destek olur, malını lüzumuna göre başkasıyla
değişir, kavgasız dövüşsüz, efendisiz uşaksız, ömrünün sonunu bulurmuş. Gündelik işlerini gördürmek, nizalarını yatıştırmak için aralarından seçtikleri adamlar hemşerilerine hizmet etmekten başka şey düşünmez, zorbalığı akıllarından bile geçirmezlermiş.

Bu memlekette yaşayan insanların aralarından seçtikleri adamlar hemşerilerine hizmet ederken halkın eğitimi için hizmette bulunmamışlar, bu açık.
Memlekete yeni gelenler:

""
Yahu, sizin memleketin sırça köşkü nerede?

diye sorduklarında
safça
""
Ne sırça köşkü?

diye cevap vermeleri ve sonra olanlara yine safça izin vermeleri bana öykünün masaldan çıkamadığnı düşündürdü.

Bu toplumsal yaşam kendiğilinden mi oluşmuş, bu düzenin kurulması için o toplum hangi aşamalardan geçmiş, bu insanlar her şeyden bihaber masal kahramanları olmak zorunda kalmış Ali, anlatmak istediğini anlatabilsin diye. Ama başka türlü yazamazdı herhalde. Baskının, sansürün yoğun olduğu dönemlerde yazarlar(Aziz Nesin, benim bildiğim) toplumsal sorunlara değinebilmek için masal biçiminde yazmışlar meselelerini. Ali de böyle yapmak zorunda kalmış olmalı diye düşündüm ve öyküyü severek okudum.


Re: Sırça Köşk

dönemin ağır şartları ve baskıları göz önünde tutulduğunda benim fikrimce çok iyi bir öykü. masal tekniğinden yararlanılmış ya da yararlanılmak zorunda kalınmış diye düşündürtüyor. ayrıca gerçekten de göndermeleri çok açık ve içerisinden okuyucunun bir düşünce almasından çok yazarın direk olarak bir düşünceye yönlendirmesi hakim.

""
Bu memlekette bütün millet çalışır, herkes elinden gelen işi yapar, kendi başına buyruk, beyler gibi yaşarmış. Tarlalarda, dükkânlarda insanlar arı gibi çalışır, kazanan kazanamayana destek olur, malını lüzumuna göre başkasıyla
değişir, kavgasız dövüşsüz, efendisiz uşaksız, ömrünün sonunu bulurmuş. Gündelik işlerini gördürmek, nizalarını yatıştırmak için aralarından seçtikleri adamlar hemşerilerine hizmet etmekten başka şey düşünmez, zorbalığı akıllarından bile geçirmezlermiş.

öykünün bu kısmı bana daha çok komünal bir sistemi çağrıştırmış olsa da belki de devletsiz bir dünya düzeni hayalini kurmuş olabilir o an diye düşündürttü. Cihan Başbuğ'un da söylemiş olduğu gibi Sabahattin Ali'nin belki bürokrasiye belki de daha başka şeylere sinirlenmesiyle kaleme almış olduğu bir öyküdür gibi geldi bana da.

""
Bu yolda sırça köşk yükseldikçe yükselmiş, kat üstüne kat binmiş. İçi oldukça dolmuş, sırça köşke girmenin kolayını bulan ordan çıkmak istemez, bunun tersine dışarda kalanlar yolunu bulup içerde bir yer kapmaya uğraşırmış. Ama sırça köşkte oturanlarla onlara hizmet edenleri beslemek de halkın belini pek bükmüş. Aralarında homurdananlar türemiş. Bir aralık:
"Sırça köşk lazım, anladık, ama bu kadar çok odaya, bu kadar hazır yiyiciye ne lüzum var? diye şöyle bir görünecek olmuşlar.

bu kısımda ise tekrardan "evet devlete gerek var ama onca yüküne ne gerek var" sitemini vurgulamış olduğu kanısına vardırıyor. aslında bundan da ziyade, etkileri hala günümüzde de devam eden, kaba tabiri ile "salla başı, al maaşı" sistemine bir gönderme yapıldığı izlenimi de uyandırabiliyor. hizmetten uzak, devlete kapağı at mantığı bir nevi gibi. tabii ki üzerine daha çok konuşulması gereken bir öykü olduğu muhakkak, bunlar benim kendimce çıkarımlarım. öykünün son kısmı evet belki biraz zayıflatsa da muhtemelen yapması gerekeni ancak bu şekilde yapabilirdi diye de düşünüyorum ve gerçekten de keyifle okuyup bitirdim. kendi adıma okumuş olduğum en iyi eleştirilerden de birisidir diye bilirim.