UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Şapka

22 Eki 2012
Barış Acar

Hepimiz Michael Jackson’ın şapkasından çıkmıştık. Fakat kimsenin bunu söylemeye cesareti yoktu. Palto falan hikâye.

Kategori:

Re: Şapka

""
Hepimiz Michael Jackson’ın şapkasından çıkmıştık. Fakat kimsenin bunu söylemeye cesareti yoktu. Palto falan hikâye.


Barış Acar, 14 kelimeye sayfalar dolusu şeyler yüklemiş.

Yöntemi, uzun uzun değerlendirmeleri, yorumları, açıklamaları red ediyor sanki. “Benim öyküme yapacağın yorum, bundan kısa, öz ve dolu olmayacaksa, diyeceğin aslında laf fazlalığı” der gibi. (Tabi ki bu benim kuruntum-yanlış anlamam.)

Yukarıdaki nedenle, düşüncelerim hep metnin, anlamın dışında, kenarlarında dolaşıyor.

Aklıma başka bir şey geliyor;

Bunları neden düşünüyorum; belki şundan; 14 kelime “çağdaş-günümüz yazarı”nı, (art anlamlardan birisinde de insanı) çağdaş bir ikondan doğuruyor. Palto’nun aslında hiç olmadığını, onun hep “Michael Jackson’ın şapkası” olduğunu söylüyor.

O şapka ne kadar sihirli? Kaç dünya çıkabilir içinden, içine ne sığmaz?

Göründüğü gibi, 14 kelime savurdukça başka başka yerlere gönderiyor beni.

“Uzun bir metni okumaya zaman ayır(a)mayan, insan, en az sözcüğe katman katman anlam yüklediğinde, buna okumaya ayır(a)madığı zamanı ayırır mı?” (Bu da eşantiyondan çıkan, kafamı meşgul eden sorulardan birisi)

“Evet” diyebilsem keşke.

Uzun metinleri okumaya, kısa metinleri düşünmeye zaman ayırmasak bile Barış Acar’ın yönteminin doğru olduğunu biliyorum. Büyük patlama, tek bir andan, bir zerrecikten de küçük bir şeyden olduysa, yöntem doğru demek, olabildiğince az, olabildiğince anlam yüklü.


Re: Şapka

Mehmet Sürücü dedi ki:
“Uzun bir metni okumaya zaman ayır(a)mayan, insan, en az sözcüğe katman katman anlam yüklediğinde, buna okumaya ayır(a)madığı zamanı ayırır mı?” (Bu da eşantiyondan çıkan, kafamı meşgul eden sorulardan birisi)

“Evet” diyebilsem keşke.

Çok yerinde bir soru. İması ise neredeyse tümüyle haklı. Lakin bunun üzerine bir şeyler karalamak istiyorum daha sonra.


Re: Şapka

Az laf çok iş... Anlamayı okuyucuya bırakan bu tür yazıları her zaman çok sevmişimdir. Elinize sağlık...

Not: Üzerinden bambaşka bir hikaye çıkabilecek bir yazı.


Re: Şapka

Mehmet Sürücü sormuştu:

""
Uzun bir metni okumaya zaman ayır(a)mayan, insan, en az sözcüğe katman katman anlam yüklediğinde, buna okumaya ayır(a)madığı zamanı ayırır mı?

Cevap olarak da sorunun ima ettiği yanıtta çok ciddi bir haklılık payı gördüğümü söylemiştim. Açayım.

Evet, kimse uzun bir metni okumaya ayırmadığı düşünsel zamanı "her sözcüğüne katman katman anlam yüklenmiş" kısa bir metne de ayırmaz. Böyle bir beklenti boşuna olur. Ancak bu beklentinin kendisinde bir sorun olduğunu söylersem işin rengi değişecektir. Hem de iki yönlü.

İlk olarak, okurdan bir şey beklemenin kendisinde bir sıkıntı olduğu için. Yani, metnin kendisi kendi dışında bir şeyi arzuladığında burada bir çapraşıklık var (Bu hiçbir zaman dünyadan kopukluk falan anlamına da gelmemiştir; sadece bu konu üzerinde yeterince düşünmemiş olanlar bunu böyle sanırlar).

İkinci olarak ise anlamanın yapısıyla ilgili bir farklılaşma söz konusu ikiliğe neden olan. Anlamak her zaman -örneğin tarihin her döneminde, her toplum için ya da her sınıf açısından- aynı mı olmuştur? Bunu sorgulamalıyız. Yaşar Kemal'i okurken kullandığım "anlamak" terimiyle Kafka'yı okurken kullandığım "anlamak" terimi acaba aynı anlamalara mı geliyor? "Anladığımız şey"in farklılığından söz etmiyorum, anlama edimimizin kendisinin farklılaşmasından ("idrak" desem daha mı iyi anlaşılacağım) söz ediyorum.

Şapka öyküsündeki sözcüklerin anlam kurma biçimiyle, örneğin Mehmet Sürücü'nün Örülü Boşluk öyküsünün sözcüklerinin anlam kurma biçiminin aynı olduğuna nasıl bu kadar eminiz. Bu ikisi de taş kullanıyor diye bina yapan adamla heykel yapan adamın aynı şeyi yaptığını söylemeye benzemiyor mu? (Mimariyi en önemli sanat disiplinlerinden biri saydığımı belirtmeliyim ki örnekleri sanat-zanaat ayrımına dayandırmaya çalıştığım düşünülmesin.) Anlatmayı çalıştığım şey şu: Anlamı zihnimizde oluşturan öğeler aynı olsalar bile farklı inşa biçimleri belki de farklı anlam kipleri ortaya çıkarıyordur.

Elbette sadık bir Yaşar Kemal okuru Şapka'ya öykü demeyecektir ya da, aksi şekilde, sadık bir kısa kısa öykü - avangard edebiyat okuru Proust'un upuzun betimlemelerinin muradına eremeyecektir. Analojiler ve karşılaştırmalarla işlemeye alıştırılmış zihnimiz hepsini "sanat" terimi ya da "güzel" kategorisi içinde tüketmeye çalışsa da, belki de, ortaya çıkan şeyin bunlarla hiç ilgisi yoktur. Belki de yan yana duran farklı cins iki ağaç gibidir buradaki iki "anlam".


Re: Şapka

Evet, "Şapka" böyle bir öykü. Yazarının yıllarca biriktirdikleri, durduğu(muz) yer, kendinde yarattıkları ya da doğrularla yüzleşmesi, ya da bizim yüzleşmemizi istemesi. Kısacık bir metinde "yüzleşme". Ama bu yüzleşme bizim mi yazarın mı o da çok net değil.

Bu net olmayan durum içimde kalıyor sakince. Kendini saklayan bir öykü benim için.


Re: Şapka

Barış Acar’ın vurguladığı birkaç önemli konu var. Metin-okur ikilisi(ilişkisi), anlamanın yapısı, biçimin anlam oluşturmadaki önemi.

Burada Barış Acar'ın üzerinde durduğu, sanat nesnesinin, alıcı-tüketici-hedef kitle olarak, insanla eser arasındaki anlam bağımlılığı değil, biçimin, üretimin bundan olabildiğince bağımsız, özerk oluşu.(yanlış anlamadıysam tabi ki) Yani, ben bir şeye anlam yüklüyorum. Bu, yüklediğim kodlar, veriler çözücü düşünülmeden oluşturuldu. (Tabi burada her ne kadar söylenen ve uygulanan buysa da, bütün metinlerin bir şekilde “Örnek Okur”unu gözeterek, onu var sayarak oluşturulduğunu da vurgulamak istiyorum. Yoksa, böyle değilse, yazmaya, metin kurgulamaya ne gerek var.) Yapılamadan önce bir sanatsal nesnenin bir tüketicisi olacağı, yüklenen anlamın birileri tarafından dönüştürülmeye, deşifre edilmeye çalışılacağı bilinir. Burada olmaması gereken, yapının, kurgunun ve anlamın(dozunun belki de) alıcıya, hedef kitleye göre ayarlanması. Barış Acar bunun bir sorun olduğunu söylüyor anladığım kadarıyla.

Bir sanatsal üretim biçiminin üreten-sanatçı ve anlam bakımından belirleyici bir önemi var. Bunu biraz açmak istiyorum. Burada vurgulamaya çalıştığım, sanatçının anlamı işleme biçimi olarak yaptığı, yani resim, heykel, mimari, müzik, edebiyat, fotoğraf. Hepsinde anlam farklı bir araçla “kayıt altına” alınıyor.

Yıllar önce, farklı diyebileceğim ilk deneyimlerim, çoğumuzda olduğu gibi fotoğrafla başladı. Profesyonel bir fotoğrafçı hiç olmadım. Niyetim yoktu zaten. Ama fotoğraf çekmeye çalışmak, bana zamanla, daha anlamlı bir kareyi görebilmeyi kazandırdı. Sonra yağlıboya resim yapmaya başladım. Yıllarca acemice uğraştım. Hala acemiyim. Ama bir zaman sonra, yolda yürürken, bir ağaca bakarken onu palette hangi renklere karşılık geldiğini hayal etmeye başladım. Bu kendiliğinden oluyor. Bir ağacın dalı, günün farklı bir zamanında, farklı boya tüplerinden sıkılan, belirli miktardaki boyayla düşünüldü. Gördüğüm dünya, bir dönüşüme uğradı. Sonra son yıllarda yoğun bir yazma merakı, çabası içine daldım. Bu sefer kartlar başka bir şekilde dağıldı. Bir ağaç, sözcüklere, cümlelere dönüştü.

Bu örneği şunun için verdim, burada ben çevremi, dünyayı, yaşamı gördüklerimi, belirli aralıklarla farklı üç şekilde anlamlandırmayı denedim. Sonra bu anlamları bir yerlere yükledim. Yani önce benim olanı, varı, nesneyi algım ve anlamlandırmam, sonra da onu dönüştürmem söz konusu.

Konudan uzaklaştım.

Şekil, anlamı yükleme şeklimiz, bizim dünyayı anlamlandırmamızla ilgili. Aynı taşlar kullanılıyor tabi ki.

""
Anlamak her zaman -örneğin tarihin her döneminde, her toplum için ya da her sınıf açısından- aynı mı olmuştur?

“Anlamak” bir tüketim malzemesi midir? Evet. Ama burada önce “anlam” üzerinde durmak gerekir bence. “Anlamak, anlamak istemek”

Sanatsal bir nesne, bir aşamada başkaları tarafından anlamlandırılma basamağına, eşiğine ulaşır. Bir şekliyle talep edilir. Anlama, anlamlandırma güdüsü insana özgü. Bir anlamda gelenek. Fakat, anlamlı olan o kadar çeşitlilik gösteriyor ki.

Sözü çok uzattım.

Marmara Birlik, bu yılın zeytin alımını başlatmış. Yarın köye gidip, 10-15 gün zeytin toplayacağım. Bunun benim için anlamı şu; annem ve babamın yaşlılıklarında onlara yardım etmek, bunun bana vereceği iyi ve yararlı bir işi yapma duygusu, ağır bir bedensel çalışmanın içine girip, yorularak gece mutlu bir yorgunlukla uyumak, belki sisli bir sabah, sararmış ormanda birkaç sözcüğün ulaştırdığı cümleler yakalamak, deredeki kurbağa sesleri, sessizlik, belki güzel bir yağmur.

Bunları şundan sıraladım, “anlam” galiba çoğaltılabilen bir şey.


Re: Şapka

Mehmet Sürücü dedi ki:
Marmara Birlik, bu yılın zeytin alımını başlatmış. Yarın köye gidip, 10-15 gün zeytin toplayacağım. Bunun benim için anlamı şu; annem ve babamın yaşlılıklarında onlara yardım etmek, bunun bana vereceği iyi ve yararlı bir işi yapma duygusu, ağır bir bedensel çalışmanın içine girip, yorularak gece mutlu bir yorgunlukla uyumak, belki sisli bir sabah, sararmış ormanda birkaç sözcüğün ulaştırdığı cümleler yakalamak, deredeki kurbağa sesleri, sessizlik, belki güzel bir yağmur.

Ne güzel!
(Anlam, "güzel" de kurabilir.)