UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

15 Oca 2010
eren

"Plajdaki Ayna"
Sait Faik Abasıyanık
Mahalle Kahvesi

Öykü forumdan kaldırılmıştır. Bkz.: Forum İşleyişi

Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Cihan'ın (ve diğer forum kullanıcılarının) affına sığınarak Bir Nefeslik Ara'ya korsan bir öykü ekliyorum. Onat Kutlar'ın "Hadi"sini tartışırken sık sık adı geçti Sait Faik'in "Plajdaki Ayna"sının. O nedenle, belki hemen onun arkasından, Onat Kutlar okumalarını da aksatmayacak biçimde okumak iyi olabilir diye düşündüm. Öykü internette kolayca bulunabiliyor, ama yine de indirerek okumak isteyen arkadaşlar olabileceğini düşünerek şuradan kopyaladığım öyküyü PDF'e çevirdim.

Keyifli okumalar.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Öyküyü dinlemeyi tercih edecek olanları da düşündük.

Seslendirenler:
Anlatıcı: Hakan Vanlı
Çocuk: Mert Turak
Kadın: Gülen Karaman


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Eren, mutlu ettin bizleri teşekkür ederim. S.Faik'in tüm öyküleri elimdeydi ve ben de öyküyü bugün okuyacaktım ama sayende hepimiz rahatça ulaşabileceğiz.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Eline sağlık Eren. Gayet güzel bir karar almışsın.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Öyküyü ilk kez okuyalı uzun bir zaman oldu ve öykü tamamen aklımdan çıkmış. Hadi'yle çok benzer bir öykü Plajdaki Ayna, benzerlik şaşırtıcı. Çocuk, annenin sevgilisi, kedi(Hadi) -köpek (Plajdaki Ayna)... Düşünmeli...


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

"Hadi"yle benzerliğinin dışında Yusuf ile Kenan'daki Böcek'in hikâyesine de çok benzettim ben "Plajdaki Ayna"yı.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Akşam olup gazinoların ışıkları yandığında aynanın önünden "mesut bir adam gibi" geçen anlatıcı gerçekten mesut bir adam olabilir bence. Ancak öykünün o kadar çok kapısı var ve hepsi de o kadar farklı yerlere açılıyor ki; kısaca bir şey söylemek çok güç.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Öyküyü hem dinledim hem de okudum; sanırım arada fark oluyor öykü aynı olsa da, seslendiren farklı oluncu... seslendirilirken yorum da katılıyor, başkasının gözüyle de okumuş oluyoruz biraz. Öte yandan çay içerken arkaya yaslanıp öykü dinlemek de pek keyifli. İyi ki bu öyküyü de yakalamışız bu vesile ile, emeği geçen arkadaşlar sağolsun. Öyküyü okurken zaman zaman da Yusuf Atılgan'ın "Atılmış" adlı öyküsünü anımsadım. Buradaki kişi daha cesur, sanırım biraz da yüzsüz, zira bu yüzden sonra gidip aynayı kırıyor ve de onu bile inkâr ediyor. Smile

""
- Sabahleyin yediğimiz mi ?
- Siz sabahları zeytin mi yersiniz?

Bu diyalog nedense öyle aklımda kaldı. Sanki üzerine düşünmeliyim.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

""
Hayır ayna, aynaydı. Böyle haltlar karıştırmazdı.

""
Aynaya düşman kesilmek, onunla dost olmak da mümkün. İnsan isterse pek âlâ bir aynayı kırma sebebini felsefeye edebiyata, ruhiyata, tıbba, sinire yükleyebilir. Benim plâjdaki aynayı kırmamın sebebi ise kat’iyen yoktur.

Anlatıcının çocukla uzun diyaloğu çok doğal, çok inandırıcı. Özellikle çocuğun yaramazlığın ne demek olduğunu bilmemesi, onu anlamak için sarf ettiği çabayı bir çırpıda anlatıvermesi çok hoşuma gitti.

""
İçerisi yıkanmamış bir sefil insan kokusu ile aptesane kokuyordu. Muşamba ile örtülü masanın üstünde iki domates, iki hıyar vardı.
(...)
İçimi ezen bir şehvet havasını kaçıracağımdan korkar gibi:
- Var var, dedim, ama rakı içmek istemiyorum öğle sıcağında.

Bu satırlarda çabucak kuruluveren atmosfer çok etkileyici. Adamın nasıl bir ruh halinde olduğunu -bana bir bunaltı gibi geliyor- anlayıveriyoruz. Bu atmosferin "Hadi"deki atmosferle de akrabalığı olduğunu düşünüyorum. Orada da şu cümlelerle tarif ediliyordu odaya giren adamın duyguları:
""
Odaya girince, vişneçürüğünün, kedinin, aynanın ve o iki büyük gözün havasına çarptı. İrkildi.

İki öykü arasındaki bir diğer benzerlik, çocuğun izlemesinin (iki göz tarafından izlenmenin) adamda yarattığı rahatsızlık/ tedirginlik. "Plajdaki Ayna"da bu rahatsızlık çocuğun ikide bir attığı zeytin taneleriyle cismanî bir karakter de kazanıyor.

""
Oradan âdeta erimiş bir öğle aydınlığına çıktığım zaman şakaklarında bir zonklama vardı.

Bu cümle, girilen o izbenin (mahzen) atmosferini tamamlıyor. Bir sarhoşluk, suçluluk ve kirlilik halini ifade ediyor bana kalırsa. Oysa sonrasında anlatıcı şöyle söylüyor:
""
Plâja temizlenmek, bir şeyden silkinmek, ferahlanmak için mi koştum. Hayır, yalnız mahzenden çıkar çıkmaz kuyudan sıcağa çıkarılmış bir testi gibi terlemiştim.

Belki bunu anlatıcının nedenlerini tam bilmediği bir davranış olarak değerlendirmek daha doğru olur. Kendisine itiraf etmek istemediği suçluluğa benzer bir duygudan kurtulma çabası gibi görüyorum onun plaja ve denize koşmasını (ve tabii sonrasında da aynayı kırmasını).
""
İşte deniz suyunun yalnız bu faydası oldu. Yoksa hâlâ şakaklarım zonkluyordu. Hâlâ serinliğin; denizin içinde terliyordum. Hâlâ o abdesthane kokulu, serin, çok serin bir mahzen havası, gözlerini bize dikmiş mavi gözlü, elleri arpa ekmeği gibi kara ve çatlak çocuk bir duman halinde, ama; ne zaman istesem vücut haline getirebileceğim bir ruh halinde beynimle gözüm arasında bir yerde uçuyordu. Durmadan geziniyordu.

Anlatıcının bu yoruma itiraz etmesi de bu nedenle doğal geliyor bana. O, aynayı bir iç sıkıntısıyla, ama ne olduğunu da anlayamadığı bir iç sıkıntısıyla, pek de fazla önemsemeden, belki atacağı taşın aynayı kırabileceğini bile düşünmeden kırıyor. Yoksa sıraladığı bütün o felsefî çıkarımları yaparak değil. Kısacası düşüncelerinden değil duygularından hareketle kırıyor aynayı: kırmasaydım çatlayacaktım, der gibi...

Bir de anlatıcının geceyi sevmesinin, Haşim'in geceyi sevmesiyle bir akrabalığı varmış gibi geldi...


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Öyküyü bugün okuyabildim. "Hadi" ile aralarında birçok benzer nokta var. İki öykü arasında yaklaşık dokuz yıl fark var. O. Kutlar, bu öyküden etkilenmiş olabilir. Bu arada öyküden çok güzel bir kısa film çekilebilir.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Plajdaki ayna bir iç sıkıntısıyla kırılıyor belli ki, "Hadi" de ise aynı iç sıkıntısına sahip olan adam bir an önce bitsin diyerek kadını öldürüyor. İşte bu iki öykü arasında kapanmaz bir uçurum bu farklılık. Her iki öyküde de hayatın zorlukları ve parasızlık için başka adamlarla düşüp kalkan bir kadın var ama öykülerin birinde yoksulluk cam almaya devam ederken bir diğerinde insanlar mutlu mutlu diğer insanların arasına karışabiliyor. Sanırım Sait Faik öykülerinin bir çoğunda rastladığım 'yoksuluz ama mutlu olabiliriz' bildirisin bu öykü içinde geçerli.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Sizce aynayı neden kırdı arkadaşlar?

Denize bakıp kafasından gelenin kan olmadığını görüyor, hatırlarsak çocuk kafasına zeytin atıyordu sürekli kadınla birlikte olurken. Belki fiziksel acı çekmiyor ama olayın üzerinden hemen sonra bir an için vicdan azabı çektiğini düşünüyorum ben, denize aceleyle koşmasının sebebide bu. Deniz bence burda sadece kendisini gördüğü bir ayna değil tüm insanları gösteren, herkesin bakabildiği bir ayna. Eğer kafam kanasa deniz kıpkırmızı olurdu diyor. Bu aynayı bana kalırsa vicdanını rahatlatmak için kullanıyor, yani herkesin baktığı ayna için yaptığı bu olay gayet sıradan birşey...

"Deniz suyu iyi geldi. İyi gelmesi de mühim bir şey değil. Yalnız şunu anladım da rahatladım ki kafamdan sızan
kan değil, termiş. Öyle olsa deniz kıpkırmızı kesilirdi. İşte deniz suyunun yalnız bu faydası oldu. Yoksa hâlâ
şakaklarım zonkluyordu. Hâlâ serinliğin; denizin içinde terliyordum. Hâlâ o abdesthane kokulu, serin, çok serin bir
mahzen havası, gözlerini bize dikmiş mavi gözlü, elleri arpa ekmeği gibi kara ve çatlak çocuk bir duman halinde, ama;
ne zaman istesem vücut haline getirebileceğim bir ruh halinde beynimle gözüm arasında bir yerde uçuyordu.
Durmadan geziniyordu."

Aynanın zahiri görüntüsü onu bir nebze rahatlatıyor fakat hala daha şakaklarım zonkluyor, o çocuk aklımda geziniyordu diyor. İçten içe vicdan azabı çekmeye devam ediyor diyebilir miyiz? Ama yazının geneline bakarsak yaptığından hiç rahatsız değilmiş gibi bir izlenim alıyorum...

Ben biraz derin düşünüyor olabilirim, bazen bir pipo sadece bir pipodur, yani söylediği gibi keyfinden kırmışta olabilir...


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Alışkanlıkla öykü üzerine kimler ne söylemiş, diye internette şöyle bir bakındım. Murat Gülsoy daha geçenlerde bu öykü üzerine bir okuma yapmış ("Sait Faik'in Dünyasının Karanlık Yüzü"). Benim de aklıma takılan bazı soruları sormakla kalmayıp bazılarını kendi bakış açısından yanıtlamış. Dikkate değer bulduğum bazı parçaları buraya da aktarmak istiyorum:

""
(...) Öykünün başında, çürük zeytin tanelerini cebine doldururken acıdığımız çocuk bu sahnede (mahzen sahnesi kastediliyor -eren) annesinin yaptığı fuhuşun rahatsız edici ortağıdır. Şu anda içinde bulunduğu rolden daha irkiltici olan, bu çocuğun yakın gelecekte büyüdüğünde nasıl biri olacağı düşüncesidir. Dokuz yaşında bu sahnelerde etkin bir şekilde rol alan çocuk gelecekte çok daha karanlık bir tip olacaktır. Mahzen bu üçlü için hayatın en karanlık yeridir. Daha sonraya, geleceğe yayılacak olan yoğun karanlığın rahmidir. Karanlığın kaynağıdır. Anlatıcımız tüm bu korkunç sahnenin içinde durmaz, yirmibeşlikleri vermeye devam ederek şehvetini kaybetmeden kadınla sevişir. Tabii, öyküde yazar ‘sevişme’ gibi bir sözcüğü kullanmıyor. Sevgi / sevmek gibi olumlu kavramları çağrıştırmayacak bir anlatım içinde kanımızı donduran bu sahneyi zihnimize kazıyor.

Enes'in de dile getirdiği: "bu adam aynayı neden kırıyor?" sorusuna şöyle bir cevap veriyor Gülsoy:
""
Yaşanan günü ‘izledik’ ve şimdi aynayı kırma meselesine geri dönebiliriz. Anlatıcımız tüm bu anlattıklarından sonra geliştirebileceğimiz düşüncelere yine şiddetle itiraz ediyor. Aynanın insanın (ister kahramanın kendisi olsun ister kendinde göreceği tüm insanlık olsun) çirkin ve kötü yanını gördüğü için kırmış olabileceği olasılığına bunca karşı çıkış neden? Çünkü o zaman bu öykünün anlatılış şekliyle ters düşeriz. Anlatıcımız başından beri yaptığının çirkinliğinin farkındadır. Aynaya bakıp da yüzleşmeyle başa çıkamayarak aynayı kırmış olsa ‘bize’ tüm bunları bu soğukkanlılıkla anlatabilir miydi? Ayrıca tüm bunları anlatırken ahlaki yargılardan özenle kaçınmış, neredeyse ahlaki tonlarından arındırılmış bir betimlemeyle yetinmiştir. Doğrudan olayları, sahneleri ve de duyusal durumları aktarmıştır. O halde aynayı neden kırmıştır? Sait Faik’in, yani yazarın bu soruya vereceği bir yanıt yoktur belki. Olması da gerekmez. O bir yazar olarak yapması gerekeni yapmış bize hikâyeyi eksiksiz anlatmıştır. Katlanılması zor bir duruma tanıklık yapmamızı sağlamıştır. Kendimi kahramanın yerine koyarak aynayı kırdığı sahneyi yeniden okuduğumda, yani ‘eğilip de yerden bir taş alırken, hatta denizin durgun yüzünde sektirmek içinmiş gibi alırken’ neler ‘hissettiğimi’ düşünüyorum. Mahzende kadınla beraberken çocuğun attığı yeşil zeytin tanelerini kafasına yerken hissettiği acı fiziksel olmanın çok ötesindedir. Tepesinden kan geldiğini düşündürtecek kadar acı çekmiştir. Bu acı, annesi fuhuş yapmak zorunda olan çocuğun tüm olup biteni izlerken hissettiği acıdır. Anlatıcı ile çocuk bu sahnede üst üste binerler. O artık, o çocuk olarak yere eğilir ve yapabildiği tek şeyi yapar: bir taş alır ve atar! Amacı aynayı kırmak değildir, sadece taşı atmaktır, başından beri yaptığı gibi. İki kahramanın bu üst üste gelmesine yardımcı olan unsurlardan biri ikisinin de mavi gözlü oluşudur. Birbirlerine mavi mavi bakmışlardır. Çocuğun gözleri sırtındadır. Bir anlamda ona aittir. Trajik bir yaşam süren anne-oğulun hikâyesidir bu. Anlatıcımız da onların hayatlarına girmiş, bir süreliğine onlardan biri olmuştur, tabii ki çocukla özdeşleşmiştir.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Eren'in aktardığı yazıda "bu adam aynayı neden kırıyor?" sorusuna şöyle bir cevap veriyor Gülsoy:

""
Sait Faik’in, yani yazarın bu soruya vereceği bir yanıt yoktur belki. Olması da gerekmez. O bir yazar olarak yapması gerekeni yapmış bize hikâyeyi eksiksiz anlatmıştır. Katlanılması zor bir duruma tanıklık yapmamızı sağlamıştır.

Ben de aynanın neden kırıldığına dair yazarın verebileceği bir yanıt olmadığını düşünüyorum. Olup bitenlerin ardından üstelik bu olanlara anlatıcı vasıtasıyla tanıklık etmek zorunda bırakılmışken o günden aklımızda kalan tek şeyin aynanın kırılırken çıkardığı şangırtı sesi olsun istenmiş olabilir. Sanki bu tatsız gün ve abdesthane kokusu ve orada yaşananlar unutulsun geriye bir şey kalmasın der gibi. Bize olanları anlatması ise bir günah çıkarır gibi, denize girip çıkarak temizlenip aklanmak, arınmak istemiş yazar.

Keşke o zeytin çürükleri kafasını yarsaydı, o kan aksaydı ya da aynayı kırdığında ortalığa saçılan parçalardan biri birinin eline ayağına batsaydı. Örneğin kırılan ayna için olay yerine gelen bir polisin eline batabilirdi. O vakit o aynanın kırılmasına ve çıkardığı gürültüyle her şayin üstünü örtmesine bu denli öfkelenmezdim.

""
Tarağımı çıkarıp saçlarımı taradım. Bir cigara yaktım. Dudağıma bir vals yapıştırdım.
Pantolonumun cebine ellerimi soktum. Plâjın önünden ıslık çalarak, herkes gibi, mesut bir adam gibi, aynayı kıran
ben değilmişim gibi geçtim.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

""
Kendisine itiraf etmek istemediği suçluluğa benzer bir duygudan kurtulma çabası gibi görüyorum onun plaja ve denize koşmasını (ve tabii sonrasında da aynayı kırmasını).

""
Deniz bence burda sadece kendisini gördüğü bir ayna değil tüm insanları gösteren, herkesin bakabildiği bir ayna. Eğer kafam kanasa deniz kıpkırmızı olurdu diyor. Bu aynayı bana kalırsa vicdanını rahatlatmak için kullanıyor, yani herkesin baktığı ayna için yaptığı bu olay gayet sıradan birşey...

"Deniz suyu iyi geldi. İyi gelmesi de mühim bir şey değil. Yalnız şunu anladım da rahatladım ki kafamdan sızan
kan değil, termiş. Öyle olsa deniz kıpkırmızı kesilirdi. İşte deniz suyunun yalnız bu faydası oldu. Yoksa hâlâ
şakaklarım zonkluyordu. Hâlâ serinliğin; denizin içinde terliyordum. Hâlâ o abdesthane kokulu, serin, çok serin bir
mahzen havası, gözlerini bize dikmiş mavi gözlü, elleri arpa ekmeği gibi kara ve çatlak çocuk bir duman halinde, ama;
ne zaman istesem vücut haline getirebileceğim bir ruh halinde beynimle gözüm arasında bir yerde uçuyordu.
Durmadan geziniyordu."

Aynanın zahiri görüntüsü onu bir nebze rahatlatıyor fakat hala daha şakaklarım zonkluyor, o çocuk aklımda geziniyordu diyor. İçten içe vicdan azabı çekmeye devam ediyor diyebilir miyiz? Ama yazının geneline bakarsak yaptığından hiç rahatsız değilmiş gibi bir izlenim alıyorum...

Eren'in de yorumunda vicdan azabı çektiğini belirtmesi üzerine fikirlerimi geliştirdim. Bu ayna herkesi vicdan azabından kurtarırken, kendisi bakınca pek bir işe yaramadığı için sıkılıp kırıyor olabilir mi? Halk da aynanın kırılmasına tepki gösterip plajda onu kovalıyor farkındaysanız, belli ki bu ayna onlar için önemli...

Ama eren'in sunduğu iç sıkıntısıyla kırma fikri de aklıma çok yattı yani...


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Eren'in aktardığı Murat Gülsoy'a ait yorumlara katılmamak elde değil; güzel izah etmiş olayı Gülsoy. Belki ek olarak "aynanın plajda oluşu" olgusu da bu durumun açıklamasına eklemlenebilir. Özellikle o yıllarda çıplaklıkla özdeşleşen plajların taşıdığı sosyo-kültürel işlev ile kadının para karşılığı seks yaparkenki durumu arasındaki karşıtlık dikkat çekici. Yani aynanın çıplaklığın ve cinselliğin alımlanışıyla da bir ilgisi olduğunu sanıyorum.

Öte yandan Gülsoy'un metnindeki "fuhuş" sözcüğü tercihini de biraz yadırgadım. TDK'ya bakılırsa pek sorun yok gibi:

""
İçinde bulunulan toplumun kurallarına uymayan bir biçimde bir veya birkaç kişiyle para karşılığında cinsel ilişkide bulunma.

Ancak Nişanyan'dan biraz araştırınca rahatsızlığım daha anlaşılır bir temele oturdu benim için. Arapça "fahiş"le aynı soydan geliyor sözcük:

""
Fahiş: kabul edilmiş sınırları aşan, azgın, utanmaz " fuhuş

Belirli bir dönemin ahlâki önyargılarını taşıyor gibi geldi bana bu sözcük. Herhalde ben tercih etmezdim.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Aynanın iç sıkıntısıyla kırıldığı nedense hiç aklıma yatmıyor. Neden iç sıkıntısıyla başka bir şey yapılmıyor da ayna kırılıyor; daha rastlantısal daha olağan bir şey olamaz mıydı... kaç plajda ayna var o zamanlar? Önce aynaya dikkat çekiliyor sonra kırılıyor ayna?.. Sanırım bir aşırıyorum yapasım var.


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

Nurten Öztürk dedi ki:
Aynanın iç sıkıntısıyla kırıldığı nedense hiç aklıma yatmıyor. Neden iç sıkıntısıyla başka bir şey yapılmıyor da ayna kırılıyor; daha rastlantısal daha olağan bir şey olamaz mıydı... kaç plajda ayna var o zamanlar? Önce aynaya dikkat çekiliyor sonra kırılıyor ayna?.. Sanırım bir aşırıyorum yapasım var.

Merakla bekliyoruz aşırı-yorumunu. Düşünceli


Re: Sait Faik Abasıyanık - Plajdaki Ayna

kafamdakileri doğru toparlayıp aktarabilecek miyim bilmiyorum, vakit geç oldu ; ama - güncel hayatın bütün engellemelerine rağmen -bu gece yazmak istiyorum ayna' ya biraz takıldım galiba. Aşırıyorum da değil aslında söyleyeceklerim.
Ayna kırma'yı esas alarak onun üzerinden başka bir olayı anlatmak hangi olayı önceliyor doğrusu bu konuda kafam karıştı, yazar aynayı kırdığını mı anlatmak istiyor yoksa aynayı niye kırdığını mı ya da aynayı kırmadan önce yaşadığı olayı mı? Düşündüğümde hiçbir konuda bize açıklama yapmak istemeyen yazarın bu konuda da bir açıklama yapmadığını anlıyorum, bize hiçbir konuda belirgin bir bilgi vermiyor yazar, okurun kalıplaşmış hazır düşüncelerle peşin yargılara varmasındansa hemen görünmyene, ayrıntıya hatta gizli olana da bakmasını istiyor.
Bu yüzden öykünün tümünde aynayı niçin kırmış olabileceğine dair akla gelebilecek olasılıkları sıralıyor sonra bunları reddediyor; ama bu reddedişleri asla kesinlemiyor;

""
Aynayı kırmamın hiç bir sebebi yoktur. Sebepsiz yere kırdım. Canım sıkıldı, eğlenmek için kırdım bile diyemem.
Hiç bir sebebi yoktur demesine rağmen sonra, bize içinde sebep bulabileceğimiz malum olayı anlatıyor, böylece okurun aklını karıştırıp daha farklı şeyler düşünmeye yöneltiyor. Belkide insanların/ okurun yalnızca dışardan gördükleri ile çözümlemeleri,kesinlemeri, yargılarda bulunmaları anlatıcının hoşuna gitmiyor bu yüzden okuru neredeyse hep değil'leri ile ters köşeye gönderiyor. Sanırım kumsaldaki
""
Bu, insanı yemyeşil gösteren, altının sırı dökülmüş, camlaşmış
ayna gerçeği eksik ve hatta bozuk yansıtması ile kazara da olsa kırılmayı haketmiştir. Yalnızca görüleni gösteren ayna kimbilir bu olayı nasıl anlatacaktır; ne kadar, eksik ne kadar bozuk ve çarpık?.. Hakkında söylenenleri düzelterek de aynayı kırmıştır, sanırım sırf bu yüzden anlatmıştır. Onlar yanlış biliyor...
Demem o ki; sanırım gerçekçilik anlayışı üzerinde de durulmuştur bu öyküde böylece.