UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sadık Hidayet

07 Eyl 2008
eren

Şu Sıralar İzlediklerimiz, Okuduklarımız Üzerine basligini son zamanlarda okumakta oldugum kitaplar icin kullanamiyorum. Ust uste bir yazarin birden cok kitabini ust uste okudugum icin bunlarin derli toplu bicimde durmasini, forum kullanicilarinin gelecekte bu kitaplarla ilgili tartismalara daha kolay katkida bulunmalarini saglamayi gozetmeye calisiyorum. Boyle boyle Italo Calvino'ya bir sure icin ara vermis durumdayim. Siradaki yazarimiz ise Sadik Hidayet. Okudukca bu basliktan dusuncelerimi paylasmaya calisacagim. Umarim daha once okumus olanlar, ya da fikir sahibi arkadaslar da katkida bulunurlar.

Elimdeki kitaplari nasil bir sirayla okuyacagima bir turlu karar veremeyince ben de en kolay yolu secip kitaplari yazildiklari sirayla okumaya karar verdim. Bu nedenle ilk kitap Diri Gomulen. Yazarin 1929-1930 yillarinda yazdigi oykulerini ve tarihini bilmedigim bir masalini ("Hayat Suyu") iceren bu kitaptaki oykuler okuyucuyu etkileyebilmek, carpici, fantastik bir izlenim uyandirabilmek icin biraz zorlanmis gibi geldi bana. Bu yanlariyla Sabahattin Ali'nin ilk donem oykulerini hatırlattılar. Kitaba adini veren "Diri Gomulen" oykusuyle "Hayat Suyu" kitap genelinde one cikan eserler. Bu ilk kitap, benim gozumde sadece meraklisinin ilgisini cekebilecek siradan bir oyku kitabi. Belki elimdeki diger kitaplari da okudugumda kitapta varolan ve Hidayet'in olgunluk donemi eserlerinin ipuclarini veren bazi anlatimlari fark ederim. Ama simdilik dikkatimi ceken boyle bir durum olmadigini not edeyim. Asagidaki alintilarin tamami "Diri Gomulen" (Paris, 1 Mart 1929) oykusunden.

""
Hatirliyorum, akrebin, etrafinda ates yaktiklari zaman kendini sokarak oldurdugunu duydum. Acaba benim etrafimda atesten bir halka yok mu? s. 21

""
Artik ne arzum kaldi, ne de kinim. Icimdeki insani yitirdim. Kaybolsun diye de bir yere birakiverdim. Hayatta insan ya melek olmali, ya dogru durust insan, ya da hayvan. Ben onlardan hicbiri olmadim. Hayatim ebediyen kayboldu. Ben bencil, acemi ve zavalli olarak dunyaya gelmistim. Simdi artik geri donup, baska bir yolu secmem imkansiz. Bundan boyle bu anlamsiz golgelerin pesinden gidemem. Yasamla yaka paca olamam, gures tutamam. Sizler, gercekte yasadiginizi zannediyorsunuz. Elinizde hangi saglam kanit ve mantik var? Ben artik ne bagislamak, ne bagislanmak, ne sola ne de saga gitmek istiyorum. Gozlerimi gelecege kapayip, gecmisi unutmak istiyorum. s. 22
Asagidaki alinti oykunun sonunu ele vermektedir!
""
Bu notlar bir tomar kagitla birlikte onun masasinin gozundeydi. Fakat o yataga dusmus ve nefes almayi unutmustu. s. 23

Kategori:

Re: Sadık Hidayet

Yapi Kredi Yayinlari Sadik Hidayet'le ilgili Ingilizce bir sitenin linkini vermis. Sadeq Hedayat's Corner ilk bakista bana da oldukca kapsamli gorundu. Muhtemelen okudukca ben de donup bakacagim bu siteye. Bir de Kör Okur: Sâdık Hidâyet Üzerine Kör Baykuş Merkezli Okuma Denemesi elimin altinda olsaydi cok guzel olacakti Tüh!


Uc Damla Kan

Ikinci Sadik Hidayet kitabimiz, 1932'de yazilmis olan Uc Damla Kan. Bu da bir oyku kitabi. Bu kitaptaki oykuler, en cok, Yesilcam filmlerinden alisik oldugumuz turden tek boyutlu melodramlara benziyor. 1930'larda yazilmis oykulerin kurgu acisindan zaman icinde turlu cesitli merhalelerden gecip suzulerek bugunku halini almis gunumuz oykusuyle boy olcusmesini bekliyor degilim. Ama hic olmazsa Sait Faik oykulerinden aldigim tadi animsatsin, Dostoyevski'nin yaptigi gibi zamana yenik dusmeyecek bir bakis acisi getirsin istiyorum. Bu nedenle bu kitap uzerine biraz daha fazla durmak istiyorum. Once, cevirmenin (Mehmet Kanar) yazdigi kisa onsozun bir parcasini paylasayim:

""

Kitapta ilk basta dikkati ceken seyler, bes oykunun intiharla, iki oykunun de cinayetten sonra intiharla sonuclanmasi, bunun yani sira ilk ve son oykude "uc damla kan" vurgulamalarinin sik sik tekrarlanmasidir.

Hidayet, yonetimin ulke icinde pembe tablolar cizmesine, 1930'lu yillardaki Iran halkinin yasantisini gercekci tasvirlerle oykulerine dokerek karsilik verir. Fakirlik, hastalik, cahillik, batil inanclar, oluden yardim umulmasi, falcilik, cincilik, hatali evlilikler, kumalik ve "siga" duzeni, bencillik, sevgisizlik, ikiyuzluluk, gercek hayata katlanamayarak mistik hayata ve inzivaya kacis, hayal kirikliklari, ikinci plana atilmis kadinin mal muamelesi gormesi, Uc Damla Kan'in temel taslarini olusturur.

Uc Damla Kan, Iranli yayincisinin da dedigi gibi, belki Sadik Hidayet'in varlik ruyasini kabusa ceviren ifritin pencesinden, belki de kendi kalbinden damlamistir. s. 7


Kitapta olum ve intihar bu kadar siradanlasmisken ve cogu bana oykuyu bitirmek icin bir neden bulamamis yazarin oyku kahramanindan kurtulma yolu gibi gorunmusse de en beklenmedik intihar, "Nefsini Olduren Adam" oykusunun kahramani Mirza Huseynali'nin intihariydi. Ne yazik ki bu "beklenmediklik" oykuyu siradanliktan kurtarmak yerine tam tersi bir etkiyle -bence- yazarla oykuyu celistiriyor. Dayanamayip, yazarla tartismaya girmek istiyorum:

Asagida yazilanlar oykunun sonunu acik etmektedir.

Oykudeki olaylari ozetlemeye calisayim:

Mirza Huseynali tasavvuf yoluna bas koymak ister. Bunun icin okur, ogrenir, didinir ve kendine bir mursit bulur. Mursidi ona nefsini koreltmesini, bunun icin elinden ne geliyorsa onu yapmasini, tasavvufun yolunun nefsini koreltme yolu oldugunu ogutler. (Bu arada pek cok tasavvufiden alintilar okuruz.) Mirza Huseynali de kendini bu yolda yetistirmeye calisir. Ancak zaman zaman okudugu Hayyam rubaileri gibi eserler kafasini karistirip onu mutluluga, dunya nimetlerinin tadina bakmaya davet etmektedir. Bu kafa karisikliginin doruga ulastigi noktada kendi mursidinin de aslinda kuru sogan, kuflu peynirli sofra kurdurup kapali kapilar ardinda kizarmis keklikleri govdeye indirdigini, evin hizmetcisini hamile biraktigini ogrenip bunalima girer. Butun gece divane gibi dolastiktan sonra kendini bir meyhanede bulur. Orada bir kadinla tanisip sarhos olana kadar icer. Bundan sonra, oykunun son cumlelerini Sadik Hidayet'in kaleminden (ve tabii Mehmet Kanar cevirisiyle) paylasayim:

""

Fayton Mirza Huseynali'nin evinde durdu. Kadinla birlikte girdi eve. Ama artik geceleri yattigi saman dosege gitmedi. Kutuphanesindeki beyaz yataga goturdu kadini.

Aradan iki gun gectigi halde Mirza Huseynali okula gitmedi. Ucuncu gun gazetede bir haber cikti:

"Genc ve ciddi ogretmenlerden Mirza Huseynali Bey bilinmeyen bir nedenle intihar etti." s. 91


Simdi, oyku Mirza Huseynali'nin kadini rahat yataga goturdugu noktada bitse, anlayacagim: "Adamimiz sarhosluk sirasinda kendisine gelen aydinlanmayi (ki buna da kisaca deginiliyor oykude) sonuna kadar goturup Hayyam'in oldugu yere yaklasiyor," diyecegim. Ama Hidayet oykulerinde oldurdugu adam basina para aliyormus gibi adami gebertivermis oracikta.

Yok, hemen olayin ertesi gunu intihar etse, onu da anlayacagim: "Adamimiz butun hayatini verdigi nefis koreltme meselesinin fos ciktigini anlayip sarabin sarhoslugundan kurtulur kurtulmaz intihar ediyor," diyecegim.

Bu adam bir gun bekleyip ikinci gun intihar ediyorsa benim asil merak ettigim sey, bu adamin o bir gun boyunca ne yaptigi, ne dusundugu. Yazar da her seyi anlatmis, bizi uzun uzun hadis alintilarina bogmus, ama o bir gunu bize cok gormus. Adam o bir gun boyunca neler dusundu, ne yedi, ne icti? Aahhh, ah! Tüh!


Re: Sadık Hidayet

Uc Damla Kan'i ve Diri Gomulen'i okurken fark ettigim bir seyi daha dile getireyim istiyorum. Her iki kitapta da zaman zaman ifade ve anlatim bozukluklarina rastladim. Acikcasi ceviri eserlerle boyle sorunlarla karsilasinca bir ikileme dusuyorum: acaba cevirmen isini yeterince ozenli mi yapmamis, yoksa yazarin sorunlu kullandigi anadilini aynen yansitmaya calisarak benzer anlatim bozukluklarina basvurma geregi mi duymus? Iki kitabin da cevirmeni Mehmet Kanar oldugu icin sanirim bu konudaki karari ancak oykuleri Farsca'sindan okuyarak ya da belki Ingilizce cevirisiyle karşılaştırarak verebiliriz. Ilki benim icin mumkun degil. Ikincisini ise istedigimden henuz emin degilim. Yine de bu konuda bir fikri olan varsa ve bizimle paylasirsa mutlu olurum.

Karsilastigim anlatim bozukluklarindan bazi ornekler:

""
Her zaman yolculukta yaninda tasidigi kucuk tabancayi cikardi. s. 25 "Uc Damla Kan"

""
Bu yuzden Hodadad ona Lal (=dilsiz) ya da Lalu adini verdi ve zamanla Lalu, Lale oldu. Garip olan bir sey de simdi cingenelerin goc mevsiminin olmayisiydi. Hodadad bu kizin yerden mi, gokten mi, nereden geldigini bilmiyordu. s. 56 "Lale"

""
Hep kabus goruyor, bir cit sesine uyaniyor, o geldi dusuncesiyle on defadan fazla kalkiyordu. s. 59 "Lale"

Bu da bana anlamsiz gelen bir baska intiharli oyku sonu (Dikkat, oyku sonu!).
""
Hodadad hem uzuntusunden hem sevincinden agliyordu. Duse kalka geldigi yoldan geri dondu. Kulubesine girip kapiyi ustune kapadi. Bir daha onu goren olmadi. s. 61 "Lale"

Bu kadar yakindiktan sonra iyi bir seyle bitireyim bari. Su ifadeyi cok sevdim:
""
Mavi gokyuzu onun esyasiydi. s. 55 "Lale"


Uc Damla Kan

""
"Bir gun dua okumak uzere bir hastaya goturduler beni. Baktim, sekiz dokuz yaslarinda bir kiz ortalarda dolasiyor. Beyim, gozum takilip kaldi kiza. Genclik var serde tabii.

Ondan once iki sigam vardi. Ikisini de bosadiydim. Ama bu bambaskaydi. Leyla'yi Mecnun'un gozuyle gormeli derler ya... Neyse, iki gun sonra mendil dolusu cerezle uc tumen para gonderip nikahladim kizi. Aksam onu getirdiklerinde o kadar kucuktu ki kucaga almislardi. Kendimden utandim dogrusu, sizden ne saklayim? Bu kiz uc gun boyunca beni gordukce civciv gibi titredi. Ben de otuz yasindayim; genctim, cahildim. Ya o yetmislik adamlara ne demeli? Bin turlu hastaliklari olsa da dokuz yasinda kiz alirlar."

"Hulleci", Uc Damla Kan, s. 96, Sadik Hidayet, Yapi Kredi Yayinlari, 2005, Istanbul.

Burada ve kitabin bazi baska yerlerinde gecen "siga" terimini de kisaca arastirdim. Eksi Sozluk'un "siga nikahi" basliginda ve Google aramasi sonucunda ulastigim bazi Ingilizce site ve kaynaklardan anladigim kadariyla, siga, bir erkegin belirli bir sure icin bir kadini nikahina baglamasi anlamina geliyormus. Gecmiste fuhusu dini kurallara uydurarak gerceklestirmek icin uygulanan bir yontemmis. Anladigim kadariyla bugun de devam ediyor ve cogunlukla kadinlari kandirip baska ulkelerde satmaya goturmek icin kullaniliyor. Tabii bu bilgiler guvenilirligi tartisilir kaynaklardan derlendigi icin dogrulugu da tartisilir. Konuyla ilgili daha fazla bilgisi olan birisi bizi aydinlatirsa dadindan yinmez. Wink


Siga Nikahi

Arayan mevlasini da buluyor belasini da. Ben de durumu biraz daha arastirinca "siga"nin Ingilizce'sinin (aslinda tahmin ettigim gibi) Turkce'sinden farkli yazildigini gordum. Ingilizce'de sighe ya da sigheh olarak yazilan bu nikahla ilgili bir Wikipedia maddesi de var. Ancak, madde, siganin bilinen diger adi olan nikah mut'ah basligini tasiyor.

Ingilizce bilimeyenler (ve konuyla ilgilenebilecekler) icin Wikipedia'daki formati koruyarak ozetlemeye calisayim:

Siga, kadinla erkegin bastan belirlenmis bir sure icin (yazili ya da sozlu bir sozlesmeyle) bir evlilik iliskisi kurmasi anlamina geliyor.

Kullanildigi durumlar
Siganin, benim anladigim kadariyla, anlamli bicimde kullanildigi uc durum var:
1. Erkegin cinsel ihtiyaclarini gidermek icin belirli bir sure boyunca bir kadinla evli kalmasi. (Anladigim kadariyla Iran'da evlilikte kadina belirli bir para verilmesi gibi bir kanun/ kural/ gelenek var. Siga sirasinda da boyle bir para veriliyor sanirim. Bu da, siganin fuhus icin bir kilif oldugu yorumlarini guclendiriyor. Iran'in bazi bolgelerinde gecimini bu sekilde saglayan kadinlar oldugu soyleniyor.)
2. Bir evde buyuk bir ailenin yasadigi durumlarda dinin emrettigi kapanma (ortunme) kurallarinin hic olmazsa ev icinde gecerli olmamasi icin ev icinde mahremligi ortadan kaldiracak bicimde isnanlar arasinda siga nikahi kiyilabiliyor. Ayni evde yasayan ama birbirine mahrem (evlenilemez) olmayan kisiler boyle bir nikah kiyip nikah sozlesmesine tensel temasi yasaklayan bir madde koyarak ortunme zorunlulugunu ortadan kaldiriyorlar.
3. Bir evlilik iliskisiyle kendisini baglamak istemeyen insanlar sorumluluklari siradan nikaha gore daha az olan bu evlilik turunu seciyorlar. Bunun ayrintilari asagida, normal evlilikle farklari kisminda ele alinacak. Bir de evlilik oncesi surecte olan gencler bu kurum sayesinde zina yapmaktan kurtulmus oluyorlar (ne anladik bu isten?).
4. Hic dikkatli okumuyorsun. Ne dedik yukarida? "Siganin kullanildigi uc durum var", dedik. Bu kacinci madde? Dort! Ama sen hala okuyorsun. Olacak is degil. Gec hemen asagiya, gec.

Surekli evlilikle (nikah) farklari

  • Onceden belirlenmis bir sure icin gecerli oluyor.
  • Sonunda bosanma gerekli olmuyor. Bu onemli, cunku, yine anladigim kadariyla, Islam fikhina gore kadinin erkekten bosanmasi "teknik olarak" mumkun degil. Bosanma, talak (talaq) denilen bicimde ve erkegin uc kez "talak" ("bosol") demesiyle gerceklesiyor. Sigada ise surenin sonunda cift otomatik olarak bosaniyor.
  • Erkek sigayi planlanandan once bitirme hakkina sahip (bosanma hakki). Ama bu durumda, eger cinsel temas olmussa, kontratta evlilik icin belirlenen paranin tamamini, olmamissa da yarisini kadina vermesi gerekiyor. Temayul bu ikinci durumda da paranin tamamini vermesi yonunde.
  • Cift birbiriyle miras iliskisi icine girmiyor.
  • Erkek, iliski sirasinda dogan cocuklarin sorumluluguna sahip, ama kadinin yasantisini saglamak gibi bir yukumlulugu yok.
  • Kadin evden erkegin rizasi olmadan cikabiliyor (sanirim normalde yasak bu).
  • Tek tanrili dinlere inanan kadinlarla siga yapilabiliyor (nikah yapilamiyor).
  • Sigalar erkegin dort es hakkindan sayilmiyor. Sureli nikah oldugundan dort esin yanisira siga nikahi kiyilabiliyor.

Surekli evlilikle benzerlikleri

  • Kadin bakireyse velisinin onayini talep edebiliyor.
  • Siga icin gorgu tanigina, yazili bir belgeye ya da otoritelerden izin almaya gerek yok. Evlilikteki gibi sozlesme evlilik basladiginda basliyor. (Ben evlilik icin bir imam gerekir saniyordum.)
  • Siganin sonunda da nikahin sonunda oldugu gibi kadinin iddet muddedini beklemesi gerekiyor.
  • Kadinlar Islam disindaki dinlerden erkeklerle siga da nikah da yapamiyorlar.

Ayrintilar nikah mut'ah basliginda bulunabilir. Islam fikhiyla biraz daha ilgili olanlar da [url=http://en.wikipedia.org/wiki/Hadiths_related_to_Mut'ah]siganin mesruiyetiyle ilgili hadisleri[/url] inceleyebilir.

Onlar ermis muradina, biz cikalim kerevetine...


Re: Sadık Hidayet

Bos durmuyorum efendim. Bir yandan elimdeki Sadik Hidayet'leri okumaya devam ediyorum. Lakin Alacakaranlik hakkinda soyleyecek bir sey bulamadaim. Belki biraz da bu kitap Kor Baykus'tan once okuyacagim son kitap oldugu icin sabirsizlikla bitirip Kor Baykus'a basladim.

Kor Baykus'a diger kitaplara airdigimdan daha fazla zaman ayirmak istiyorum. Ama bunu da her seyi durdurarak yapmak istemiyorum. O nedenle bir yandan siradaki kitaplari okumaya devam edip diger yandan da bu kitapla ve giderek genel olarak Sadik Hidayet'le ilgili dusuncelerimi paylasmaya calisacagim. Ne cok isterdim daha once bu kitaplardan hic olmazsa birkacini okumus forum kullanicilarinin (varsa) benim kendi kendime yuruttugum tartismaya katilmalarini.

""
"Susen ekranin kenarindaki dugmeyi cevirdi; bir hirilti yukselerek cereyan kesildi."
s.26 Alacakaranlik, Sadik Hidayet, cev.: Mehmet Kanar, Yapi Kredi Yayinlari, Istanbul

Kor Baykus'tan once okudugum butun kitaplar Mehmet Kanar tarafindan cevrilmisti. Behcet Necatigil tarafindan yapilmis Kor Baykus cevirisi bana bir kez daha cevirinin edebiyattan alinan zevk uzerine ne denli belirleyici olabilecegini gosterdi. Mehmet Kanar'in cevirilerinde birkac sayfada bir rastladigimiz anlatim bozukluklariyla karsilasmamak, ustune ustluk ozenle secilmis kelimelerle kurulmus cumleler okuma sansina erismek meger ne kadar mutluluk vericiymis. Ilk baslarda, bu anlatim bozukluklarini gorunce hemen cevirmeni suclamak istememis, cevirmenin dille sorunlu bir iliskisi oldugunu sandigim Sadik Hidayet'in bozuk cumlelerini aynen aktarma gayretinde oldugunu dusunmustum. Oysa dille iliskisi sorunlu olan kisinin Sadik Hidayet degil de cevirmen oldugunu gorup uzuluyorum. Simdi Mehmet Kanar tarafindan cevrilmis uc kitap daha okumak zorunda olmak moralimi bozuyor.

Devam edecek...


Re: Sadık Hidayet

Kör Baykuş'u okudum okumasına, ancak daha önce de söylediğim gibi biraz daha zaman ayırmak istiyorum onunla ilgili değerlendirmeme. Çağdaş İran edebiyatının kurucularından sayılan Sadık Hidayet'in bu kitabının İran için ne demek olduğunu anlayabiliyorum, ancak kitaptan aldığım hazzın, mesela Sait Faik okurken aldığım hazla eşdeğer olmadığını da söylemeliyim. Belki çeviriden, belki kültür farkı yüzünden ayrıntıları gözümden kaçırmamdan. Temel olarak özellikle Hindistan kaynaklaı düşünüşlerin etkisiyle bireyin kendisiyle ve toplumla mücadelesini ele aldığını düşündüğüm bu eserlerin ne yazık ki bugünün okuruna sunabileceği pek az şey olduğunu düşünüyorum. Eğer Hidayet'i okumak konusunda karar vermiş olanlar varsa Kör Baykuş'la başlamalarını salık vermek isterim. Diğer kitaplar ancak belki meraklılarının ya da benim gibi inatçı okurların ilgisini çekecektir diye düşünüyorum. Bu arada keşke Kör Okur'u da zamanında edinmiş olsaydım diye düşünmeden edemiyorum.


Re: Sadık Hidayet

""
Görünüşe bakılırsa mimarlık, çini, resim ve kalem işi sanatları Sâsâniler döneminden sonra Isfahan'da ve Safevîler döneminde tekrar canlanarak doruğa ulaştı. Bu devreye ait şaheserler İslam sonrası dönemin en iyi örneklerinden sayılıyor. Hint, Moğol ve Arap sanatı adına Avrupa'da bilinen şeylerin tümü İran icadı ve İran'a özgü. Hele hele çıplak ayakla kertenkele peşinde koşan Arapların beynine sana düşüncesi giremezdi. Onların olduğu bilinen ne varsa, aslında başka milletlere ait. Nitekim bugün de Arap mimarisi İran mimarisinin soytarıca bir taklidinden ibaret.

Sadık Hidâyet, "Isfahan: Yarım Cihan", Hidâyetname, Haz. ve çev. Mehmet Kanar, Yapı Kredi Yayınları, 2005, İstanbul, s.84


""
Her ne kadar Brod onu İbranice öğrenmeye ve Talmud okumaya zorladıysa da, yapmacık Yahudi toplumunun manasını anlamak için asla vaktini harcamadı.

Sadık Hidâyet, "Kafka'nın Mesajı", Hidâyetname, Haz. ve çev. Mehmet Kanar, Yapı Kredi Yayınları, 2005, İstanbul, s.152


Bu satırların Sadık Hidâyet'in önyargılarına ilişkin bir ipucu vereceğini düşünüyorum. Başkaca yorum yapmaya gerek yok sanırım. İlk metin 1932 ikincisi ise 1948 tarihini taşıyor.


Re: Sadık Hidayet

Sadık Hidayet'le ilgili bir başka kapsamlı site de şu adreste bulunuyor: http://www.blindowl.org/

Evire Çevire grubu Hidayet'in kıssadan hissesini çevirince onu da buraya almak istedim: "Kıssadan Hisse"


Re: Sadık Hidayet

Eren'in özenle tuttuğu güzel notlardan bu yana iki yıl geçmiş. Sadık Hidâyet adını o zamanlar aklımın bir köşesine yazmıştım. Ne yazık ki, bugüne dek okuma fırsatı bulamamıştım. Nihayet son zamanlardaki uzun tren yolculuklarım bu fırsatı tanıdı. Eren'in başlığın ilk iletisinde sözünü ettiği Diri Gömülen kitabını büyük bir merakla okudum.

Hidâyet'in, hakkında okuduğum kaynaklarda, edebiyat dünyasındaki yeri, genellikle Kafka ile kıyaslanmış. Tek öykü kitabından yola çıkarak buna karar vermek zor. Ancak bana kalırsa yazar, daha çok, Batı kültürüyle Doğu kültürünün unsurlarını iki dünya savaşı arasındaki yılların varoluşsal bunalımında birleştirebilmesinden alıyor gücünü. Bu yüzden Kafka'dan başka referanslar bulmak gerekiyor diye düşündüm.

"Diri Gömülen" öyküsü bunun için iyi bir örnek. Ölmek için her türlü yolu deneyen buna karşın bir türlü ölemeyen bir kahramanın öyküsü. Anlatıcının sevgilisiyle mutlu ilişkisinden intihara meyilli bir tipe nasıl olup da dönüştüğü muaamma olarak kalmış, ama öykünün içindeki belirtilerden entelektüel bir bunalım içinde olduğunu sezinleyebilmek de mümkün. Bir cehennem olan ötekilerin bakışından saklandığı anlardan birinde söylediği şu sözler sanırım Hidâyet'in de ruh durumunu ele veriyor:

""
Nihayet yalnız kaldım. Doktor şimdi gitti. Kağıt kalem aldım elime. Yazmak istiyorum ama ne yazacağımı bilmiyorum. Ya yazacak konum yok, ya da yazamayacağım kadar çok. (s.21)

1930 yılında yazılmış öyküler arasında Fransa'da geçenler olduğu gibi tümüyle İran'da geçenler de var. "Hacı Murad", "Kambur Davud", Abacı Hanım" bu öykülerden. Doğu topluma özgü -kadın özgürlüğü, ötekileştirme vb.- sorunların önplanda olduğu öyküler bunlar. "Hayat Suyu" öyküsü ise fantastik yönüyle Batılı okuyucuyu etkilemiş olabilir, ama Tevrat'ta ve Kuran-ı Kerim'de geçen Yusuf hikâyesinden (http://tr.wikipedia.org/wiki/Yusuf_(peygamber)) bir uyarlama.

Kitapta "Diri Gömülen" dışında "Ateşperest" ve "Abacı Hanım" öyküleri benim çok hoşuma gitti. "Ateşperest", öykünün sonunda verilen dipnota göre Flanden ve Kest adlı iki İranolog'un yazılarından esinlenerek yazılmış (İnternette yaptığım araştırmada hiçbir İranoloji çalışmasında bu isimlere rastlayamadım, o yüzden kitabı basanların yalancısıyım), yezidiliği ve güneş tapımını ele alan etkileyici bir öykü. Abacı Hanım ise, yakın zamanda Zeki Demirkubuz'un yaptığı Kıskanmak filmine de ana tema olan, "çirkinlik" kavramı üzerinde hareket ediyor. Aynı evde yaşayan iki kardeşin arasındaki güzellik-çirkinlik çatışması kültürel ve dinsel olgular eşliğinde ele alınıyor.

Sadık Hidâyet okumaya Kör Baykuş'la devam etmek istiyorum.

Kaynak: HİDÂYET, Sadık. Diri Gömülen, (Çev.: Mehmet Kanar), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995.

İlgili Okumalar:
Kör Baykuş Üzerine
Franz Kafka'dan Sadık Hidâyet'e-"Köy Hekimi"nden "Kör Baykuş"a - Şenay Aksoy


Re: Sadık Hidayet

Bu arada, Diri Gömülen'in Hidâyet'in ilk kitabı olduğunu da gözardı etmemeli.


Re: Sadık Hidayet

Şiirin, sözlü kültürün sonradan yazıya geçirilmesiyle "mani"nin, "şarkı"nın önde olduğu bir toplum İran.

Devrimden sonra Avrupa'ya giden, özellikle de Fransa'da yaşayan genç kuşağın ise öyküyle uğraştığı ; hatta Fransa'da Farsça çıkan dergilerin varlığı konusunda bir bilgi almıştım oradayken. Ama öykü gelişimi ile ilgili net bir bilgim yok. Eren'in, Sadık Hidayet notları ise merak uyandırma ve rehber olma anlamında iyi bir yazı. Okumalı!


Re: Sadık Hidayet

Bu aralar İran edebiyatı üzerine epey okuma yapıyorum. Yakında ilgili notlarımı paylaşabilmeyi umuyorum. Smile