UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Sabahat

17 Kas 2009
acarcagdas

Çalar saatleri hiç sevmez Sabahat. Evin bir odasına kapatır anadan babadan kalma eski saatleri. Akşamüstleri pencerenin kenarına oturup sokağı seyreder, ana caddeden mahalleye doğru kıvrılan o bozuk yola bakar gün batarken. Düdüklüde yemeği pişer, o dışarı bakar. Akşama yemeğe misafiri olmaz, mesaiden çıkıp eve geleni olmaz. Tek kişilik sofralara oturup kalkar Sabahat, yemeğiyse dört kişilik yapar, tariflere göre. Tencereyi soğuyana kadar cam kenarına koyar, menteşenin üzerine.

Sabahları uyanmak için saatini kurmaz dedik ama komşusunu kurar o önceki geceden. Pencereden Keriman’ı sesler, kahveye değil, çaya çağırır. Keriman, yirmi beşlik taze. Üst katta neyi bekler? Anası, suskun bir yatalak, Keriman’ı bekler. Keriman, her sabah bakkala giderken çalar kapısını Sabahat’ın, alınacak var mı, onu sorar. Sabahat, ihtiyacının görülmesinden hoşnut, miskinliğini pışpışlar uyanır uyanmaz, ayaklarını uzatmaz ama koltuğa, gider sandalyeye oturur.
Keriman, çekinir bakkala girerken. Bakkal baygın bakar, eli ayağına dolanandır, para üstü verirken eli eline dolanandır. Bir başkası daha olsun ister Keriman bakkal ellerinde. O vakit sabah ferahlaşır bir kat daha. Bakkal, yüzün göründüğü yerdir aynı zamanda, renkli fistanla girilir içeri. İki adım ileri, iki adım geridir.

Sabah çayını da dört kişilik demler Sabahat, Keriman’ı buyur eder, o ise bazan girer yarım saatlığına. Bastonla tepeden vurmaz tabana Keriman’ın anası, sessiz bekler.

Nakışa meraklı değil Sabahat ama gençliğinde var yapmışlığı birçok örnek. Şimdi eskileri söker, yeniden yapar. Keriman merakla bakar, “Ay abla” der, “sen yok musun?”

Saatin tiktaklarını sever Sabahat, hafifçe sallanır akşam yemeğinden sonra ona uyarak. Televizyon değil ama, radyo dinler iş görürken. Not alır yemek tariflerini, cilde iyi gelecek bitkileri. Sebzlerini sirkede bekletendir, yaprakları kaynatıp ara ara içen. Zinhar, sokar kafasını içeri, biri sokak tarafından evin içine bakacak olsa. Örter hemen perdesini, bir nevi hamiyet ile belki.

Tiktak, “Keriman, kız bi bana bak!” Çiğdem çitlerler beraber en çok. Ağzına kaçan çekirdek çöplerini ayıklar Keriman, fark etmez Sabahat’ın hiç oralı olmadığını. Miras kalmadı hiç Sabahat’a büyüklerinden. Varsa yoksa eski eşya. Evinde onları kullanır, ahşap işlemeli koltuklar –tahta kurtları kemirir gece gündüz, geceleri duyulur kırt kırt gürültüleri-, cam vitrin, koca ayakkabılık, yığın desenli halılar –birinin yanmış kenarı ütüden, diğerinin bir ucunda koca bir leke-, bir küçük kitaplık, dev bir duvar saati –guguklu, sarkacı var bir sağa bir sola giden-, yenilerine göre bakılınca dev gibi tabii.

Dün sabah yine kapıyı çalmaya indi Keriman, aralıkmış gibi geldi kapı önce. Tedirgin geldi, yaklaştı, kapalıymış. Zile bastı bir, açan yok. Boş verip aşağı inecekti, geri geri geldi ayakları, kapıyı vurdu bu sefer, ses yok. Arka arkaya vurmaya başladı kapıyı, nefes alış verişi duyuluyordu koridorda. “Ne yapmalı ki şimdi” diye düşündü. Tam o sırada açtı kapıyı Sabahat, “patladın mı kız” dedi, yüzündeki telaşı görünce “hele gel bi otur çayını iç önce” dedi, “yüzün sararmış”, “amma evhamlı kızsın”, “gel, ekmek almaya iki dakka sonra gidersin”.

Sabahat’la Keriman, oturup sabah çaylarını içerken sokağı seyrettiler.

Kategori:

Re: Sabahat

""
Tek kişilik sofralara oturup kalkar Sabahat, yemeğiyse dört kişilik yapar, tariflere göre.
Flowers
Yalnızca bu cümle bile öyküyü iyi bir yere taşıyor.

Öykü hakkında daha sonra yazmayı düşünüyorum.


Re: Sabahat

Çok teşekkürler, bu aralar her gece birer öykü yazmaya uğraşıyorum, birer sayfalık da olsa.


Re: Sabahat

acarcagdas dedi ki:
bu aralar her gece birer öykü yazmaya uğraşıyorum,

Kutlarım, bu müthiş bir şey! Alkış


Re: Sabahat

Sabahat'ın neler yaptığı anlatılırken, neler yapmadığının da anlatılması öyküye çok hoş bir hava katmış ve karakteri belirginleştirmiş. Tebrikler.

""
Akşama yemeğe misafiri olmaz, mesaiden çıkıp eve geleni olmaz.

""
kahveye değil, çaya çağırır

""
ayaklarını uzatmaz ama koltuğa, gider sandalyeye oturur.

""
Bastonla tepeden vurmaz tabana Keriman’ın anası

Yalnız, bir şey kafama takıldı. Bu Sabahat'a eşyadan başka miras kalmamış, çalışmıyor da, yalnız yaşıyor. Nasıl geçiniyor ayol bu Sabahat? Smile


Re: Sabahat

Merhaba,

Tekrar teşekkür ederim, çok doğru bir soru, orasını daha düşünmedim hiç, belki de devam etmek gerek öyküye. Bay Barış'ın dediğine göre belki, yeni yeni yazmaya giriştiğim diğer yazılarla bütün bir apartmanı anlatmalı. Ama evet, naslı sağlıyor geçimini Sabahat, yoksa hafif yobaz bir "dost"u mu var? Belki bir "üç aylık" alıyor, var mı hâlâ üç aylıklar bilmem... Varsa, onu da Keriman gidiyordur çekmeye.

Bir aralar Bayan Elif ile Yusuf Eradam arasında "öykü devam ettirmece" vardı. Şu anda forumda böyle bir çalışma devam etmiyor zannedersem, ben bu aralar hevesle girişmişken bu işe sorayım aslında, var mı "öykü devam ettirmece" ile foruma ek bir canlılık getirmek isteyen birileri?

Çağdaş


Re: Sabahat

acarcagdas dedi ki:
Bir aralar Bayan Elif ile Yusuf Eradam arasında "öykü devam ettirmece" vardı. Şu anda forumda böyle bir çalışma devam etmiyor zannedersem, ben bu aralar hevesle girişmişken bu işe sorayım aslında, var mı "öykü devam ettirmece" ile foruma ek bir canlılık getirmek isteyen birileri?

"Kurgu Odası"na ilgili çalışmayı bulduğunu belirten bir ileti bırakmışsın. Öyleyse bundan sonraki çalışmada katkılarını da göreceğiz demektir.

acarcagdas dedi ki:
Bay Barış'ın dediğine göre belki, yeni yeni yazmaya giriştiğim diğer yazılarla bütün bir apartmanı anlatmalı.

Belki apartman değil mahalle anlatmak istersin; ya da bir kent. Laughing out loud


Re: Sabahat

Sabahat'ı mı sevdim yoksa anlatıcının sevecenliğini mi karar veremiyorum. Belki de anlatıcı Sabahat'ı o kadar sevmiş ki sanki Keriman olası geliyor insanın Sabahat için.

Öyküde o kadar çok ver var ki hoşuma giden. Değil hoşuma gitmek hayran kaldım bir çok tanımlamaya. Bir kaçını daha Çağan alıntılamış. Ben tekrar alıntılamayayım. Ancak;

""
Sabahat, ihtiyacının görülmesinden hoşnut, miskinliğini pışpışlar uyanır uyanmaz

kısacık bir cümlede nasıl bir karakter açılımı sunmuş bize hayran olmamak elde değil. Üstelik "miskinlkiği pışpışlamak" ifadesini çok yaratıcı buldum.

Bir de öykünün sonunda Sabahat'ın bir türlü açmadığı o kapının yarattığı gerilim ve ardından Sabahat'in “patladın mı kız” çıkışı süper bir final olmuş.


Re: Sabahat

Kıvandım vallahi Smile Çok teşekkür ederim, yazmaya yazmaya dolmuş herhalde biraz içim.
Şu birkaç gün foruma giremeyeceğim ama ne yazık ki, İzmir'e gidiyoruz. Çevirmenin Notu dergisinin İzmir'deki Çeviri ve Şiir Şenliği'nde "Çeviri Dergiciliği" oturumunda konuşacağız. (Ne de çok büyük harf oldu!)
Pazartesi itibariyle görüşmek üzere!!!


Re: Sabahat

Bu arada, oda arkadaşımın fark ettiği üzere, öykünün başında tencerenin konulduğu yer "menteşe" değil, "pervaz" olacak sanıyorum. Menteşe bambaşka bir şey imiş, "google görseller" de bize bunu kanıtladı. Smile


Re: Sabahat

Sevgili Çağdaş, ellerine sağlık. Öykü bana "Şık Latife"yi hatırlattı. Senin aklında böylesi bir çağrışım var mıydı yazarken, onu bilemiyorum tabii. Şarkının sözlerini şuraya kopyalayayım da karşılaştırmak isteyenler zorluk çekmesin:

""
Şık Latife

Şık Latife de kişinin teki senin gibi, benim gibi
Ancak Şık Latife değişik biri

Sabahları genellikle geç kalkar, portakal suyu içer
Ekmek yememesini öğütlemişler, şişmanlarmış

Şık Latife'nin en iyi dostu aynalar, aynalar söyler
Hep o dinler, konuşulanlarsa güzellikler

Öğleden sonra Minür telefon eder, geçen akşamlarını konuşurlar
Bazen buluşup bir yerde otururlar

Şık Latife haftanın yedi akşamı, yedi kişiyle çıkar
Doğrusu şık kadındır Şık Latife her yerde söylerler

Şık Latife sabaha karşı yatar, boyası temizlenmiş
Gerçek yüzü ve bir geceliğiyle Latife'dir artık

Latife, dayanamaz yalnızlğa, hemen uyur
Hemen uyur, hemen uyur, hemen uyur

Bülent Ortaçgil


Sabahat'ın hayatı pek hareketli sayılmaz. Öyküdeki tek hareket ihtimali de Keriman'ın yaşadığı endişe. Bu endişenin boş çıkması bence okura yapılan güzel bir şaka olmuş. Sabahat'ın kapıyı açıp "patladın mı kız"ı patlattığı anda yazarın yüzüne yayılan hınzır gülümsemeyi görür gibi oldum.

Çalar saatleri sevmiyor Sabahat. Acaba zorunluluklardan hoşlanamaktan mı? Çalar saatin buyurganlığından mı kaçıyor Sabahat? Eğer öyleyse başka türlü buyurganlıkları (yemekleri tarife göre yapmak, çayını dört kişilik demlemek) neden tutkuyla yerine getiriyor? BUnları sordum öyküyü okurken.

Öykünün atmosfer kurmak konusunda çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Sabahat'ın eski eşyalı, sakin evinde gönlümüzce dolaşıyoruz. Saatin tik taklarıyla sallanıyoruz. Öte yandan Keriman'ın eksik kalan bir yanı varmış gibi hissettim. Bilmem, bir tek ben mi öyle hissettim?


Re: Sabahat

""
Nakışa meraklı değil Sabahat ama gençliğinde var yapmışlığı birçok örnek. Şimdi eskileri söker, yeniden yapar. Keriman merakla bakar, “Ay abla” der, “sen yok musun?”

Benim Sabahat'ın öyküsünde en çok sevdiğim yer yukarıdaki satırlar. Sabahat'in mazide yaşayan bir karakter olduğunu pek güzel anlatmış yazar.

Müstear Efendi dedi ki:
Öte yandan Keriman'ın eksik kalan bir yanı varmış gibi hissettim. Bilmem, bir tek ben mi öyle hissettim?

Keriman'ın, Sabahat'ın öyküsünün yarımlığı mahalleliyi tanımamızdan. Tanıdıkça şenlenecek ortalık. Smile


Re: Sabahat

Çağdaş'ın eline sağlık.
Öykü, sanki, çok eskiden yazılmış, çok eski bir zamanı anlatıyormuş gibi hissettim.

acarcagdas dedi ki:
Keriman, çekinir bakkala girerken. Bakkal baygın bakar, eli ayağına dolanandır

Dükkanın bir köşesine, yukarılara bir yerlere yerleştirilmiş televizyonu izlerken, içeri girenin yüzüne bile bakmadan, sadece uzatılan paraya bakmak için tv. gözlerini ayırıp para üzeri verirken bakışlarını yine televizyona çeviren esnaflar böyle düşünmeme neden oldu belki.
Belki de bu ayrıntı.

acarcagdas dedi ki:
Tencereyi soğuyana kadar cam kenarına koyar,

Menteşeye dikkat çekmiştim diye hatırlıyorum. Gözden kaçtı sanırım.

Çağdaş, teşekkürler.
Flowers


Re: Sabahat

"Şık Latife" benzetmesine katılıyorum, sıcak bir öykü; tebrikler Çağdaş. Flowers


Re: Sabahat

Müstear Efendi:

""
Öykünün atmosfer kurmak konusunda çok başarılı olduğunu düşünüyorum.
Bu yoruma aynen katılıyorum, bunu öykünün genel havasına öyle güzel yaymış ki, bu cümleden, şu betimden demek zor; ama atmosfer güçlü. Bütün öyküye yayılabilmişse çoğu zaman bizi dah çok içine alıyor atmosfer. Ve öykü bitince de hemen çıkamıyoruz içinden.
Sabahat ,yetişecek bir yeri, buluşacak bir kimsesi olmadığından -sabah akşam sokağı seyretmek için çalar saate gereksinimi olmasa gerek - çalar saatleri sevmiyor olsa gerek.Saatin değişmeyen güvenli tiktakları zamanın geçiyor oluşunu da hissettirmiyor olmalı öykü kişisine. Bir anlamda durdurulmuş hatta geçmişte yaşanan bir zaman var öykü kişisi için. Camın arkasından sokağı seyreden Sabahat zamanın geçişini anlamak istemiyor belki; ama hayata müdahale de etmiyor; tarif dört kişilikse yemeği de dört kişilik yapıyor. Bu, geçmişe, ya da istenene özlem olabilir mi, bilmiyoruz. Sabahat yalnız. Şimdilik.
Herhangi bir olaya dayandırmadan çok sade bir kesiti öyküleştirmek bence çok zor, bu öykü bunu başarmış, bu yüzden sevdim.
Zaman zaman kullanılan dil konusunda, zaman zaman sıkıntılarım oldu. Smile
""
O vakit sabah ferahlaşır bir kat daha.
ferahşalmak yanlış kullanım gibi geldi.
Tekrar Alkış


Re: Sabahat

Uzun süre cevapsız bırakmışım bu başlığı, özür dilerim.

"Şık Latife" aklıma gelmemişti yazarken. Ama çok doğru, arka planda o çalarken yazmışım sanki Sabahat'i.

Keriman ise yarım yamalak duruyor biraz, evet. Komşusu olduğundan, Sabahat da onu o kadar tanıdığından belki. Keriman'ın evine dalmak gerekiyor belki.

Benim aklıma Sıdıka çalınmıştı biraz sanki, karakter olarak değil de, oturduğu ev, mahalle, orayı düşündüm sanırım, ya da şimdi düşünüyorum. Ama Sabahat de onun gibi kıvırcık saçlı olsa gerek.

Bakkal konusu çok doğru, her gün yaşama sevincimi kaçırıyor bakkal, süpermarket, fırın çalışanı, esnafı.

"Ferahlaşmak" çok başarılı olmamış, tekrar düzeltirken çıkarayım o sözcüğü.

Çok teşekkür ederim hepinize, anlatamam ne kadar sevindiğimi yorumları görünce. Denemeye devam öyleyse!


Re: Sabahat

anlatım tarzı çok güzel, anlatıcının konumlanışındaki anonimlik çok hoş...kafka'nın metamorfozunun sonundaki gibi bir anlatım, çok sevdiğim tarzda bir anlatım... Ama herşey son paragrafta değişiyor, en sonunda anlatıcı karşı koyamıyor "bulunuş isteğine" ve "buradayım" diye pankart sallamaya başlıyor.. ne diyeyim ki, peki; "sana da merhaba, dost.."