(Eski kahvelerdeki aşıklar atışmasına dönüştü galiba?)
Ben daha birisini yorumlayamadan, diğeri için düşünmeye başladım. (Ama belki de ikisi de birbirini söylüyor, farklı rakamlar, farklı olmayan sözcüklerle)
Mehmet Sürücü tarafından Oca 18th, 2011 günü 22:22 sularında gönderildi.
(Eski kahvelerdeki aşıklar atışmasına dönüştü galiba?)
Ben daha birisini yorumlayamadan, diğeri için düşünmeye başladım.
Bayağı seviyoruz atışmayı herhalde. Bir iki gün önce Nurten Öztürk'ün "Çekirge" öyküsüne yazdığım nazire çıktı karşıma yeniden. Haikularda da bol bol atışmıştık. Ama aşık atışmasından önemli bir farkı olduğunu düşünüyorum bunun. Kimin daha güzel söyleyeceğinin halkoyuna sunulduğu bir yarıştan çok bir iletişim biçimi olarak görüyorum çünkü bu atışmaları. Belki de başka türlü söylenemeyecek olanı söyleyebilmenin bir yolu olarak...
eren tarafından Oca 18th, 2011 günü 23:21 sularında gönderildi.
Bir "takılma"ydı zaten benim de yaptığım. Kısa öykü konusunda Borges'in en beğendiği bir öyküyü anımsadım okumadan önce. Ama öykünün tamamı aklıma gelmedi bir türlü. Sözcüklerden sadece "rüya"yı anımsıyorum.
Teşekkür ederim...
Düşünmeye devam!
Mehmet Sürücü tarafından Oca 18th, 2011 günü 23:29 sularında gönderildi.
Artık 00.01 olan saati sordu, gözlerimin içine bakıp. "Bir var," dedim, "on ikiye." Gözlerinin içi güldü.
Tabii, benim yazdığım nazire "pişmalık"ı değil, "umut"u anlatıyor daha çok.
Eren'in kıpkısa öyküsü, anlatıcının dakikliğini/ takıntılarını/ pozitivist doğruculuğunu, ve bir adım ötede enformasyonun gerçekliğini ve bu durumun absürdlüğünü (çünkü o bunu düşünene kadar pişman olmaya bile gerek kalmamıştır artık - "bir dakikalık" bir pişmanlıktır bu) ele verirken; benim yazdığım, iki kişinin diyaloğunu, gözlerin ifadesi üzerinden bir dakikanın yanlış algılanmasının (öznel zaman algısının) getirebileceği olanakları hedefliyor.
Karşılaştırmalar dilsel tutum üzerinden de çeşitlendirilebilir.
Öte yandan öykünün ismi yine "Pişmanlık" olarak bırakılırsa, bu kez benim yazdığım öykü, bir tersinlemeyle, kaçırılmış ana bir geri dönüş isteği, zamanı doğru yorumlamanın getirdiği yıkıma isyan, bir düzeltme çabası olarak da algılanabilir. Gerçi her iki durumda da aynı temaya vuracaktır.
Barış Acar tarafından Oca 19th, 2011 günü 0:37 sularında gönderildi.
Erenin "öykü"sünde belki de yuvarlak konuşmayı, ayrıntılara girmeyi sevmeyen bir kişi vardır. Hani bazen akılda kalacak yanıtlar veririz ya. İkiyi beş geçiyor diyeceğimize, iki deyiveririz.
Mehmet Sürücü tarafından Oca 19th, 2011 günü 0:43 sularında gönderildi.
Artık 00.01 olan saati sordu, gözlerimin içine bakıp. "Bir var," dedim, "on ikiye." Gözlerinin içi güldü.
Barış'ın naziresini ben iki şekilde okumuştum. Önce benimkinin devamı gibi: saati bu sefer bir dakika değil de iki dakika daha geri söyleyerek bir oyuna davet ediyor gibi soranı. Fakat benimkinde soranın saati bilmediğini varsayarsak bu oyun saati söyleyenin karşısındakiyle kendi kendine oynadığı bir oyuna dönüşüyor.
İkinci okumamsa -ki kronolojik olarak aslında ilk okumamdır- zamana ne taraftan yaklaşıldığı sorusuyla bağlantılıydı. Zamanı hep geçmişten geleceğe giden bir şey olarak düşünüyoruz. 5'e 4 var dediğimizde hep 4:56'yı kast ediyoruz. Oysa zamanı gelecekten geçmişe doğru akan bir şey olarak kurgulamak da mümkün. 5'e dört var deyip aslında 5:04'ü kast etmek gibi. Bir şeyin üzerinden zaman geçmiş olması onun artık değiştirilemeyeceğini de imâ ediyor. Oysa geleceğimizi değiştirebileceğimiz vehmine kapılmış olmamız tuhaf değil mi? Saati soranın gözlerinin içinin gülmesini de buna yormuştum doğrusu. Gece gece daha fazla yormayayım
eren tarafından Oca 19th, 2011 günü 1:03 sularında gönderildi.
5'e 4 var dediğimizde hep 4:56'yı kast ediyoruz. Oysa zamanı gelecekten geçmişe doğru akan bir şey olarak kurgulamak da mümkün. 5'e dört var deyip aslında 5:04'ü kast etmek gibi. Bir şeyin üzerinden zaman geçmiş olması onun artık değiştirilemeyeceğini de imâ ediyor. Oysa geleceğimizi değiştirebileceğimiz vehmine kapılmış olmamız tuhaf değil mi? Saati soranın gözlerinin içinin gülmesini de buna yormuştum doğrusu. Gece gece çok yormayayım
Bu yorucu oldu, hakikaten.
Geçmiş ve gelecek üzerine sözlerine ise katılıyorum. Geleceği biraz geçmişe almak (hata yapmış olmayı göze alarak) yepyeni olanaklar yaratabilir aslında.
Barış Acar tarafından Oca 19th, 2011 günü 1:07 sularında gönderildi.
Re: Pişmanlık
Eren, özlemişiz seni.
Re: Pişmanlık
Naziremdir:
Re: Pişmanlık
(Eski kahvelerdeki aşıklar atışmasına dönüştü galiba?)
Ben daha birisini yorumlayamadan, diğeri için düşünmeye başladım. (Ama belki de ikisi de birbirini söylüyor, farklı rakamlar, farklı olmayan sözcüklerle)
Re: Pişmanlık
Ben de Uzun Hikâye'yi özledim ya araya çok şey girdi. Şimdi kısa öykülerden başlayarak okuyorum yeniden. Umarım hafif tempoda devame edebileceğim.
Re: Pişmanlık
Bayağı seviyoruz atışmayı herhalde. Bir iki gün önce Nurten Öztürk'ün "Çekirge" öyküsüne yazdığım nazire çıktı karşıma yeniden. Haikularda da bol bol atışmıştık. Ama aşık atışmasından önemli bir farkı olduğunu düşünüyorum bunun. Kimin daha güzel söyleyeceğinin halkoyuna sunulduğu bir yarıştan çok bir iletişim biçimi olarak görüyorum çünkü bu atışmaları. Belki de başka türlü söylenemeyecek olanı söyleyebilmenin bir yolu olarak...
Re: Pişmanlık
Bir "takılma"ydı zaten benim de yaptığım. Kısa öykü konusunda Borges'in en beğendiği bir öyküyü anımsadım okumadan önce. Ama öykünün tamamı aklıma gelmedi bir türlü. Sözcüklerden sadece "rüya"yı anımsıyorum.
Teşekkür ederim...
Düşünmeye devam!
Re: Pişmanlık
Tabii, benim yazdığım nazire "pişmalık"ı değil, "umut"u anlatıyor daha çok.
Eren'in kıpkısa öyküsü, anlatıcının dakikliğini/ takıntılarını/ pozitivist doğruculuğunu, ve bir adım ötede enformasyonun gerçekliğini ve bu durumun absürdlüğünü (çünkü o bunu düşünene kadar pişman olmaya bile gerek kalmamıştır artık - "bir dakikalık" bir pişmanlıktır bu) ele verirken; benim yazdığım, iki kişinin diyaloğunu, gözlerin ifadesi üzerinden bir dakikanın yanlış algılanmasının (öznel zaman algısının) getirebileceği olanakları hedefliyor.
Karşılaştırmalar dilsel tutum üzerinden de çeşitlendirilebilir.
Öte yandan öykünün ismi yine "Pişmanlık" olarak bırakılırsa, bu kez benim yazdığım öykü, bir tersinlemeyle, kaçırılmış ana bir geri dönüş isteği, zamanı doğru yorumlamanın getirdiği yıkıma isyan, bir düzeltme çabası olarak da algılanabilir. Gerçi her iki durumda da aynı temaya vuracaktır.
Re: Pişmanlık
Eren'in ellerine sağlık. Bir deneme de benden...
Saati sordu. 11:16, dedim.
Gözlerini kırpıştırarak sordu bu kez: on bir, on altı ise on altı kaç o zaman?
Re: Pişmanlık
Erenin "öykü"sünde belki de yuvarlak konuşmayı, ayrıntılara girmeyi sevmeyen bir kişi vardır. Hani bazen akılda kalacak yanıtlar veririz ya. İkiyi beş geçiyor diyeceğimize, iki deyiveririz.
Re: Pişmanlık
İkinci okumamsa -ki kronolojik olarak aslında ilk okumamdır- zamana ne taraftan yaklaşıldığı sorusuyla bağlantılıydı. Zamanı hep geçmişten geleceğe giden bir şey olarak düşünüyoruz. 5'e 4 var dediğimizde hep 4:56'yı kast ediyoruz. Oysa zamanı gelecekten geçmişe doğru akan bir şey olarak kurgulamak da mümkün. 5'e dört var deyip aslında 5:04'ü kast etmek gibi. Bir şeyin üzerinden zaman geçmiş olması onun artık değiştirilemeyeceğini de imâ ediyor. Oysa geleceğimizi değiştirebileceğimiz vehmine kapılmış olmamız tuhaf değil mi? Saati soranın gözlerinin içinin gülmesini de buna yormuştum doğrusu. Gece gece daha fazla yormayayım
Re: Pişmanlık
Bu yorucu oldu, hakikaten.
Geçmiş ve gelecek üzerine sözlerine ise katılıyorum. Geleceği biraz geçmişe almak (hata yapmış olmayı göze alarak) yepyeni olanaklar yaratabilir aslında.
Re: Pişmanlık
21! (Çocukluğumda bilim tekniğin arkasındaki bulmacaları çözmeye bayılırdım )
Re: Pişmanlık
Atışma deyince aklıma geldi:
Re: Pişmanlık
O da olur.
Re: Pişmanlık
"naziredir" :
Saati sordu. 11:15'di. On biri çeyrek geçiyor, dedim. Ama içim rahat etmedi.
Re: Pişmanlık
Re: Pişmanlık