UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Paul Simms - Bir Yakarış

11 Eki 2008
acarcagdas

""

Allahım?

N’olur ölümüm gülünç olmasın.

Ayakkabıyla dövülerek öldürülmeyeyim örneğin. Hele kendi ayakkabımla asla. Ancak illa ki de benim ayakkabım olacaksa, bari o sırada ayağımda olmasın.

Ya da bir barda iddialaşıp da, yumruğum boğazımda boğulup kalmayayım.

Belki de konuyu biraz açmam gerek. Yarın bugün öbür gün öleceğimi elbette biliyorum. (Belki yarından da yakın! Senin takdirin.) Ölmenin gülünç bir yanı da yok, biliyorum. (En azından şu anda öyle görünüyor.) Tek istediğim, beni tanımayan insanların, birbirlerine ölümümle ilgili haberleri elektronik posta yoluyla göndermelerine neden olacak biçimde ölmemek.

Örneğin:
N’olur beni evden çıkartmak için sağlık görevlilerinin evime gelerek duvarlardan birini yıkmak zorunda kalıp, işlem sırasında kafamı kolonlardan birine çarparak beni öldürmelerine neden olacak kadar şişmanlamama izin verme.

N’olur içinde ya da yanında yöresinde ölmeyeyim bir tuvaletin. (Belki de en kötüsü bir tuvalet yüzünden ölmek.) (Alaturka ve alafranga tuvaletlerin yanısıra pisuvar tipi tuvaletler de bunlara dahil.)

Hani sendika üyeleri, sendikaya karşı olan iş yerlerinin önüne devasa, şişme fareler koyarlar ya, n’olur onların biri ya da herhangi başka bir tür balon yüzünden de ölmeyeyim. Aksini kanıtlayacak bir şeyle karşılaşmadıkça, mümkünse şişme hiçbir şey yüzünden ölmek istemem. Bir sıcak hava balonu belki olabilir, o da ancak ben kaza sırasında içindeysem. En azından böylesi bir durumda çılgın ve maceraperest biri gibi görünürüm. Demek istediğim, eğer başkasının sıcak hava balonu, ben hamakta uzanmış Sıcak Hava Balonu Tutkunları dergisini okurken gelip beni ezerse, biraz tepem atar hani.

Sürç-ü lisan ettikse affola Allahım. En azından içim dışım bir.

Trafik kazası? Olabilir. İtirazım yok. Anladığım kadarıyla, istatistiklere göre, böyle bir şeyin olma olasılığı zaten yüksek. Ama n’olur işin içinde motorsiklet ya da go-kart falan olmasın.

Ayrıca, adaşım olan biriyle kafa kafaya çarpışarak da ölmek istemem. Onun dışında adı, örneğin, Remzi Çarpar, Emir Taşkafa ya da Canan İyisürücü olan biriyle de çarpışmak istemem. Başka örnekler de verilebilir ama ne demek istediğimi anlamışsındır sanırım.

Bunu isteyen çok olmuştur ama yine de söyleyeyim: N’olur sevişirken ölmeme izin verme. Ölüm nedenim kalp krizi falan olmadıkça tabii. İlla ki de sevişirken öleceksem, bari nedeni aşağıdakilerden biri olmasın: aşırı su kaybı, önceden teşhis edilmemiş, meyve aromalı yağlara ya da masaj yağlarına karşı alerji, aşırı sürtünmeden kaynaklanan deri şişmesi, yabancı denebilecek herhangi bir nesnenin eğrisiyle doğrusuyla kullanımı…

N’olur Posta gazetesinin altıncı sayfasına şu başlıklar altında konu olacak bir biçimde de ölmeyeyim: “Pisi pisine gitti!”, “Ölmekten beter oldu!”, “Ölen ölene!” ya da “Dünya evine giremeden ahretin yolunu tuttu!”.

N’olur örf ve ananelerimizi canlandırmak için kılıç-kalkan oynarken ölmeme de izin verme.

Basurdan ölmek de işin ucunu biraz kaçırmak olur diye düşünüyorum. Yani, insaf be Allahım!

İşine çok karışmak istemem Allahım tabii ama, ölümüm gülünç olmasın derken alay edilesi olmasını da istemiyorum. Yani ne ağız dolusu gülsünler ölümüme ne de kikirdesinler. Evlerden ırak olsun böylesi ölüm. Örneğin, Uyurgezer Maceraperestler Dayanışma Derneğine üye olup da, gecenin bir yarısı bir uçurumdan aşağı düşmeyeyim.

Dahası, eğer ki öyle olmam gerekliyse ya da kafana koyduysan beni öldürmeden önce yarım akıllı yapmayı, gitgide ilerleyecek olan bunama sürecim gülünç olacağına ağırbaşlı ve oturaklı olsun. Demek istediğim, hatırlayacağım son suret, vakt-i zamanında yitirilmiş bir yarin yüzü olsun, bir çizgi film kahramanının olacağına. Ölmeden önce de, son bir defa kendime gelip, bir akşam vakti, seneler önce kaybedilmiş büyük teyzemin alnıma bir öpücük kondurmasını isteyeyim, Aşk Gemisi dizisindeki bıyıklı, siyahi barmenin değil.

Ya da onu canlandıran oyuncunun işte, her neyse.

Ölümüm gülünç olmayacaksa bile, gülünç bir biçimde ölen biriyle aynı günde ölmek de istemem. Arkadaşlarımın arasında şöyle bir konuşma geçsin istemem:

Birinci arkadaş: Ölüm ilanını okudun mu?
İkinci arkadaş: Evet, güzel olmuş.
Birinci arkadaş: Gerçekten güzel.
İkinci arkadaş: Görse o da beğenirdi.
Birinci arkadaş: Beğenirdi, beğenirdi.
(Garip bir sessizlik)
İkinci arkadaş: Şu diğer ölüm haberini okudun mu? Hani muz toptancısı şeyin üzerine basıp da…
Birinci arkadaş: Ya, olacakla öleceğin karşısına geçilmiyor.

Demek istediğim işte böyle bir şey Allahım.

Aslında, hazır seni yakalamışken, olmasını istemediğim son birkaç şeyden de bahsedeyim. Sana gülünç gelir mi gelmez mi bilmem tabii, espri anlayışına bağlı…

Eğer eninde sonunda fotoğraflarım internette görünecekse, neredeyse tanınmayacak halde yanmaktansa, tamamen tanınmayacak halde yanarak ölmeyi yeğlerim.

Eğer ender rastlanır bir canlı, içten içe vüdumu yiyip bitirecekse, n’olur bari gözle görülmeyeninden olsun. Ya da ondan biraz daha büyük. Şöyle demek daha doğru belki de: Yüzü gözü belli olacak kadar büyükse, fazla büyük demektir.

Zaman ayırdığın için minnettarım Allahım.

(Bu arada: Ted Lange. Az önce hatırlayamadığım, Aşk Gemisi’ndeki siyahi barmeni oynayan oyuncunun adı…Senin için google’da arattım Allahım. Bu iyiliğimi de unutma ha!)

Çeviren: Çağdaş Acar
Kaynak: New Yorker, 5 Haziran 2006

Re: Bir Yakarış - Paul Simms

Çok iyi bir çeviri olduğundan mı bu kadar güldürüyor okuyanı bu yazı? Çok hoş. Çağdaş Acar'ın ellerine sağlık...


Re: Bir Yakarış - Paul Simms

Buradaki kahraman bana Haldun Taner'in "Gülerek Ölmek" öyküsünü hatırlattı. Öykü kahramanı Karadeniz kıyısında bir kasabada tatildedir. Denize girer ve deniz çok dalgalıdır, boğulacağından korkar ve öldüğünde yüzünde kasılmış çirkin bir ifade kalmasın diye kendini gülmeye zorlar. Çok uzun zaman önce okumuştum aklımda öykü böyle kalmış.

Sevgili Çağdaş'ın güzel çevirisiyle bize ulaştırdığı bu öykü için teşekkür ederim. Smile


Re: Bir Yakarış - Paul Simms

Haldun Taner'in "Onikiye Bir Var / Sancho'nun Sabah Yürüyüşü / Gülerek Ölmek" kitabında Nurten'in sözünü ettiği öykü.

Bilgi Yayınları'nın beraber yayımladığı yukarıda linkini verdiğim üç kitaplık seride bir de "Sancho'nun Sabah Yürüyüşü" vardı ki, sormayın gitsin. Smile

Sims'e taş çıkartırdı hani...


Re: Bir Yakarış - Paul Simms

Evet, yıllar öncesinden bile, hala taptaze kendini duyuruyor, her olanakta çağrıştırıyor bu öyküler kendilerini.


Re: Paul Simms - Bir Yakarış

kısa ve iç konuşma türü olmasından mı bilmiyorum ama çeviri tadı damakta bırakan türden eğlenceli ve yabancı bir dilin dip notalardaki kokusunu da anıştırmadığı için yalın =)) vay beee acar mış delikanlı çeviren


Re: Paul Simms - Bir Yakarış

Tek kelimeyle muhteşem bir hikayenin mükemmel bir çevirisi. Tebrik ederim Alkış Çok güzel gerçekten! Yabancı bir dilin etkisinden uzaklaştırılmış, okuyanın damağında kaynak metin tadı bırakan bir çeviri; sanki çeviri değil de bizim dilimizde yazılmış bir metin. Çok beğendim. Tekrar teşekkürler Flowers


Re: Paul Simms - Bir Yakarış

övgüler biraz niteliksiz kalıyor gibi
yani bir şeyi okurken çeviri olduğuna dair az biraz koku gelir herhalde ama bu tam manasıyla çeviriden öte bir kültür eşlemesi gibi olmuş
hikayenin aslını çok merak ettim şimdi Smile
bu hikayeyi dilimize kazandırdığın için çok teşekkürler Çağdaş Thumb Up