UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Öykünün Kokusu

14 Ağu 2008
eren

Yusuf Atilgan'in oykuleri forumda yillanadursun, ben gevezeligime degisik mecralardan devam ediyorum. Bu gevezeligin esas kaynaginin da karistirmaya devam ettigim ve en az birkac gun daha ugrasmaya devam edecegimi sandigim Imge Oykuler arsivi oldugunu soyleyeyim. Yayinlandigi donemde birkac sayisini edindigim dergiyi son sayilarina dogru terk etmis, bekledigim verimi alamadigimi dusunmustum. Ama simdi hem Ankara kitabevlerinin dergi standlarindan uzak kalmanin verdigi huzunle hem de forumumuzun heyecaniyla bu arsivi bir sure daha didikleyecegim. Bu gereksiz gorulebilecek girizgahtan sonra yine bir Fusun Akatli denemesine baglanti vermek istiroyum: "Kokular ve Oykuler". Akatli bu kisa yazisinda oykulerinde koku betimlemelerini siklikla kullanan yazarlara bir yer ayirmis. Saydigi yazarlar ne yazik ki benim yalnizca birkac oykulerini okumus oldugum, ya da hic okumadigim kimseler. O nedenle onun bu gozlemi uzerinde kalem oynatamayacaagim. Ancak ben de Yasar Kemal okurken kokular ve seslerin kullanimindan etkilendigimi animsiyorum.

Kokunun oykude kullaniminin oykuye getirdigi, oykuden goturdugu nedir? Onu baska turlu bir betimlemeden ayiran nedir? Oykuyu okurken betimlenen bir nesneyi, diyelim bir masayi, gormus gibi olmakla bir seyin sesini, diyelim bir vapurun dudugunu ya da bir odanin kokusunu, genc kiz odasi kokusunu, duymak arasinda alig boyutunda bir fark var midir? Kokuyu duymak gozde canlandirmaktan daha etkili olabilir mi? Odanin neye benzedigini degil de nasil koktugunu soylesek daha canli bir cagrisim demeti yaratilabilir mi acaba? Bana bu olasiymis gibi geldi. Siz ne dersiniz? Bu konuda yazilmis baska denemeler ya da incelemeler var mi bildiginiz?

Kategori:

Re: Öykünün Kokusu

Akatlı'nın yazısını ancak okuyabildim. Güzel bir deneme, eleştiri için yeniden düşünmeye zorlayıcı bir yazı olmuş. Koku konusuyla ilgili bir vakit bir eleştirmenden şunu duymuştum: "Stendal'ın romanlarını okudun mu" demişti bana, "karakterlerin kokusunu alırsın ondan." O gün bu gündür elim Stendal kitaplarına gider gider geri gelir, ya duyamazsam o kokuyu diye. Stendal öyle ayıplar gibi bakar durur bana raflardan.

""
Edebiyat koklanır mı?

diyor Akatlı. Ne güzel diyor.

""
Edebiyat, edebiyattan başka herhangi bir şeyin de yaratabileceği her türlü etkiyi denetim altına almak zorundadır.

Zor bir tanım, ama müthiş bir haklılık payı var. Genelde sanatlar için de geçerli bu. Ama kabul etmek gerek, edebiyatın işi bir parça daha zor, dil gibi muğlak bir malzemeye sahip olduğu için.

""
...madem ki bir kez öğrendiniz öyküyü gözümle olduğu kadar burnumla da okuduğumu...

Bu denemeci yetkinliğine şaşarak bakıyorum her seferinde. Alkış

Akatlı'nın kokularını değerlendirdiği öykücülerden özellikle Nezihe Meriç konusunda yazdıklarına tümüyle katılıyorum. Bir ara "Çavlanın İçinde Sessizce"nin sadık bir okuyucusuydum. Sırf bu günceler yüzünden alıyordum Varlık dergisini. Gerçekten tutkulu bir biçimde Meriç'in evine konuk olmak, onun hazırladığı çaydan bir yudum almaktı sanırım derdim. Denizden esen yelin karşısında oturup sessiz sakin, o konuşurken onu dinlemek. Güneşin tenimdeki kokusunu duymuş muyumdur acaba o anlarda?