UzunHikâye Öykü, inceleme, eleştiri



Öyküde Konu

30 Eyl 2010
Mehmet Sürücü

""
Unutulmayan öyküleri düşünün, göreceksiniz ki hepsi aynı özelliğe sahip: anlatılan basit olaydan çok daha geniş sonsuz bir gerçeklikle ilintililer, bu yüzden görünen içeriğin sadeliği ve metnin kısalığı kuşku duyulmayan bir güçle bizi etkilerler. Ve belli bir zamanda bir konu seçen ve ondan bir öykü çıkaran kişi eğer bu seçimi – bazen o bunun bilincinde olmadan – küçük olan büyük olana, bireysel ve dar kapsamlı olandan insan ruhunun özüne olan masalsı açılımı içeriyorsa o büyük bir öykü yazarıdır. Tüm kalıcı öyküler, içinde dev bir ağacın uyumakta olduğu bir tohum gibidir. Bu ağaç bizim içimizde büyür ve gölgesi belleğimize düşer.

Julio Cortazar

Bir öyküde konu seçmenin hangi bilinmez yollara uzandığını her zaman düşündüm. “Konu beni seçti” şeklindeki tanımları her zaman anlaşılmaz buldum. Günlük yaşamda birisinden dinlediğimiz bir anı, olay sonunda, “Bundan iyi bir öykü çıkar!” düşüncesi, “Bu iyi bir öykü” yorumuyla aynı taraflara doğru uzanmayabiliyor. Öykünün beslendiği kaynak herkeste farklı olabiliyor. Kaynak aynı bile olsa bunun bir ötesi, insanın bu algıları yoğurduğu tekne önem kazanıyor.

Bunları yazmamdaki, bu alıntıyı yapmamdaki amaç şu: forumda öykülerini paylaşan sevgili yazarlarımız acaba bu konuda ne söyleyebilirler;

Nasıl konu seçiyorlar?

Bir şeyin yazılabilir, öykü olacak kadar özel olduğuna nasıl karar verebiliyorlar?

Kimsenin önemsiz, anlatmaya değer bulmadığı şeyleri öykülemeye çalışacağını düşünmüyorum. Yazmak bir öyküyü değerli kılmaz. Yazılan değerliyse, yukarıda belirtildiği gibi, “içinde dev bir ağacın uyumakta olduğu bir tohum”sa değerli oluyor.

""
Bana öyle geliyor ki, içinden iyi bir öykü çıkacak bir konu her zaman ayrıksıdır, ama bununla, iyi bir öykü sıradışı olmalıdır, demek istemiyorum, sıradışı, gizemli ya da alışılmamış. Tam aksine, öykü yazarı tümüyle gündelik ve önemsiz bir olayı anlatmayı da deneyebilir. Ayrıksı olanın doğasında mıknatısa benzer bir özellik vardır, önce yazıda pıhtılaşır, sonra da okuyucuda. İyi bir konu, her şeyi içinde sezginin, duygunun ve anılarda ya da duygularda sürekli gidip gelen fikirlere kadar sonsuz sayıda kavramın birbirine bağlı olduğu bir ilişkiler sistemine çeker. İyi bir konu, çevresinde bir gezegen sistemi dönüp duran bir güneş gibidir ve çoğu kez öykü yazarı, sözcüklerin yıldızbilimcisi, açıklayıncaya kadar bu durumun farkında olmayan bir yıldız gibidir.

Julio Cortazar

Alıntılar için kullanılan kaynak: Julio Cortazar – Adam Öykü, Sayı;20 Ocak-Şubat 1999-Sayfa 17.

Kategori:

Re: Öyküde Konu

Bu sorunun cevabını ben de merak ediyorum gerçekten.

Cortazar'ın tanımları epeyce muğlak ve neredeyse içinde yaratıcılık olan (ve -hatta- olmayan) her alan için uygulanabilir nitelikte. "Konu" meselesi, eğer ki, "bahsolunan olay/ durum/ olgu" olarak nitelenirse, oktay'ın "Öykünün konusu mu olurmuş!" dediğini duyar gibiyim. Smile

Bununla birlikte, Mehmet Sürücü'nün sorusunu, Uzun Hikâyede'ki öykü yazarlarına yönletmesi bence çok isabetli bir seçim. Belirli bir durumda belirli cevapları olabilecek bir soru çünkü bu.


Re: Öyküde Konu

evet Barış, "konu" sadece bir bağlam meselesidir..Smile onun için aslında bir mesele bile sayılmaz, yada sayılır... bu da bir bağlam meselesidir çünkü..


Re: Öyküde Konu

Pek öykü yaz(a)mayan biri olarak bu konuda ilk sözü benim almam tuhaf karşılanmayacaksa şöyle bir şey atayım ortaya: her şey bir espriyle başlıyor.

Ben de konunun başlı başına önemli olmadığını düşünenlerdenim. Espri değeri olan bir düşünce parçacığıyla başlıyor çoğu zaman öykü benim için. Daha sonra o düşünce parçası kendi etrafına bir dünya kurmaya başlıyor. O dünya öykünün konusunu belirliyor. Bu durumda aslında konu bayağı sonlarda, ancak sağlama yaparken (mantık, kurgu, vs.) kullanılacak bir yan ürün gibi görünüyor benim gözüme. Ama, dediğim gibi, topu topu kaç öykü yazdım ki konuşuyorum Wink

Ek (01/10/2010; 11:27): Açıklamaya gerek var mı bilmiyorum: yukarıdaki "espri" kelimesini "İşin esprisi de orada zaten" cümlesindeki anlamıyla ("incelik, nükte") kullanmıştım.


Re: Öyküde Konu

""
"Espri değeri olan bir düşünce parçacığıyla başlıyor çoğu zaman öykü benim için. Daha sonra o düşünce parçası kendi etrafına bir dünya kurmaya başlıyor."

Bu karla kaplı bir yamaçta, bir kartopunun yuvarlanmaya başlaması gibi mi acaba?

Konu'suz anlatı olabilir mi?
Konusuz anlatı, sözcüklerin anlamı olmadığını düşünmek gibi olmuyor mu bir parça da?
Konu bir iskelet mi, taşıyan?
Konu bir kabuk mu, toparlayan?
Konu bir yön mü, etrafında sözcükleri, imgeleri dizen?
Konu bir yan mı, bir seçim yapacak ölçütleri koyan?
"Hiçbiri" de diyebilirsiniz, "hepsinden bir parça" da.
Düşünmeye devam...


Re: Öyküde Konu

eren'in söylediğine yakın bir seçim benimki de. Daha çok bir fikirden çıkıyor öykü. Bazen bir karakterden ya da söz diziminden. Konu -varsa- çok sonra geliyor öykünün içine. Çoğu kez, okumaya tenezzül etmeksizin, "Öykünün konusu ne?" diyenlere alık alık bakıyorum.


Re: Öyküde Konu

"Konu" sorununun en bariz görünür olduğu alan bana göre plastik sanatlar. Örneğin şöyle cümleler çalınır kulağa sık sık: "Hamam konulu bu resim," "Oryantalizm konulu gravür"... Buradaki "konu"nun ne olduğunu epeyce düşünmüşümdür. Resmin ele aldığı şey mi; onu işleme biçimiyle ortaya çıkardığı olgu mu; yoksa ondan çıkan yargı mı? Bizde konu, tema, anafikir birbirine karıştırıldığı için, pirincin taşını ayıklamak sanıldığı kadar kolay değil.

Öte yandan, öykücü (sanatçı) bunu düşünür mü/ düşünmeli mi?


Re: Öyküde Konu

Öykünün konusunu önemsememek, yazma amacının varlığını görmezden gelmektir diye düşünüyorum. Güzel bir anlatımla kaleme alınmış bir öyküyü okumak, doğaldır ki insana edebi hazzı yaşatır, ama bitimden sonra etkisini sürdürebilecek en önemli olgu, kanaatimce konunun kendisidir. Sanatçının elbette bir amacı vardır ve bu düşüncesini bir konuyla displine ederek ömürlü kılabilir.
Bana, öykü yazma heyecan ve cesaretini, ancak güzel bir konu ya da umut uyandırıcı bir çağrışım verebiliyor.


Re: Öyküde Konu

""
"Öykünün konusu ne?"

Sanırım burada bir kısaltılmış öykdür beklenen. Kısaltılabilecek kadar kısaltılmaya, hedefin çoğunlukla özüne, en etkili sözcüklerle ulaşmaya çalışan öyküde, böyle bir şey yapabilmek mutlaka anlamsız bir şey.


Re: Öyküde Konu

hasanparlak dedi ki:
Öykünün konusunu önemsememek, yazma amacının varlığını görmezden gelmektir diye düşünüyorum.

Böyle bir yargıya varmazdan önce, öyküde "konu"nun ne olduğunu adam akıllı tanımlamak gerekiyor kanımca.


Re: Öyküde Konu

Barış Acar dedi ki:

""
Böyle bir yargıya varmazdan önce, öyküde "konu"nun ne olduğunu adam akıllı tanımlamak gerekiyor kanımca

Sanatın her dalında olduğu gibi, yazmakta da bir amaç vardır. Bu amacın beslendiği bir konunun varlığı elbette ki elzemdir. Öyküde anlatılan olayların bir mantık süzgecinden geçirildiğinde, karşılığını bulamaması, sadece o öyküde, "edebiyat yapıldığı" izlenimini vermez mi?


Re: Öyküde Konu

Sanırım daha spesifik sormam gerekiyor. Örneğin, Haldun Taner'in Gülerek Ölmek öyküsünün konusu için ne söylenebilir? Boğulmak üzere olan bir adamın başından geçenler, insan sevgisi, yaşamın değeri vb. gibi beylik lafları da kapsayacak şekilde söylenen şeylerin hangisi bu muhteşem öykünün konusu olabilir? Buradan yola çıkarak "konu"yu nasıl tanımlayalım ki, temadan, anafikirden ayrılsın ve özerk bir alanı belirleyebilsin?


Re: Öyküde Konu

Sevgili Barış Acar, Haldun Taner'in "Gülerek Ölmek" öyküsünden dikkatlere sunduğunuz fikri unsurlar, üst noktada, her kişide ayrı bir anlam bulan bir konuyu meydana getirmiyor mu? Bu noktada, öyküde konunun tekilliği mi ya da daha girift bölümler içeren zenginliği mi tartışılmalı denilse, daha mı iyi bir yaklaşım olur acaba?


Re: Öyküde Konu

Ben de konu, tema, anafikir gibi kavramlar tanımlanmadan öyküde konunun gerekliliği/gereksizliği üzerine yapılacak tartışmanın verimli olmayacağı kanaatindeyim. İzninizle, aklımda kaldığı kadarıyla bu tanımlamalara katkıda bulunmaya çalışayım.

Konu ile tema kimi zaman birbirlerinin yerine kullanılır. Fakat aralarında fark gözetildiği durumlar da vardır. Benim anlayışıma göre konu, öyküdeki olayların/ durumların çok kısa bir özetidir. Bu durumda, (okuma fırsatı bulamadığım) "Gülerek Ölmek" öyküsünün konusu, Barış'ın ifadesiyle "Boğulmak üzere olan bir adamın başından geçenler" gibi bir şey olmalıdır. Okuma Odası'ndaki öykülerden örnek vermek gerekirse, Vüs'at O. Bener'in "İlki" adlı öyküsü için konu "Evden yatılı okula gitmek için yıllar önce ayrılmış bir gencin yıllar sonra evine ilk kez geri dönüşüdür" diyebiliriz. Temayı ise ölüm, aşk, hasret, yabancılaşma, yalnızlık gibi tek bir kavramla karşılanabilecek bir şey olarak düşünürüm daha çok.

Anafikir ise, kabaca, "eserin ileri sürdüğü düşünce" olarak tanımlanabilir sanırım. Çoğu zaman, bir önerme olarak ifade edilir. Anafikir, "Modern toplumda bireyin yalnızlığı katlanılmaz boyutlara gelmiştir," cümlesinde olduğu gibi bir düşünce ileri sürer, ya da bir konuyu tartışmaya açar.

Elbette bunlar çok beylik, bütün öyküleri kapsamaktan uzak, "eski" tanımlamalar. Ama bu kadarıyla bile işimizi göreceklerini düşünüyorum. Bunların hiçbirinin olmadığı bir eserin öykü olup olamayacağı belki daha geniş bir tartışma, ama benim düşünceme göre bu üçü arasında "konu", yani bir olayın ya da durumun hikâyelenmesi zorunluluğu, önemce en alt sıradadır. Mehmet Sürücü'nün en başta sorduğu soruya dönecek olursak, bu üç öğe arasında zihnimde ilk şekillenen temadır. Biraz da bu nedenle hasanparlak'ın yazma amacıyla konu arasında kurduğu dolaysız ilişkiyi pek iyi anlayamadığımı ifade etmeliyim.


Re: Öyküde Konu

""
ÖYKÜ, gaiplerden uçarak gelen, bir yazarın yüreğine gizlice giren "nazenin" bir kuş mudur? Yoksa yazarın düşünerek, göbeğini çatlatarak, alın terini dökerek, kovalaya kovalaya yakaladığı bir av mıdır?
Mehmet Güler-Öyküler Hep Küçük İnsanları Anlatır
Adam Öykü-Sayı:46-2003-Sayfa 124

Bir balta sapın "iyi" olarak tanımlayabilmek için dökülen emeğin gözle görünürlüğü, sapın düzgünlüğü, baltaya kusursuz, bir darbe anında boşluk yaratmayacak şekilde oturtulmuş olması gibi ölçütlerle belirlenir. Tümü en iyi durumda olduğunda, balta sapını yapan ustanın ona emek verdiğini, onun iyi bir usta olduğunu söyleyebiliriz.

Söz konusu bir sanat yapıtı olduğunda bu o kadar kolay değil. Burada "emek verme"nin ne olduğu bile derinlemesine düşünüldüğünde kolaylıkla tanımlanamayacaktır veya tanımların yetersiz kaldığı görülecektir.

Kendi açımdan, bir sayfalık metni yazıp, defalarca okmam, anlamını, kelimelerdeki yazım hataları olup olmadığını kontrol etmem gerektiğini biliyorum. "Yazdıklarımı okumayı sevmiyorum." diyerek, yazdıklarına, yazıya döküldükten sonra hiçbir şekilde geri dönmemek düşünülebilir mi?

Bir öyküdeki emek, çalışma, alınteri neye göre tanımlanabilir?


Re: Öyküde Konu

eren dedi ki:
Konu ile tema kimi zaman birbirlerinin yerine kullanılır. Fakat aralarında fark gözetildiği durumlar da vardır. Benim anlayışıma göre konu, öyküdeki olayların/ durumların çok kısa bir özetidir. Bu durumda, (okuma fırsatı bulamadığım) "Gülerek Ölmek" öyküsünün konusu, Barış'ın ifadesiyle "Boğulmak üzere olan bir adamın başından geçenler" gibi bir şey olmalıdır. Okuma Odası'ndaki öykülerden örnek vermek gerekirse, Vüs'at O. Bener'in "İlki" adlı öyküsü için konu "Evden yatılı okula gitmek için yıllar önce ayrılmış bir gencin yıllar sonra evine ilk kez geri dönüşüdür" diyebiliriz. Temayı ise ölüm, aşk, hasret, yabancılaşma, yalnızlık gibi tek bir kavramla karşılanabilecek bir şey olarak düşünürüm daha çok.

Anafikir ise, kabaca, "eserin ileri sürdüğü düşünce" olarak tanımlanabilir sanırım. Çoğu zaman, bir önerme olarak ifade edilir. Anafikir, "Modern toplumda bireyin yalnızlığı katlanılmaz boyutlara gelmiştir," cümlesinde olduğu gibi bir düşünce ileri sürer, ya da bir konuyu tartışmaya açar.

Teşekkürler, derdim bu tanımların ortaya çıkmasıydı. Benim kafamda yer etmiş "olay ya da durum/olgu/yargı" şemasını da karşılıyor bu tanımlar.

Burada, hemen belireceği gibi, durumu en muğlak olan kavram "konu"; çünkü neyin konu olup olamayacağına dair çok geniş bir tartışma alanı var. Kendi adıma, deneysel bir çerçeveyi hesaba katarak, konunun sınırlarını sonsuz olarak görüyorum. Bana göre yapıtta konu edinilemeyecek herhangi bir şey tanımlanamaz. Böylesi bir tanımlamaya ancak ahlâk yargıları müdahale edebilir; bu da estetik açısından -en azından 18. y.'dan beri- kabul edilebilir bir durum değil.

Bir konunun -herhangi bir türden- sanat yapıt olabilmesi için asıl sorun "tema" aşamasında başlıyor bana kalırsa. Çünkü orada biçimsel -Kant'a uyup "estetik" diyelim buna kısa yoldan- kaygılarla belirlenmiş bir sanat dünyası söz almaya başlıyor.


Re: Öyküde Konu

hasanparlak'ın sözünü ettiği amaç ise daha çok anafikir, yani yargı olarak çıkıyor karşımıza. Yapıtta bir anafikrin varlığı ve bu anafikrin neliği iki farklı tartışma elbette. Modernist yaklaşımlar içinde anafikrin varlığı ne kadar tartışma konusu edilse de, ben, bütün metinlerin öyle ya da böyle bir yargıyı barındırdığını düşünüyorum. Peki bu yargı ne türden olmalıdır? Siyasî, etik ya da tümüyle estetik yargılar mümkün mü? Büyük yazarların -örneğin Dostoyevski- yapıtlarında karşılaştığımız durumlar -örneğin Raskovnikov'un dilemması- bu yargıların bir bireşimi olarak görülebilir mi? Bunlar bu tartışmanın çerçevesi için önemli ama tek başına bu tartışmada tüketilebilecek konular değil kanımca.


Re: Öyküde Konu

Mehmet Sürücü'nün en başta sorduğu soruyla doğrudan ilişkili olmasa da "konu" hakkında şöyle bir şey de söylenebileceğini düşünüyorum: İki eser asasında tematik ya da düşünsel benzerlikler olması tuhaf karşılanmaz (iki öykünün teması ve anafikri çok benzer olabilir); fakat iki öykünün konuları arasında büyük benzerlik bulunması "intihal" iddialarını hemen gündeme getirir. Bu durumda, -bir konudan söz edilebildiği sürece- konunun, öykünün (herhangi bir edebî eserin) alamet-i farikası (onu benzersiz kılan şey) olduğunu ileri sürebilir miyiz? Tema ve anafikir açısından benzerlik göstermeyen iki öykü arasında bile, eğer konuları çok benziyorsa "intihal" sorusunun gündeme geleceğini/ getirilebileceğini sanıyorum. Ne dersiniz?


Re: Öyküde Konu

Eren'in saptaması çok yerinde.

Olay örgüsü açısından benzeşme dikkat çektiği "intihal" (başka birisinin şiirini, yazısını kendinin gibi gösterme) olarak düşünülür. Bunun yanında tema ve anafikir farklı çatı, iskelet malzemeleriyle oluşturulduğunda böyle bir şey düşünülmeyecektir.

Yani "Güngör Sansar bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu." dediğinizde.


Re: Öyküde Konu

konu ve anafikri birbirinden yalıtmak, konuyu ikinci plana almanın bir sonucudur. söz konusu düşünüş biçiminde: "aslolan anafikirdir, konu ise bu aslonan anafikrin verilmesi için yapılan bir 'kurgudan' ibarettir" burada yine şu kadim "derinlik" mevzusu iş başında.."bir bulmaca olarak dünya", ağzından salyalar akıtarak keşfe çıkan keşifçiler, yine "araçsal akıl" vs: anafikir konunun derinlerinde biryerlerde keşfedilmeyi beklemektedir.. yine "cogito", yine "mevcudiyet metafiziği"...


Re: Öyküde Konu

eren dedi ki:
...iki öykünün konuları arasında büyük benzerlik bulunması "intihal" iddialarını hemen gündeme getirir. Bu durumda, -bir konudan söz edilebildiği sürece- konunun, öykünün (herhangi bir edebî eserin) alamet-i farikası (onu benzersiz kılan şey) olduğunu ileri sürebilir miyiz?

Aslıdan bu sorunun güzel çıkarımlara vesile olabileceğini düşünüyorum. Gerçekten de aynı mesele (tema) üzerine odaklanmış birbirinden çok farklı yollar izleyen öyküler bulunup gösterilebilir. Hatta, denebilir ki, edebiyat dünyasında temaların sayısı konuların sayısına kıyasla oldukça sınırlı kalmaktadır. Antik Yunan tragedyalarından bugünün sinema başyapıtlarına doğru oldukça geniş tutulmuş bir edebiyat eğrisi çizilecek olsa, binlerce kez işlenmiş ortak "tema"lar her seferinde farklı bir "olay/durum" içinde kendini göstermiştir. Bu bir tezat gibi de görünüyor: Öyküye -onu sanat yapan öğe olarak- doğrudan etkisi bu kadar az olmasına karşın, bu kadar çeşitlenebilen bir alan nasıl olabilir? eren'in intihal örneğini, konuyla tema arasındaki bu ters orantıya işaret etmesi bakımından işlevsel buluyorum.


Re: Öyküde Konu

Burada yazarın eserini oluştururken "konu"dan mı yoksa "anafikir"den hareket ettiğinin düşünülmesi gerekir. Bir de her iki dalda da zaman zaman olan benzerliklerde alıntı olup olmadığıyla ilgili çelişkili düşüncelerimiz olur. "Ağustos Böceği ile Karınca" dışında da çalışmayı öğütleyen onlarca fabl olmuştur ama hiç birine alıntı demeyiz. Ya da Rus edebiyatının işlk dönem gerçekçi romanlarında "toprak" temalı, çıkışlı tüm sosyolojik romanları...

Ama bazen de "zaman" temalı iki şiirden çağdaşı tarafından kaleme alınanı "hırsızlık" suçlamasına kadar vardırırız. (Ahmet Hamdi Tampınar:Ne İçindeyim Zamanın - Murathan Mungan: Çember